11 entry daha
  • güzellik/@jimi the kewl entirimin başında dediğim gibi, aslında bu entiri o entiriyle bir bütün halinde değerlendirilmelidir, bu uyarıyı yapayım ki biraz anlaşılabileyim; sabaha karşı oturmuş da, güzelle, çirkinle neden uğraşıyor bu çocuk diye düşünülmesin, kaldı ki biliyorum asıl çirkinlik, görünmeyen uyum görünenden daha iyi olmasına rağmen, görünmeyen'deki güzelliğin hissedilmemesinde yatmaz mı ey bu saatte bu entiriyi okuyacak olan insanlar, ey belki seneler sonra, forwardlanmış bir ileti olarak bu entirinin interneti evinize getiren kapkara kabloların arasında kaybolup gitmiş yazarını merak edersiniz,, neyse fazla gevezelik etmeden mevzuya dalayım; francis bacon 'ın söz konusu denemeler 'inin latincesinin xlii, ingilizcesinin xliv. bölümü çirkinlik üzerinedir. (bkz: de deformitate)

    "çirkin insanlar genellikle doğa ile ödeşirler, çünkü doğanın kendilerine ettiği kötülüğün acısını onlar da doğaya kötülük ederek çıkarmaya çalışırlar. (kutsal kitap'ın da dediği gibi) çoğunlukla 'doğal sevgiden yoksun olduklarından' böyle davranırlar." böyle başlıyor bölüme bacon. yani latincesiyle; "deformes naturam fere ulciscuntur. sicut enim natura minus illis propitia fuit, ita et illi naturae vicissim adversi, cum sint plerique ipsorum (ut loquitur scriptura) sine affectione naturali." diyor.

    aslında müthiş bir noktayı işaret ediyor bacon, zira doğada bir harmonia vardır, herşey yerli yerindedir. deyip duruyoruz a, gerçekten de bu dengenin bozulduğu anları bir düşünün, genelde hep insan elinin karıştığı zamanlarda olur zaten bu bozulmalar; karşıtlardan birinin, diğerinin üstüne çıkması veya altına girmesi söz konusudur. gece geciktiğini düşünsenize. saatler oldu hala gece yok ortalıkta, hatta günler geçti hala yok, aylar boyu gündüzü yaşadığımızı düşünün. fikir hayatımız ne kadar değişecektir, ne kadar bozulacaktır değer yargılarımız. gecenin sırtından, onun eşsiz karanlığından hareketle tüm kötü, tüm çirkin, tüm korkulası düşün ürünlerimiz birden yok olup gidecektir. doğadaki bozulma, algılarımızdaki asıl bizim için yıkıcı olan etkiyi yani eskisi gibi düşünememeye, kavrayamama etkisini doğuracaktır. eskiden ne kadar da sağlıklı düşündüğümüzü anımsadıkça, geceyi hani şu tüm korkularımızı, persephone'nin, hades'e kaçırılmasında bile bulduğumuz, aşka rağmen ufak tefek acımalarımızı anımsadıkça neyi anlayacağız biliyor musunuz; aslında ne kadar çaresiz olduğumuzu. herakleitos 'un logos diye adını koyduğu bir'lik düzeninde, dengeyi sağlayan unsurlardan birinin kaybıyla, her ne kadar tüm belirsizlikler insanlar tarafından ona yüklenmişse de, ne kadar insanlıktan çıktığımızı anlayacağız. bozulma, kanımca çirkinliğin başlıca sebebidir. bozulmanın olduğu yerde, şeyler ne iseler, o şeyliklerini yitirirler. başka şeylere dönüşürler. o halde, herhangi bir açıdan, diğer insanlar arasında doğuştan itibaren bozuk olduğunu, çirkin olduğunu düşünen insan, gecesini kaybetmiş insan gibi, doğadaki dengesini yitirir. zira güzellik gibi çirkinlik kavramının da insanlar arasında belki de çok değil yüzyıllar içerisinde değişebilecek bir şey olduğunun, insanların yaşamlarındaki kuralların, -yazılmamış olsun yazılmamış olsun- çok günübirlik şeyler olduğunun farkında olmayan insan evladı için; o yüzden çirkinlik, kosmos'u delici, birliğe ihanet eden bir kavram haline gelir.
    kendindeki bu ihanetin acısını da doğadan çıkarır. işte bacon'ın altını çizdiği bu, ben böyle algılıyorum.

    "ruh ile ten arasında bir uyum bulunduğu, doğanın bunlardan birini bozmakla ötekini de bozmak sakıncasıyla karşılaşacağı su götürmez bir gerçektir. birinde yanıldı mı, diğerinde de yanılma tehlikesindedir." (est proculdubio consensus inter animam at corpus, atque natura ubi peccat in uno, periclitatur in altero.)

