• 115 numaralı mühimme defterinin 2320 numaralı hükmünde bahsi geçen cadı/vampir hadisesidir. 1708 yılında kavala'da "obur" (ubır/upir) oldu diye ölen kişilerin cesetlerini yakan bir imamın bahsini ihtiva etmektedir. sağ olsun muzaffer albayrak sayesinde haberdar olunmuştur.

    edit: günümüz türkçesine aktarıldı.
    edit 2: eski halk inanışlarıyla alakalıdır, korkunçlu olaydan ziyade folklor mefhumudur.

    -------------alıntıdır------------------
    kavala kadısına hüküm ki; kaza-yı mezbura tâbi eski kavala nam karye ahalisi gelüb hala karyelerinde imam ve hatib olan osman bin musa nam kimesne kendi halinde olmayub bunların ehl-ü iyallerin (kadın ve çocukların) yanına girüb ve bazen şütum-ı galiza ile şetm (galiz küfürler edip) ve ehl-i örfe tağrim- tecrim eylediğinden (suç isnat edip cezalandırma) gayri mevtaları için "obur" oldu deyu çürümüş cesetlerini ihrak bi'n-nar edüp (yaktığı) mezburun bunun emsali hilaf-ı şer-i şerif zulm-ü teaddi ve tecavüzünün nihayeti olmadığını bildirüb mezbur osman'ın menzil vesair emlakı civarlarında bereketlü kazasına tâbi salyan nam karyede ve an asl kendüsü dahi anda mütemekkin olmağla mezkuru karyelerinden ihraç ve salifü'z-zikr kadimi (eskiden) sakin olduğu salyan nam karyeye irsal edüb (gönderilip) karyelerine gelmemek üzere emr-i şerifim rica eyledikleri ecilden sen ki mevlana-yı mumaileyhsin vech-i meşruh üzere kadimi sakin olduğu karye-i mezburede ikamet ve nakl olunmak için yazıldı. 20 mart 1708.

    günümüz türkçesiyle: kavala kadısına hüküm ki, adı geçen kazaya bağlı eski kavala adlı köyün halkı halkı gelip, hala karyelerinde imam ve hatip olan musa oğlu osman adlı kişinin kendi halinde olmayıp, bunların kadın ve çocuklarının yanına girip ve bazen galiz küfürler edip ve resmi görevlilere suç isnat edip cezalandırmaktan başka ölüleri için "obur oldu" diye çürümüş cesetlerini yaktığı, adı geçen kişinin bunun benzeri şerefli islam şeriatına aykırı zulüm ve haksızlık ve tecavüzünün sonu olmadığını bildirip adı geçen osman'ın menzil ve bunun gibi mülkler civarlarında bereketli kazasına bağlı salyan adlı köyde ve kendisi de orada yerleşik olmakla adı geçen köylerinden ihraç ve eskiden sakin olduğu salyan adlı köye gönderilip köylerine (bir daha) gelmemek üzere şerefli emrimi rica etmeleri geciktiğinden, sen ki adı geçen efendimizsin, açıklandığı üzere (osman'ı) eskiden sakin olduğu adı geçen köye nakledip ikamet ettirilmesi için yazıldı.
    -------------alıntıdır------------------

    (bkz: obur/@songulyabani)
    (bkz: vampir/@songulyabani)
    (bkz: cadıcı/@songulyabani)
  • eski zamanlarda yaşanmış böyle enteresan olaylar ilgimi çekmiştir hep.

    ah bir de anlayabilsek sayın songulyabani.

    edit: günümüz türkçesiyle çevirisi eklendi. teşekkürler.
  • "bu ne amk türkçeden başka herşeye benziyor" dedirtendir.
  • evliya çelebi'nin seyahatnamesinde de bahsi geçen oburların karıştığı olay. enteresan.
  • oğlum gece böyle başlıklar açmayın laaan!!

