• kendi kendinin elinden tutmaktır. bu tedx konuşmasıyla tanıştığım kavram..
    başkası zor durumdayken göstereceğimiz şefkati kendimizden esirgememektir.

    bunu öğrenmeye ihtiyacımız var..

    (bkz: self-compassion)

    ekleme: https://eksisozluk.com/biri/coco-rocha haber etti zeynep selvili instagram hikayesinde ilk öz şefkat entrysi diye paylaşmış..

    https://i.hizliresim.com/6xy2l7.png
  • az önce izledim zeynep selvili'nin tedx konuşmasını.. çok güzel bir konuşmaydı eminim bir kaç defa daha seyredeceğim.. konuşmada ilk kez duydum öz şefkat kelimesini ve anlamını araştırdım.. bazı kelimeler çok güzel, özşefkatte bunlardan biri..=)
  • ablam bana öz şefkatini yükseltmelisin dedi.

    ben de hangi boş boğaz kişisel gelişim kitabından okudun diye sordum.

    tiksinerek bana güldü.

    kim çıkarıyor lan bu kelimeleri?
  • bireyin zorluklar ve hatalar karşısında kendisine karşı anlayışlı ve destekleyici olmasıdır.
    "belli bir yaşantıyla ilgili olarak o günkü gerekçelerimi, seçimlerimi, becerilerimi, o gün yaptıklarımı, yapamadıklarımı anlaşılır bulmaya çalışıyorum. o gün bu ihtiyacımı karşılamak için bunları bunları yaptım diyerek, gerekçelerimi anlayarak kendimi affediyorum. başka türlüsüne bilgim, tecrübem, donanımım yoktu diyerek bilmeyişimi anlayarak affediyorum... o gün şu sebepten dolayı şunlara şunlara izin verdim diyerek kendi gerekçelerimi anlamaya çalışıyorum. insan olduğumu hatırlayarak kendime şefkat duyuyorum. geçmişin yükünü bırakıp, hafifleyip, özgürce yoluma devam ediyorum..." diyebilmesidir.
  • ülkemizin tanınmış üçüzlerindendir.
    kendilerini şöyle tanıtayım size :
    -öz saygı,öz şevkat ve ben özgüven.
    -gece, melek ve bizim çocuklar.
    - nazlıcan, bedirhan ve ben suphi.
  • "iyi hissetmek kendinize borcunuzdur:öz şefkat

    "ahhh çocuk ne yaptın?" ne zaman hata olarak algılayacağınız bir şey yapsanız, ne zaman düşseniz, paramparça olup dağılsanız zihninizin içinde çok tanıdık bir ses çıkıp "ah çocuk ne yaptın?"der. merak ediyorum sizin de içinizde buna benzer bir ses var mı? hani hata yaptığınızda bir konuda başarısız olduğunuzda sizi acımasızca eleştiren, yargılayan, olanlardan sizi sorumlu tutan, size tembel olduğunuzu, başarısız olduğunuzu, güçsüz olduğunuzu, zayıf olduğunuzu ya da yeterince zayıf olmadığınızı, yeterince güzel, yeterince akıllı, yeterince onlar gibi olmadığınızı söyleyen bir ses var mı? çünkü eğer varsa bilirsiniz. dünya üzerinde hiçbir ses, o sesten daha acımasız değildir.

    insan hariç hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz, korktuğunda kendini aşağılamaz. bir şeyler yolunda gitmediği zaman kendini suçlayıp cezalandırmaz.

    peki nedir öz şefkat? kişinin kendine de sevdiği değer verdiği birine davrandığı şekilde davranması demektir. kişinin kendine de bilhassa zor durumlarda, acı çektiği durumlarda ihtiyacı olan anlayışı, kabulü, şefkati vermesi demektir. fakat maalesef öz şefkat çoğumuza yabancı gelir. çünkü malesef çoğumuz kokutmanın, cezanın, eleştirilmenin çok sık kullanıldığı ortamlarda büyüyoruz. kaçınız çocukken bir davranışını değiştirmesi konusunda korku ile motive edildi? " o tabağındaki yemekleri bitirmezsen bir daha sana yemek yok" "arkandan ağlar" ya da kaçınız kontrolü elinde olmayan duygu düşünceleri yüzünden utandırıldı? "çocuuum nerden aklına geliyor böyle saçma sapan düşünceler? düşünme!" "korkma evladım ne var korkulacak bunda?" tanıdık geliyor mu?

    anne babalarımız bize bu şekilde konuştukça, biz de kendimizle bu şekilde konuşmaya başlarız. çocuklar aynı zamanda gözlemleyerek de öğrenirler. doğrudan eleştiriye maruz kalmanız gerekmez. eğer büyüdüğünüz ortamda kendini sıkça eleştiren biri varsa, onu gözlemleyerek davranışlarını da kopyalayabilirsiniz.

