• bi konu hakkında veya bir ürün elde etmek için emek verme hali. en yaygın yan anlamı ise albüm, klip yahut kasettir.
  • tarafımdan 'canıma minnet' şeklinde karşılık bulacak olan bambaşka bir emir cümlesidir..
  • yaratıcı emektir. istenerek ve sevilerek yapıldığı zaman zevktir.
  • "ne olduğu hakkında en ufak bir fikrin olmadığı arıza" veya "düzeltmek için götümüzü bile kaldırmayız, arızadan bile saymıyoruz, ne bok yersen ye, işte o şekil bir arıza" anlamına geliyor sanırım. bütün çağrı merkezlerinin ağzında sakız. "çalışma var". orada bir kişi çalışıyorsa benim götümü siksinler. demek ki asıl anlamı bu.
  • latince kökeni travail ve bu kelime latince işkence aleti olan tripalium'dan türetilmiştir. labor'un kökü ise lasbour ve bu da "zahmet", "yorgunluk", "acı" ve "ızdırap" gibi çağrışımlara sahip. bizdeki "emek sarfetmek" de "sıkıntı," "zahmet", "yorgunluk" anlamına geliyor. yani çalışmak daimi bir eza olarak görülüyor. çünkü sevilmeyen bir iş işkenceden farksız. sevdiği bir işi yapma "şansına" erişen sayısı ise hayli az.
  • zam yerine kullanılabilecek alternatif sözcüklerden biri.

    kadir topbaş'ın yaratıcı dehasının bir mahsulüdür.

    (bkz: #30039249)
  • çalışma; her ne kadar hayatımızın ağırlık merkezinde bulunan bir kelime gibi gözükse de aslında hiç de öyle değildir. bu durum sadece uzaktan bakıldığında size gösterilmeye çalışılan alışılagelmiş bir manzaradır. siz bu manzaraya alışıla gelmeyen bir şekilde yakından baktığınızda ise gördüğünüz, zannettiğinizden çok daha farklıdır.

    biz çocukluğumuzdan beri hep çalıştık aslında, okulda fiş yapıştırarak, evde ailemizin gözüne girmek için çabalayarak, sokakta mahalle takımına girmeye çalışarak. hep bir hedef koyduk kendimize, sonra da onu başarmak için çalıştık durduk. başardık ya da başaramadık, biz ya da bir başkası, sonra bir hedef daha koydu önümüze, bir hedef daha, bir hedef daha ve bu saçmalıklar ile büyüyüverdik sonunda. düşünebilecek, düşündüklerimizi değerlendirebilecek yaşa geldik. bu durumda doğru olan, bi' soluk alıp beklemekti, kimimiz bekledi; kimimiz ise hızını alamayıp alıştığı gibi sebepsizce çalışmaya devam etti. işte yazımın bundan sonrası, hızını alamayıp devam edenler için.

    doğduk, anne babamız bizden iyi bir evlat olmamızı bekledi. üstümüzdeki bu sorumlulukla birlikte görüş alanımıza bir mercek taktık atacağımız adımları hep bu mercekle filtreleyerek kısıtladık, büyüdük; çevremiz bizden iyi bir iş sahibi olmamızı bekledi yapacağımız işler başkaları tarafından onaylanır mı diye sorguladık, bir mercek daha taktık. kız arkadaşımız oldu, bir aşkın peşinden koştuk; doğru bir ilişkiyi yürütebilmek sorumluluklarını hayatımıza entegre etmemiz gerekiyordu, bunun için bir mercek daha taktık. bu güne gelene kadar, her sabah gün ışığına gözlerimizi açtığımızda, güneşe çıplak gözle bakamaz olduk. gözlerimizin önündeki mercekler yüzünden, hayat bizi doğduğumuzdan çok farklı bir gözle bakmak zorunda bıraktı. ve bunu sorgulamayalım diye, aynı numaralı bir mercek gibi her şeyi olduğundan daha net gösterdi.

    bu süreçte önemli olan; o mercekleri çıkarıp, üzerine bir de gözlerimizi kapayıp, gözleri görmeyen bir çocuk cesareti ve cesaretsizliği ile adımlarımızı atabilmekti. siz defalarca yürüdüğünüz yolda yürürken, aynı adımı attığınız için tekrarını atarken, belki de hiç sorgulamadınız. her sabah 8'de uyandınız, size aylık ücretinizi ödeyen kurumunuza ulaşmak için, yola koyuldunuz. her seferinde ne için sürekli aynı şeyleri aynı sebeple tekrar tekrar yapıyorum diye sorgulamak yerine, sizin için öngörülen saatte iş yerinize ulaşmış olmayı kendinize hedef koydunuz. hayatın size taktığı merceklerin üstüne, bir de çalıştığınız kurumun kurallar süzgecine maruz kalarak, dallarınızdan ve budaklarınızdan vazgeçmek zorunda bırakıldınız. doğrunuz, onların doğrusu; yanlışınız ise hep sizin yanlışınız olarak kaldı. kaybettiğiniz dal ve budaklarınız yüzünden birkez olsun kendinizi, kendiniz gibi anlatamadınız. ya da bu adımın bir öncekinden farklı olabileceğini hiç hesaba katmadınız. kendinizi, sizi içine almaya çalışan o sonsuz döngüye göz göre göre teslim ettiniz.

