• şimdi sabahtan beri şu derste uçan adam sabri taklidi yapan liselibaşlığına yazılan tüm entry'leri okudum. yazmamak için uğraştım ama nafile. arkadaş, hayatında yemediğin bok hakkında bilip bilmeden ne kadar da kolay sallıyabiliyorsun. ama sana kızamıyorum. elbette bilmek zorunda değilsin biraz sonra anlatacağım bir sürü şeyi. ve elbette tüm bunlara rağmen, bir yerde gene de haklı olan sen olabilirsin.

    evet ben öğretmenim. ayrıca öğrencilerimin tamamına yakını bana saygı duyar ve beni sever. rol modelse evet olabilecek en iyi rol modellerden biriyim. bunu şahsıma yazılmış öğrenci mektuplarıyla da ispatlayabilirim elbet. evet sosyalist dünya görüşüne sahibim ve hümanizm tomurcukları bu yaşıma kadar içimde dallanıp budaklandı. derste espri yapmayı severim. bu espriler de öyle mal öğretmen esprileri değil. öğrencilerimin katılarak güldüklerine defalarca tanık oldum. mezun olan öğrencilerimle o günleri yad ederek hala güleriz. esprili biri olarak kafama uygun ortamlarda arkadaşlarımı da gülmekten kırıp geçirebilirim. hazır cevabımdır. en fırlama öğrencimin yaptığı en fırlama davranış veya sözüne anında cevap verebilir ve kendisini pişman edebilirim, ederim. bunu da ayrıca mizah malzemesi yaparım. bunun yanında dersimi de en alasından işler, öğretmem gereken konuları ne pahasına olursa olsun eninde sonunda anlatırım. tabii anlayana.

    bütün bunları neden mi yazıyorum. tabii ki kendini beğenmiş bir mal olduğumdan değil. maalesef on yıldır eski adıyla "ortaokul"da öğretmenlik yapmaktayım. ve göreve başladığım yıl, tam da buradaki arkadaşlar gibi hem de neredeyse birebir aynı cümlelerle elli yıllık öğretmenlerle kavga ettim, öğretmen odalarında. "yapamayacaksan git de inşatta çalış. bak bir sürü adam arıyorlar dışarıda" dediğim büyüğüm oldu. ve sonunda bugün ben de ne yazık ki yeri geldiğinde öğrenciye tokat atabiliyorum. hem de her defasında köpekler gibi pişman olmama rağmen.

    ama bugün çocuk dediğiniz ve tokat yiyen kitleyi size bir tarif edeyim isterseniz. (zannetmeyin ki her önüne gelen öğrenciye tokat atılıyor.)

    eğer gerçekten yumuşak huylu ve sevecenseniz sizin tepenize, belki de ağzınıza sıçmak için hazırda beklerler. hiçbir davranışlarının sonucunu düşünmez aklınıza gelebilecek her davranışı sınıfta yapabilirler. en yakın arkadaşlarıyla bile olur olmaz sebeplerden tekme tokat kavga ederler. kavga etmiyorlarsa da oyunları, sizin kavgada başkasına yapmayacağınız davranışlar bütünüdür.

    şimdi özellikle, bu, öğretmeninden dayak yiyen arkadaşların, zannediyor musunuz ki bu yaptıkları ilk hata... bir öğrencinin bir öğretmeni tarafından ciddi şekilde uyarılması için bile en az iki - üç ay ve onlarca kez benzer yanlışlıkları tekrar etmesi gerekir. birçoğunu çocukluğuna vermişsiniz, başını okşamış, nasihat etmiş, derdini dinlemeye ve anlamaya çalışmışsınızdır. o ne mi yapmıştır. tabii ki ilk fırsatta yine ağzınıza sıçmıştır. velisini çağırmışsınız ve şanslıysanız veli okula gelmiştir. durumu anlattığınızda kesinlikle çocuğu sizin anlattığınız gibi bir çocuk değildir. ısrarcı olursanız kesinlikle arkadaşlarına uymuştur. bu hamleniz de karşılıksız kalmışken öğrencimiz ne mi yapmaktadır. tabii ki ağzınıza sıçmaya devam etmektedir. artık sinirlenmeye ve kendinizi çağresiz hissetmeye başalmışsınızdır.

    ne o şaşırdın mı sevgili yazar hala tokat gelmedi. devam edelim.

