• özgür olmaktan çekinmekle meydana gelen korku.. genellikle mahkumlarda görülür. mahkum senelerdir çıkmayı beklemiştir ancak o gün geldiğinde kendisinin dışarda kabul göremeyeceğini düşünmeye başlar. (bkz: filmlerden öğrenilenler)
    alternatif olarak ;
    onay bekleyen çaylaklardan biriyken "ulan şunun altına yazayim. kabul edilince şu entryi gireyim şunu şukelalayayım denilir. ama sözlüğe kabul edildikten sonra "ya hata yaparsam ya daha yeni alınmışken uçarsam neler olur allahim?" gibi düşüncelere sevkeden korku.. * *
  • son derece geçerli bir korkudur. çünkü özgürlük ağırdır. zira özgür olmaya baş koyduğunuzda hayatınızın kontrolunu elinize alırsınız. ve kaçınılmaz olarak suçlayacak kimse kalmaz; hayatınızla ilgili tüm kararların sebebi ve sonucu sizsinizdir. kaçacak noktanız yoktur.
  • bu korkunun kaynağı kararlarımızdan kendimizin sorumlu olmasıdır. tutsaklık illaki mahkumlar da değildir. mahkumların en azından mazereti vardır, fiziksel olarak mahkumdurlar. fakat dışarıdakilerin çoğunun mahkumiyeti daha da ağırdır. bu mahkumiyet toplum kurallarından ve kalıplaşmış düşüncelerden oluşur. doğduğumuz zaman kaderimiz ebeveynlerimiz tarafından çizilir. bizden beklerler. biz de beklentileri karşılamaya çalışırız. hiç anlam vermediğimiz halde kariyer hedefleri vardır önümüzde. böyle harcarız yaşamımızı. birey olamamışızdır. ama doğarken yalnızdık, ölürken de yalnız olacağız. yani arada kocaman yalan bir yaşam yaşamış olacağız. kendimizi anımadan öleceğiz. tuh, içim karardı gene, nerden gördüm bu başlığı.
    not: merak edenler krishnamurti ve osho'yu inceleyebilirler. aynı zaman da kendilerini de izleyebilirler hangi davranışlarımızı kendimiz seçiyoruz diye.
  • erich fromm'un kitaplarından birinin adıdır.
  • "korkunç bir sessizliğin ortasında yapayalnızdı. özgür ve yapayalnız, yardımdan ve aftan yoksun. hiçbir yardım umudu olmadan karar vermeye mahkumdu, ölünceye dek özgür olmaya mahkumdu." sarte-akıl çağı
  • erich fromm'a ait bir kitabın adıdır. kitabı başlarda okumaya zorlanasanız da ilerleyen kısımlarda 'evet ne doğru' dediğiniz tespitlerle doludur ve sizi sizden alır.
    genel olarak şunu anlatır; insanoğlu freud'un da öne sürdüğü tezlerde olduğu gibi bazı ihtiyaçlarla doğmaktadır. açlık,cinsellik vb. gibi ihtiyaçlar bizi bir toplum oluşturmaya itmektedir. ve ister istemez bazı dürtülerimizin doyurulması için toplum baskısı altında yaşamaya başlayacağız. aslında bu çok olağan bir süreçtir belki de. bunların yanında toplum tarafından dışlanmak en büyük korkumuz haline gelmektedir zamanla. çünkü insan oğlunun bu fiziksel ihtiyaçları yanında sevgi gibi yönlerden ruhani açılardan da doyurulması gerekmektedir. gelişen dünyayla, ortaya çıkan baskıcı akımlarla birlikte yaşamaya korkmaya başlıyoruz.
    düşünsenize hangimiz doğduğumuzdan itibaren çok büyük baskılar altına yaşasaydık 'kesinlikle ben öyle bağnaz bir insan olmazdım' diyebiliriz ki. zaten bu bizim 'taş kafalı' diye tabir ettiğimiz tiplerin çoğu kendi doğrularına sonsuz güvenmiyorlar mı. heee bizde böyle insanlarla dolu bir toplumda yaşadıktan ve böyle bir hükümetle yönetildikten sonra fikirlerimizi, isteklerimizi beyan ederken özgürlük korkusu yaşamaz mıyız. işte öyle bir şey özgürlük korkusu.
  • ortaçağ sonrasında rönesans ve kapitalizm ile görece özgürleşen bireyin yalnız, güçsüz ve mutsuz hale gelmesini anlatan eric fromm kitabı. doruk yayınları'ndan çıkan baskısı mevcuttur. ben kendimce "yalnızlığın ekonomi-politiği" diye ikinci bir isim koydum buna.

