• yaban illerde dili ve tekniği çok eleştirilmiş bir roman bu; günay kızılırmak çetao sağolsun biz çevirimizden ziyadesiyle memnunuz. okuması kolaysa da, hazmı zor. gulliver halüsinasyonlarından uyanıp devrime seyahat edecek; kalbiniz kırılacak.

    öyle özgür bir toplum düşünün ki, hatada, kusurda, budalalıkta, tembellikte, neden ve erek üretmekte ve elbet yakıp yıkmakta sınır tanımasın. okunacak dört yüz sayfada platonov onlarca başka karakterin devrimden ve komünizmden ne anladığını saydırıp; sonunda kendisi de bunca andavallıktan ikrah getirip deux ex machina’sını çıkaracak. o kadar ki adamlar ateşi kaybedip sonra yeniden bulacak; emek yalnız hediyelikse değer taşıyacak, formüle edilmedik nen kalmayacak ve daha neler. şimdi hep platonov okumak istiyorum…
  • "yorma kendini kitapla, orada ciddi bir şey yazıyor olsaydı, insanlar çoktan birbirleriyle kucaklaşmış olurlardı." dediği halde elden bırakılamayan kitap.

    ayrıca,

    "evvela ateş edip sonra sual ediyorsunuz, ondan gelecek ya sonunuz da zaten." diyor. oysa bizim buralarda kimse sual etmiyor, herkes hep ateş ediyor. belki de o yüzden sonları hiç gelmiyordur diye düşünmeden edemiyor insan.

    aslında,

    "(...) güneş ancak açlığı doyurabilir, açgözlülüğü değil." diyerek her şeyi özetliyor.

    ah be saş, "devrim halkın alfabesidir" lakin, bizim alfabemiz o kadar çok değişti ki. bak kırk sene önce bugün, üç harf daha sildiler alfabeden.
  • şu sıralar 28 liraya satılmakta olan 20.yy rus edebiyatı eseri.

    (bkz: oha)
  • emir kusturica'nın arizona dream film müziğine ilham kaynağı olmuştur. (bkz: fish knows everything)
  • okunası bir romandır çevengur, günay çetao kızılırmak'ın şahane çevirisiyle birlikte...
    --- spoiler ---

    “çepurniy karl marx’ın kitabını eline almış, sık harflerle dolu sayfalara saygıyla dokunmuştu teker teker: ‘yazmış da yazmış adamcağız,’ demişti acıyarak ‘biz ise her şeyi yapıp bitirdikten sonra okuduk –hiç yazmasaymış keşke!’” (s.244)

    --- spoiler ---
  • andrey platonov'un sovyet döneminde yazdığı roman ve romandaki ütopik adanın adı. adanın -neden?- kazaklar tarafından istila edildiği de üzerinde konuşulması gereken ayrı bir konu.
  • formüle etmeyi her daim hatırlatacak platonov'dan bir armağan.--- spoiler ---

    ''karınca ya da sivrisinekteki akıl biz de olsaydı hayatı bir çırpıda hiç sıkıntısız yoluna koyabilirdik: bu ufaklıklar dostça yaşamanın büyük ustaları; insanın becerikli karıncaya erişmesi güç.''
    --- spoiler ---
  • ''saşa arkasındaki engin karanlığa çarpan gerçek bir rüzgarın soğukluğunu duyar gibi oldu içinde; önünde, rüzgarın doğduğu yerde ise şeffaf, hafif ve devasa bir şey vardı- kendi soluğuna ve kalp atışına dönüştürmesi gereken canlı hava dağları. bu önseziyle göğsü şimdiden sıkışmış, vücudunun içindeki boşluk, geleceği zaptetmeye hazırlanarak daha da genişlemişti.
    ''bu benim işte!'' dedi yüksek sesle aleksandr.
    ''kimsin sen?'' diye sordu uyumayan zahar pavloviç.'' sayfa 57