    öğrenciyi 3000 kişilik bir okulun tek rehberlik öğretmenine yönlendirmişsinizdir. yine tabii şansınıza okulunuzda rehber öğretmen varsa... o ne yapsın, imkanları sınırlı. çocukların yönlendirilebileceği hiçbir sosyal ortama sahip olmayan okulda büyük bir iş yükünün altında ezilirken bir de bir dünya evrak işiyle uğraşmaktadır. öğrenciniz rehberlik servisinden döndüğünde ne mi yapmaktadır? tabii ki ağzınıza sıçmaktadır. artık olacak gibi değildir. bir iki defa öğrenciyi sözle idareye gönderirsiniz. oradaki uygulama "aman çocuğum bi daha böyle şeyler yapma." şeklinde olacaktır. bu telkinle sınıfa dönen ve idareye gitme konusunda kaşarlaşmış öğrenciniz ne mi yapmaktadır? tabii ki de ağzınıza sıçmaya devam etmektedir. artık güç ve takatiniz kalmamış, bu ve bunun gibi öğrencilerle dolu 45-70 kişilik sınıflar da kendinizi kaybetmenin eşiğine gelmişsinizdir. son çare dilekçeyle çocuğu disiplin kuruluna sevk edersiniz. ama ne gam. ortaokulda bu kurulun bir işlevi yoktur. çocuk bir iki kez de disipline gittikten sonra artık daha da palazlanmış bir şekilde karşınıza çıkar. "bak ne yaparsam yapayım bana bir şey olmuyor" edasıyla bildiğini okumaya devam eder.

    kılık kıyafet tamamen bozuk, ağızda sakız, eller cepte dolanan öğrenciniz durmadan kavgalara, hırsızlık olaylarına karışmaya devam eder. tüm tükenmişliğiniz içerisinde günde bilmem kaçıncı kez karşılaştığınız saygısızlık içinde siz ders anlatmaya çalışırken bu öğrenci arkadaş, bir de bakmışsınız ki sınıfta "allllaaaah! alllaaah!" nidalarıyla kendisini yerlere atmakta... tabii ki tüm yukarıda yaşadıklarınızı yaşamazsanız gülüp geçebileceğiniz bu davranış karşısında kendinizi kaybedip çocuğa bir tokat attığınızda (evet tekme atmak eylemini sanırım ömrümün sonuna kadar yapmayacağım ama ne farkeder. ha tokat, ha tekme) aldığınız cevap ne olur bilir misiniz? son derece laubalice bir:

    -ben ne yaptım yeaaaa!

    evet sevgili sözlük çok doluyum. belki kendimden utandığım için yazıyorum biraz da şu saatte bu kadar şeyi. ha, buraya kadar okuyan oldu mu bilmiyorum ama tekrar ekleyeyim. bunları yaşayan ben, okulun gerçekten saygı duyulan ve sevilen; ama bir o kadar da otoriter öğretmeniyim. varın göreve yeni başlamış naif, kırılgan ve zarif bayan meslektaşımın yaşadıklarını siz hesaplayın.

