• yaşadığı çağın gereklerini yerine getiren, geri düşüncelere itibar etmeyen insandır.
  • doğruyu ve yanlışı devlete bırakmayacak kadar bilgili ve bilinçli insandır.
  • camış gibi yer. at gibi sıçar. ölü balık gibi kokar ve tavşan gibi sikişir.*
  • insan, insanı anladığı, onun haklarına, özgürlüklerine saygı gösterdiği oranda insandır. karşısındakine de kendisi kadar yaşamaya hak tanıdığı, bunun için savaştığı oranda gerçekten çağdaş insandır. aranan insan, geçmişi aşmaya çalışırken onun yararlı yönlerini bulmaya çalışan insandır.
  • bir çağdaş insan evladı hasbelkader doğumunda bir maymun anneye denk gelse, maymun anayla büyüse maymun olarak büyüyemeyecektir. ama o gerici deneyin sonucu belki uçurumdan düştüğünde* daha az kemik kırılması gibi olabilir.. eski kadim kümelere daha yakın kalmak gibisinden. (bkz: kopuş/@ibisile)

    (bkz: çağdaş/@ibisile)
  • birisinden çocuk yapıp boşanır
  • michael schluter ve david lee, çağdaş insanın yaşama biçimi eğilimi üzerine şu saptamaları yapıyorlardı;
    "mahremliği basma bir elbise gibi üstümüze geçiriyoruz. bir cafede otururken yanımızdaki sandalyeyi yağmurluk ve şemsiye gibi şeylerle dolduruyor, doktorun bekleme odasında otururken sürekli olarak kızamık hakkındaki posterlere bakıyoruz. yani insanlarla karşılaşmamızı engelleyen, onlarla ilişkiyi önleyen her şeyi yapıyoruz.
    ... evler de gittikçe caddelere benziyor; geniş aileler, çekirdek ve çocuksuz ailelere bölünüyor.
    mega-toplumda birbirimizin ayağına basmadan yürüyemiyor, oradan evlerimize giriyor ve kapıyı dışarıya kapatıyoruz; sonra da odamıza girip kapıyı eve kapatıyoruz. artık ev, aile üyelerinin yan yana ama ayrı ayrı yaşayabildiği çok amaçlı bir eğlence merkezi haline geliyor. sadece gaz sanayii değil, aynı zamanda hayatın kendisi de özelleştiriliyor."

    zygmunt bauman, parçalanmış hayat'ta bu saptamaları tamamlar; yan yana ama ayrı ayrı yaşam aynı kaderi paylaşmadığını bilen insanlar yaratır. bu farkındalık illa bir öfke veya nefreti doğurmaz. fakat kesinlikle soğukluk ve kayıtsızlık yayar.. yani kimse kimsenin umurunda olmaz.
    batı dünyasında evlilik töreni sırasında söylenen "varlıkta ve yoklukta ölüm bizi ayırana dek", "dertsiz başımı derde sokmak istemiyorum"a dönüşüyor.
    evi dışarıya karşı koruyan kilitler, sürgüler, hırsız alarmları gittikçe hünerleşirken, simgesel bir anlam da taşır hale geliyorlar; rahatsız edilmeyeceğimiz hücrenin sınırlarını çizen bu aparatlar dışarıya bir kararımızı iletiyor; "dışarıda olanlar beni ilgilendirmiyor."
    birey kurtulmuştur artık. diğerine karşı sorumluluk yoktur, vicdan da yoktur.
    böylelikle dışarıda canavarların gezdiği korkusuyla yaşanan kamplara bölünmüş bir dünya oluşuyor.
    diğeri yani öteki, birey için başlı başına bir ahlaki sorumluluk olarak bekleyedursun, o korunaklı, güvenlik sınırları çizilmiş hayatta kimse "nezih bir hayat yaşadım" da diyemiyor.
    bauman öteki'ne kefil oluyor ve ona göre birlikte yaşanabilir. fakat çok da umutlu değil bence; umut, böyle bir topluluğu ve yaşamı inşa eden insanların bitmez çabalarında..

    çağdaş insan kendi dünyasında gardını alarak, başkasına, dışardakine hatta evin içindekine yabancı olarak yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.
hesabın var mı? giriş yap