    'keşke tavuk kendisi gelse bana,'' diyordu içinden kirey. ''nasılsa yiyeceğim onu... proşka doğru söylüyor hani, çevremizdeki hayat pek örgütsüz. artık komünizm de başladı: tavuğun bizzat gelmesi gerekir...'' sayfa 273

    yıllar sonra elime kalem aldım okurken. hayır elbette bi yerlere notlar alıyorum okuma sırasında ama bu kez satır altlarını da çizme ihtiyacı duydum. bir süre sonra ünlemler koymaya başladım, sonra bazı cümleleri öyle öyle çok sevdim ki yanlarına gülen suratlar çizdim. gülen suratların duygularımı ifade edemediği yerlere de çiçek çizdim. çooook sevdiğim kimi yerlere altındaki çimeni ve yapraklarıyla çoklu çiçekler çizdim falan. çevengur koltuğa uzanmalık bi okuma değil özetle. dikkatinle yetinmiyor, düpedüz varlığına talip ve okuma savaşı sırasında seni tümden ele geçiriyor. elleri dert görmesin.

    daha önce yazarın dönüş'ünü okumuş çok da etkilenmemiştim. onunla eş zamanlı aldığım muhteşem vahşi dünya da okunacaklar rafında kalmaya devam etmişti bu yüzden. sonra rabbim çevengur, dedi. iyi ki demiş, iyi ki okumuşum.

    yazarın yıllarca nasıl görmezden gelindiğini, yaşarken stalin'in baskısı nedeniyle yazdıklarını yayımlatacak bi mecra bulamadığını, değerli eserlerinin ancak seksenlerden sonra gün ışığına çıktığını, rus edebiyat kuramcıların ona dair nice değerli çalışmaları ancak o tarihlerden sonra yapmaya başladığını ve daha fazlasını üzülerek öğrendim. en fenası da çevengur'un basımını sakıncalı bulan sansür kurulunun başındaki kişiyi öğrenmek oldu: gorki. "buna engel, belli ki tabiatınıza özgü anarşik zihniyetinizdir. benim algıladığım kadarıyla ruh haliniz gogol’ünkiyle benzerlik taşıyor. bu yüzden kendinizi dramda değil komedide deneyin" demiş.

    çevengur hakkında okuduklarımdan en en en saçma bulduğum şey ise komünizmi karalama, onunla alay etme suçlamaları oldu. distopya diyenler bile var. aynı kitabı okuduğumuzdan şüphe ediyorum valla. karakterlerin 'komünizmde kızlar teklif ediyomuş' benzeri algıları hatta yukarıda da var ya biri, tavuk kendi gelsin, hah işte onlar komünizmi karalayan şeyler değil ki. yazar sorunu kimi yerde sosyalizm kimi yerde komünizm dediği sistemde görmüyor yani, bunun tepeden inmeliğinde, dolayısıyla yanlış algılanışında görüyor. herhangi bir eğitim almamış sıradan insanlar var burada. cahil halk. devrimi yapan onlar değil zaten, devrim onların meselesi de değil. duymuşlar sadece devrim olduğunu, sosyalizmin geldiğini falan, o halde artık her şey değişecek diye düşünüyorlar. hayatı berbattı ya, bu değişecek mesela. çalışıyodu ya önceden, ekip biçiyodu, üretiyodu, demek ki bu da değişecek diyo ve bunu bırakıyo . ekmiyo, sulamıyo, tamir bile etmiyo hiçbir aleti. güneşi zaten sonsuz proleter ilan etmiş, o besleyecek bunları. yağmur yağarsa sulanacak toprak, yağmadıysa da gerekmediğinden yağmamıştır. hatta kışın yağacak karın bile onları üşütmeyeceğini düşünüyolar, devrim oldu, boru değil :) ha şimdi, yazar sosyalizmi mi karalamış oldu :)

    çevengur diye bi yer yok. yazar yarattığı bu evrene ismi de kendi koymuş yani. bu konuda da değişik görüşler ileri sürmüş kuramcılar. en yaygın kabul 'çarık gürültüsü' anlamına geldiği imiş. çarıklar ne söylüyor.

