• nostalgiaman fisebilillah evrim seminerlerine devam edelim. (bkz: #64585276)

    efendim denmiş ki, "neden neredeyse bütün canlılarda göz benzer özelliklere sahip? mesela, bir sivrisineğin gözü de benzer yapıda, bir kedinin de, bir insanın da. herbir türde müstakil meydana gelen mutasyonlar nasıl oluyor da belli organları bir sürü farklı türde benzer şekillerde bir araya getirebiliyor?"

    yine mümkün mertebe terim vs kullanmadan açıklayalım.

    soruyu soran yazarın devamında doğru kestirdiği gibi, öncelikle "ortak ata" diye bir mesele var. yani ışığı algılayacak ilk mekanizmayı geliştiren atanın genetik mirası, doğrudan ve dolaylı, müteselsil olarak diğer canlıları etkiler.

    ikincisi, convergent evolution denen, mütekarib tekamül yahut yakınsak evrim diyebileceğimiz bir olgu var. bu nedir? uçmak için en verimli yöntem vücudun iki tarafında kanat olması ve bunların aşağı yukarı hareket yaparak hava hareketi ve farklı basınç alanları oluşturması ise, "uçma baskısı" olan bir tür, bu şekilde bir mekanizma geliştirir. böcek de böyle uçar aşağı yukarı, kuş da. hatta gerçek anlamda uçmayan ama süzülme dediğimiz hareketi yapan kertenkele de, memeli olan yarasa da. bunu belirleyen ne? fizik kanunları. neden iki tarafta kanat? en verimlisi o, dört tane olduğunda verimli değil. neden kanat? uçabilmek için gerekli basınç farkını o yaratıyor. bu türler arasında bir ata-döl ilişkisine bağlı olmaksızın benzer evrimsel çıktıların var olduğunu müşahede ederiz.

    göz de böyle. ışık dediğimiz radyasyonun belli bir bölgesini algılayan reseptöre göz diyebiliriz en genel ve ilkel anlamıyla. ışığın ne olduğu belli. bunu algılayacak reseptörün temel çalışma prensipleri aşağı yukarı aynı olacaktır.

    ha, soruda şöyle bir hata da var, dikkat ettiysen en son geliyorum ona. göz bütün canlılarda birbirinden çok farklı. sineğin gözü ile memelinin gözü, tek hücrelinin ışığı algılayan reseptörü... inanılmaz çeşitlilik var. çünkü belki birkaç ilgili gen ve protein ortaksa da (bu yüzden genellikle gözün farklı ve bağımsız evrimsel süreçlerde değil, tek bir ortak atanın kalıtsal materyalinin farklı alt soylarda farklı yollar izleyerek geliştiğine inanılır) milyonlarca yıl sonra bambaşka mekanizmalar çıkmış. mesela bazı gözler bizim görünür ışık dediğimiz spektrumun ötesini de görmeye özelleşmiş.

    göz niye baştadır? yönelmenin sevk ve idaresinin olduğu yere yakın olması evrimsel avantaj sağlar da ondan. götümüzde göz olsa, sıkıntılar yaşardık. en ilkel canlı, tek hücreli, ışığı götüyle algılasa ve sonra u dönüşü yapıp oraya yönelmeye çalışsa, sorun yaşardı. gerçi tek hücrelinin gözü neredeyse, yönelmenin gerçekleştiği taraf o olacaktı, gözü nerdeyse götü tam aksinde kabul edilecekti.

    bir de mesela niye bazı canlılarda başın iki tarafına daha yakın gözler, diğerlerinde daha birbirine yaklaşık? genelde av konumundaki hayvanlarda göz iki taraftadır, neredeyse 360 derece bir görüş açısı sağlar ama derinlik pek yoktur. avcı hayvanlar ise ava odaklanabilmeli ve derinliği görmelidir, o yüzden gözleri birbirine daha yakındır.

    neyse başlıkla çok alakasız olmasın bu entry, öncekinin devamı olsa da. evrimleşmiştir o, evrimleşmese duramazdın.
  • (bkz: açılın ben doktorum)

    şimdi diyelim ki gerçekten 99 milyon yıllık evrimleşmemiş bir karınca fosili var ve biz bütün testleri uygulayarak onun evrimleşmemiş olduğuna emin olduk. (linke bile tıklamadım. her şey doğru olsun, argüman tamamen geçerli olsun.)

