*

  • şair ismet özel'in bir şiiri.* türkçesi onlar onlarındı ya da onlar onlardılar gibi bir anlama geliyor sanırım ama tam emin değilim.

    - ils sont eux

    ağır ceza reisi duruşmaya girerken
    safir bir göz yapışıyor kırmızı yakasına
    kırmızı yakaları var yargıç cübbelerinin
    fransız ihtilalelinden kalma.
    burslu okuduğu yıllardan kalma ceza reisinin
    garip bir tarafı var
    kaşlarını çatınca bir çocukluk
    dolduruyor yüzünü
    ürkünç bir uğursuzluk
    gülümsediği sıra.
    garip bir tarafı var valinin
    makam arbasına binerken her seferinde
    bakır bir dudak karışıyor kırmızı saçlarına
    saçlarını parmaklarıyla taradığı zamanlar
    bu dudak
    öpüyor onu hain bir yumuşaklıkla.
    safir göz görünmüyor yargıca
    kendini valiye vermiyor bakır dudak
    görmüyor alay komutanı tekmil alırken
    gömleğine bir damla civanın sızdığını
    bir gözyaşı, bir ukde anlamı kazanarak.
    kimse görmüyor buruşuk pardesüsüyle bir babanın
    kırılgan bir yelpaze olduğunu akşam eve girince
    karısı
    katlanmış kilimlerle uyum içinde
    kolunu büküyor, dayıyor elini yanağına
    büyük kız kanepede bu ara
    bir göl gezintisine çıkmıştır
    kelebek ölülerinden bir ırmakta
    sürüklenmektedir lisebirdeki oğlan.
    kız için
    sırlara karışmaktır
    bir gölün ortasında olmak
    erkek kardeşi bir türlü
    varamaz herhangi bir sırra…
    iki yanında neden akar binlerce bu kelebek?
    binlerce kanatlı çekirge neden uçar
    beyninin yukarsında?
    evde soba yanıyor
    önce çalılar geçiyor çocukların boğazından
    sonra ağaç kökleri yırtıyor damarlarını
    bütün ailenin.
    dışarda soğuk
    safirden, bakırdan, cıvadan bir gece uçuyor
    gece uçarken kulaklarına dokunuyor bekçinin
    bekçi
    mavi zehir şiddetinde düdk çalarak
    bir soru soruyor karanlığa
    bütün cevaplar sendedir, saklama
    diyor karanlık ona
    bekçi en saklı yerinden bir banka broşürü
    bir piyango bileti çıkarıp gösteriyor
    copunu gösteriyor lisebirdeki oğlana
    sonra acılı olduğu açıkça anlaşılan
    bir kadına bıyık buruyor
    buruk bir sabah
    başlıyor acılı olduğu
    açıkça anlaşılmayan
    dünyada.
    ağır ceza reisi
    santa luçia söylüyor traş olurken
    maiyet memurluğundan beri aksatmadan
    yaptığı gibi vali sabah sabah
    parlatıyor
    zaten pırıl pırıl olan siyah
    kunduralarını.
    kışlada alay komutanı
    barakaların kar altında öksüz
    duruşlarına bakarak
    susuyor, söylemiyor bildiği tek şiiri
    “güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez”
    demiş çünkü valéry.
    çünkü serbest düşünme zamanı geçti artık
    şimdi mesai saati
    disiplin kurulunun toplantısı var
    arşivde sicil belgeleri damgalanacak
    tayinler imzaya girecek
    teftişe gidecek generaller
    rüya, okşayış, tevrat
    gibi kelimeler
    gündemin dışında.
    yurttaşlar uygunadım çalışmalarıyla
    söktüler kariha yarımküresini yerinden
    bir pusula koydular açtıkları boşluğa
    titreyen, korkak ibresiyle bu pusula
    kuzeyi gösteriyor serbest
    düşünme zamanlarında ;
    safir bir göz görünce karıştırıyor yönü
    tırnaklarını yiyor bakır bir
    dudak ona yaklaşınca ;
    cıvadan bir gözyaşı
    bari olsun istiyor
    bütün mesai boyunca.
    buruşuk pardesülü adam dalgın
    gittikçe daha dalgın, elinde cetvel
    masada hesap makinesi, pusula
    yetmiyor dibe dalmasına
    bağlıyor kalın bir urganla beline
    ağır bir sandık
    salıyor kendini
    yeşil yosunların
    kırmızı balıkların
    uçan kabarcıkların
    derinliklerine
    orada
    bir sandık buluyor
    yakutlar, altınlar, pırlantalar
    adam dibe inmek için beline bağladığı
    sandığını keşfediyor dibe ulaştığında.
    öyleyse adamın eyvah ışıdı yüreği
    eve dönmesine gerekçe
    bulamıyacak bir daha.
    eyvah çattı kaşlarını, ayağa kalktı yargıç
    elindeki kalemi
    gülümsüyor, kıracak!
    atıldı öne, denize doğru lisebirdeki oğlan
    denize, yakuta, entegral hesaplarına.
    kardeşim!
    diye haykırdı ablası arkasından
    fırladı kanepeden
    kopardı kafasını bekçinin
    safirden bir baltayla.
    anneleri
    mutfakta kalan son bakır sahanı
    alüminyum olanıyla değiştirdi.
    mesainin bitimine on kala
    istifa etti vali
    çamurlu bir yoldan
    yayan yürüdü sınıf arkadaşı
    olan nalbantın dükkanına.
    alay komutanı oğlu için
    otomobil satın aldı
    mercury marka.
    kış geçti, öksürük haplarıyla
    geçti cumartesi
    hiçbirşey söylemeyen sözlere varmak için
    herşeyin sonuna kadar söylenmesi gerekti
    incir… yarpuz… karamela…
    la havle ve la kuvvete illa billah.
  • (bkz: they are them)
  • ismet özelin açıkça bir hikayeyi anlattığı ve nazım hikmetin umut şiiriyle inanılmaz bir paralelliğini hissettiğim muazzam şiir.