    peki bu içimizdeki agresif, cezalandırıcı, yargılayıcı iç sesin amacı ne? ne yapmaya çalışıyor? korumaya çalışıyor tabiiki ve bunu da bildiği tek yolla yapıyor. kızarak, korkutarak, suçlayarak. bizi güvende ve hayatta tutmak. çünkü o da korkuyor; hata yapmamızdan, başarısız olmamızdan, yalnız kalmamızdan, acı çekmemizden korkuyor. o yüzden cezamızı çekelim istiyor ki bir daha aynı hatayı yapmayalım. korkalım ki bir dahakine daha temkinli davranalım. yine aynı acıyı yaşamayalım. herkeslerden önce hatamızı, eksiğimizi o bulsun ki öyle hazırlıksız yakalanmayalım, canımız öyle kolay kolay yanmasın.

    bir yanımız kendimize nasıl daha fazla şefkatle davranacağımızı öğrenmek için yanıp tutuşurken, diğer yanımız da bir direnç gösterir öz şefkate karşı. çünkü kendimize şefkat gösterirsek hata yapacağımızdan korkarız. dahası yaptığımız hataların umrumuzda olmayacağından.. şımarık biri,bencil biri dahası tembel biri olacağımızdan.. bir yerlere nasıl geldiysek o içimizdeki eleştirel iç sese borçlu olduğumuzu zannederiz. bu kadar direnç gösterdiğimizin farkında bile olmayabiliriz.
    o zaman şunu yapmaya çalışın derim: gözlerinizi kapatıp içinize bakın biraz ve eğer sizin için uygunsa bir elinizi alın ve avucunuzu nazikçe kalbinizin üzerine yerleştirin. "haydaaaaa" değil mi? hemen iç sesiniz devreye girip sazı yine eline alacaktır. "şaka herhalde, yapmayacaksın değil mi böyle bir şey?" "burada işin ne ne yapıyorsun sen?" bir gözünüzü açıp etrafa baksanız herkes koymuş mu elini kalbinin üstüne. siz hariç. "haydaaaaa" mümkün değil eliniz yadırgıyordur kalbinizin üstünde olmayı. herkesin yaptığını gördü ya yine iç sesiniz başlar başlar " bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyorsun inanamıyorum sana acınacak durumdasın" belki de daha bilimsel şeyler arıyorsunuzdur bu işler biraz saçma geliyordur.

    aslında çok doğal tepki veriyorsunuz biliyor musunuz. çünkü alışkın olmadığınız bir şeyi deniyorsunuz o an. ama bazen zihinize komik ya da saçma gelen bir şey bedeninize iyi gelebilir. kendinize bir şans daha verin. tekrar deneyin:
    kapatın gözlerinizi, zihninizin tüm eleştirileri ile birlikte, bu sefer merakla ne olacağına dair alın elinizi ve yadırgaya yadırgaya da olsa sorgulamadan kalbinizin üzerine koyun. şimdi farz edin ki o kalbinizin üzerindeki el size değil de başka birine ait. anlayışlı, duyarlı, bilge, şefkatli birine ait. sizin ne kadar üzüldüğünüzü, ne kadar korktuğunuzu, ne kadar endişelendiğinizi bilen birine ait. artık daha fazla acı çekmenizi istemeyen birine ait. iyi olmanızı, güvende olmanızı isteyen birine ait. ne yapmış olursanız olun, sizi tüm hatalarınızla, tüm kusurlarınızla birlikte kabul eden, dahası seven birine ait. şimdi o elin sahibi bu zor anınıza ortaklık ederken size neler söylesin isterdiniz? tam da o anda ne duymaya ihtiyacınız var? içinizdeki sıcacık ses size "yanındayım" diyecektir. "geçecek, sen elinden gelenin en iyisini yapıyorsun." bunu sesi duyduğunuz andan itibaren pılınızı pırtınızı toplayıp hindistana yerleşmeyeceksiniz, vegan olmayacaksınız, bir ağacın altında gününüzün yarısını saatlerce meditasyon yaparak geçirmeyeceksiniz çünkü aradığınız nirvana'ya ulaşılmayacak. ama o andan itibaren bir şey değişecek çünkü elinizi alıp kalbinizin üstüne koydunuz ve normalde kendinize söylemeyeceğiniz şeyleri kendinizden duydunuz. aylardır, belki yıllardır başkalarından duymak istediğiniz şeyleri kendinize fısıldadınız.

