• dilencilerin kullandığı klişedir.

    şöyle bir derinliği vardır; o kişi demektedir ki: "tamam belki ben yalancıyım ve o paraya ihtiyacım olmadığı ya da çalışarak kazanabileceğim halde para isteyerek senin iyi niyetini kötüye kullanmaya çalışıyorum. ama bunun ne önemi var ki? eğer sen allah'a ve ahiret gününe inanan bir insansan yine iyiliğini yaparsın ve gerisini allah'a havale edersin, bir yamuk varsa orada hesabını zaten sorarsın."

    yani: "önemli olan gerçekten bana yardımda bulunman değil, her halükarda gerçekten allah'ın nazarında bir sevap işliyor olmandır." der bu söz. (bkz: ben bugün bunu öğrendim)
  • kimi kişiler için günlük yaşamda kullanılan bir ağız alışkanlığıdır.

    örn. allah rızası için beni bir kez dinle
    örn. allah rızası için sarı ışıkta yavaşlamayı dene
    örn. allah rızası için bi sus
    örn. allah rızası için bi kere versene
  • dinci veya dindar bilemem, bir kesimin kullandığı ama -saygısızlık etmek istemem gerçekten- bazen çok sinir bozan ve karşıdaki kişiye resmen saygısızlık derecesine varan cümleye giriş sözüdür.
    bir hacı amcam geçenlerde şu cümleyi kurdu, kendisi 70 yaşına yakın;

    - ben yıllarca almanya'da çalıştım biliyorsun. ama allah rızası için her sene türkiye'ye gelip bir kez ailemi ziyaret ettim.. çünkü allah böyle emrediyor.. sevdiklerinizle irtibatı koparmayın, onları sevindirin diyor.. ben de allah rızası için geldim her sene anamı babamı, sizleri gördüm, hediyeler alıp sizleri sevindirdim..
    + ee keşke aileni allah emrettiği için değil de gerçekten sevdiğin, özlediğin için ziyaret etseydin be amca.. çok samimiyetsiz olmuş.. di mi?
    - hı?
    +havalar da diyorum birden soğudu, kar bastırdı..
    - evet evet.. almanya'ya da böyle kar yağardı..

    veya islami eğlene anlayışında vardır..
    allah rızası için sohbet etmek.. yahu birader keşke benle sohbet etmek istediğin için sohbet etsen.. allah rızası için değil de beni sevdiğin için.. hissetsem bunu karşındaki muhattabın olarak..
  • karşılığını allah'tan beklemek üzerine yapılan şeylerin nedenidir.

    yani yaptığımız iyilik karşısında karşı taraftan bir karşılık beklemiyoruz amaç allah rızası oluyor,maksat allah'ı hoşnut etmek.
  • bunu diyenin yapacağı iyilikten uzak dururum. hatta yapacağı iyiliği istemem bile.
  • çoook yanlış anlaşılan ve kullanılan söz öbeğidir. mutlak gücün onayladığı şeylerin bütününde var olan rıza için, basit üç- beş kelam edip ezberlediklerini papağan gibi söylemekten ibaret sananlar için açıklıyorum; aslında an'da olup o anın gerektirdiklerini yapmaktır bütünde sorunsuz yaşayabilmek için, rıza bunda gizlidir. eğer allah rızası için yaşanabilseydi, ne savaş olurdu ne insan ve doğa katliamı olurdu ne vahşi kapitalizm olurdu ne kavga ne saygısızlık ne de açlık olurdu. geçiniz bunları, biraz samimiyete ve bilgiye ihtiyacımız var. bilginin de dört harfi ilgidir. biraz çevrenizle ilgilenin, neden sonuç ilişkisi kurun, göreceksiniz; temelde var olan şey; herkesin üzerinde fikir birliğine ulaştığı, herkesin yararına olan şeyin razı olunan şey olduğunu keşfedin. büyük evren insanın içinde yaşadığı kainat; küçük evren insandır. bunların gerçekliği paraleldir, aynıdır, aynadır. razı olunan sağlık, huzur, mutluluk ve yaşamın sürekliliğidir. buna herkes razıdır, kimsenin itirazı yoktur. rıza sorumluluk almak, hakkını aramak ne lazımsa onu yapmaktır, dünya için...
  • kızkardeşim ilk bebeğine 8 aylık hamile iken bir gün, her aşırı titiz ev hanımı gibi, hijyen adına halısını balkondan silkelemeye karar verdiğinden az daha erken doğum yapacaktı ve o son ayı hepimiz ellerimiz kalplerimizde korkuyla beklemiştik. sonra vakti geldi ve doğuma aldılar kardeşimi. ben onlardan çok uzakta izmir'de annemlerden gelen haberleri bekliyorum sabırsızlıkla; ama yüreğim pırpır ediyor. bir sürü şey üşüşüyor kafama, korkuyorum.
    sonra beklenen telefon geldi ve kızkardeşimle bebeğinin iyi ve sağlıklı olduğunu öğrendim.
    ve kimseye söyleyip izin bile almadan fırladım işyerinden yan taraftaki lüks görünümlü markete attım kendimi. raflara hızlıca göz gezdirip ilk gözüme takılan güzel görünümlü kutu çikolatayı aldığım gibi işyerine geri döndüm.
    herkese ikram etmeye başladım.
    elbette dua istemeye de...
    "lütfen dua edin, bu sağlıklı halleri devam etsin, çok korkuttu kardeşim bizi, allah'a emanet olsunlar deyin unutmayın ha..." ve benzeri duaları isteye isteye ben tüm kata dağıttım çikolatayı.