    bu gayet normal ve evrim kuramıyla uyumludur. evrimi gerçekleştiren nedir? mutasyonlar ve stres. stres dediğimiz besin azlığı, atmosfer bileşenlerinin değişimi, yeni bir avcı türün gelmesi, kıtaların ayrılması vs olabilir. mutasyonlar da bildiğiniz mutasyonlar.

    elimizde bir x türü var. bu türün üyeleri belli oranlarda kalıtsal mutasyonlar yaşayacaklar ve bu mutasyonların büyük bir kısmı anlamsız, bir kısmı zararlı, bir kısmı da faydalı olabilecek. faydalı olanların öne çıkıp türleşme yahut belirgin farklılaşma olması için ne lazım? stres. atıyorum bakteri olsaydı elimizde, bu bakteri şeker moleküllerini sindiriyor olsaydı da, ortamda birden şeker yok olsaydı, onun yerine sözgelimi metan gelseydi, metan sindirmeyi sağlayan bir mutasyon geçirmiş bakteri hayatta kalır, diğerleri ölürdü. bu bakteri çoğaldıkça, yeni bir tür bakteri elde ederdik.

    eğer koşullara uyum varsa, stres belirgin değilse, canlı olduğu gibi kalır. stres yoğunsa, genetik çeşitlilik yeterli değilse ya da basit mutasyonlarla adaptasyon mümkün olmuyorsa, tür tamamen yok olabilir. dinozorları düşün; oksijen oranları ve iklim değişince bir anda yok oldular. minnacık memelilerse ortama hakim oldular, çeşitlendiler.

    yani evrim mutlaka değiştirecek, dönüştürecek değildir. bugün andaman adalarındaki insanların binlerce yıldır aşağı yukarı değişmemiş bir hayat yaşamalarına neden olan da, bizim gökdelenlerde tabletlerden entry girmemizi sağlayan da, evrimin dinamikleri mesela. neden biz dijital medeniyeti geliştirdik de, onlar sivri uçlu tahtalarla balık avlıyor, allah öyle istediği için mi? durmadan farklı emirler yollayıp bambaşka suretlerde farklı toplumlara görünen "allah" ne istiyor bilinmez; ama bu soruya verilecek şu cevap doğrudur: evrimin dinamikleri ve onların başlarına gelenler, andaman adaları insanlarını o hayata, bizimki de buraya sürüklediği için.

    devamı: (bkz: #64590305)
  • değişe değişe başa dönmüştür belkide. ufacık hayvan sonuçta.
  • ben kendisini tanıyorum, kat'iyen değişmemiştir. ilk günkü gibi naif, ilk günkü gibi çalışkan...

    ben adamı gözünden tanırım gözünden...
  • diyelim ki bu arkadaş gerçekten hiç değişime uğramamış ve bu kabul üzerinden yürüyelim. neden böyle olmuş? çünkü gizli kahramanımız dünya sikime minare götüme yaşayan bir karınca olduğundan, onu değişime zorlayacak bir mevzu son 100 milyon yıldır yaşanmamış.

    peki eşşek kadar dinozorların bu 100 milyon yıllık süreçte kümeste takılacak hale gelmiş olmasına ne diyeceğiz?

    bir canlı türünün radikal olarak evrim geçirmesi için, onu ilgilendiren koşulların değişmesi, yahut mevcut koşullara çok çok daha iyi adapte olmasını sağlayacak bir mutasyonun ortaya çıkması gerekir.

    devasa boyutlu dinozorlar dünyada rahat rahat dolanırken, dünya bir takım tatsızlıklar sonucu bu kadar büyük boyutlu canlıları besleyemeyecek bir ortam halini aldı. dolayısıyla ufak canlılar evrimsel süreçte bir avantaj sağladılar ve dev boyutlu yaratıkları eleyip yollarına devam ettiler.

    peki bu süreçte zaten fazlasıyla ufak olan ve ormanaltı ekosisteminde ekmeğinin peşinde koşan karıncayı ırgalayan bir durum olmuş mu? yoo.

    işte ondan.

    ps: aşırı derecede basitleştirip, atar-gider faktöründen arındırarak anlatmaya çalıştım. bilimi popülerleştirme adına içini boşaltmışsın yarrağım diyecek arkadaşlara neil ile birlikte tsıh diye burundan nefes vererek gülüyoruz.
  • doğal seçilim olabilmesi için doğada avantajlı özelliklere sahip bireyler olması lazım, böylece bu avantajlı özellik "seçilerek" sonraki jenerasyonlarda daha sık görünür ve tür yıllar içerisinde değişime uğrar. avantajlı özellik de ancak genetik mutasyonla olur. eğer hiçbir birey, faydalı mutasyonlar sayesinde hayatta kalmak ve/veya daha çok üreyebilmek için kullanabileceği bir özellik kazanmadıysa "doğal seçilim"in yapabileceği bir şey yoktur. tür hemen hemen aynı kalır. evrim hızı canlıdan canlıa dramatik bir şekilde değişmektedir.