    en fazla bakıma muhtaç duyan memeli türü insandır ve bizim sütten çok daha fazlasına ihtiyacımız vardır hayatta kalabilmek için. bağ kurmaya, sıcaklığa temasa ihtiyacımız vardır. kendimize böylesi şefkatle yaklaştığımızda bakım verme ve yatıştırma mekanizması üç şeyi aralar: nazik bir dokunuş, fiziksel sıcaklık, yumuşak bir ses tonu. bu şefkati veren yine sizin şefkatli tarafınızdır. şefkat vermeyi sandığımızdan çok daha iyi biliyoruz aslında: sevdiğimiz biri acı çektiğinde ona ne söylersek iyi gelir, ona nasıl yaklaşırsak iyi gelir çok iyi biliyoruz. işte içimizdeki bu kaynakları kendimiz için de kullanabiliriz. öz şefkat hem nezaket hem cesarettir. öz şefkat kendi kendimize destek çıkmaktır, kendi elimizden tutmaktır. işet bu yüzden öz şefkat hem paylaşılmaya hem de inanın şans verilmeye değer bir fikir."
  • (bkz: eti cici bebe)
  • insanın kendisini sevmekle alakalı olarak içindekini bulması, önce kendisine, sonra diğerlerine göstermesi gereken duygu :)
  • bu hayattaki en önemli duygulardan biri. düzenli olarak bence hepimiz öz şefkat egzersizleri yapmalıyız. çünkü alışkın olduğumuz bir şey değil. en azından benim hiç değil, tanıdığım bir sürü insan da kendine karşı çok acımasız.

    bu ara şöyle bir egzersiz yapıyorum; pek çok şeyi paylaşamadığım, bir dolu romen arasında anadilimde bir şeyler yazmayı seviyorum. ama yazınca da çoğu zaman kendime çok kızan, eleştiren bir başka ben hemen yanıma geliyor: “ neden yazıyorsun ki? ne bu böyle, biraz normal olsana, yaşına, konumuna göre davran.” diye beni öyle bir eziyor, öyle eziyor ki anlatamam.” karşısında sadece: “ama bir şey yapmıyorum ki sadece yazıyorum.” diyebiliyorum. derken çoğu zaman da “iyi tamam, yazmıyorum.” diyor ve bir süre uzak duruyorum.

    ama öz şefkat, öz sevgi egzersizleri ve önerilerine dayanarak; artık ona dil çıkartıp : “canım öyle istiyor, sanane diyorum.” mesela bu cümleyi kurduğumda dahi, hayatım boyunca ne kadar az; “canım öyle istedi ve yaptım.” cümlesini kurduğumu fark ediyorum. benim canım ve istekleri var mıydı? sevdiklerimin istediği pek çok şeyi yaparken misal, hiç kendi canımı ve isteklerini dinlemediğimi fark ediyorum.

    tam da bu yüzden artık içimdeki eleştirel, takım elbiseli, alman ss nazi subayı kadına “dur bir dakika. hatta lütfen sussana!” diyorum. sonra da her ne yapıyorsam, arada durup kendime “bunu yapmanın nedeni ne? ruhunun neye ihtiyacı var? asıl istediğin şey nedir?” gibi sorular soruyorum. ya da gün içinde birine öfke duysam ya da istediğim gibi davranmasını istesem: “ ondan ruhun neyi istiyor? ruhun istediği şeyi o kişi sana verebilir mi?” genelde sonuç veremez çıkıyor. o zaman da durup: “ ruhun istediği şeyi kendine nasıl verebilirsin?” diye soruyorum. yaptığım pek çok şeyin altında umutsuz bir sevilme ve anlaşılma isteği çıkıyor. bu sabaha da öyle uyandım: nasıl bir sevilme ihtiyacı anlatamam. ben de yataktan kalkmadan kendime bir dolu, sevgi sözleri söyledim. saçlarımı sevdim.

    yani ne yapıyoruz? ihtiyaç duyduğumuz öz şefkati kendimize bol kepçe veriyoruz. sonra da iyi hissettim ve bir müzik açıp dans ederek giyindim. çünkü dans etmek hemen dişil enerjiyi yükselten bir şey. sonra yine kendi kendime “ yaaa salsaya,ya da başka güzel bir dans kursuna gitmeliyim ben.” dedim. yine öyle bir dans öğrendiğimi hayal ettim. hoop şimdi dilini bilmediğim insanlarla ofisimde oturuyorum. ama bir gün gideceğim dans kursuna. hatta oldu olacak direkt önce oryantale mi gideyim diye bile düşündüm. en dişi dans ne de olsa. kendimi hiç öyle hayal edemiyorum, tabii ki. sonra da kendime: “sakin ol küçük kız belki de sen başlangıç için zumba ya bile katılabilirsin” diye düşündüm. bir ara dans etmek istiyorum sayın evren. umarım bu dileğim bana en iyi hissettirecek dansı bulmam şeklinde sonuçlanır. karşıma dansla ilgili bir şeyler çıksın lütfen.
hesabın var mı? giriş yap