    buraya kadar gayet normal değil mi?
    belki benim abarta abarta dilenci duası gibi ettiğim dua ve ne biçim memurum, izin almadan işyerini terketmişim gibi bir iki nüans dikkat çekip itiraz edilebilir sadece... değil mi?
    sonuçta çok insani bir şey, kardeşim için korkmuşum, o ve yeğenimin iyi olduğu haberini alınca her sıradan ülkem insanının yaptığı gibi "başlarının gözlerinin sadakası olmak üzere" ve "allah rızası için" çikolata dağıtmışım.
    her şey normal... değil mi?

    her şey normal, tamam normal ama, arkadaş dua isteye isteye dağıttığım çikolatayı alıp ağzına atanın surat ifadesi değişiyor birden. anlam veremiyorum, kimseye sormuyorum da. bir an önce çikolatayı dağıtıp, daha çok dua almak peşindeyim her "uyanık inanan" gibi. basiretim de bağlanmış o sıra demek ki, aklıma bir şey de gelmiyor, dua dilene dilene ve istikrarla çikolatayı dağıtmaya devam ediyorum.

    neyse, herkese dağıttığımdan emin olduktan sonra oturdum yerime ve son kalan bir kaç çikolatayı da "allah rızası için" bari ben yiyeyim düşüncesiyle ağzıma attım.

    tadı değişik geldi, ama yemeye devam ediyorum.
    bir şey var içinde, tadı bir şeye benziyor ama çıkartamıyorum.
    kalbimde allah rızası için kardeşim ve yeğenime bir sürü dua almanın dayanılmaz hafifliği, ağzımda değişik ama hoş bir tadla merak ederek kutunun arkasını çevirip, içindekiler kısmını okumaya başladım.

    ve sürpriz...
    allah rızasını gözete gözete, dua isteye isteye dağıttığım bir kutu güzel görünümlü, hoş tadlı çikolata likörlü değil miymiş meğersem!...

    "allah rızası için" diyen kişinin kalbini gerçekten temiz tutması gerekir bence, çünkü allah'ın rızası satın alınabilir bir şey değildir. bunu unutmamak lazım.
    sonra benim gibi öğreniveriyorsunuz bir anda...
  • kullanan kişinin çıkarcı olduğunu gösteren söz öbeği.

    şöyleki allahın rızasını kazanmanın amacı ne? tabiki cennete gitmek. ee mevzu burada bitiyor.

    geçenlerde kızılay genel müdürünün ntv de bi canlı yayında organ bağışı isterken kullanmasıyla kulağımı tırmaladı bu söz öbeği.