    bir karşıtlık söz konusudur burada. insan evladı, doğumuyla birlikte bir şeyini değiştiremez, bir şeyini ise değiştirebilirdir. değiştiremediği şey; vücudunun yapısıdır, değiştirebileceği ise eğitimiyle, hal ve tavırlarıyla ruh yapısıdır. yani ruh'un, senin besleyiciliğine mahkumdur bir nevi. vücudunun yapısı ise, dış görünüşün her ne kadar modern hayatın artık vazgeçilmezi şeklinde; illa ki önüne konmuş olan "ideal tip"e uydurulmaya çalışılıyorsa, modern hayatın, humanitas'a en büyük ihaneti olan, insancıllık kisvesi altında, insanı insanlıktan çıkarıp, insana yaraşmayan ne varsa bütün o şeylerin peşinde koşmasına ayarlanmış robota çevirmesi hadisesi belki bacon'ın çağında, insanlığın tehlikesi değildi. eh biraz düşünün bakalım; günümüzün en büyük tehlikelerinden biri olarak anlatılıyor mu bu söylediğim şey? tv'lerde bir güzelin (!) diğer güzele (!) olan üstünlüğünü, yine bu modern kravatlı insanlar belirlemiyor mu, bizler hayvanlar gibi oturup tv başında çeşitli ırklara mensup kız çocuklarının (evet güzellik yarışmalarına katılan o kızların evli olmaması gerekiyor.) formlarına puanlar vermiyor muyuz? iki salak mesajla, dünyayı kurtaran kız çocuklarının kurbanlığını, daha doğrusu topyekün kurbanlığımızı göremiyorsak, neyi göreceğiz? neyi tehlike olarak belleyip, "evet günümüzde kölelik yok" kandırmacasında masanın üstündeki top modellerin podyumlardaki, doğanın birliğine onca uygun olan sahillerde, tenlerine biraz kum yapışmış o kölelik vesikalarını göremiyorsak, neyi göreceğiz? işte o güzellik neyse, görünmeyen uyumdaki körlüğümüzdür asıl çirkinlik. ve o köleler gibi olmaya çalışan, diğer köleler. herkesin bir şekilde ucundan tuttuğu, modern hayatın güzellikler'i!

    bacon'ın çağı, henüz bilgiyi insan vücudunu bu denli değiştirebilecek ve güzelliği bu şekilde pazarlayabilecek bir şey olarak göremiyordu. bacon 'ın şu meşhur "doğayı egemen olmak için biliyorum." haşinliği var idiyse de, onda henüz yeteri kadar bilememiş insanın saflığı mevcuttur. egemen değildir doğaya işte konunun özü burada, doğaya henüz egemen değildi insanoğlu. ancak, artık egemen. artık uzayın derinliklerinden türlü güzelliklerin, çirkinliklerin fotoğraflarının çekildiği muhteşem bir çağı yaşıyoruz egemen egemen.

    bacon'a dönersek, o insanın doğuştan gelen çarpıklıklarını, eğitim ile erdemin güneşiyle örtebileceğini düşünüyor. yani aslolan çirkinlik değildir, onun ruh güzelliğiyle örtülebilecek olmasıdır. ("sed quia in fabrica animae conceditur homini electio, in fabrica corporis imponitur necessitas. astra inclinationis naturalis obscurantur nonnumquam a sole virtutis et disciplinae.") hatta burada çarpıklık diye çevirdiğim yerde aslında bacon "yıldız" kelimesini kullanıyor: "astra inclinationis naturalis.." "doğuştan gelme yıldızları" ve onları örtecek olan "a sole virtutis et disciplinae" yani "eğitimin ve erdemin güneşi"

    "kendisini başkaları gözünde küçük düşürecek bir çarpıklığı olan kimse, bu duruma karşı bir şeyler yapmaya, içinde sürekli bir dürtü duyar. bundan dolayı, tüm çirkinler son derece ataktırlar." ("quicunque in persona sua aliquid habet quod contemptum inducit, perpetuum habet in se stimulum quo a contemptu se vindicet. itaque deformes semper audacissimi.") "evvela, kendilerini horgörülmeye karşı savunmak için bu ataklığı gösterirler, ama zamanla bu alışkanlığa dönüşür. bu çirkinlik ki; insanları özellikle başkalarının güçsüzlüklerini arayıp bulma, böylelikle bir bakıma kendi çektiklerinin acısını çıkarma çabasına yöneltir." ("in principio, veluti in defensione sua utpote qui contemptui exponuntur. sed processu temporis ex habitu acquisito iterum deformitas industriam acuit eius generis industriam, ut aliorum defectus et infirmitates sedulo rimentur, unde habeant quod rependant.")

    doğadan intikam alma işte biraz da bu yolla gerçekleşir. yani kendi gibi olmayan, aynı türün örneklerine başka bir açıdan saldırmak. işte bu ataklık, bacon'ın burada intikam olarak gördüğü durumdur.

    "yetenekli bir kimse için çirkinlik, yükselme yolunda büyük bir kozdur." ("adeo ut si rem diligenter introspicias in magnis ingeniis, deformitas ascensum ad honores patefacit.")

    çirkinlikten muzdarip kişilerin zaman zaman başarılı olmalarını ise bacon, onların ya başarılarıyla ya da kötülükle hor görülmekten kurtulmaya çalışmalarına bağlıyor. örneğin; agesilaos, kanuni'nin oğlu cihangir, aisopos, casca hatta sokrates(sokrates'in çirkinliği üzerine nietzsche şu unutulmaz lafı etmiştir: "monstrum in fronte monstrum in animo " yani "görünüşte canavar, ruhça canavar": (bkz: nietzsche nin sokrates sorunu)) bile.

    evet son söz olarak belirtmeliyim ki; güzellik/@jimi the kewl ve çirkinlik/@jimi the kewl entirileri bir bütün halde değerlendirilmeli, tıpkı aylarca geri dönmemiş gecenin yokluğunda insanlıktan çıkmamız gibi, bir'in farkına varabilmemiz için ikisi de insana özgü ya, harmonia daha nasıl açıklanabilir..

    not: metinlerin orjinal latinceleri için; http://www.thelatinlibrary.com/…acon.sermones.shtml adresine bakabilirsiniz.
83 entry daha
hesabın var mı? giriş yap