    umut

    ''işler atom reaktörleri işler
    yapma aylar geçer güneş doğarken
    ve güneş doğarken zenci şoförü
    ağaca asarlar yol kıyısında
    gazyağına bulayarak yakarlar
    sonra kimi kahve içmeye gider
    kimi saç tıraşı olur berberde
    kimi dükkanını açar erkenden
    kimi genç kızını öper alnından ''

    ils sont eux

    ''ağır ceza reisi
    santa luçia söylüyor traş olurken
    maiyet memurluğundan beri aksatmadan
    yaptığı gibi vali sabah sabah
    parlatıyor
    zaten pırıl pırıl olan siyah
    kunduralarını.
    kışlada alay komutanı
    barakaların kar altında öksüz
    duruşlarına bakarak
    susuyor, söylemiyor bildiği tek şiiri
    “güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez”
    demiş çünkü valéry.
    çünkü serbest düşünme zamanı geçti artık
    şimdi mesai saati
    disiplin kurulunun toplantısı var
    arşivde sicil belgeleri damgalanacak
    tayinler imzaya girecek
    teftişe gidecek generaller
    rüya, okşayış, tevrat
    gibi kelimeler
    gündemin dışında.''
  • bu şiirin ilk kelimesi "ağır"dır. ismet özel bu şiiri okurken, ki nefis okumaktadır, şiiri okumaya çok ağır bir biçimde başlar. sanki başlangıçta o ilk kelimenin "ağır"lığı vardır.
    sonra ismet özel ses tonunu ve heyecanını değiştirir. şiirin sonuna doğru "eyvah" derler ordan sonra bir duygu seliyle şiire devam eder, oldukça hızlı ve gür akar sesi, müthiş bir coşkunlukla şiir fezaya doğru uçmaktadır sanki. eyvah bir patlamanın ya da bir yırtılmanın olduğu noktadır.
    "baltayla" deyişi coşkunluğun son noktasıdır, ondan sonra "anneleri" kelimesi gelir. bu kelimenin söylendiği anda artık durulmuştur şiir. anne karşısında oğulun sesini kısması, ayarlaması gibi bir halde şiire devam eder.
    kısacası ne yaparsanız yapın şiirin ismet özel tarafından okunan versiyonunu bulun, dinleyin.
  • gözlerinizi kapatır da ismet abi'nin kendi sesinden dinlerseniz...
    şayet
    dinlerseniz
    yaşarsınız bu şiiri.
  • nazım hikmet' în bir şiirine benzemektedir.
  • şu ziyafetle tanıştığım şiir: https://www.youtube.com/watch?v=khvgpedtags
  • harikulade bir ismet özel şiiri.
    kapanışa yakındaki şu mısra oldukça vurucudur:

    "hiç bir şey söylemeyen sözlere varmak için
    her şeyin sonuna kadar söylenmesi gerekti"
  • “kendini valiye vermiyor bakır dudak
    görmüyor alay komutanı tekmil alırken
    gömleğine bir damla civanın sızdığını
    bir gözyaşı, bir ukde anlamı kazanarak.“

    “alay komutanı oğlu için
    otomobil satın aldı
    mercury marka”

    civanın gavurcası mercury’dir.

    vali var bir de valinin alay komutanı oğlu var.

    gömleğe gözyaşı mahiyetinde bir civa sızıyor.

    devlet personeli kişisellikten ailevi yönüne kadar mekanik, soğuk ve metal bir yere ait kılınıyor bu şiirle. bir makinenin dişlileri gibi anlatılıyorlar.
  • şiirin özü şu mısralarda bulunabilir belki:

    "anneleri
    mutfakta kalan son bakır sahanı
    alüminyum olanıyla değiştirdi.
    mesainin bitimine on kala
    istifa etti vali
    çamurlu bir yoldan
    yayan yürüdü sınıf arkadaşı
    olan nalbantın dükkanına.
    alay komutanı oğlu için
    otomobil satın aldı
    mercury marka."
hesabın var mı? giriş yap