    diyorki "allah rızası için organ bağışı yapın". yani birinin hayatını kurtarmak için değil cennete biraz daha yaklaşmak için yapın bunu diyor. yani ateist falansanız boşuna organ bağışı falan yapmayın boşa gidiyor hep.
  • çok büyük bir laf, lafın büyüklüğünü idrak edebiliyorsanız, bu lafı ömr-ü hayatınızda en güzeli hiç etmeyeceksiniz, hadi en fazla canınız dişinize geçtiğinde karşınızdakinden isteyeceğiniz şey dünyayı, olmadı dünyanızı kurtaracaksa falan edeceksiniz. bunu ederken de düşüneceksiniz; "ya müsait değilse, istese de yapamazsa, allah'ın gazabı onun ve,veya benim üstüme ne olur" diye

    millet günde yetmiş kere bu lafı ediyor. insanların dünyaya geliş amacı, senin otunu bokunu karşılamak mı, nereden geldi bu özgüven, kim atadı seni peygamberliğe! bana öyle bir bilgi gelmedi***. kabulüm; poşetini taşırım erimem, 1 liramı veririm fakir olmam. ama sen yüzümü görüp "dağ gibi genç işte" diyorsundur, ben sırtıma aldığım kaza kurşunuyla son nefesimi aldığımdan istesem de yapamam. benim elimden gelemedi, senin de ihale kaldı ilgili merciide.

    bu lafı üstün ergüderdi yanılmıyorsam, o zaman okuduğum okulun rektörünün annesi(o zaman anneannem yaşında)nden duyup, ona bile "siz bu laf ne anlama geliyor biliyor musunuz?" diye çıkışmıştım, kadın anında tüm naifliğiyle "bunu bilen kalmadı artık" tepkisi verdi de anca yumuşadım.

    meraklısı için hikayesi; 94-96 yılları sıcak bir günde, sahilde yürüyüşümü bitirip, yurt yolu için tırmanmaya başlamıştım, resmen ter içinde yüzüyorum. yol sessiz ama kulağım iyi olduğundan mıdır nedir, motorun zor duyulur bir araba geliyor, muhteşem bir araba, yol da dar olduğu için kenara çekildim bekliyorum. araba yanımda durdu, arka koltukta haza osmanlı hanımefendisi bir kadın, penceresini açtı, açtırdı.

    - arabaya gelin lütfen,
    + teşekkür ederim, binmeyeyim. yürüyüşten dönüyorum, terliyim, acelem de yok, yurda kadar 3-5 kalori daha yakayım.
    - allah rızası için beni kırmayın!

    da da da dam! 3 ekmek dilimi eksik yenecek, terli terli üşütülecek belki, ama o arabaya binilecek! arabaya binilir, hesaplaşma başlar,

    +hanımefendi anlatamadım galiba, gerçekten ihtiyaç duysam binerdim, ama bakın terliyim, kokabilirim endişesi bile daha büyük eziyet, ondan binmedim. ama siz ne biçim laf ettiğinizin farkında mısınız? "allah rızası için" dediniz, büyük laf bu!
    - artık bu lafın anlamını bilen kalmadı. rahat olun kokmuyorsunuz, şoföre dönüp, "ahmet bey klimayı kapatır mısınız", sonra bana "adınız ne"?
    + hanımefendi ben bu soru sorulunca "deniz, meltem" falan demem gerekirmiş gibi geliyor, ama cevap "uygunsuznickaldimtamammi", ismimi seviyorum yanlış anlaşılmasın, ama uygunsuznickaldimtamammi! (gerçi bu cevabın altında ismimi ne yapacaksın, sanki not edip, arkasında bir iş için çağıracaksın ayarı da var ama olsun).

    sonra üç dakikalık keyifli bir sohbetin ardından, rektörlüğe varış, iyi dileklerle uğurlanma, ve hanımefendiden "ben de rektörünüzün annesiyim, memnun oldum" tanıtımı. bu deneyim beni "karşındaki edebiyle seni tanımaya çalışırken, haddini bil "sen de kim oluyorsun" deme , o sana sohbetin sonunda gerekeni söyleyecektir" adabı vermişti. sonrasında da milletin çarşaf çarşaf doküman hazırlayıp reddedildiği avrupa ülkelerine vizeleri, 1 öğrenci belgesiyle alabilme kapısı açmıştı.*

    bir kere de "allah rızası için" lafı edeni kırmıştım, sanırım ikimize de allah günümüzü gösterdi. gerçi ben daha suçsuzum sanki*, çünkü hem yüzüme söylememişti, messenger yanlıştı, hem de ben daha olayın şokunu atlatmaya çalışırken, fazla zorlayıp sabırsız davranmıştı.
hesabın var mı? giriş yap