çıktım erik dalına *
-
çıktım erik dalına
anda yedim üzümü
bostan ıssı kakıyıp
der ne yersin kozumu
uğruluk yaptı bana
bühtan eyledim ona
çerçi de geldi aydur
hani aldın gözünü
kerpiç koydum kazana
poyraz ile kaynattım
nedir diye sorana
bandım verdim özünü
iplik verdim cullaha
sarıp yumak etmemi$
becid becid ısmarlar
gelsin alsın bezini
bir serçenin kanadın
kırk katıra yüklettim
çift dahi çekemedi
$öyle kaldı kazanı
bir sinek bir kartalı
salladı vurdu yere
yalan değildir gerçektir
ben de gördüm tozunu
bir küt ile güre$tim
elsiz ayağım aldı
güre$ip ba$amadım
gövündürdü özümü
kafdağından bir ta$ı
$öyle attılar bana
öylelik yola dü$tü
bozayazdı yüzümü
balık kavağa çıkmı$
zift tur$usun yemeğe
leylek koduk doğurmuk
baka $unun sözünü
gözsüze fısıldadım
sağır sözüm i$itmi$
dilsiz çağırıp söyler
dilimdeki sözümü
bir öküz boğazladım
kakladım sere kodum
öküz ıssı geldi der
boğazladın kazımı
bundan da kurtulmadım
nideyim bilemedim
bir çerçi de geldi der
kani oldum gözgümü
tosbağaya sata$tım
gözsüz sepek yolda$ı
sordum sefer nereye
kayseri'ye azami
yunus bir söz söylemi$
hiç bir söze benzemez
münafıklar elinden
öter mana yüzünü
yunus emre -
birçok mutasavvıf'a göre* her kelimesi ayrı bir sembolizm olan
bir çok yazara göre ise baştan sona şathiye olan bir kasidedir.
ayrıca (bkz: molla kâsım) -
niyazi mısri şerhi için:
şerh necla pekolcay ve emine sevim'in "yunus emre şerhleri" kitabından görülebilir.
yasakmeyve namıyla bir ara çıkan iki aylık şiir dergisinin temmuz / ağustos 2004 sayısında da (9. sayı) mevcut. -
yunus emre dîvânından değildir, başka yunuslara ait olduğu düşünülüyor.
çıkdum erik dalına anda yidüm üzümi
bostan ıssı kakıyıp dir ne yirsin kozumu
".... ve ilm-i hakîkattün husûline âlet terk-i dünyâ ve terk-i ukbâ ve terk-i vücûddur.
"imdi azîz (kuddise sırruhû) erik ve üzüm ve ceviz ile şerîat ve tarîkat ve hakîkata işâret ederler..."
niyâzî-i mısrî'nin şerhi -
bir tekerlemedir.
çıktım erik dalına
baktım tren yoluna
üç gemi geliyor
birisine bindim
ablama gittim
ablam pilav pişirmiş
içine sıçan (fare) düşürmüş
o sıçanı (fareyi) napmalı napmalı
minareden atmalı atmalı
minare bir kuş var
kanadında gümüş var
eniştemin cebinde
türlü türlü yemiş var
yemişimi yediler
bana miskin dediler
ben miskinden beterim
kapı kapı gezerim
fış fış fış -
-
"çıktım erik dalına
anda yedim üzümü"
yanlış bir metodun yanlış sonuçlar doğuracağına işaret eden ,hakikati doğru usulle aramanın şiir diliyle yunusca anlatımı.. usulsüz vusül olmaz dediği büyüklerin. -
çıktım erik dalına
onda yedim üzümü (yunus emre)
niyazi misri şerhi: ilk beyitten murad olunan, her amelin ağacının belli bir meyvesi olduğudur. zahirde her meyvenin belli bir ağacı olduğu gibi, aynı şekilde, her amelin kendine özgü bir aleti vardır, onunla ortaya çıkar.
