*

  • kelebek kanatlı kurşun* gibi vurur adamı: despite all my rage i am still just a rat in a cage

    black mirror'ın ikinci bölümüdür.
  • "it's something."
    hah, işte tam da bu. "it's fucking something."
    nihayetinde hepimiz o lanet eşofman içinde öleceğiz. sen de, ben de.
    ama işte, bütün hayatımız, "it's something."
    so fucking heidegger stuff.
    lanet bir dizinin lanet bir bölümü.
  • black mirror'ın ikinci bölümünün ismi.
  • müthiş güzel bir black mirror bölümüdür. acun ılıcalı'yı bağlayıp seyrettirilmelidir.
  • son zamanlarda izlediğim en iyi şey.
  • black mirror birinci sezon ikinci bölümü. çok iyi başlasa da sonunun beklenen etkiyi yapmamasından ötürü çok iyi bir bölüm olma fırsatını kaçırıyor. gene de dizinin white bear'dan sonraki en başarılı bölümü.
  • yine insanlığın içinde bulunduğu ironik duruma ayna tutan bir başka black mirror bölümü. orta metraj son derece zeki bir bilim kurgu film.

    --- spoiler ---

    gördüğüm en iyi distopya örneklerinden biri. sisteme karşı gelen bir adamın yine sisteme hizmet etmesini sağlayarak etkisiz hale getirilmesiyle sonuçlanan trajik komik hikayesi. film insanların enerji sağlamak için tüm gün pedal çevirdikleri ya da pedal çevirerek enerji sağladıklarına inandırıldıkları bir dünyada geçiyor. para yerine pedal çevirerek kazandıkları ödül puanları var. bu puanlarla satın alınan ürünler, diş macunu ve makinelerden alınan basit yiyecekleri saymazsak, gerçekte var olmayan şeyler. bunlar video oyunları, aplikasyonlar ya da seni bu sanal networkte temsil eden avatarın için aksesuarlar gibi tamamen dijital ürünler. grafikler açısından da son derece primitifler. zaten iyi olmalarına gerek de yok, çünkü bunları satın almak zorundasın. alternatifin yok. hayat son derece basit ve çekilmez. ufacık hücreyi andıran odalarda yaşayan insanlar kendilerine dayatılanları izlemek zorundalar. gözlerini bile kapatmaya izin yok. birazcık özgürlük için, mesela çıkan reklamı seyretmemek için yine ödül puanlarından ödeme yapman gerekiyor. aynı bizim de günümüzde reklamsız bir hayat istiyorsak, mesela televizyonda dakika başı reklam girmeden bir film izlemek istiyorsak, daha fazla para vermemiz gerektiği gibi. yaşadıkları bu hayat sadece monitörlerden ve hoparlörlerden oluşuyor. pencere yok, bitki yok, gün ışığı yok. her şey dijital ortamda ve tek ihtiyaç elektrik. bu yüzden de insanların tek işi elektrik üretmek, bunun için de pedal çevirmek. pedal çeviremeyecek kadar şişmansan, temizlik görevlisi oluyorsun ki onların şartları daha da beter. sınıf atlamak mümkün, televizyon yıldızı olabilirsin. o zaman daha büyük bir hücren ve istediğini izleme özgürlüğün olacağı için nispeten daha çekilir bir hayatın oluyor. herkes bunu istediği için ihtimaller az olsa da yine de mümkün. sistemde senin bu hayalini gerçekleştirebilmen için, günümüzdeki yetenek yarışmalarının bir eşi olan bir yarışma mevcut ve tabi ki o yarışmaya katılabilmek için ödül puanına ihtiyaç var, 15 milyon kadar ve bunun için çok pedal çevirmek gerekiyor. bu öyle bir kısır döngü ki, sen monitörlerden ve hoparlörlerden başka hiçbir şey olmayan dijital dünya için sürekli enerji üretirken, varlığını sürdürebilmek için bu enerjiden beslenen sistemin tek amacı senin puanlarını harcaman. daha da korkuncu belki de sadece buna inandırılıyorsun. yani aslında senin enerji ürettiğin falan yok, sırf sistemin devamlılığı için boş yere pedal çeviriyorsun.
    mühendis sevgilimin dediğine göre sadece pedal çevirerek bu sistemin ihtiyacı olan enerjiyi sağlamak bilimsel olarak imkansız. film kusursuz bir bilim kurgu olduğuna göre, bu başka bir bakış açısı ortaya koyuyor. yani bu insanlar aslında pedal çevirerek enerji üretmiyorlar ya da sistemin onların ürettiği enerjiye o kadar da ihtiyacı yok. onları meşgul tutmak için, sistemin devamını ve güvenliğini sağlamak için faydalı bir şey yaptıklarına inandırılmışlar.
    bu film harika bir kara mizahla, reklamlarla kandırılarak bir şeyleri satın almaya zorlanan ve aslında hiç ihtiyacı olmayan bu şeyleri satın alabilmek için, hiçbir şey üretmeden, sadece sisteme hizmet etmek amacı ile kafesteki hamster gibi sürekli çalışan günümüz insanını bize anlatıyor. hem de bunu mükemmel oyunculuklar, özgün bir anlatım ve insanın yüzüne tokat gibi çarpan bir sonla yapıyor.