    günümüzde, evrimi açıklayan bilimsel gerçeklerle çelişmeyen fosildir.
  • 8 aralık 2016 ilk dinozor tüyünün bulunması olayının gizli kahramanı olan karınca.

    http://news.nationalgeographic.com/…rma-cretaceous/

    biliyorsunuz doğal şartlar yüzünden türler "doğal seçilim" yoluyla dönüşüyorlar, dönüşüyorlar. ben evrim karşıtı bir yobaz değilim, bu karınca da milyonlarca yıldır değişmeden duran tek canlı değil. misal: 445 milyon yıllık nal yengeci fosili

    nasıl oluyor da oluyor.. atarlı giderli yanıt beklemiyorum, mantıklı bir cevap bekliyorum. neden doğal koşullar bu hayvanları evirip çevirememiş?

    edit: öncelikle ciddi ciddi bilgi vermek için çaba gösteren arkadaşları tenzih ederek söylüyorum, burada bana "boş boş" ayar kasmaya çalışan ya da çalışacak olan bir çok insandan çok daha fazla bilgili olduğumu söyleyebilirim evrim konusunda. bir dönem özel olarak ilgimi çeken bir konuydu, o nedenle bir çok kitap okudum, belgesel izledim vs. bununla birlikte benim aklımı tatmin edemeyen felsefi bir açığı var evrimin. belki yanıtı vardır ben bilmiyorumdur. ya da biliyorumdur ama tatmin etmiyordur beni. örnek vereceğim;

    deniyor ki; stres ve şartlar nedeniyle hayvanlar mevcut şartlara adapte olmak üzere nesiller üzerinden evrimleşiyorlar. örneğin, zürafa'nın boyu neden uzun? evrim konusunda bilgi sahibi olmayıp evrime inananların bir kısmı lamarkçı yaklaşıp "basketbolun boyu uzattığı" gibi bir yaklaşıma benzer bir şekilde "uzun dallara uzanmak isterken uzadılar" diyebilirler. oysa bu bilimsel değildir. darwin böyle demez zaten, o der ki "boy avantajı olanlar iyi beslendiler, daha çok enerji depoladılar, daha çok yaşadılar ve daha çok seks yaptılar, böylelikle uzun boylu zürafaların genleri daha çok transfer oldu, ve o genetik havuz aldı başını gitti." özetle doğal koşullar uzun boylu zürafaları seçe seçe boyunu uzatmıştır. uzun yıllar buna inanıldı. ama bakın şu aralar evrimci yaklaşımlar neyi savunuyor:

    "20. ve 21. yüzyılda yaşayan bilim insanları, darwin'in fikrini test etmek için zürafaları incelediler ve sanılanın tam tersine, sadece kuzeybatı afrika'da bulunan ufak bir popülasyon haricinde tüm zürafa popülasyonlarının bırakın uzun dallara erişmek için uzanmaya çalışmayı, otlanabilmek için eğilmeleri gerektiği tespit ettiler! dolayısıyla uzun boynun evrimleşmesi, "uzun dallara ulaşabilmenin avantajlı olması" nedeniyle tetiklenmiş olamazdı. kısa bir inceleme, sonucu "kabak gibi" ortaya çıkardı: sebebin, yine darwin tarafından keşfedilen cinsel seçilim olduğunu bugün biliyoruz."

    halbuki yıllarca önceki görüş savunulmuştu.