batın ilminin ortaya çıkmasının aleti, öncelikle, sürekli ihlas içre olmaklık [hulus-i daim] ve mürşid-i kamilin nefesi ile sürekli zikir ve az yeme ve az konuşma ve az uyuma ve halktan uzak durmadır [uzlet-i ani’l enam]. ve hakikat ilminin ortaya çıkmasının aleti, dünyayı terketme ve ahireti terketme ve terki terketmedir.
imdi, aziz [yunus emre hazretleri] kuddise sırruhu, “erik,” “üzüm” ve “ceviz” ile şeriat ve tarikat ve hakikat’a işaret eder. çünkü eriğin dışı yenir, içi yenmez. erik gibi olan bütün meyveler amelin zahirine misaldir. ve üzüm, amelin batınına misaldir. çünkü, üzüm yenir ve ondan aynı zamanda çeşit çeşit nimetler zuhura gelir. ama içinde bir miktar riya ve kendini beğenmişlik [ucb], tezkiye vardır. çekirdeği olmasından dolayı, batın ilmi denilir, hakikat denilmez.
ve hint cevizi katıksız hakikate misaldir. çünkü, cevizin içinde asla yabana atılacak [yani, değersiz olarak kabul edilebilecek] bir şey yoktur. hem yenir, hem de nice hastalıklara şifa olur.
imdi, bir kimse erik isterse, erik ağacından istesin. ve üzüm isterse, bağdan istesin. imdi, her kim üzümü erikte ararsa, o kimse ahmaktır ve boş yere zahmet çeker. emeği boşunadır. ondan ortaya çıkan zahmet ve meşakkattir. imdi, bu bilindi ise, bunu da bil ki, bir kimse zahir ilminin salâhını ve fesâdını bilmek isterse, onu elbette şeriat’tan ister ve fıkıh kitaplarına başvurur. ondan bilip ve öğrenip amel eder.
ve eğer bâtın ilminin ve hakikat’in salâhını ve fesâdını ve tenezzül ve terakkisini bilmek isterse, mürşidin telkini ile ve usul-i esma ile gönül kitabına ve tabir ilmine başvurur. her gün rüyada ne görürse mürşidine arz eder ve o da ona bulunduğu halleri beyan eder. ondan o müşkil de kalkıp ihlas ile süluk eder. ve bir kimsedeki hakikat ilmi, nefsin bilinmesidir ve bu da rabb’in bilinmesinin ta kendisidir. ve bu ilmin deneyimlenmesini [zevk] ve halini isterse, bunun gerçekleşmesi, mürşid-i kamil terbiyesiyle zor gelen riyazet ateşiyle nefsin bütün vasıflarını ve beşeriyet ve enaniyet ahlâkını yakıp, gönlünden allah’tan gayrı olanları [masiva] bütünüyle çıkarmakla ve gölgeden ibaret olan varlığı [vücud-ı zıll] yok ettikten sonra hakiki varlığın [vücud-i hakiki] ta kendisi olup, fenası bekanın ta kendisi olmakla olur.
imdi bu üç ilmin başka başka yolları vardır. yoluyla istenirse, az zamanda istediğinin gerçekleşmesi ümit olunur. nitekim, erik ve üzümün ve cevizin başka başka ağaçları olup herbiri kendi ağacından istendiği gibi, bu bâtın ilmi ve hakikat ilmi de erbabından istenir. örneğin bir kimse zahir ilmi çalışırken, “ben batın ve hakikat ilmini, zahir ilmi ile idrak ederim” dese ve bu şekilde çok zahmetler çekse, örneğin, kendince esma’ya devam etse ve oruçlar tutsa ve halvetler ve uzletler etse, bu kişinin misali erik ağacından üzüm talep etmeye benzer. -
''bir sinek bir kartalı kaldırıp vurdu yere,
yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu.''
yunus emre'nin buradaki üslubunun trajedik olması da ayrı bir güzelliktir.
her gün düştüğümüz durum bu:
geçici arzuları -ki sinektir- kalıcı ruha -ki kartaldır- feda ediyoruz.
sonra yine aynı döngü. elde kalansa toz.
avamın hayatının özeti işte:
güler misin ağlar mısın.
bu ne biçim perde.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap