• ben küçük iken şimdi ki halimden abuk subuk şeyler kafaam takılır idi.misal
    dedem öldüğünde neden haberlerden vermediler diye çok üzülmüş, çok şaşırmıştım.
    hala da anlayabildiğimi söyleyemem.
  • tabağında yemek bırakırsan karın çirkin olur, derlerdi.
    aynı dönemde başka birileri de ne kadar tane bırakırsan o kadar çocuğun olur, ahirette arkandan ağlarlar derlerdi.
    çirkin karım varsa niye çok çocuğum olsun anlamazdım, ben ölünce çocuklarımın arkamdan ağlaması kadar doğal bir şey olamaz mıydı?
    anlamazdım.
    hala da anlayamaıyorum
    (ha bu arada şu kısa hayatımda dünyalar güzeli hatunlarla beraber oldum çirkin bi karım olacağını sanmıyorum, burdan benim ne kadar alımlı ve çarpıcı bir insan olduğum gereçeğini çıkarımlarınıza eklemenizi bekliyorum, sözlükteki güzel kızlarla tanışmak istiyorum)
  • bir aralar galba insanlari vergi odemeye tesvik etmek icin
    "cocuk akli... cocuk hakli"
    sloganli bir reklam vardi.
  • çocuk aklının en dikkate değer özelliklerinden biri çocukların her şeyi literal anlamlarıyla almalarıdır ki, çocuktan al haberi gibi yarışmalara katılanlara verilebilecek bir numaralı tüyodur bu. anekdotal bir tat katmam gerekirse, ben de küçükken bir gün evde roll-on bir deodorant bulmustum. anneme gidip anne bu nedir diye sormustum; o da "koltuk altina sürülür yavrum" demisti. ne olmuştu tabii? sonra annem yaptigimi görüp "ne yapiyorsun böyle" diyene kadar evdeki koltuklarin yarisinin altina sürmüştüm o deodorantı...
  • çocuk aklı; yaratıcıdır, besleyicidir.

    günlerden bir gün* anne arkadaşının evine gitme ertesi dikkati elbet kapıdan henüz girildiğinden o yana çeken çikolatayı [ki aslında o çikolata folyosuna sarılmış, eve gidildiğinde dikilmeyi bekleyen zehirli* bir difembakya (yazılışı her nasılsa) bitkisi imişliği olan] uygun bir fırsatı kollayıp, ağzına götüren; ağzı kadar ufak bi minik lokma alan, ardından dil dolanması, bi haller olması ve cin carpmışa dönmesiyle etrafını kuşatmış anadolu kadınlarının "noldu? kızım söylesene!" nidalarıyla telaşlanmalarına ancak "ıhmm.. ıh.. nnıh" mırıltıları eşliğinde didinmesiyle karşılık verebilen, daha sonrasında annenin 'baba belki daha iyi bilir' düşüncesiyle paldır küldür eve götürmesiyle, babanın o kudretli işinden cağırılmasıyla gelişi ardı anne telaşı bir yana, artislik mahayetinde mi bilinmeyen, "aman n'olcak bi lokmadan, aha bak ben de ısırıyorum" şeklindeki meydan okumasıyla, ağzı kadar kocaman lokma alan babanın gecenin bir körü çocuğun iyileşip çoktan mışıl uykusuna dalmışlığında artık dayanılamayan sancılanması ve ağız köpürüğü* salyaları ile birlikte hastane yollları aşındırılmasıyla nihayete erdirilen bir akıl ermişliği destanıdır... babaya halen akla düştükçe ve muhakkak konuma denk düşürüldükçe serzenişlerde bulunup, kıkırdansa dahi aslında çoktan* onun bu bilgiçliği kendi çocuk aklında da vardır yavrunun.
  • çocuk aklının bir diğer özelliği ve de güzelliği -sanki rüyadaymışçasına- hiçbir fizik ve mantık kuralını tanımamak, kendi yarattığı dünya içinde her şeye inanabilmek, her şeyi kabullenebilmektir.
    misal, ben beş yaşında bir gün apansız her şeyi çift görmeye başladım. bu nasıl bir histir şimdi tasavvur bile edemiyorum, fakat olayım buydu. ne yaptım çift görmeye başlayınca? krizlere mi girdim, koşa koşa anneme gidip "annneee, bana tuhaf bir şeyler oluyor, yetiş" mi dedim, doktora gidelim diye mi tutturdum? hayır.
    çok iyi hatırlıyorum, kendime şöyle demiştim: "demek hayat böyle bir şey. bir yere kadar tek görüyorsun, bir yerden sonra çift." öylesine rahatlıkla, öylesine huzurla kabullenmiştim ki bu garipliği.. böyle günler mi geçti, haftalar mı, aylar mı.. bir gece yatmadan önce anneme "anne, ben çift görüyorum, sen de çift görüyorsun değil mi" dedim öylesine... annemin bu laf üzerine krize girmesi, ertesi gün göz doktoruna gitmemiz ve benim genç yaşımda gözlük takmaya başlamamla sona erdi hikayemiz.
    hala çift görüyorum ben.
  • akabinde; bir cocugun kaskatı, kontrollu ve bilgic olması, cocuklugunun oldurulmus* oldugu konusunda endise yaratabilir.
  • büyüklerin düşüncelerine akıl sır ermez. onlar doğruyu bilirler... zamanla öyle olmadığını görürsünüz. o yüzden neden böyledir neden şöyledir diye değil olana saf ve masum bir şekilde bakıp içlenerek yaşadığım bir dönemdi çocukluk. neden öyle olduğunu bilmiyorum ama yine de çocukluk süresince insan başka bir dünyada varoluyor sanki. fakat delibozması sapkın düşüncelerin bir çoğu da böyle bir kopuklukla yetişirmiş. eğer hayat ile gerçek aynı şey değillerse zihinde , nöropsikolojik bir travma geçirir insan. ve bir çok yetişkin de böyle birşeyler yaşamışlardır. haksız yere vurulan bir tokat bile buna yol açabilir. çünkü çocuk zihni sanılanın aksine öğrenmeyi varlığıyla bütünleştirmiş biricik bir zihindir.
  • derin bosluk,yokluk,sıfır,bos kume manasına gelir.
  • kimi çocuklarda aynı şekilde tezahür edebilen bir mantıkmış ben bugün bunu gordüm
    küçükken memlekkete ölen herkes akşam 8 haberlerinde sayılıyor da benim dedem niye sayılmadı diye çok düşünmüş ama anlamamıştım(#134624)
    şeytanın alıp götürdüğü şeyleri "satama" isimli bir yere götürüp sonra da niye geri getirdiğini de anlamamıştım zaten
hesabın var mı? giriş yap