• ölüyor ifadesinin içini oymaya çalışalım: ölmek fiilinin şimdiki zamanda üçüncü tekil kişide çekilmiş hali "ölüyor". ölmek'in isim hallerine göz atarsak ölü ve ölüm karşımıza çıkıyor. ölü şimdiki zamanın tamamen dışında, bir şimdisizlikte, bir ruhsuzlukta. ölüm ise gerçekten tam anlamını yakaladığında tam bir zamansızlık içinde ve bir öte yan, bir bilinemezliğin sürekli kayganlığı olduğunda bize zamanı aşmış olarak duruyor. ölüm bize bakarken ancak duruyor, kendi içinde. ölü olan da ölüm olan da şimdiki zamana çekilebilir şeyler değiller, ölü/m bir olmuşluk bitmişlik, bu yüzden oluşmayan ve akmayanın kendisi. duruş ve durum ölüm, ama yalnızca bakan bir duruş ve durum,,, bakılan değil.

    - orada öylece kalan ölü/m. siz varken hiçbir şekilde gerçekten sizde varolmaz ve yok da olmaz...

    ölüyor derken kim/ne ölmekte, nerede ölmekte, ne zaman ölmekte,,, hepsini birleştirip sorarsak nasıl ölmekte!

    ölüyor derken "ölüme doğru gidiyor"u düşüncemize çağırmayı deneyelim, yol almak için ölüme doğru: o, kim peki burada? o henüz bizim ölüme doğru gidişinde onun ile temas ve algı bağı kurabildiğimiz kişi değil midir! henüz gitmesi ya da olması/ölmesi sonuna ermediğinden (ve aslında hiçbir zaman eremez o haliyle, çünkü ölüm o halin, o sonun ve bütün sürecin kaskatı kesilmesi ve ortadan yitmesidir, ölüm ilkin oluşu ortadan kaldırır) onun için ölüyor diyor olmalıyız. daha kesin bir kalıba düşüncelerimizi sıkış tepiş etmeye çalışırsak: ölüme gidiş aslında her zaman ölümü erteleyiş demektir, çünkü erteleme yaşamı çağırır ve ölüyor demek derininde "hala yaşıyor", ve en derininde de "hala yaşamak istiyor" anlamına gelir.

    peki bu ölmekte olan kişi nerededir? ölmekte olan kişi orada'dır, hemen karşımızda. orada yazgısızlığa bulaştırılmak istenmektedir, kendisi yazgıya son olana, ölüme. ölüm nedeniyle kurulan bağ da orası hemen yazgıya davet edilir ve ölüme doğru giden kendinde taşıdığı bütün yerleri "orada" açığa çıkarır: bütün belleğini, yaşadıklarını ve yaşattıkları, bütün başkalardaki izdüşümlerini. böylece yazgısızlık ile bir mücadele başlar, yazgı kendi içinden dışarı doğru fırlar ve kendi dışına saçılır. ölüme doğru giderken yani yaşamak için direnirken ölüyor dediğimizin oradalığı, onun varolduğu bütün düşünce, olay ve insanlara yayılır. ölüme doğru giden, oradalığın her yerindedir, bizim buradamızı sınırlayan her yerde,,, yazgıların bütün toplamında.

    peki ne zaman ölüyor ölüme doğru giden! aslında burada zaman ölüyor değildir ölümün kendisi zamanlıyordur. peki ne demek ölümün zamanlıyor olması. ölümün gerçekleşmek adına zamanla kurduğu temastır bu, ölüm zamanın yanında ama dışındadır. ölüm durumuna karşı olan direnç zaman insan varoluşundaki etkisinden, daha doğrusu zorunluluğundan ileri gelmektedir. ölüme doğru giden ölümü zamana bulaştırmaya çalışarak yaşamda tutunmaya çalışır ama ölüme doğru gidişin tamamen ortadan kalktığı ölüm anında (ansızlığında) ölüm zaman ile olan bütün ilişkisini keser ve onun-yanındalığı biter: zaman o kişi için yazgısız bırakılır. yine de ölüme doğru giden bir ara zamanda varolur ve yaşamın ölümle ilişki kurmaya çalıştığı bir anlar toplamını yankılar. toparlarsak, ölüme doğru giden zamanda ölmüyor, ölüme doğru giden ölümü zamanlıyor, ona zamanla karşılık veriyor.

    son olarak nasılı düşünce önüne getirmeye ve açık kılmaya çalışıyoruz: ölüme doğru giden nasıl ölmekte?: bu bizi bir sona ama başladığımız yerle yakında olan bir hakikate götürür: ölüme doğru giderek ölüme doğru gitmemekte, kısacası ölüyor dediğimiz kişi ölmenin nasılından kaçmakta, onu bir nasılsılsızlık ile aldatmaya çalışmaktadır. ölümün yazgının sonu olduğu yerde, onda bir yarık açmak ve yazgıyı kendi sonu olandan kurtarmak,,, ölmeye çalışanın iradesinin üzerinde kalmaya çalıştığı amaçtır.

    bir iki hatırlatma: ölü/m ortaya çıktığında, ölümden ayrı olmanın da anlamı sönüyor ve ölüyor dediğimiz şimdiki zamandan geçmiş zamana kayarak "öldü" ifadesiyle anılıyor. (oluş haline doğru yönelttiğimiz nasıl sorusunda kafamıza gelenler nasıl olup da olup biten sözkonusu olduğunda kafamıza gelmez oluyor, işte ölüme doğru gidenin nasılı burada parlamaktadır: kafamıza gelmez olarak ölüyor ölüme giden ve öldü oluyor...)

    peki kafaya gelmezlik ne demektir,,, bunu da bir sonraki yazıya bırakalım!.. ama daha önce yeniden soruyoruz kendimize ve bir önkavrayış uyandırıyoruz: ölüme doğru giden ölüyor-olanın deviniminden kafaya gelmez/değmez bir devinimsizlik "nasıl" çıkar!
  • cenaze arabası kullanan biri, cenaze şoförü, yolda giderken kızlar görmüş, "kızlar, sizi gezdireyim." demiş. kızlar "bizi gezdirecek başka araba bulamadın mı?" deyince, "kızım, millet bu arabaya binmek için, ölüyor, ölüyor."

    yurdum insanından duyduğum basit fıkra. bence fıkra.

    sapkın olduğundan yinelerce ölüyor, beceriksiz olduğundan çaresiz diriliyor. sapkınlığı yaşamaya hizmet etmeyişi, beceriksizlik ise ruh veya yaşamın onun kolay ölerek kurtulmasına izin vermeyişi.

    "bekleyen de kaybolan gibi, kaç kez ölüyormuş meğer..." burcu alpaslan - ebabil kışı

    "yaşanıyor ve ölünüyordu; kimin yaşadığı, kimin öldüğü bilinmiyordu; ölümden bir saat önce hala canlıydı insan." jean-paul sartre - les mots

    [her gece karanlıkta, çığlıklar atarak uyanıyordu, "henüz ölmemişler! hala ölüyorlar."] ursula k. le guin - the tombs of atuan

    (bkz: cenaze/@ibisile)
    (bkz: sözcüklerin ruhu)
    (bkz: ölmek/@ibisile)
    (bkz: ölmemiş ölüler)
    (bkz: ölü canlar)
    (bkz: canlı ölüm)
    (bkz: ölmeden önce ölmek)
    (bkz: ölüme yakın deneyim)
hesabın var mı? giriş yap