    ben de bir hikaye anlatayım. vakti zamanında bir arkadaşım vardı, allah affetsin çok çok şekilsiz bir şeydi. ön dişleri ayrık, saçları neredeyse alnının tamamını kapsayacak kadar, hemen hemen kaşlarına kadar gelecek şekilde sıktı. çok zayıf değildi ama tuhaf bir sıskalığı vardı, tişört giyince kaburgaları belli oluyordu. neyse günlerden bir gün biz bir arkadaşın evinde toplanmışız. gırgır şamata derken saat gece 3 civarına geldi. kış aylarındayız bir de, doğal olarak dışarıda in cin top oynuyor. neyse biz ışıkları kapattık uyumak için bir baktım fısıltılar geliyor. noluyoruz kim konuşuyor diye bakarken baktım bu çocuk kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor. seslendim
    "oğlum x.... ne konuşuyorsun amk yat uyu artık". cevap vermedi. bir daha seslendim "lan oğlum duymuyor musun?". bu sefer cevap verdi, kusura bakma dedi dalmışım dua okuyorum. ne duası diye sordum boşver dedi. tabi bu durum diğer arkadaşların da dikkatini çekti onlar da meraklandılar. tamam dedi anlatayım ama söz verin aramızda kalacak diye. tamam dedik.
    ışıklar kapalı, salonu aydınlatan tek şey sadece uzakta yanan bir sokak lambası.

    biz dedi 2 kardeşiz öğrenci evinde kalan. ailem köyde oturuyor. bir de ev arkadaşımız var.
    abim benden büyük ama dönem olarak benden geride dedi. okula uzun süre ara vermek zorunda kaldı bu bahsedeceğim şey yüzünden dedi.
    "o şey dediğin ne?"
    "cinler!"
    biz gülmeye başladık, ama hafif de bir tırsma yok değil. tabi o zamanlar daha liseliyiz, hayatı sorgulama din imandan kopma sürecimin başları. hani "ya varsa?" dönemi.
    x konuşmasına devam etti;
    "ister inanın ister inanmayın. bizim evimize cinler geliyor. abim bu yüzden okulu yarım bıraktı. şu an benden 3 yaş büyük olmasına rağmen benden geri olmasının sebebi de bu. ortaokulda ailemizin yanında yaşarken de evimize gelirdi, bizler görmezdik sadece abim görürdü. abimi tedavi olması için aklınıza gelebilecek her yere götürdü babam. delirdiğini düşünmüştük. doktorlara götürdük fayda etmedi, ismi nam yapmış hacılara hocalara şeyhlere götürdük fayda etmedi. birkaç sene boyunca geceleri bağrış çağrışlarına uyanıyorduk. zamansızca ağlıyordu, yemeden içmeden kesilmişti. gündüzleri biraz daha iyiydi ama akşamları çıldırıyordu."

    tabi biz yavaştan üç buçuk atmaya başladık , ama merak da etmiyor değiliz. ben oldum olası bu safsatalara mesafeli dururum, inançlı olduğum dönemlerde elbette varlıklarına inanıyordum ancak cin görme vakalarının hep hurafe, saçmalık olduğunu düşünmüşümdür. ama bahsettiğim bu arkadaşım saf ve temiz bir çocuktu. fedakar biriydi aynı zamanda. hani nasıl desem, yiyecek bir lokması olsa bırak bölüşmeyi, istersen hepsini düşünmeden verecek biriydi. hiç yalan söylediğine şahit olmamıştım. bu sebepten kafamda bir "acaba" oluşmadı değil.

    bizim x devam etti;
    "sonraları abim bir anda iyileşti. ona musallat olan cinin öldüğünü söyledi. biz halisünasyon görüyor .kendi kendine bir şeyler uyduruyor , yarın öbür gün gene çıldırır diye düşündük ama ...
    ama olmadı. abim tam 4 sene boyunca normal bir insan oldu. gece bağırışları, hıçkırıklar kesildi. evet cin öldü dedi ve bundan sonra iyi olmaya başladı.
    o süreçte okula yeniden yazıldı. lise 1'e geçti, ben de lise 3 oldum. yaz bitti, köyden ayrıldık , abimle ben şu an kaldığımız evimize geliyoruz. ev arkadaşımız da abimin bir arkadaşı, komşu köyden. her şey iyi, bir sorun yok. okulumuza gidip geliyoruz derken...
    bir akşam dışarıda korkunç bir yağmur yağıyordu. saat gece 11 civarı. elektrikler kesildi, mum yaktık. öyle oturmuş havadan muhabbet ediyoruz ben abim ve arkadaşımız. elektriğin gelmesini bekliyoruz. elektrik gelmek bilmedi, benim hafiften gözlerim ağırlaştı, saat 1'e geliyordu tam ayağa kalkıp odama geçecekken abim bağırmaya başladı. ama öyle böyle bir bağırış değil. daha önce şahit olduklarımdan çok daha şiddetli, çok daha korkunç şekilde bağırıyordu. duvarı yumrukluyor, kendini yumrukluyor, masadaki bardakları ve tabakları duvara fırlatıyordu. bağırıyordu, birbiriyle alakasız, anlam bütünlüğü olmayan kelimeler söylüyordu. bazen de küfür ediyordu. herkese her şeye, anneme babama , kendine, bize herkese. ev arkadaşımla ikimiz donup kaldık. nasıl müdahale edeceğimiz bilemiyorduk. hiç böyle bir atağını görmemiştim, eskiden atak geldiğinde bağırırdı ama ağlardı. saldırgan olmazdı. ama ya şu an? tam bir kaos vardı.
    bir an sustu ve gözlerini ikimize dikti. ağır adımlarla üzerimize yürümeye başladı. gözleri kan çanağına dönmüştü, dik dik bize bakarak ve omuzlarını dikleştirip boynunu eğerek ağır adımlarla üzerimize geliyordu!

