• sibel atasoy, evren imre, orkun uçar gibi fantastik, bilimkurgu yazarlarının öykülerinin toplandığı kitap. türkiyede bir ilkmiş, gerçekten de öyle.
  • antik pers ordusunun en seçkin birligi. her süvarinin yanında iki piyade olduğu, süvari öldüğünde, yeri onun atını ve silahlarını alan bu piyadeler tarafından doldurulduğundan sayıları hep sabitmis gibi kaldığı için bu adı almışlardır.
  • melih cevdet anday ın kaleminden, sönmez atasoy rejisiyle istanbul devlet tiyatrosunda 14 şubat 2006 da yapılacak premiere* ile sahnelenmeye başlanacak, tarih denen olguyu tiyatro sahnesinde, ironik bir dille sorgulayan oyun.
    "tarih nedir? tarihçilerin belgeler sürerek oynadıkları bir oyun mu? tarih oyununun kahramanları insanlığın gerçek serüveni karşısında, ne kadar kahramandırlar. söz konusu büyük julius sezar olsa da, ne kadar doğrudur tarihin yargıları." şeklinde bir tanıtım metnine sahip oyunun kadro ise hayli geniş; adnan biricikhatice aslan – okday korunan – fikret urucu – hakan meriçliler. ayrıca; dekor: ethem özbora; kostüm: serpil tezcan; işık: enver başar; dans düzeni: alev meral tokgöz.

    kostümleri ile 2006 lions tiyatro ödüllerinde serpil tezcan'ın kostüm tasarımı ödüle layık bulundu.
    ikibin yıl sonrasının tarihini yazamıyorsanız, ikibin yıl öncesini nasıl yazabiliyorsunuz? tarihi dayandırdığınız belgelerin doğruluğundan emin olmanız için tutarlılık yeterli mi, şeklinde sorgulamalarla ilerleyen, iyi bir oyunculukla tatlanan sezonun yeni oyunlarından.
    izlerken, muhakkak güçlü bir ilk çağ bilgim olsa oyuna daha iyi adapte olabilirdim diye düşündüm. çünkü hakikaten bildiğiniz kadarını anlayıp anlamlandırabiliyorsunuz.

    --- spoiler ---

    caesar: "calpurnia'ya roma yanlışmış, dedim, anlamadı."

    --- spoiler ---
  • 14 subat 2006da neredeyse tamamen dolu salona oynayarak gorucuye cikmis oyun olup oyunculuk acisindan sahane fakat text acisindan soyle boyle idi. devlet tiyatrolarinin artik yeni metinler uzerinde durmasi geretiginin kanitidir bence nacizane.
  • tarihi sorgularken, bir yandan da kadın-erkek ilişkilerine ve insan egosuna değinen tiyatro eseridir. melih cevdet anday'ın metnine ne kadar sadık kalınmış, ne kadar uyarlama yapılmış bilemiyorum; ama bu haliyle metin için "etkileyici" diyemeyeceğim. oyunculuk, -özellikle başrollerde- genel olarak iyi. sahne düzeni, oldukça sade ama gayet yeterli. ben daha çok, gereğinden uzun olduğunu düşündüğüm diyaloglara ve bazı sahnelerdeki geçişlerin biraz havadaymış gibi durmasına takıldım. belki de oyunun içine girmekte zorlandığım için bu noktalar bana öyle geldi; ya da bu noktalar yüzünden oyun akışına kapılmakta zorlandım; bilemiyorum. haliyle "bilemediğin şeyi niye yazıyorsun" diyebilirsiniz elbet; lâkin buradan yola çıkarak ve naçizane olarak "oyunu hararetle önermiyorum; hatta 'gidilse iyi olur' da demiyorum; ama gidilmesinin kötü olmadığını söyleyebiliyorum. en azından farklı bir metin görmek adına gidilebilir" diyerek yazımı nihayete bağlıyorum.
  • adnan biricik in ses tonuna tekrar hayran kaldığım oyun oldu ayrıca.
  • fantastik edebiyat olsun, filmi olsun, dizisi olsun bu ölümsüzler tırttır. antin kuntin işlerle uğraşırlar.
  • başarısız bir oyun. tarih felsefesi yaparken tiyatroyu unutan, oyun akışı yerlerde sürünün başarısız bir yapım. daha iyi bir oyuna gitmek varken tercih edilmemeli.
  • (bkz: undead)
  • hermann hesse in bozkırkurdu adlı kitabında geçen şiir...

    şöyledir ;

    yeryüzünün ovalarından tüter gelir sürekli
    çıkar yukarılara yaşam dürtüsü ulaşır bize
    dizboyu sıkıntılar,yaşam kıvancının esrikliği
    idam mahkunlarının son yemeklerinin kanlı buğusu
    şehvetle titremeler,tutkular sonu gelmeyen
    katil elleri,vurguncu elleri,elleri dilencierin
    korkunun ve açlığın kamçısı altında insan sürüsü
    tüter bunaltıcı ve çürümüş,hoyrat ve sıcak
    solur mutluluğu ve vahşi kızışmışlıkları
    yer kendini,kusup atar sonra içinden
    savaşlar üretir ve güzel güzel sanatlar
    alev alev sevinçten çatılmış evi süsler hayallerle
    tıkınmalar,yiyip yutmalar ve “orospuluklarla” geçer
    göz kamaştırıcı sevinçleri içinden çocuk dünyalarının
    herkes için yükselip çıkar dalgalardan taptaze
    dağılıp dökülür,pisliğe dönüşür gün gelip.

    oysa bizler bulduk birbirimizi
    yıldızların aydınlattığı buzunda havanın
    ne gündüz biliriz ne saat tanırız
    ne erkeğiz ne kadın,ne genç ne de yaşlı
    günahlarınız ve korkularınız
    cinayetleriniz ve şehvet dolu hazlarınız
    bir oyundur bizim için dönüp duran güneşler gibi
    her geçen gün en uzun gündür bizlere
    saçma yaşamınıza bakar,sallarız başımızı
    gözlerimiz dönüp duran yıldızlarda
    soluruz evrenin kışını
    dostuz gökyüzü canavarıyla
    soğuk ve değişimsiz sonsuz varlığımız
    soğuk ve yıldızsız sonsuz gülüşümüz.
hesabın var mı? giriş yap