    cinsel seçilim sadece zürafalar için değil, bugün neredeyse tüm türler için evrimin bir motoru olarak tanımlanıyor. fakat işte bu beni tatmin etmiyor. şöyle izah edeyim; çok kabaca olarak cinsel seçilim teorisine göre biz insanlar her geçen gün daha güzel erkekler ve kadınlarla evleneceğiz, en azından bunun için mücadele edeceğiz. evlenemeyen çirkin/fakir/güçsüz erkek ve kadınlar ise uzun bir zaman aralığında tamamen yok olacaklar ve neslimiz daha güzelleşecek. fakat gerçekten öyle mi? ben öyle olduğunu şöyle düşünmüyorum; insanlar güzel insanlarla evlenirken, çirkinler de çirkinlerle evlenerek nesillerini devam ettiriyorlar. yani bir şekilde sadece güzel insanlar sevişmiyor. her türlü insan kendine göre bir eş bulup ürüyor. aynı şekilde, siz hiç doğada sevişemeden ölen bir zürafa olduğuna inanıyor musunuz? ya da; şimdiye dek evine aldığı bir kedinin "sırf çirkin, sakat, vs." diye diğer kediler tarafından reddedildiğini ve bu yüzden hiç seks/doğum yapamadığını iddia eden birini duydunuz mu? ben bir sürü kedi besledim, kedinin çirkini de, güçlüsü de, güçsüzü de bir şekilde mutlaka çiftleşir. soyunu sürdürür. zaten çoğu hayvan bizim gibi göremezler ve cinsel seçim için farklı parametreleri baz alırlar. demek istediğim şu, doğadaki "cinsel seçilim"e dair varsayımlar beni tatmin etmiyor. mesela bakın şu adresteki kadınlar bir iran şahının haremindeki kadınlar. normalde cinsel seçilim teorisine göre bu kadınlarla kimsenin evlenmemesi gerekirken, bu kadınlar bir şahın haremine girmişler. burada anlatmak istediğim şu; güzellik subjektif bir şey, cinsel çekicilik de. bir faraziye yapalım; tüm kadınlar güçlü ve zengin erkeklerden hoşlanıyor olabilirler, ama bu tüm kadınların sadece bu tip erkeklerle seviştiğini mi gösterir? hayır. bugün en çirkin bri kadın da, erkek de nesillerini aktarabiliyorlar. yani doğanın seçim yaparak lehine hareket ettiği genetik bir havuz yarattığı iddiası bana tutarlı gelmiyor. yanıldığımı düşünen varsa da, uygun bir üslupla anlatırsa dinlemeye elbette açığım.

    son olarak şu karıncaya gelelim tekrar. bu karınca elbette değişmiş olabilir. mikrobiyolojik olarak çok farklı bir karınca da olabilir. fakat genel form değişmemiş. oysa yaşasaydı küçük bir köpeğe benzeyecek olan kara canlılarından bir balinayı yaratan doğal koşulların zilyon senede şu karınca formunu çok değiştirmesini beklemek gayet makul bir beklenti olmalı. sadece karınca değil, milyon yıllık bir sürü fosil var genel formunu aynen koruyan. burada beklenti şu; neden köpeğe benzeyen bir kara canlısını balinaya dönüştüren doğal şartlar bu fosilleri değiştirememiş genel form olarak? soru bu. bana verilen "demek ki karıncaların formlarını değiştirecek koşullara ihtiyacı olmamış" da beni tatmin etmiyor. türlü türlü türü yok eden, var eden, bin kılığa sokan bir evrim sürecinde, bulunan tam ve eksiksiz bir sürü milyon yıllık fosilin hep "demek ki değişime ihtiyaç duymamışlar" şeklinde savunulması beni tatmin etmiyor. neden bir yengeç balık gibi yüzmek dururken yandan yandan yürümeyi, hantal kalmayı tercih etsin ki. neden kendisi her gün gördüğü balıklara doğru evrimleşecek bir sürecin öznesi olmasın, neden yengeçler de yüzgeç çıkaracak, yüzebilecek şekilde evrimleşmemiş olsun? neden suda daha hızlı hareket eden yengeçler avantaj sağlaya sağlaya balık gibi suyun içinde aşırı hızlı hareket ederek beslenme zincirinde daha öne çıkacak formu elde edememiş olsunlar. bazı türlerin alabildiğince evrimleşirken, bazı türlerin ise -ki genelde tam ve eksiksiz bulunan fosillerde görülüyor bu- bugünkü forma en yakın bir formu elde ettikten sonra evrimleşmeye milyonlarca yıllık bir ara vermiş olması beni tatmin etmiyor.

    edit2: özelden küfreden şahıs, it senin ortak atandır.