    not: ve evet sanırım bu entry'm sayesinde öğrenciye şiddeti içselleştirmiş oluyorum. ama üzgünüm. içinde yaşadığın bu boktan ülkenin bir çok kurumu gibi milli eğitimi de 80 küsur yılda tamamen yozlaşmıştır. ve içinizden ne derseniz deyin, kim olursanız olun; bugünün koşullarında, benim derse girdiğim okullarda çalışacak tüm yazar arkadaşlarım - hala pes edip de işi bırakmadıysa- en geç üç ay içerisinde tanışacaktır bu olguyla.
  • kulağımda patlayan bir tespihle kendisinden nasiplenmişliğim vardır.
  • artık öle bir zamana geldikki çocuk her türlü arızalığı yapsa dahi yapabileceğin en ufak müdahalede üstüne bir de dilekçe yazıp müdüre yada milli eğitim müdürüne veriyor ve onlarda öğrenciden yana tabi soruşturma açmaya hazırlar öğretmene. hatta öğrenci öğretmene vurursa okuldan dahi atılmıyor en fazla idare iyiyse oda okulu değişebilir belki o kadar. yani bu devirde okulların kralı heleki düz lise ve meslek liselerinde öğrenciler. öğretmeninse hiç bi söz hakkı kalmamış malesef.
  • ilkokulda bir ara aynı sırada oturduğumuz bahattin adlı çocuk, bahattin'in beyaz defterimin üzerine kanayan burnu, ve defterdeki kıpkırmızı kan lekeleri gelir gözümün önüne öğretmen dayağı deyince.
  • bundan asirlar once ben ilkokuldayken sanki dunyanin sonu gelmis gibi, sanki o dayaktan sonra hayatim sona erecekmis gibi korktugum dayak cesidi. annesi babasi tarafindan bir kez bir tokat yuzu gormemis bir cocuksaniz, bunun korkusu daha da buyuk oluyor. bunun bir de genelde ogretmenin sirayla her ogrencinin iki avucuna cetvelle vurmak suretiyle gerceklestirdigi sira dayagi isimli cesidi var ki o bambaska bir dunyadir.
  • 80' li yılların ortalarında, bazı ruh hastası orospu çocukları tarafından, parmakları yukarda birleştirerek tırnaklara olanca gücüyle sopayla vurmak biçiminde uygulanan örnekleri vardı.
    gözlerimizden yaş gelirdi.
    8-9 yaşında çocuklardık daha.

    küfredince de "niye küfrediyosun" oluyo.
    ben de çocuk büyütüyorum, ağacın kırılan dalına ağlıyor kızım. sevgi namına birşey öğretmemişti demek bunlara anneleri, babaları.

    bir allahın kulu veli de, gidip o öğretmenlerden bu canavarlığın hesabını soramazdı o zamanlar.
    şimdi düşünüyorum, benim çocuklarımın saçının teline zarar verse bu tip bir öğretmene neler yapabilirim diye,
    aklımdan geçenlerden kendim bile korkuyorum .
  • lisede erkek öğretmenlerden beklediğim oldu. "ulan ben şimdi sporcuyum, bu herif hayatı boyunca kıçını kaldırmamıştır. bi tokat atsa yığarım onu yere" diye gaza getiriyordum kendimi. ama atan olmadı.
  • insanlık dışı olduğu büyüdükçe anlaşıldığı için büyüdükçe seyrekleşen dayaktır bu. ilkokulda ayağını sıraya sok lan diye tekme yersin sesin çıkmaz, çıkamaz. ortaokulda derste konuştun diye kafana defterle kitapla yetmez bi de yumrukla darbeler alırsın gider tuvalette ağlarsın. lisede nöbetçidir hoca, teneffüste ya da boş derste birden dalar içeri, o an ayakta görüldün diye tokadı patlatır ensene oturtur yerine.

