*

  • gabriel garcia marquez'in ilginç bir romanı. türkçeye kötü saatte adıyla çevrildi. ingilizcede the bad hour diye biliniyor.

    kitabın konusu şöyle: bir kasabada gizemli birileri kasaba sakinleriyle ilgili dedikoduları kağıtlara yazıp gizlice onların kapılarına yapıştırmaktadır. derken kasabada bir cinayet işlenir. karısının başkasıyla yattığını öğrenen biri, elini kana bular. olaylar gelişir.

    gabriel garcia marquez'in klasik tarzı bütün kitaba hakimdir. bu nedenle elden düşürülmeden bir çırpıda, merakla okunabilecek bir romandır.

    "adı belirsiz bir güney amerika cumhuriyetinin, yine adı belirsiz küçük bir kasabasının halkı, alışılmış, sıcak ve yağmurlu bir güz dönemini geçirmektedir. sıcaklık bunaltıcıdır; yağmur bardaktan boşanırcasına yağmakta, fareler kilisenin temellerini kemirip tüketmekte, insanlarsa uzayıp giden bir diktatörlüğün baskısı altında inlemektedir. bu yoksulluk dolu ülkede hükümetler dışında hiçbir şey değişmemektedir. hükümetler sık sık, kanlı bir biçimde değişmektedir. sonra, dul bayan monteil'in de önceden belirttiği gibi (ama deli bir kadının gelecekten haber vermesine kim inanır) bir trajedi gerçekleşir. biri, gecenin ortasında, evlerin kapılarına aşağılayıcı yazılar yapıştırmaya başlar. bu arada bir adam vurulur. belediye başkanı (ve emniyet müdürü) hemen harekete geçer. bu ise daha da trajik bir olaydır... " (arka kapaktan)
  • tuğrul tanyol çevirmiş kitabı. koskoca marquez’e, ki genelde hastası olduğum bir yazardır, çamur atmak istemem fekat, pek sevemedim bu kitabı.. kötü bir zamanda okudum belki…
  • şer saatler ismiyle çevrilmiş.bir sene önce okusam hiç bir şey anlamayacağım bir gabriel garcia marquez romanı.2014 te otoriterleşen bir türkiye romanı sanki. belediye başkanlığından başlayıp zenginleşme ve otoriterleşme tezi.. şimdi tam okuma zamanı
  • en kuru paragraflarda dahi "marquez'in damgasi" denebilecek detaylara rastlanan bir lokmalik bir romancik; novella. (örn. otopsi sonucunda, otele bir gece önce gelen müşterinin bir haftadır ölü olduğu anlaşılmış.)
    marquez bu romanina ilk önce "bu boktan kasaba" (este pueblo de mierda) ismini vermis, ancak sonradan bunu degistirmis.

    paranoyanin kol gezdigi roman, okunduktan sonra cok renkli bir bulut birakiyor ardında: darbeden yeni cikmis bir kasaba, rüyasinda filleri gören avci montero , suriyeli satıcılar, dedikodu yayan ilanlar ve müteakip bir cinayet, sansür çanları, karisiyla evlendiginden beri her gün, günde üc defa sevistiklerini söyleyen yargic, nehirde sürüklenen inek leşi ve beraberinde getirdigi berbat kokusu, uyumak icin hazirlanan hamaklar, arsenik, kapana kisilan fareler, günlerce cekilen bir dis agrisi, sirk falcisi casandra'nin kehaneti <herkes ve hic kimse>...

    konusuna gelince; birileri bir takim dedikodulari kagitlara yazip, ahalinin kapilarina asmaktadir. kimileri bunlara kulak asmazken bir kisi bir ihanet dedikodusu yüzünden karisinin sözde asigini öldürür. belediye baskani olaylarin yayilmasini engellemek icin bazi önlemler alir ama siddet dalgasi dinmez...
    romanin sonuc bölümünün flu olmasi kücücük bir üzüntü vesilesidir '(benim icin en azindan)
  • necib mahfuz ve v. s. naipaul'un nobel edebiyat ödülü kazanmasında büyük etkisi olan ve hayatlarının belirli bir döneminde yaşadıkları çevreden izler taşıyan midak sokağı ve miguel street isimli kitaplar gibi gabriel garcia marquez'in de doğup büyüdüğü kasabadan büyük izler taşıyan romanı. kim bilir belki de romandaki peder angel'in yardımcısı trinidad, trinidad ve tobagolu yazar naipaul'a, suriyeli tüccar moises de orta doğulu* yazar mahfuz'a usta yazarın göndermesidir.

