• cumhuriyet yazarı. sondan dördüncü sayfada pazartesi ve cumartesileri yazar.
  • ceyhun atuf kansu'nun oğullarından. kısık gözlü, tatlı dilli, zor beğenen, sevilesi bilgi insanı... ankara'yı seven kimse.
  • yarın yakından göreceğim gazeteci. elini bile sıkarım bakarsınız. ceyhun atuf kansu babası, mazhar müfit kansu da dedesi olsa gerek.

    düzeltme: mazhar müfit dedesi değil amcasıymış.
  • bu sene ilefte gazete yazı türleri dersi vermeye başlayacak değerli *hocam
  • bugün mustafa balbay için yazan cumhuriyet gazetesi'nin sağlam neferi.

    balbay’a mektup...

    kardeşim balbay,

    anlatacağım öyküyü, az çok sen de biliyorsun. cezaevinde zamanın bol nasılsa, bir kez daha okursun...

    6 haziran 1978’de, 22 yaşında bir delikanlı olarak cumhuriyet gazetesinin atatürk bulvarı’ndaki bürosundan içeri giriyorum. işıklar içinde yatsın yılmaz gümüşbaş, polis-adliye muhabirliğini veriyor bana.

    ilk işlerimden biri, cumhuriyet gazetesinde yazılarını okuduğum iki değerli insanın, savcı doğan öz ile düşünür bedrettin cömert’in öldürülmesi ile ilgili soruşturmaları izlemek oluyor. her ikisinin katilleri biliniyor, yakalanıyor, sonuç? biri işadamı oldu, diğeri geçen yıllarda türkiye’ye döndü, serbest sanırım...

    ankara’da neredeyse çatışmalar nedeniyle bir yurttaşın öldürülmediği gün yok gibi. yoksul semtlerde kahveler hedef gözetmeksizin taranıyor. her gün kan görüyorum, her gün kanı haberleştiriyorum. bahçelievler’de tip üyesi öğrenciler evlerindeki elbise askısıyla boğuluyor. öyle bir vahşet.

    biz ölümü izlerken, ölüm de bizim peşimizde sanki. chp il başkanı zeki tekiner’in öldürülmesi üzerine bülent ecevit ile nevşehir’e gittiğimizde üzerimize ateş açılıyor. kendimi kurşun yağmurundan kurtarmak için attığım yerde, bir bakıyorum rahşan ecevit ile yan yanayız.

    uğur mumcu belinde silah, yanında koruma polisi ile dolaşıyor. ince, dal gibi bir polis. uğur ağabey, “o mu beni, ben mi onu koruyorum belli değil” diye takılıyor.

    ben de yazdığım haberlerden dolayı ölüm tehditleri almaya başlıyorum. yüce gönüllü insan, has gazeteci genel yayın müdürümüz oktay kurtböke, “seni eğitim için fransa’ya göndereyim, biraz uzaklaş buralardan” diyor, ama kanımıza gazetecilik girmiş bir kere... fatsa olaylarını izlemek üzere foto muhabirimiz saim tokaçoğlu ile birlikte ordu’ya gitmeye gönüllü oluyoruz. fatsa’da dev-yol’cu terzi fikri belediye başkanı. çevre köylerde jandarma ile çatışmalar oluyor. fatsa’da operasyon başlıyor, sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. saim ile, maske takılmış ülkücü militanlara, polise “ihbarcı”lık yaptırıldığı haberini gazeteye yetiştirmek için ankara’ya kelle koltukta ulaşıyoruz.

    milli selamet partisi’nin 1980 eylülü başında konya’da yaptığı mitingdeyim. sakallı, koca koca tespihli adamlar şeriat isteyerek bağrışıyor, istiklal marşı’nda yere oturuyorlar. 11 eylül günü başbakanlık önünde bekleşirken biz gazeteciler, ankara’da peş peşe, hiç durmadan bombalar patlıyor ve 12 eylül...

    anlıyoruz ki, yüzlerce, binlerce ölü ve bizim gerçekleştirdiğimiz ölüm haberciliği, dünya egemenlerinin kurguladığı yeni bir sistem içinmiş...

    kapalı, gri, ağlayan bir gökyüzü altında sessizce toprağa verilişini izliyorum ilhan erdost’un. gazetemiz yazarı muzaffer ağabeyimin cezaevinde öldürülen kardeşi o.

    cumhuriyet çınarı nadir nadi “siz atatürkçüyseniz ben değilim” dediği için soruşturmaya uğruyor. ali ağabeyim (sirmen), oktay ağabeyim (akbal), erdal hocam (atabek) cezaevinde çürütülmek isteniyor.

    ilhan ağabeyim (selçuk), ülkenin muz cumhuriyetine dönüştüğünü yazdığı için gazete kapatılıyor. daha sonra sudan nedenlerle kapatılmaya devam ediyor.

    ulucanlar cezaevi’nin avlusunda sabaha karşı darağaçları kuruluyor. savunduğu insanların ipteki görüntüsünü izlemek zorunda olan avukat ismail sami çakmak telefonda, “bitti” diyor, soluğu daralarak. idamı, idamları haberleştiriyorum.

    bir gün duyuyoruz ki, gazetemizin de avukatı olan ismail sami çakmak, işkencecilerin soruşturulması için mücadele yürütürken kaçırılmış, bir ekip arabasında dövülmüş, dövülmüş.. hüseyin gazi tepesinin yamaçlarına “öldü” diye atılmış. haberleştiremiyorum, çünkü yasak!