    bre orospu çocukları, şimdi gelsenize lan. düşündükçe fark ediyorum ayakta duruldu diye anlamsızca tokatlayan adamlardan neden üniversitede, yüksekte eser kalmadığını. kâh koyun güden çoban gibi, kâh cehaletten kırılan halkın tepesine tünen herhangi bir başbakan gibi gücüm var ezerim düşüncesiyle çok çektirmişlerdir öğrencilere bu zalimler. neredeyse her erkek öğrencinin vardır böyle bir anısı. gurur tablosunun bir öğesi olarak kırmızı kurdelalarımızın yanında saklarız o günlere dair anı diye.
  • zamanında çok yediğimdir..
    evet yedim, bunu söylerken kolay olmuyor; insan utanıyor, yediremiyor kendine ama yazarken daha rahat oluyor.. liseden mezun olalı 6 yıl olmuş, 4 yıl da lise denirse 10 yıllık bir mevzu olmasına rağmen ömrübillah unutacağımı, ve faili olan öğretmenlere nefretimin dineceğini zannetmiyorum.. yaşanan hadiselerin yüzde sekseninde suçluydum belki ama kati surette dayağı hakedecek bir suçum olmamıştır, -öğrencinin hangi suçu işlediği takdirde dayağı hakedeceği abesliğini başka bir konu altında korumaktayken- şahsi suçuma gelirsek en ağır suçum derste espri yapmaktır -öğretmenin onuruna, gururuna dokunmuşluğu yoktur-, hocanın dişinin geçmemesidir, dokuzdan sekize inememek ve bu mim denen şey neyse kendisine sahip olmaktır.. milli eğitimin gözetimi altında eğitimimi sürdürdüğüm 12 yıllık süre zarfında velim kesinlikle her veli toplantımda hazır bulunmuştur, "zeki ama çalışmıyor" bir öğrenci değildim, izafi olarak çalışmıyordum belki ama yapıyordum ve nihayetinde velim ders konusunda hiçbir şekilde şikayet dinlememiştir.. ama gel gör ki "bu vatana hayırlı bir evlat olmayacak"a* varan şikayetler dinlemiştir neden çok göze batıyor, derste espri yapıyor, şunu yapıyor bunu yapıyor özetle herkes gibi değil.. ha neden anlatıyorum bunları; evet mal olabilirim ama kendimi övmek için falan anlatmıyorum, zaten övünülecek bir şey de anlatmıyorum ama karısıyla kavga ettiği için bir öğretmenden dayak yedim, karısını falan da tanımam olayla alakam olduğundan değil stres atmak için iyi bir seçenek olduğumdan, okulun çöpünü dökmediğim için dayak yedim; eğer çöpü dökersem kendini ispatlayacak angut, böyle de ezik işte ama dayağı yedik sonuçta... öğretmenlere göre nalet bir okuldu okuduğum lise, şehre 40 km; sürgün yeri gibi, bütün öğretmenlerin en büyük uğraşı bir an önce tayin alıp kaçabilmek, hal böyle olunca hepsi mutsuz, sıkıntılı bir de okulun merkeze uzaklığı, öğrencinin şikayet etme zorluğu gibi faktörler eklenince öğrenciden iyi stres topu mu olur..
    karınla aran bozuk: öğrenci ne güne duruyor; at dayağı rahatla,
    müdürden azar işittin, kendini bir bok sanıyor it: sen de bir boksun git öğrenciye; tatmin et kendini

    hal böyle olunca tamamen espri olmakla beraber; "ben de bir gün seri katil olursam maktüllerimi bu tip öğretmenlerden seçerim" seri katillerin psikanalizlerinden mütevellit, o derece yani öfkem; yoksa öldürmem ben kimseyi, hem benim öğretmen arkadaşlarım da var..
  • savunanlar varmış. meşru olduğu anlar varmış. sınıra dayanınca herkes yaparmış. 19. yüzyılın emperyal ideologları da aynı şeyleri yazıyordu. devam etsinler. tabii ağızda sakız kıyafet bozuk, ne yapsın adam. "ne yapsın adam"ların ve kadınların yaptığı bir şeydir bu, tanım olarak.

    örnek olarak da çeşitli şeyler verebilirim. öncelikle (bkz: yılmaz er)
    sonra:
    http://birkisgecesi.blogspot.com/…ri-tanr-msnz.html
    http://birkisgecesi.blogspot.com/…n-son-yoruma.html
hesabın var mı? giriş yap