    edit3: valla sağolsun bazı arkadaşlar sayesinde bir kaç yıllık ad hominem ihtiyacımı gidermiş oldum. üslubuyla yanıt veren herkese teşekkür ederim. bu insanların yanıtlarına katılmasam bile saygı duyuyorum. diğer yandan bir bilgi dahi içerse üslupsuz bir şekilde atar gider yapanlara ise saygı duymuyorum. zaten bu atar gider yapanların çoğu da benim zaten bildiğim, bu entry i yazarken hesaba kattığım şeyleri paylaşmışlar. böyle üst perdeden konuşunca bilmiyorum nasıl hissediyor bu insanlar. ben burada olabildiğince mütevazi bir şekilde bir şeyi anlamaya çalışıyorum. mesela bir arkadaş demiş ki "darwin bilmem kaç yıl dirsek çürütmüş, o haksız sen haklısın. hıhı." bu argüman kadar bilim karşıtı bir argüman yok. o zaman din konusunda da din felsefecileri,ilahiyatçılar haklı. adam yıllarını vermiş, tanrını varlığını ispatlamış felsefi olarak, çıkıp sen "üç kuruşluk emeğinle" bunu nasıl çürütebilirsin? bu konuda donanımın mı var? biri çıkmış beni 6.000 yıllık yaratılış hikayesini savunduğumu ima ederek ad homineme başvurmuş, bu yolla benim sorumu indirgemeye çalışmış. bir diğeri benim evrim'i bilmediğimi "demek ki değişime ihtiyaç duymamışlar" cümlesi üzerinden iddia etmiş. burada benim söylemek istediğim şeyi ısrarla anlamak istemeyen insanlar, benim bilgimi tartışmaya açıp sorumun kıymetini azaltmaya çabalıyorlar. ben de biliyorum "ersan abi, aile olarak uçmaya ihtiyacımız var, o yüzden çocuğumdan itibaren 40.000 nesil sonra kanadımızın çıkacağı şeklinde evrimleşmeye dün itibariyla karar verdim. biz uçamadık torunlarımız uçsun" şeklinde bir şey olmadığını evrimin.

    neyse, sağolsun özelden de bir sürü yazan arkadaş oldu. görebildiğim kadarıyla bana bilmediğim bir şey söyleyen olmadı. söylenenler de beni tatmin etmiyor hala. özetlemem gerekirse, bir 21. yüzyılda yaşayan bir insan olarak, 990.000 yüzyıldır ana/kaba form olarak değişmeyen canlıların olması, doğal seçilim ve cinsel seçilimn belirleyiciliği konusunda benim kafamda şüpheler uyandırıyor.
  • sadece bir fosil fotosuna (fosile de değil) şöyle bi' uzaktan bakarak herhangi bir değişim olup olmadığını tak diye anlayan x-ray gözlü süpermenleri ortaya çıkaran soru. amk hangi tür karınca o bile belli olmaz burdan nerden biliyosun değişmediğini aq jdsk
  • saygi seviyesini koruyayim diyorum ama cocuklugunda evinde ucan karinca gormus adam burada gelip karincalar niye evrimlesmemis diyor. ulan kanatlisi bile var, daha nasil evrimlessin bu hayvan aq?

    dunyada 12 bin farkli karinca turu oldugundan haberi olmayan yazarin kafaya taktigi fosildir.

    evrimi sadece sekil degistirmek zannetmek buyuk hata olur. anatomisi degisir, beslenmesi dolayisiyla sindirim sistemi degisir, bacak uzunlugu degisir, organlarinin boyutu sekli islevleri farklilasir. illa ki sekilen degismesine gerek yoktur ki sekil olarak degisik cok karinca turu vardir normallerinden ayirt edebileceginiz, renk ve beden yapisi olarak.

    simdi, 12 bin farkli karinca turu olan bir yer yuzunde, karincanin evrimlesmedigini iddia etmek ne kadar mantikli bir dusunce, ilgili yazar arkadas bilimsel angumanlarla aciklarsa sevinirim.

    ayrica, 1 cm oldugunu baz alalim karincalarin tamaminin. bu karincalari, insan ebatlarina getirdiginde, fiziklerinin birbirinden ne kadar farkli oldugunu goreceksin. kimisinin boynunun uzun, kimisinin bacaklarinin farkli boyutlarda oldugunu goreceksin. sen 1 cmlik yaratigi gozune farkli gorunmuyor diye evrimlesmemis sayiyorsun, o karincalari 1000 olceginde buyut bakalim, ne kadar farklilasacaklar birbirlerinden.
  • evrim agacina bakildiginda karincalarin evrimlesme hizinin insana gore cok daha yavas oldugu bilindiginden sasirtmayan fosil.

    http://e.fastcompany.net/…898-slide-0-evo-large.jpg
hesabın var mı? giriş yap