*

  • başbakanımız muhterem rte hazretlerinin bir beyanatı. gazetelerden öğrendiğimiz kadarı ile "benim zamanımda nice arkadaşım vardı, çok okurlardı, kütüphaneleri vardı. hep 10 alırlardı. şimdi sefilleri oynuyorlar. okumak lazım, ancak düşünmek, uygulamak ve neticelendirmek de lazım. sadece kitapların arasından bakılan dünya hayat değildir. kitapların arasının dışındaki dünya eşittir başarı. pratik önemli. girişimci bunu yakalamıştır. siz de böyle yapın " buyurmuş muhterem başvekil.

    sefilleri oynayanlar kim? çok okuyanlar. kimmiş bu çok okuyanlar? zatı alilerinin arkadaşları. beyan açık. kendi diyor. arkadaşlarıymış. ve arkadaşları hakkında "sefilleri oynuyorlar" diyebilen bir başbakan. pirimiz önderimiz rehberimiz. valla tarz meselesi şahsen başka insanlara arkadaşlarımdan "sefilleri oynuyorlar" diye bahsetmeyi ben kendime yakıştıramam. yüzüm kızarır. ama sayın rte'nin bir bildiği vardır elbet. koskoca başbakan. benim gibi aciz biri ne bilsin?

    beyanatın diğer boyutu da üzerinde durmaya değer. aslında çok okumak filan bunlar boş işler. işinizi bileceksiniz. tamam kendileri "çok okumayın demedim, pratiğin de önemini vurgulamak için öyle dedim" diyebilir ama yine de bu söz benim içimi burktu ve ülkenin pragmatist ve hatta oportunist sağ politikacılar elinde elli altmış yılda düştüğü hali düşündüm. evet çok okumayıp işini bilen zevat bireysel olarak belki yolunu buldu. memur oldu işini bildi**, işadamı oldu yolunu buldu**, politikacı oldu yine işini bildi vs. ama genel anlamda ülkenin hali malum. yine de olsun; gemisini kurtaran kaptan ve benden sonra tufan değil mi?
  • hayır, zamanında edebiyata ilgi duyan arkadaşlarının, şimdilerde victor hugo'nun ölümsüz eseri les miserables'ın bir tiyatro uyarlamasını sahnelediklerini söyleyerek, arkadaşlarıyla övünen birisinin sözleri değil bunlar. rte'nin ağzından çıkınca bambaşka bir anlamı oluveriyor değil mi?
  • tipik yurdum mantalitesini yansitan cumle. ba$bakanin veya ba$ka birisinin bunu dile getirmesinde de bir degi$iklik olmaz. bu ulkede (belki de cografya demeliyim) cali$mak, okumak para etmez. onemli olan ko$eyi donmektir, voliyi vurmaktir. okuyan da cali$an da ta$$ak malzemesi olur..
  • çok okuyan arkadaşların bir kısmı haklarını aramak için yedikleri dayaklardan kendilerine gelemeyip perişan olduklarından, birçokları hiç okumayanların coplarından aldıkları darbeler ile öldüklerinden diğer bir kısmı ise bu çarpıklıkları yazdıklarında vatan haini ilan edilip sürgüne yollandıklarından ya da faile meçhul olarak kaldıklarından doğru bir ifadedir.
  • hakikaten isin pratik yanini iyi bililyor basbakan boyle seyler soyluyor sonra uzerine gorus yaziliyor, karikatur ciziliyor, aciyor davayi, aliyor parayi...
    cok pragmatik cok.
    (bkz: gotumuze girecek entryler)
  • "okuma" da dahil butun entelektuel faaliyeti iktidara, makama, zenginlige goturen bir arac olarak goruyorsa(ki boyle gordugunu dusunmemiz icin yeterince vurgu var kullandigi sozcuklerde) tabii ki hakli. bence, basariyi, neden oldugu ekonomik getiriyle olcenlerimiz basbakani ciddiye almali. cok okudugu icin kimse zenginlige guce itibara kavusamaz. dunyanin baska bir yerinde kazara kavusmak mumkundur ancak turkiye'de kazasi bile mumkun degil. sefiller'de bile rol bulamazsiniz!