    'geliyorlar!' dedi usulca. sesi sakindi, bakışları ise korkunç. katil gibi bakıyordu.
    'abi sakin ol' dedim.
    'geliyorlar!' dedi yine sakince.
    'kim geliyor?'
    'geliyorlar!'
    'kim geliyor abi, allah aşkına söyle kim geliyor?'
    'geliyorlaaar!!!' diye bağırdı ve köşede duran ahşap sandalyeye koştu tam kapıp üzerimize gelecekken benle arkadaşımız hemen odayı terk ettik, kapıyı üstüne kapattık ve kapı kolunu tutuyoruz gelemesin diye. domuz gibi kuvvet uyguluyordu kapının koluna. daha fazla dayanamayacak gibiydik, ne yapacağımızı bilemiyorduk. içeriden gene anlamsız kelimeler bağırarak kapıyı zorluyordu, çaresizdik.
    derken bir gürültü duyduk 'gümmm!!!'."

    arkadaşım öyle bir güm dedi ki biz dinleyiciler sıçradık resmen. devam etti

    "güm diye bir ses geldi. gelen kapı sesiydi. dış kapının sesi. birisi kapıya vuruyordu ama öyle böyle değil. abimin sesi kesilmişti ama biz rol yapıyor olabileceğini düşündük, kapı kolunu sımsıkı tutmuş, hala bırakmıyorduk. içeride sessizlik, dışarıda bir boğanın boynuzlarıyla uyguladığı güç gibi şiddetli şekilde çalan kapı. aklımdan geçen şey gürültüye uyanan komşuların şikayete gelmiş olmasıydı ama insan sesi yoktu, zil çalmıyordu sadece birisi kapıya vuruyordu. durmaksızın vuruyordu. ne yapacağımızı şaşırdık. yaklaşık 1 dakika boyunca kapının kolunu tutarak çalan kapı gürültüsüne maruz kaldık. ben arkadaşıma kolu tutmaya devam etmesini tembihledim, kapıya bakmaya gidecektim. böyle olmazdı. eğer abim yeniden kolu zorlarsa hemen bana seslenmesini söyledim. gürültüden birbirimizi zor duyuyorduk. ben kolu bıraktım dış kapıya doğru koşaradım gidecekken biri çelme takmış gibi oldu ve yere yuvarlandım. burnumun üstüne düştüm, burnumun direği sızlıyordu, kanamaya başladı sersemledim. arkadaşım şaşkınlıkla bana bakarken çaaat diye mutfağın kapısı kendiliğinden kapandı.
    inanılmaz bir oyunun içerisindeydik, her şey kontrolden çıkmıştı. birazdan öleceğimi düşünüyordum. tekrar doğruldum ve kapıya koştum neyse ki bu sefer yetiştim. anahtarı soktum kolu çevirdim tam açacakken gürültü durdu. kapıyı açtığım sırada kapının önünde ne bir insan vardı ne de başka bir şey. sadece dışarıda yağan yağmurun şırıltısı vardı. üşüyordum, çok üşüyordum. sadece 5-10 dk içinde 15 saattir inşaatta çalışıyormuş gibi bir yorgunluk oluştu üzerimde. bacaklarım titriyor, kollarım uyuşuyordu. kendimi kontrol etmekte zorlanıyordum.
    'bu olanlar neydi, ben artık ne yaparım, ben de abim gibi hasta mı oldum. peki bu hastalıksa ev arkadaşımız nasıl gördü tüm bunları. bunlar hayal mi gerçek mi şimdi.' gibi düşünceler hızla kafamdan geçiyordu. abimden hala ses gelmiyordu. korkmaya başladım, acaba kendine bir şey mi yaptı diye. kapıyı açalım dedim arkadaşıma. kontrollü bir şekilde açacaktık, gizlice bakacaktık, eğer biraz sakinleştiyse içeri girip konuşmayı deneyecektik. neyse kapıyı yavaşça açtık bir de ne görelim. abim kanlar içerisinde yatıyor. ben çığlık attım ağlamaya başladım, nasıl olurdu böyle bir şey nasıl?
    arkadaşım hemen nabzını kontrol etti yaşıyordu. 112'yi aramak üzereydim ama korkuyordum da. gelenlere ne diyecektik, ya bunu ona bizim yaptığımızı düşünürlerse diye. fakat abimin hayatı söz konusuydu, aramalıydım da. hızlıca bir karar vermek zorundaydım. kanamayı durdurmak için abimin neresinden yara aldığını bulmaya çalışıyorduk. her yerine baktık ama yoktu. hiçbir yerinde bıçaklanma, darp, herhangi bir yara izi yoktu. anladık ki bu içinde sereserpe uzandığı kan onun kanı değil; bahsettiği, geliyorlar dediği kişinin üzerine döktüğü kanlardı.

