*

  • he nekadar hrisityan bağnazlığına karşı da çıksa, filmin sonunda darwinci şahsiyet incile sarılmaktadır yine. klasik bir şekillendirici amerikan filmidir.
  • sonunda "darwinci şahsiyet"in incile sarılmadığı, türlerin kökeni ve incil'i birlikte tuttuğu film.
  • 1960 tarihli bu filmde spencer tracy'e eslik eden oyuncular arasinda an american in paris gibi daha hafif filmlerin basrol oyuncusu gene kelly de bulunmaktadir.
  • yıllar önce -sabah sabah programları öncesi demeli- hafta içi öğle vakti star tvde "ve yalnız rüzgar kalır" adı altında oynamış öylece de hafızama kazınmış bir film idi. hakimi kenan ışık seslendiriyordu öyle aklımda kalmış. bildiğim kadarıyla bir oyundan uyarlanmıştır, spencer tracy'nin tiradlarını da buna bağlamak lazım belki. aynı hikaye daha sonra spencer tracy-fredererick march'ın yerlerine jason robards-kirk douglas ve jack lemnon-george c. scott ikilileriyle de uyarlanmıştır ama ilkinin tadı başkadır.
    filmi bir hukukçunun seyretmesi için binbir çeşit neden bulunabilir demokrasinin gene kelly tarafından ayyuka çıkarılması, spencer tracy'nin gene kelly'nin oynadığı karaktere son serzenişi, sünger meselesi off hepsini sayasım geliyor, spoiler olacak fena halde. ama filmdeki esas ön plana çıkarılmaya çalışılan şeyin ateizm-bağnazlık çatışmasından ziyade farklı olma hakkı ve düşünce özgürlüğü olduğu da açıktır. bir başka üzerinde durulası durum ise filmin bunca yıl sonra modernliğini koruması. bu sanırım yönetmen/ya da yapımcı stanley kramer için olumlu insanlık içinse olumsuz bir durum. ama ne yazık ki bağnazlık hala aç bir kurt gibi ve sürekli beslenmek ister, evet.
  • bugün(aslında dün) izlediğim ve beni çok etkileyen film. konusu kısaca çok ünlü "monkey trial"a dayanmakta. abd de nebraska eyaletinde bir okul öğretmeninin biyoloi dersinde evrim teorisini öğretmesini ve bunun üzerine hapisle yargılanmasını ve mahkeme sürecini anlatmakta film. filmde gerçekten çok etkileyici diyalogların yanısıra çok güzel mesajlarda verilmekte. film yobaz amerikalıların değil aydın-demokrat amerikalıların tarafından bakıyor davaya.çok militan ateist bir şekilde de yapmıyor bunu. filmin hemen her yerine ılımlılık yerleştirilmiş. filmin sonundaki sahnede spencer tracy'nin incili ve türlerin kökenini eline alıp mahkemeden çıkması sahnesinde bu çok belirgin ama filmin başka yerlerindede bunu görebiliriz. en yobaz amerikalılar bile görüşlerine karşı oldukları adama karşı nazik davranıyorlar. agnostik dava avukatı da yobaz amerikalılara karşı kin beslemiyor. filmde beni en çok etkileyen ise rahip babanın kızını sevdiği adam dolayısıyla lanetlemesiydi. yobazlığın dinde aşırıya kaçmanın çok güzel bir örneğiydi bence.

    beni en çok düşündüren ise bugünkü türkiye'de böyle bir filmin gösterilip gösterilemeyeceği idi. filmde aydın avukat "ne oluyor ortaçağa mı dönüyoruz" diyordu. biz çoktan döndük galiba. filmi izlerken bu düşüncelerden dolayı filme çok fazla odaklanamadım bile. hep aklımda bugünkü türkiye vardı. biz böyle bir film çekmeye kalksak acaba yakılır mıyız diye düşündüm mesela. galiba hristiyanın yobazı bile müslümanın yobazından daha iyi. filmdeki gerçekten aşırı dindar insanlar bile kimseye fiziksel zarar vermiyorlardı. enazından bu kadar medenileşmişlerdi. müslümanlığın egemen din olduğu ülkelerde bırakın evrime dair görüşleri alenen savunmayı, kitaplarda makalelerde alıntı yapsanız bile öldürülme riskiniz var. şimdi o bir film denebilir ama gerçektede öyle olduğunu düşünüyorum. nasıl ki hristiyan kültürde yetişmiş bir ateist müslüman kültürde yetişmiş bir ateiste göre daha özgürlükçü ise, hristiyanın yobazı da müslümanın yobazına dgöre daha özgürlükçü, daha demokrat bence.
  • filmden akılda kalan bir replik:

