*

  • sıla nın dan sonra şarkısında söylenmek isteyipte rtük vs. sebebiyle söyleyemediği cümle. gerçi yarattığı gizem cuk oturmuş şarkıya o da ayrı tabi.
  • (bkz: hilal cebeci)
    (bkz: ipe ipe)
    (bkz: rtuk)
  • yakın zamanda tarkan'nın bir şarkısını dinlerken aklıma takıldı. "acımayacak" isimli şarkısını dinliyordum. şarkının sözleri, "gel,gel, gel güzelim; gel hiç acımayacak..." diye devam ediyor. sonra, aklıma sıla'nın şarkısını geldi. o şarkıda da, "...ne güvenen şöyle gelsin" diye devam eden şarkı sözleri vardı. aklıma gelen bu iki parçada da, içtimai hayatınızda kullanmaktan imtina edeceğiniz ifadeler, sanat adı altında sunuluyordu. işin ilginç yanı da, ben bu parçaları (sıla hariç) keyifle dinledim. başlarda, nedendir bilimiyorum ama, normal gelen bu tür şarkılar daha sonra beni raharsız eder hale gelmeye başladılar. düşündüm bir süre...bir yandan hoşlandığım bir şarkı niçin daha sonra itici gelmeye başladı? evreka!..sanırım cevabını buldum...

    lisede bize öğretilen edebiyat derslerinden kareler geldi aklıma; aşıklar, ozanlar, şairler... cahit sıtkı tarancı'nın şiirlerini hatırladım; aşık veysel'in, mahsuni şerif'in türkülerini anımsadım. ne güzel söylüyorlardı, okuyorlardı... ne anlamlıydı dizeleri yazdıkları türkülerin..."olursa bir şikayet ölümden olsun" diyen cahit'in istediği memleket; "dostlar meclisine girdim hoşlandım aman aman. aşkın ateşine düştüm haşlandım aman aman. dallarımda meyva verdim taşlandım" diyen mahsuni'nin serzenişi; "anlatamam derdimi derdsiz insana, derd çekmeyen dert kıymetin bilemez,derdim bana derman imiş bilmedim,
    hiçbir zaman gül dikensiz olamaz" diyen aşık veysel'in inceden verdiği hayat dersi geldi aklıma. ve üzüldüm... geldiğimiz noktada sanki beyinlerimiz iğdiş edilmiş gibi, bu geleneği unutmuş - ya da sanki hiç olmamış- bir haldeydik. bu hatırıma geldi. sanki, üstadlarımıza hakaret ediyor gibi hissettim kendimi... sanki...sanki, nazım hikmet bana,"yazık size..." diyor gibi geldi. bildiğim, bilebildiğim tüm ozanlar, arifler, şairler sanki bana bu üzüntüyle bakıyorlardı.

    "gel gel ne olursan ol yine de gel"den "götüne güvenen şöyle gelsin"e gelmiştik.

    katettiğimiz mesafeyi, geldiğimiz noktayı bir düşünün, lüften. tarkan, sıla sadece aklıma gelen örnekler.

    uzun uzun tartışmak, daha anlaşılabilir olmak isterdim. lakin, ne buna zamanım var ne de takatim. ipin ucu burada, dileyen tutabilir.
hesabın var mı? giriş yap