    arkadaşımla abimi yatağa taşıdık, şoktaydık ne yapacağımızı bilemiyorduk. abimin bayıldığını düşünüyorduk, çünkü dediğim gibi nabızı atıyordu ve vücudunda bir yaralanma yoktu. o an zaten sağlıklı düşünemiyorduk, polisi veya ambulansı arasak başımıza daha büyük bela geleceğini düşündük. köy çocuğuyuz biz, resmi işlerden, resmi kişilerden oldum olası çekinmişimdir. bikraç dakika abimin başında bekledik. sonra kirli kıyafetlerini çıkardık. ben abimin odasına temiz çamaşır vs almaya gidecektim arkadaşım da mutfaktan temiz bez, peçete, limon, su gibi şeyler alacaktı. sadece iki mumumuz vardı. birini abimin odasında bıraktık öbürünü koridora bıraktık ki ikimizin de gideceği yerleri aydınlatsın. ben odaya girince camların sonuna kadar açık olduğunu gördüm. abimde sinüzit vardı, bu soğukta asla camı saatlerce açma düşüncesizliği yapmazdı. neyse camı kapattım ve kıyafetlerini aldım. salona gidecekken arkadaşım seslendi, bıçağı bulamıyordu. aramasına yardım ettim yoktu bulamadık.limonu elimizle soyarız düşüncesiyle zaman kaybetmeden salona, abimin yanına gittik. kapıdan içeri adımımızı atar atmaz bir de ne görelim. aradığımız bıçak abimin elindeydi, elini göğsünün üzerine koymuş ve yatay olarak tuttuğu bıçağı sımsıkı tutmuştu. ve abimin yüzünde, kollarında siyah siyah bir sürü şey hareket ediyordu, sehpanın üzerindeki mum devrilmişti ve biraz daha geç kalsak muhtemelen halıya düşecekti. hemen olaylara müdahale etmeye koştuk. abimin yüzündeki şeylerin bir sürü , ama bir sürü ufak karıncalar olduğunu gördük. bu kış vaktinde bu karıncalar nerden gelmişti, üstelik bu kadar kısa sürede nasıl toplanmışlardı. bu bıçağın burada ne işi vardı, kim nasıl koydu adamın eline, ve baygın bir insan nasıl olur da bıçağı sımsıkı tutabilirdi. neyse ki bıçağı parmaklarını tek tek gevşeterek kolayca aldık, yüzünü ve kollarını elimizle ve peçeteyle silkeleyelerek karıncalardan arındırdık ve mumun yerini düzelttik. limonu soyduk ve kendimizce abimi ayıltmaya çalışıyorduk. çaresizdik, bu saatte ne gidebileceğimiz bir yer ne de arayabileceğimiz kimse vardı. cebimizde abimi hastaneye taksiyle götürecek para yoktu, hoş olsa da bu saatte taksiyi nerden bulacaktık? (anlatıcı notu: o dönemler şimdiki gibi herkesin cebinde akıllı telefon yoktu) sabahı beklemek zorundaydık.
    neyse aradan 1,5-2 saat geçti ve abim yavaş yavaş gözlerini açtı. ne oldu, bu saatte ne yapıyorsunuz gibi sorular sordu. hiçbir şey hatırlamıyordu. üstünde aşırı bir yorgunluk olduğunu, kendini iyi hissetmediğini söylüyordu. benle arkadaşımız ağlıyoruz, hem kendine geldiği için mutluluktan, hem de bu lanet geceyi yaşadığımız için korkudan, yaşadığımız travmadan dolayı ağlıyoruz. abime her şeyi anlattık, neler yaşandığını, neler yaptıklarını anlattık. ikimizden de özür diledi, hiçbir şey hatırlamadığına dair yemin etti. hatırladığı son şey elektrikler kesildikten sonra bizim ettiğimiz sohbete dair konulardı. ve ayrıca tahmin ettiğim gibi odasının camlarını kendisinin açmadığını söyledi ben sorunca.