    marquez'in bu romandaki başarısı, yarattığı ilginç karakterlerin gerçekliği ve onlarla kurguladığı, okuyucuda merak uyandıran olay örgüsüyle, sağanak yağışları ve bunaltıcı sıcağı dışında hiçbir dikkat çekici özelliği olmayan sıradan bir kasabayı bile ilgi odağı haline getirebilmesidir.

    diktatör rejimin temsilcisi ve kasabada her yetkiyi elinde tutan bir belediye başkanı, onun işe yaramaz polisleri, olmayan adalete gönderme olarak hiç işinin başında olmayan bir yargıç, evlerin kapılarına kimin astığı belli olmayan ama kasabaya dair tüm sırları ifşa eden notlar, eczacısı, berberi, dişçisi, tüccarı, postanesi, bilardo salonu, sirki, küçük kasabalara has bitmek bilmeyen dedikodular, bu dedikodulara konu yasak aşkları, her şeye rağmen bir çan sesiyle film gösterimini durdurabilecek kadar otoritesi olan din adamı, kilisesi, kilisenin fareleri, bıkıp usandığı farelerden kurtulabilmek için kilisenin her yerine alçı tozu döken ve alçı tozunu yedikten sonra susayıp su içtiklerinde katılaşıp öleceklerini ümit eden trinidad'ı ve daha birçok renkli karakteriyle kitabın başından sonuna acaba o notları bunlardan hangisi asıyor sorusunu okuyucuya sorduran bu romanda, belki de cevabı kitabın bir yerinde casandra veriyor: "bütün kasaba halkı ve hiç kimse"
  • nedensizce elimde sakıza dönmüş gabriel garcia marquez romanı... ustalara saygı kuşağı yaptım ama pek zor bitti :/ itiraf ediyorum, zor bitti. ki çabuk biter kitap bende.

    can yayınları, seçkin selvi çevirisi... evet, yakıştırmalar var. yapıştırıyorlar sağa sola. sonra cinayet var, sonra haksızlık var, sonra çok fazla karakter var, var da var... insanı canından bezdiren sıcak ve yağmurlar var. fareler var. gider ayak insanların nasıl paranoyak olabileceği ve zengin olabileceği var... dedim ya az önce, var da var...

    biraz günümüz türkiye'si de var aslında...

    - okumadıysan okuma ya da oku, canın nasıl isterse-

    peder angel var mesela... "ömrüm boyunca her gece aynı izlenimi duydum. işte o yüzden de, ertesi gün daha bir gayretle kolları sıvayıp işe koyulmam gerektiğini biliyorum" diyor.

    başkan var mesela... "nereye giderlerse gitsinler, göbek bağlarının bu köye gömülü olduğunu hatırlayacaklar." diyor.

    - okumadan bunları okuduysan ben daha ne diyeyim? -
  • "ancak romanım (şer saati) basıldıktan sonra, bizim gibi ana meydanda yaşayanların sevilmediği yoksul mahallelerde pasquine'ların (şer ispiyon kağıtları) bir neşe kaynağı olduğunu öğrendim." gabriel garcia marquez - vivir para contarla

    (bkz: imzasız mektup)
  • keyif ve iştahla okuduğum romancık. birçok açıdan güncel koşullarımızla benzerlikler buldum:

    şu kadere terk edilmiş halimiz de zulüm ve baskı" dedi berber.

    senor carmichael, "ama dövmüyorlar bizi" diye cevap verdi .

    "bizi tanrı'ya havale etmek de bir çeşit dövmektir".
  • gabriel garcia marquez' in 1982 nobel edebiyat ödülü alan romanı.
    kitabın konusu ise şu şekilde; sıcak hava, sivrisinek ve sellerle boğuşan bir kasabada kimin yazdığı belli olmayan dedikodu içerikli yazılar evlere asılı bulunur. kimin yaptığı bulunamaz ve kasaba halkı bu durumdan rahatsız olur. bu yüzden bir cinayet de işlenir.
    kasabanın belediye başkanı hem hırsız hem de katildir; hiç kimse sevmez onu fakat güç ondadır.
    kasabanın yargıcı da mahkemeye hiç uğramaz, tüm gün uyur, kadınlara gider arada da belediye başkanıyla muhabbet eder.
    kasabada sokağa çıkma yasağı koyar belediye başkanı. halk hep huzursuzdur.
    böyle farklı bir hikaye işlenmiş romanda.

    okurken bazı kısımlar nedense hiç yabancı gelmedi bana.
  • harry potterda söylenen sihir zannettiydim.
hesabın var mı? giriş yap