    --- spoiler ---
  • çoğunluğun aksine en beğendiğim bölümüydü black mirror'ın. umutsuz başlayıp, umutsuz bitenlerden. diğer bölümlerde yakın gelecekten bahsedilirken bu bölümde tam da ayna görevi görülüyor. asıl soru herkes bing'in yaptığını mı yapardı o konuşmadan sonra?

    bence evet.

    söylenecek çok şey var belki ama bing zaten bölümün içinde bizler için söylemiş:

    "ı haven't got a speech. ı didn't plan words. ı didn't even try to... ı just knew ı had to get here, to stand
    here, and ı wanted you to listen. to really listen, not just pull a face like you're listening, like you do the rest of the time. a face that you're feeling instead of processing. you pull a face, and poke it towards the stage, and we lah-di-dah, we sing and dance and tumble around. and all you see up here, it's not people, you don't see people up here, it's all fodder. and the faker the fodder, the more you love it, because fake fodder's the only thing that works any more. ıt's all that we can stomach. actually, not quite all. real pain, real viciousness, that, we can take. yeah, stick a fat man up a pole. we laugh ourselves feral, because we've earned the right, we've done cell time and he's slacking, the scum, so ha-ha-ha at him! because we're so out of our minds with desperation, we don't know any better. all we know is fake fodder and buying shit. that's how we speak to each other, how we express ourselves, is buying shit.

    what, ı have a dream?

    the peak of our dreams is a new app for our dopple,

    it doesn't exist!

    ıt's not even there!

    we buy shit that's not even there. show us something real and free and beautiful. you couldn't.

    yeah? ıt'd break us. we're too numb for it.

    ı might as well choke.

    ıt's only so much wonder we can bear. when you find any wonder whatsoever, you dole it out in meagre portions. only then until it'saugmented, packaged, and pumped through 10,000 preassigned filters till it's nothing more than a meaningless series of lights, while we ride day in day out,

    going where?

    powering what?

    all tiny cells and tiny screens
    and bigger cells and bigger screens

    and fuck you!

    fuck you,

    that's what it boils down to.

    fuck you for sitting there
    and slowly making things worse.

    fuck you and your spotlight
    and your sanctimonious faces.

    fuck you all for thinking
    the one thing

    ı came close to never meant
    anything.

    for oozing around it and crushing it
    into a bone, into a joke.

    one more ugly joke
    in a kingdom of millions.

    fuck you for happening.

    fuck you for me, for us,
    for everyone.

    fuck you!"

    buradan ilgili sahne izlenilebilir.
  • black mirror dizisinin en başarılı bölümüdür.

    günümüz hayatını, geleceği vs. çok rafine bir şekilde size sunar. en ilginci de, finalidir.
hesabın var mı? giriş yap