    feodal bağlarından kurtulan ve giderek bireyselleşen insanın psikolojik çözümlemeleri kitapta kafa açıcı bir şekilde işlenmiş. feodal dönemde insanın toplumdaki yeri daha keskin şekilde belirlidir, aidiyet duyguları daha güçlüdür. yaşamın anlamını toplumsal konumu içinde belirleyecek maddi yaşam koşullarına sahiptir; ancak aynı zamanda büyük ölçüde özgürlüğünden mahrumdur. çağdaş insan ise ortaçağ'dakinin aksine kendisini önemsiz hissettirecek büyükteki bir politik, ekonomik ve toplumsal sahnenin içinde yaşamını sürdürür. tüm hayatı rekabet içinde geçer. sadece ekonomik ilişkileri değil; insani ilişkileri de bir tür pazarda belirlenir. kişi popüler olduğu ve diğer insanlar tarafından "talep edildiği" ölçüde değerli hisseder. işsizlik, şiddet ve savaş gibi sorunlar tarafından sürekli tehdit edilir. hayatını idame ettirebilmek ya da saygınlığını koruyabilmek için gerçekleştirdiği ekonomik etkinliği, sistemin yapısal krizlerine ve hatta krizler dışı doğal işleyişindeki "kaderine" bağlıdır. piyasa içerisinde her zaman büyük bir risk altındadır ve başarısız olanın gözünün yaşına bakılmaz. kapitalizmin bireye sunduğu özgürlük, işte bu şekilde onun psikolojisini altüst eden bir durum yaratmıştır. eric fromm'un bahsettiği "özgürlük korkusu" böyle ortaya çıkar. birey bu korkuyla çeşitli kaçınma mekanizmalarına başvurur. sahip olduğu çarpık özgürlük, ona acı verir ve bazı bağımlılık ilişkilerine bile bile sürüklenir. bu duygular altında ezilmektense olumsuz anlamda sahip olduğu kendi "özgürlüğü"nden vazgeçmek ister. sığınacak yeni limanlar arar. birey; otoriterliği, itaati ya da yıkıcılığı seçebilir. yalnızlığını hissetmemek adına çeşitli şeylere tutunur. kariyerindeki başarı hırsı, eğlenceleri, ilişkileri yalnızlık duygusunu örtmek için başvurduğu diğer kaçış yollarıdır. yaşam bir tutamak sorunundan ibarettir*, bitmek bilmeyen bir kaçıştır ve sonu nihayetinde ölümdür.

    geçmişte ve günümüzde milyonlarca insanın faşizme ve dinsel düşüncelere bu denli bağlı olmasının sebeplerini ortaya çıkartabilmek için bireylerin psikolojilerini anlamamız gerekir. eric fromm, ekonomik ve politik koşullar ile insan psikolojisinin karşılıklı olarak birbirini etkilediğini, değiştirip dönüştürdüğünü öne sürerek bunu güçlü kanıtlarla destekler. kitabın bir bölümü nazizm psikolojisine ayırmıştır. reform bölümünde ise calvinizm ile protestanlık öğretilerinin orta sınıflarda yarattığı psikolojik etkileri işlemiştir.

    en başta kendi yalnızlığımızın makro sebeplerini anlayabilmek için okunması gereken bir kitaptır. ha, bu koşullar olmasaydı çok mu mutlu olacaktık? ya da şu an hayatımızı meşgul eden somut sorunların tamamını bu koşullar mı yaratmıştır, emin değilim. yine de içinde bulunduğumuz durum ne kadar acı verirse versin sebeplerinin bir kısmını anlayarak bunu yaşamak daha iyidir diye düşünüyorum.

    kitaptan bir bölüm:

    "...amerika'da ortalama bireyin kapıldığı korku ve önemsizlik duygusunun iyi bir göstergesi, miki fare filmlerini seven insan sayısıdır. bu filmlerde tek tema -birçok çeşitlemeyle- şudur: küçük bir varlık, dev bir varlık tarafından tehdit edilmektedir, öldürülme ya da yutulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. küçük varlık kaçar ve sonunda kurtulmayı başarır, hatta bazen düşmana zarar verir. kendi duygusal hayatlarına çok yakın düşmese, insanlar bu aynı konunun yüzlerce çeşitlemesini izlemeye istekli olmazlardı. öyle görünüyor ki güçlü, acımasız bir düşmanın tehdidi altındaki küçük varlık, seyircinin kendisidir; kendisi de böyle hissetmekte, bu durumu kendininkiyle özdeşleştirmektedir. ama kuşkusuz, mutlu son olmasaydı, sürekli bu filmleri izleme isteği de olmazdı. mutlu son olunca, seyirci kendi korkularını ve küçüklük duygularını yaşar ve sonunda, her şeye karşın kurtulacağı, hatta güçlü varlığı yeneceği biçiminde rahatlatıcı bir duygu edinir. ne var ki -bu mutlu son"un önemli ve acı yanı da budur- kurtuluşu ancak kaçma yeteneğine ve canavarın onu yakalamasını olanaksızlaştıran rastlantılara bağlıdır..." *

    "...evrene kıyasla pek değer taşımadığımızı biliyorum, bir hiç olduğumuzu biliyorum; ama böylesine ölçülemeyecek kadar hiç olmak, nasılsa, hem kişiyi eziyor hem de ona güven veriyor. insan düşüncesinin sınırları dışına taşan boyutlar ve biçimler, kesinlikle ezici. tutunabileceğimiz herhangi bir şey var mı? balıklama daldığımız hayaller karmaşasında gerçek olarak sivrilen bir tek şey vardır, o da sevgi. geriye kalan her şey hiçliktir, boş bir uçurumdur. ayaklarımızın altında dev, karanlık, dipsiz bir kuyudan içeri bakıyoruz. ve korku içindeyiz..." *
  • erich fromm’un çok iyi kitaplarından biri.. ait olma, toplumda yer edinme güdülerinin rönesans ve reform süreçlerinden sonra gelen çağdaşlaşma hareketleri ile birlikte sarsıldığı, insanların temel ezberinin bozulduğu, özgürlüğün getirdiği bireysel çabanın artması sonucunda insanın özü ve gerçek kimliğinden uzaklaşmasını anlatıyor
hesabın var mı? giriş yap