    bu satırları okuduktan sonra, sizin için geç ya da erken. her şeyden önce, günde en az bir kez, kendinize "ben ne yapıyorum?" sorusunu sorun. eğer mantıklı bir cevap alabiliyorsanız, "ne için yapıyorum?" ile sorgunuzu tamamlayın. bu sorunun cevabının içinde "benim için" az da olsa yoksa, ilk soruya geri dönün ve cevabınızı hemen değiştirin. ben ne yapıyorum sorusuna, şimdi ne istiyorsam onu yapıyorum diyebilene kadar, cevabınızı değiştirin, değiştirin ve değiştirin. çünkü sizi siz yapan kimliğinize sizden daha çok kimse değer vermez ve önemsemez. bu yüzden ertesi gün ne olacağımızın belirsiz olduğu bu dünyada, yaşadığınız günü istediğiniz gibi ve mutlu bir şekilde yaşamak için çalışın. çalışacağınız ve mesai harcayacağınız tek şey bu olsun.

    konfiçyus'un zamanında dile getirdiği, "sevdiğiniz bir iş seçin ve hayatınız boyunca çalışmak zorunda kalmayın" sözünden de anlaşılacağı üzere, mutlu bir hayata sahip olmanın sırrı hiç çalışmamaktadır. belkide bu, hayatınızın temeline oturtacağınız temel felsefe olmalıdır.

    bu felsefeyi hayatının temeline oturtan bir büyüğümüz de, "türk, öğün, çalış, güven!" sözleriyle, anlatmaya çalıştığım şeyleri tamamlamıştır.

    bu vezicedeki öğün kelimesi, günümüzde kullanıldığının aksine; "anlamak ve kendini eğitmek" anlamlarını taşımaktadır. bu yüzden istediğimiz şeyi başarmaya çalışmadan önce onu tam anlamıyla kavramalı, ilk adımımızı atmadan önce de kendimizi, ilgili ve benzer işlerle eğiterek başlangıç noktasına ulaşmalıyız. başlangıç noktasında ne yapacağına karar vermiş, kendinden emin bir yarışmacı gibi yarışa başlamalı ve yaşadığımız bu dünyaya ismimizi miras bırakabilmek için, kendi istediğimiz, hayal ettiğimiz bir gelecek için çalışmalıyız. çalışırken de en önemli yardımcımız olan güven zırhını kuşanıp, sırtımızı aynı zırhı giymiş gayedaşlarımıza dayamalıyız.

    ben, bu paragraflarda çalışmamanın nasıl bir şey olduğunu ve çalışma konusuna nasıl baktığımı anlatmaya çalıştım. amacım ne için çalıştığını bilmeden, çalışmasının karşılığında kazandıkları ile hayatını idame eden ve hayatını idame edebilmek için çalışan/çalışacak arkadaşlarımı biraz olsun düşündürebilmekti. bu sonsuz döngüden sıyrılıp, ne zaman "kendimize özel" 5 yıllık kalkınma planları hazırlayabilirsek, işte o zaman daha güzel ve daha mutlu bir dünyada yaşamaya başlarız. kapitalist düzene inat, siz de yarın sabah şapkanızı önünüze koyun ve o sihirli soruları kendinize sorun.

    -ben ne yapıyorum?
    -ne için yapıyorum?
  • ak parti'nin şu günlerdeki içişleri bakanı muammer güler'in gözaltına alma fiilinin karşılığı olarak kullandığı güzide kelime. (bkz: arbeit macht frei)

    herkeslerin malumu olduğu üzere polis camiası, irite edici fiilleri şirinleştirmeyi sever. misal, telefon görüşmelerini dinleme diye bir şey yoktur, "teknik takip" vardır. veya "uygulama" kelimesi her türlü yamuk işi tanımlamak için muğlaklığı nedeniyle uzun yıllardır tercih edilegelir. sanırım artık o da deşifre olup eskiyince, onun yerine şimdilik daha lekesiz, daha nötr, daha masum bir alternatif olan "çalışma" kelimesinin polis jargonunda rağbet görmeye başladığı anlaşılıyor. (bkz: nlp)

    bir de 19 haziran 2013 günü itibarıyla güler tarafından cümle içinde kullanılmış haline bakalım uğurcum:

    "bundan böyle sosyal medyaya yönelik çeşitli çalışmalarımız olacak. biliyorsunuz, birkaç gün önce izmir'de sosyal medya kullananlara yönelik bir çalışmamız olmuştu."

    türkçe meali: tutuklama dalgaları yolda, ayağınızı denk alın!

    .
  • al sana sanat eseri gibi tanım:
    "çalışma, her şeyden önce, insanla doğa arasındaki bir süreçtir; bu süreçte, insan, doğa ile kendisi arasındaki madde alışverişini kendi çabasıyla yürütür, düzenler ve denetler. doğanın sağladığı maddelerin karşısında bir doğa gücü olarak yer alır. doğanın sağladığı maddeyi kendi yaşamında kullanılabilecek bir biçimiyle mülk edinmek üzere kendi canlı varlığının doğal güçlerini, kollarını ve bacaklarını, kafasını ve ellerini harekete geçirir. kendi dışındaki doğa üzerinde etkide bulunur ve onu değiştirirken, aynı zamanda kendi öz doğasını da değiştirir. böylece, doğada uyuklamakta olan güçleri geliştirir ve bunların hareketini kendi emri altına alır."
    karl marx, kapital-1.cilt, çeviren: nail satlıgan/ mehmet selik , 2013, s. 181-182.
hesabın var mı? giriş yap