    12 eylül’ün beşibiryerdesi, chp’yi de kapatıyor, ap’yi de. gaz veriyorlar başında bir generalin olduğu mdp ile turgut özal’ın anap’ına. uğur ağabeyin tanımıyla liboşların tonton’u, cumhuriyet’i alıyor hedefine: pravda diyor, buçuk gazete diyor...

    yalnızca onun mu hedefindeyiz? değil kuşkusuz; darbecinin de, pkk’nin de, gericinin de, çetecinin de, piyasacının da işi gücü bizimle.

    yeni dünya düzencileri gazetemizi ele geçirmek istiyorlar. geçen gün evdeki anıları karıştırırken buldum o kâğıtları. birlikte imzalamışız 6 kasım 1991 tarihli cumhuriyet’ten ayrılış dilekçemizi. cumhuriyet’i başkalaştırma operasyonuna karşı duruş belgemizi...

    ilhan ağabey çağırıyor, 5.5 ay sonra dönüyoruz yuvaya. borç gırtlakta, tiraj 20-30 binlerde. para yok. can gücüyle, gönül gücüyle çalışıyoruz, ayağa kaldırmak için cumhuriyet’i.

    durmuyorlar, atatürkçü düşünce derneği’ni kurmuş yazarımız muammer aksoy’u öldürüyorlar ilk. ardından yine yazarımız bahriye üçok’u. ve uğur ağabeyimizi alıyorlar elimizden. sistemli, planlı bir yok ediş süreci sürüyor: halkın atardamarını yakalamış yazarımız ahmet taner kışlalı’yı, duru insan örneği onat kutlar’ı yitiriyoruz.

    ve geliyoruz bugünlere...

    benim cumhuriyet’te çalıştığım yaklaşık 30 yıl boyunca, bir kaşık suda boğulmak için var olduğumuz kaygısı taşıdım hep... oysa, benim bir tek kaygım vardı, gazetecilik yapmak!

    bütün bunları niçin mi anlattım?

    eşim kadriye, geçen akşam eşin gülşah’ı aradı, dedi ki:

    - bunlar da geçer!
  • "sav'ın 6 oku" adlı yazısı bugüne dair okunmaya değer bir eserdir.
  • akasyalı sokaklar kitabı hakkında:

    http://www.siyaz.net/akasyali-sokaklar/
  • cumhuriyet gazetesi'nde cumartesi ve pazartesi günleri yazan köşe yazarı.
    cemal süreya'nın, "edebiyatımızın cumhurbaşkanı" dediği, "ceyhun atuf kansu"nun oğludur.
    geçmişi silinen kentler, karabasan gibi kitapları da vardır.
    ayrıca kansu soyadı, ailesine atatürk tarafından verilmiştir.
    ışık kansu'nun cumhuriyet gazetesi'ndeki odasında çerçeveli atatürk'ün imzası yeralmaktadır. imzanın üzerinde atatürk'ün el yazısı ile "kansu" yazmaktadır.
  • 37 yıldır bu mesleğe gönül verip hakkında sadece 17 entry giriliyorsa eleştirilerin kendisine yöneltilmesi gereken kişidir.

    ve 17 entrynin 7 si 2015 yılında giriliyorsa, aga sen bu 37 yıl boyunca ne yapmadın da seni insanlar bu kadar önemsemedi gibi soruları da beraberinde getirmek gerekir..
  • ekşi sözlük'ü "kalite standartları enstitüsü" olarak gören ve yazarların, sanatçıların, fikir adamlarının kalitesini hakkında girilen entry sayısına göre belirleyen sözlük yazarlarını kıyıya vurmuştur.

    sözlüğe çok yanlış gelmişsiniz diyip, kendilerini hafta sonları sabah saatlerinde yayınlanan "cumartesi sürprizi, heyecanlı, kim kimi nerede öpmüş vs." adlı programlara forwardlıyorum. zira, bugün çetin altan isminin altında bile 300 entry yoktur, bu durumda kendisine ışık kansu'dan birazcık daha iyi bir gazeteci mi diyeceğiz? allah yakar.

    mehmet barlas, yılmaz özdil, ahmet hakan gibi popilist davranmayan hangi yazarın sayfalarca entrysi var be hey kara vicdanlı yarenler, sorarım size?

    sonuç olarak, bildiğimiz tüm güvenli dağlara teker teker kar yağdırmaya devam eden siyasi atmosferin yeni kurbanı diyebiliriz.
hesabın var mı? giriş yap