    devrim sonrasında geçiyor olaylar. başlıca karakterlerden dvanov ve kopyonkin'in gezileri, bu gezilerde tanıdıkları insanlar, onlar üzerinden cahil halktaki devrim ve sosyalizm algısı, sonra yollarının ayrı ayrı çevengur adlı bir ilçeye düşmesi ve 'komünizm buraya gelmiş de dönüyor' zanları, çevengur'da kendi komünizmini kuran bi grup insan ve olaylar olaylar :) şahane karakterler, şahane diyaloglar.. hangi birini anlatsam.

    acayip komik, absürd bi milyon şey var kitapta. ağır gülüyosun. ama öyle derin ifadeleri, öyle bilge bir bakışı var ki yazarın, önünde eğilmekten de kendini alamıyosun. bu yüzden iki alıntı yaptım yukarıda. iki yan da birbirinden güçlü.

    tüm o şahaneliklerin arasında dikkatimi çekip beni üzen şeyler de olmadı değil. hiçbir karakterin annesi yok mesela. daha doğrusu sağlıklı, iyi, sağ bir anne yok. kadınlar ya hasta ya da ölmüş. anne hep özlenen, yoksunluğu duyulan, sıcak bir düş olarak var. ana babasının varlığını, sıcaklığını duymak için zahar'ın da dvanov'un da mezara girip yatması mesela, kopyonkin'in hayali, nasıl desem çok üzüldüm bunlara. hatta kitabın sondan bir önceki bölümünde çevengur'a getirilen kadınlar da eş değil anne olarak yerleştirildiler.. zaten aslında kadın karakter de yok kitapta sofya'yı saymazsak. ay gerçi sofyalı son bölümü çok sevdim, onu sayalım da bir kişiyle de kadınlı kitap olmaz ki di mi.

    bunların dışında en güçlü motif sanırım arkadaşlık & yoldaşlık ilişkileriydi. (yoldaş - tavariş kelimesinin rusçaya türkçeden geçtiği şeklinde über gereksiz bi bilgi verip devam edeyim.) hani çalışmıyolar demiştim ya, çalışıyolar sonra. ama sadece bir insanı mutlu etmek, sağaltmaya çalışmak için. bu çok güzel geldi bana. biri diğerine ot topluyo mesela, diğeri patates pişiriyo, yeni gelen elemanın defterini gasp edip arkadaşına veriyo beriki, öbürüne limonluk kuruyolar falan.

    ay bu bahiste bi şey daha çekmişti dikkatimi; eşcinsel göndermeler vardı bolca. kitaba dair yaptığım okumalarda değinilmemiş bi unsur olduğu için çok da emin olamadım önce ama yok, kör gözüm parmağına dedirtecek kadar çoktu bunlar. yirmilerde yazılmış bir kitap için oldukça cesur buldum bunu. daha gider bu yazı.. kitabı okuyanlar eminim şundan neden söz etmedin, buna neden değinmedin diyeceklerdir. ne yapayım ayol bi dört yüz sayfa da ben mi yazayım.

    ''rus edebiyatından söz ederken gülümsemeden anamayacağınız şahane bi eser.'' arka kapak yazısı gibi oldu :)
  • hakkında ne yazsam güzelliğini ve önemini anlatamayacağım anlatılan hayatlar dışında her sayfada çok güzel bir sözün birkaç sayfada bir ise üstüne bir ömür düşünülecek cümlelerin geçtiği -daha 7. sayfada geçen bir söz mesela arizona dream'de o çok sevdiğimiz "balık her şeyi bilir" cümlesi- trajikomik, bir ara çok absürt, ama hepsinden ötesi çok değerli bir sovyetler birliği kuruluş dönemi eleştirisi.

    (bkz: andrey platonov/@kelek)'un sovyetler yönetimince sevilmemesinin baş nedeni. eleştirisini öyle bir yapıyor ki bir de bulgakov'un fevkalade "ama" fantastik eseri master i margarita'nın bile bir süre sonra yayınlanabilmesine rağmen bu absürt ama bir o kadar da gerçek eleştiri yayınlanamıyor. yer yer catch 22 tadı alsam da çevengur başından sonuna kadar cümle cümle apayrı bir şey.
hesabın var mı? giriş yap