    anlamaya, tanimaya, kesfetmeye olan istahinizdan dolayi okuyanlardansaniz, okumanin bir de boyle amaclari oldugundan habersiz (zaten)bildigini okuyanlarin lafiyla vakit kaybetmeyin derim.
    okumaya devam!
  • az okuyan, muhtar bile olamayacak kapasitede insanlar yıllardır bu 70 milyon insanı yönettiği için iyi şartlarda yaşamayı hakeden, çok okuyan insanlar bu ülkede sürünüyor şeklinde çemkirmenin şart olduğu söylem.
  • tamam cok iyi oldu bunu duydugumuz!! diye dusundurur bu laf. biz de belki doktora yapariz bu gurbet ellerde, sonra ulkemize doner bi iki hayirli is yapar, universitede calisir, arastirma yapariz da ulkemiz gelismesine katkida bulunuruz diye cirpinip duruyoruz. gecemizi gunduzume katiyoruz. saolsun basbakanim, umutla dolduruyor butun okuyan gencligin icini.
  • tayyip erdogan burada guzel seyler anlatmak istemis elbette. memleketin girisimcilere ihtiyaci var. ama firsatci, komprador, tuccar burjuvaya degil, teknoloji uretecek, turkiyeyi gelismis ulkeler seviyesinde rekabet edebilecek bir duzeye getirebilecek bir burjuvaya. bunun da egitim olmadan gerceklesmesi pek mumkun degil. sayin basbakan insanlari firsatciliga tesvik edecek, ogut veren mahalle bakkali tarzi soylemler yerine, girisimci, yetenekli, egitimli gencligin onunu acacak icraatlere, ornegin faizlerin dusurulmesine, bankacilik sisteminin adam edilerek, kapasitesi olan egitimli genclere is kurmalari icin kredi imkanlari saglanmasina yogunlassa daha iyi olur. ayrica bu ulkenin sadece girisimcilere ihtiyaci yok, egitimcilere, doktorlara, muhendislere, iscilere de ihtiyaci var. onlari sefil hayat suren insanlar olarak gostermek nasil bir zihniyetin eseridir? sizin goreviniz onlarin da hayat standartlarini yukseltmek degil mi?

    "arkadaslar okurken ben futbol oynuyordum. firsatci, girisimci kisiligimi golculuk yaptigim donemlerde edindim. tuccar oldum, bayi oldum, apartmanlar diktim, oglumu dunya bankasina bile soktum. onlar ise simdi benim kazancimla kiyaslanirsa sefil bir hayat suruyor. benim kazandigim bile bana zor yeterken onlar nasil yasayabiliyor anlamiyorum. hem zaten insanligin basina ne geldiyse aydinlanmadan geldi. ondan once ne guzel bir hayati vardi firsatcilarin, dinin duzenin bekciligini yaparken. "

    gibi bir anlam cikardim ben daha cok bu vecizeden, bir eziklik sezinledim inceden inceye. madem oyle bunca sakirt niye amerikalarda okuyor, memleketin dovizine yazik degil mi diye aklina kotu kotu seyler geliyor insanin.

    (bkz: basbakanin aslinda demek istedikleri)
    (bkz: takiyyeperver kalkinma firkasi)
  • türkiye'den neden nobel ödülü alan bir bilim adamı çıkmadığını, kayıt dışı ekonominin neden bu kadar büyük olduğunu, kitap baskılarının neden 2000 adet yapıldığını, döviz kurlarının ezbere bilindiği bir memlekette dünyanın yedi harikasının neden bilinmediğini çarpıcı bir şekilde gösteren zihniyet dışavurumudur. örnek olarak sürekli maddi başarı kazanmış kişilerin ön plana çıkartılması, arka sayfa güzellerinin her gazeteyi doldurması, popüler kültürün popülist kültür haline dönüşmesi, "malı götüren"lerin her yerde boy göstermesi gibi değişik şekillerde su yüzüne çıkan anlayışın arkasında yatan zihniyettir aynı zamanda...

    az biraz bilgiyle 9 şiddetinde depreme dayanıklı sabit fikirlerin oluşması da aynı zihniyetin eseridir... hamasi nutuklarla milliyetçilik, sloganlarla solculuk, hazine arazilerini yağmalayarak emlak krallığı, kıç bacak açarak "sanatçı"lık yapılan bir toplum haline gelmiş olmanın da net bir açıklamasıdır aslında... uzmanlaşmak yerine her konuda laf edecek yüzeysel bilgi sahibi olmanın, işin detayını öğrenmeden yöneticilik yapma sevdasının, okuyanları veya okuyarak bilgi sahibi olmaya çalışanları aşağılamanın tercih edilen özelliklerden olması da bu zihniyetin tamamlayıcı bir parçasıdır...

    okuyamayanlar bir kenara, okuyanların bile kendi diline hakim olmadığı, iki kelimeyi bir araya getirip arasına ingilizce sözcükler katmadan konuşmayı beceremediği, işi öğrenmek yerine moda kavramlarla ve kısaltma simsarlığıyla prim yapılmaya çalışıldığı, manşetli gömlekler ve ipek kravatların kaliteli iş çıkarmaya yeğ tutulduğu bir iş ortamında bilgi sahibi olmanın veya okumanın önemi kalmaz haliyle... kendini geliştirip başkalarının üzerine bilgisiyle çıkmak yerine mevzuat duvarlarının arkasında rekabeti engellemeye çalışan kısır anlayışın da talihsiz bir dışavurumudur bu cümle... yıllarca bir işi doğru dürüst yapabilmek adına harcanan emeğin toplumun büyük bir kesimi için bir değeri olmadığı, maddi gücün herşeyin üzerinde olduğu düşüncesini yücelten bir anlayıştır...

    (bkz: en iyisi jean valjean repliklerimi ezberleyeyim)
    (bkz: sosyoantropolojik entry ornekleri)
    (bkz: killanan adam)

    edit: orhan pamuk nobel ödülü aldı ama fizik kimya demek ister bu deli gönül...
hesabın var mı? giriş yap