*

  • bir gomlek guzel zach galifinakis ihtiva eden yenilerden bir film icin:
    (bkz: due date)

    hala ayikmamis olan bunyeler icin fantastik bir dizi:
    (bkz: bored to death)
  • tam da zach galifinakis'i (ya da nasıl yazılıyorsa işte) şöyle ciddi ve bol konuşmalı bir rolde izlemek isterken karşıma çıkarak beni sevindirmiş filmdir. ben çok beğendim. eleman bişeyler anlatırkenki görüntüler çok hoş. under pressure şarkısı cuk oturmuş. ama red man &method man şarkısı pek olmamış gibi geldi bana*. yine de (çok ihtiyacım olduğu anda tam ilaç gibi geldiği için de olabilir) son zamanlarda izlediğim filmler arasında en iyisi olduğunu düşünüyorum. kurgu başarılıydı.

    (bkz: feel good movie)
  • nedense çok tanıdık film. önceden izlediğim hissini atamadım üzerimden (girl interrupted / good will hunting / juno karışımı bir hissiyat. ) film güzel başlamasına rağmen ileride klişeler üzerinden ilerliyor ve karakterler analiz edilmiyor. misal babası ve annesi. bobby hakkındaki gerçeği öğrendiğimiz basketbol sahnesi bile maalesef bir duygusal an yaşatmaktan uzak. ana karakter craig için bile mükemmeliyetçi başak burcu erkeği desem filmin anlattığından daha fazlasını demiş olurum. hala stilize ve tema müzikleri gayet başarılı. zach galifinakis filmi izlememin sebebiydi. performansı bir between two ferns değil. ama seviyorum bu adamı.
  • son zamanlarda zack galifianakis abimiz tek tip rollerde boy göstermeye başladı ama kendisi sırf bored to death'in olmazsa olmazlarından olduğu için bile favorimiz. bu filmde gerek zack gerek emma roberts hastalığımdan filmin içine düşe düşe izledim. kısacası bayıldım. neyse filmin datluluğundan ziyade kullanılan müzikler, vampire weekend muhabbeti falan iyice sevmeme neden oldu. emma roberts desen valla halası julia roberts ne kadar antipatikse bu kız o kadar sempatik geliyor bana hastasıyım kendisinin. nede olas eric roberts gibi bir bünyenin kızı ve babasının izinden gidiyor, iyi oyuncu olma adına. fakat daha çok bu film gibi kaliteli yapımlarda boy göstermesi lazım zira filmografisinde bir çok gereksiz film bulunmakta. bağımsız filmlerde oynarsa gerek başarı gerek izleyici içinde muazzam hazlar yaşatır.
    filme gelince son zamanlarda independent müzikte olduğu gibi sayısı artmakta olan hollywood'un independent filmlerini seviyorsanız, üstüne üstlük zack abi olsan çamurdan olsun diyorsanız bu film tam sizlik.

    --- spoiler ---

    hele şu queen'in under pressure kısmı beni benden aldı valla.
    ayrıca emma vampire weekend konserine benle git şerefsizim bir ay o hastanede yatmaya razıyım. *

    --- spoiler ---
  • filmi genelinde zaten cok seviyorsunuz. sonlarinda ise doruk yasiyor.

    --- spoiler ---
    "aman da misirli sarkisi calayim ordan ben misirliyi bile odasindan cikarayim" enstantenesi super sirindi. klasik "bak nasil da herkesi degistirdim kendim de olgunlasirken" hikayesi gibi gorunse de gidip de misirli sarki, misirli kisi gibi farkli yaklasimlarda bulunmasi gonulde taht kuruyor. benimkinde kurdu.
    filmdeki asil kizla opusme ve ardindan yasanilanlari kare kare anlatmasi da cok bi lezizdi. paris je t'aime'de natalie portman'in yonettigi kisimdaki kesik kesik karelerle olayin anlatilmasini animsadim. leziz. ikisi de.

    film mutlu bittim oh hooohh da demiyor. filmlerde en cok takildigim noktadir zaten. "ha salagh... mutlu son deniyor da sanki sonrasi hic olmayacak bu surecin. teheyyy" derdim. "hayat lan bu. durmadan o mutlulugun etkisiyle 'mutlu son, mutlu son' modu ve duygusuyla yasayamazsin ki" derdim. belki seviyorum filmlerde mutlu sonlari izlemeyi ama gercekci de gelmiyor iste bu yuzden. ama bu film hem gercekci hem kendince mutlu sonu basariyor bir bakima.
    zaten kendisi de elestiriyor filmin bu mutlu sonumsu olayini:
    - okay, i know you're thinking, "what is this? "kid spends a few days in the hospital and all his problems are cured?" but i'm not. i know i'm not. i can tell this is
    just the beginning. i still need to face my homework, my school, my friends.
    ama bir de su ekleniyor:
    - how you feeling?
    - i feel like...
    deyip bircok sey sayiyor ve de cogu rahat ulasilabilir seyler... film gibi son degil yani. gercek. ve hayatin kendisi. zaten en sonunda da
    - breathe... live.
    diye ozetliyor yapacaklarini.
    intihar etme dusuncesini tamamen kafasindan cikariyor o an icin yani. mutlu sonumsusunu cok sey hedeflememekte buluyor bir nevi.
    --- spoiler ---

    ana fikirimiz nedir filmden? -kimisine gore spoiler; ben uyarisini ekleyeyim...-:

    --- spoiler ---
    yasamdan cok sey beklememeyi ogrenmek lazim mutlulugu degil belki ama huzuru yakalayabilmek icin.
    --- spoiler ---
    ha basarabilen varsa...;... "yuru be!".
  • filmden sonra subyanci egilimimi net bir sekilde sezdim. keir gilchrist da tas gibi emma roberts da. tanrilari sahiplerine bagislasin bu durumda.
  • bir parça one flew over the cuckoo's nest üzerine bir tutam breakfast club eklenmiş ve ortaya yer yer güldüren bir drama çıkmış. afişte zach galifianakis'i görüp komedi sanmak hata olur. due date'de ağladığı sahnedeki ciddi oyunculuğu burda da göstermiş. emma roberts taş olmuş. müzikler ekstra puan kazandırmış. glam rock'a saygı duruşunun yanında the xx - intro ve maxence cyrin'in where is my mind yorumu çok yerinde kullanılmış . sonuçta alışkın olduğumuz konuyu değişik ama başarılı bir şekilde işleyen bir film. izlemeye değer.
  • amerikan eğitim sistemine yöneltilmiş bir eleştiri gibi ama aynı zaman da değil gibi bir film. noella'yı oynayan kızda gelecek var.
  • --- spoiler ---

    filmin sonunda çalan "mısırlı" şarkı için (bkz: rachid taha) (bkz: habina)

    http://www.youtube.com/watch?v=weoj0kpai0k

    --- spoiler ---
  • hemen söylemeliyim ki kesinlikle ama kesinlikle komedi filmi değil. hatta bobby sonunda intihar etseymiş dram filmi olabilirmiş gibi. flört yumruklaşması diye bir şey var evet. (bkz: valla aklıma geldiydi)
hesabın var mı? giriş yap