• ilk ortaya atanın belli olduğu sözler
    (bkz: özdeyiş atasözü farkı)
  • ... vedat özdemiroğlu'ndan:

    "büyük adamların özdeyişleri var,
    benim özleyişlerim."
  • entellektuel* sozluk yazarlari tarafindan, soyleyenin milliyeti ne olursa olsun, sozluge ingilizce girilen derin anlamli sozler. soyleyeni tarafindan ingilizce soylenmis olsa "orijinalligini bozmak istememis" diyecegim ama, fransiz generallerin ingilizce vecize yumurtladiklarini pek sanmiyorum.. bu ingilizce kullanim, ozdeyislerin tasidigi anlamlari vurgulamaktan cok, kisilerin o ozdeyisleri dagarciginda tasidiklarini gostermek amaciyla kullanildiginin da bir isaretidir. "bakin, oyle cok sey biliyorum ki ben, ingilizce bile soylerim" gibi bir tavir soz konusudur. oysa hepimiz biliriz ki, google icat oldu, zaten mert olana bir sey olmazdi..
  • (bkz: aforizm)
  • kim tarafından söylendiği belli olan özlü söz.
    (bkz: vecize)
  • kız ismi olarak kullanıldığına şahit oldum.
  • yorumlanmayan özdeyişler, bağlam dışı alıntılanan edebi cümleler ve mısralar; her şeyi muhteşem bir acelecilikle tüketen neslin ayaküstü kültür-sanat faaliyetidir. bak şimdi bu da bir özdeyiş oldu. birazdan konu üzerine birkaç şey daha söyleyeceğim için bir mahzuru yok. yıllardır özdeyişlerin; akrabaların forward maillerinde, duvarlara asılan ve üzerine envayi çeşit not kağıdı raptiyelenen mantar panolarda, köşe yazarlarının pazar yazılarında*, kişisel gelişim kitaplarında* bolca kullanılışına şahit oluyorduk. fakat şimdilerde tweet mantığının, kısa ve yoğunlaştırılmış söylemi kutsamasının da katkısıyla, sonsuz olanaklara sahip olduğumuz yüzyüze konuşmalarda dahi, özdeyişlerin bu derece yüzeysel ve yanlış kullanımlarına rastlanıyorsa, özdeyişi bir sorun olarak tartışmamızın vakti geldi demektir.

    çok basit bir gerçek var ki; bir özdeyiş herhangi bir metin, söylev vs. içinde bulunsun ya da bulunmasın kesinlikle tek başına düşünülemez. mutlaka bir düşünce silsilesinin ürünüdür, süreç içinde, çeşitli öncüllerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. işte bu düşünce silsilesi, özdeyişin görmezden geldiğimiz ve onu bir soruna dönüştüren tarafı. ama bu durum, sadece günümüz şartlarıyla değil, geçmişten bu yana süregelen eğitim ve bilgi ölçme metotlarıyla da yakından ilişkili. eğitimin ilk yıllarından itibaren önemle üzerinde durulan -yetişkinlere yönelik sınavlarda bile örneğini görebileceğiniz- okunan metinden anafikir bulma ve bunu tek cümle ile ifade etme işi, tüm fikri faaliyetlerde ve sanat eserlerinin yorumlanışında bir indirgemeye dönüşmüş durumda. bunun sebebi, tüm eğitim süresi boyunca anlama ve yorumlama üzerine, anafikir bulmak dışında hiçbir şeyin öğretilmemesi. anlama ve yorumlama konusundaki bu yarım kalmışlıkla ortaya çıkan indirgeme alışkanlığı da koca bir ülkenin sanat eserlerinden beklentisini şekillendiriyor; her eserde, yaratıcısı tarafından açıkça belirtilmiş bir anlam, somut bir mesaj aranıyor. özdeyiş de, sanat eseri örneğindeki mesaj gibi, akla gelecek her türlü mesele üzerine kişiyi düşünme külfetinden kurtardığı için bu kadar tercih ediliyor.

    bu tercih savunulurken, özdeyişin yoğunlaştırılmış ve konusu üzerine başka söze gerek bırakmayacak nitelikte olduğu tezi ortaya atılıyor ki bu bir aldatmacadan ibaret. çünkü bir özdeyiş, yoğunlaştırılmış olmanın aksine, sonucu ya da herhangi bir anında yönlendiricisi olduğu düşünsel süreçten ayrı olarak alıntılandığından, aslında bir hayli yüzeysel ve temelsizdir. fakat özdeyişe atfedilen eşsizlik ve kesinlik gözleri öyle kapatıyor ki, kendisinden önce edilmiş ya da kendisinden sonra edilecek binlerce söz üzerine konuşulmuyor bile. bu kullanım şekliyle özdeyiş, alenen aklın ve yaratıcılığın karşısındadır. özdeyişi bu konumdan kurtaracak tek çare, onu ortaya çıkartan süreçlerin ve ondan hareketle ulaşılabileceklerin sorgulanması. çünkü temelsiz özdeyişler ve alıntılarla, entelektüel birikim değil yalnızca yanılsama sahibi olunabilir.
  • isis: "acının kendisi aldatmadır (upadhi), çünkü onun özü aydınlanmanın* sıfatı (upadhi) olan esrimedir." bunu biraz kendime göre yorumlarsam; aslolan aydınlanmadır, kendini ve yaşamı daha geniş kollarla kucaklayarak tanımaktır. yaşamda kendisi en sahici, yalancısı en az olacak şeyler acı ve sıkıntı. oysa bu tanım ve isis'e atfedilen özdeyiş, acının (bile) büyük gerçeğin bir aracısı, bir tanımı yani "kendisi değili" olabileceğini öne sürüyor.

    "konularında ilk alman usta olduğum aforizmalar ve özdeyişler, "sonsuzluk"un biçimleridir, benim hırsım, başkalarının bir kitapta söylediğini on tümcede söylemektir ya da başkasının bir kitapta söylemediğini..." friedrich nietzsche - götzen-dammerung

    (bkz: lakonik), vecize, aforizma, kanatlı söz, sözce, özlü söz
  • bugün duydum, "aslınız bizim, aslımız sizin" demiş erenler.
hesabın var mı? giriş yap