    - darwin was wrong! man's still an ape.
  • neredeyse judgment at nuremberg kalibresinde bir film. her tür kara yobaz'a izletilmeli.
  • aynı zamanda roseanne ikinci sezon birinci bölümünün adı.
  • stanley kramer'in ellerinden çıkmış sağlam bir film. bu tür filmlerden hep etkilenirim zaten. dengeci de olsa, taraf tutuyor da olsa etkileniyorum bu filmlerden. zira toplumun hastalıklı yapısını anlatıyor. bu yapıdan çok çeken ve toplumun bu yüzünden nefret edenler bu filmi seveceklerdir. o yüzden dengeci imiş, taraf tutuyormuş, incil'i darwin'in kitabının üstüne koymuş, o yüzden taraf tutuyormuş falan feşmekan çok önemli değil benim için. filmin başrolünde yetenekli aktör spencer tracy, fredric march, hafif komedilerden tanıdığım gene kelly (ki burada da komik bir gazeteci rolünde) yer alıyor. spencer tracy ile ilgili bir not düşmek de fayda var. aktör bu filmden yıllar yıllar önce fritz lang'ın en önemli filmlerinden fury'de rol almıştı. fury'de aktör, suçsuz yere hapsedilen ve toplumun nefretini üzerine çeken, toplumun linç etmek istediği bir adamı oynamıştı. bu filmde ise suçsuz yere hapsedilen bir öğretmeni savunan avukat rolünde karşımıza çıkıyor. fury'den bahsetmişken bence izlenmemişse fury'e de bir göz atılmalı. son derece başarılı bir film.

    filme dönelim. çok kapsamlı bir film. neredeyse her şeye değiniyor yönetmen. din-bilim çatışması filmin temelini oluşturuyor. bu eksende bilim ve din üzerine içi dolu laflar ediliyor. cahillik, okuyup araştırmadan inanma, linç kültürü, bilimi toptan reddetme, köktendincilik, seçimin/koltuk sevdasının mahkeme üzerindeki etkisi, jüri sistemi gibi epey konu/temayı kullanıyor film. bunların hepsini de iki saatte başarıyla anlatıyor kanımca. hem zaman zaman epey gerilimli bir mahkeme filmi, hem fazla ciddi olmaktan vazgeçip bir komedi bu film. fury kadar sert, gerilimli değil. izlemezden önce fury kadar sert bir film beklediğimi, ama filmin ilk yarım saatinde kullanılan müzikler, kelly'nin yaptığı esprilerden ötürü biraz hayal kırıklığı yarattı. gene de sonradan filmin ciddi ile komedi arasında gidip gelmesine alıştığımı ve filmi sevdiğimi söyleyebilirim.

    filmin bir diğer başarılı yönü hiçbir karakteri saf kötü, saf iyi çizmemesi. filmin esas karakterlerinden matthew'a mahkeme sekanslarında sinirleniyoruz, bu denli cahil oluşu tüyleri ürpertiyor, finale doğru henry'nin sorularına verdiği cevaplar cahilliğini ortaya koyduğundan daha bir kızıyor. lakin mahkemeden sonraki sekanslarda aslında aşırı nefret edilecek bir karakter olmadığı, onun da iyi yönlerinin olduğu söyleniyor. filmin dengeci olarak eleştirilmesinin nedenlerinden bu sanırım. bir diğer dengeci harekete örnek olarak henry'nin hem dindar, hem bilim taraftarı olması, incil ile darwin'i okuması. bunda garipsenecek bir şey yok, dengeci diye eleştirilmesi de çok saçma. allah'a inanan birisi bilim adamı olamaz mı? bence birinin diğerini yok saymasına gerek yok.

    izlerken türkiye'yi düşündüm. aynı olaylar burada da olabilir şüphesiz. tübitak'ın darwin özel sayısının sansüre uğradığı günü unutmadık (aslında unuttuk, balık hafızalı bir toplumuz). 2013'e girerken cahilliğin hala alıp başını gidiyor olması üzücü.

    yazıyı bitirmeden "eski dinimi geri verin" sözüne de değinmek isterim. sanırım filmin sadece bu tarafından hoşlanmadım. filmin başlarında, ortalarında ve finalinde sürekli bu söze yer verilmesi, kör gözüm yapılması rahatsız edici idi. gene de bence bu, filmin değerini azaltmıyor. velhasıl izleyici izleyip kararını öyle vermeli. filme dengeci diyenler var, ucuz mesajlarla dolu diyenler var, gayet etkileyici bulanlar var.
hesabın var mı? giriş yap