    o g ece sabaha kadar uyumadık, gün ağarınca anca uyuyabildik, bitap düşmüştük hepimiz. saat 11 gibi uyandım ve odadaki kan lekelerinin olmadığını gördüm. biz gece yorgunluktan temizlememiştik, acaba arkadaşım mı temizledi diye düşündüm. neyse bunlar uyurken ben fırına çıktım ekmek almak için. saat 12ye geliyordu, fena halde acıkmıştım.yolda bizim suratsız komşu ile karşılaştım, karşıdan geliyordu. evlerimiz yapışıktı , dün geceki gürültüyü duymamış olması mümkün değildi. kendimi nasıl savunacağım konusunda kafamda bir şeyler uydurmaya çalışıyordum. iyice yaklaştık ama adam hiçbir şey demedi. yanyana geçip gittik sadece. bu da bana çok tuhaf geldi, o gürültüyü nasıl olur da kimse duymamıştı. kimseden hiçbir şikayet gelmedi, ne gece ne de bu saate kadar. bu işte bir tuhaflık vardı. neyse ekmeği aldım eve geldim, bizimkiler uyanmış ama daha yataklarından çıkmamıştı. arkadaşıma salondaki lekeleri onun mu temizlediğini sordum hayır dedi. abime sordum o da hayır dedi. derhal dünkü kan lekeli çamaşırlara bakmaya gittim. ve evet o çamaşırlarda da leke falan yoktu. yani tertemiz değildi tabi ama bu olay öncesinde nasıllarsa şu an öyleydi. artık katlanamıyordum bu olanlara , sinirlerim çok fena bozulmuştu. sanki dün gece üçümüz de aynı kabusu, aynı halisünasyonu görmüş gibiydik. hepimiz aynı şeyleri yaşamasak, bunu sadece birimiz yaşamış olsa o kişiye yardım etmeye, gördüklerinin hayal olduğunu söylerdik ama şu an üçümüze kim yardım edecekti? üçümüz de delirmiş olamazdık. dün gece adeta farklı bir evrene gidip geldik. dünyada yaşanan ama dünya dışında olan birilerinin hayatına girdik.
    işte o günden sonra ben bu konuları araştırmaya ve çeşitli dualar öğrenmeye başladım. bir sürü imamla konuştum, aileme olanları anlattım. kimisi insanlar dediklerime inandı kimisi inanmadı. şu an bu anlattıklarıma inanıp inanmamak da size kalmış. o günden sonra iki defa daha ziyaretimize geldiler ama bu sefer bilinçlerimiz yerindeydi ve böyle kırdılı döktülü olmadı. gecenin bir saati dış kapıyı çalıp açık olan mutfak kapısını ard arda sertçe kapatıp açıp, kapatıp açıp gittiler. yaklaşık 5 aydır gelmediler. bu duayı ... hocadan öğrenmiştim belki bu sayededir. işte ben de boş kaldığım her an, özellikle geceleri ve uyumadan önce en az 10 defa okuyorum. benim hikayem bu."

    biz arkadaşın bu dediklerine inanmakta doğal olarak güçlük çektik. hani palavracı biri olsa güler geçerim ama dediğim gibi dürüstlüğüne inandığım bir çocuktu. şu an bile bu konu hakkında kesin bir fikrim yok. anlattıkları gerçek miydi yoksa teen slasher tadında bir korku hikayesi miydi bilemiyorum. hatırladığım şey anlattıklarına "yaw he he" modunda bakarken o gece ve ardındaki en az birkaç gece uykuya dalmakta zorlandığımdır. olayı birinci ağızdan duyunca insan ister istemez etkileniyor tabi.
    neyse bizim eleman diş hekimliği kazandı. aradan epey zaman geçti, artık görüşmüyoruz. sonraları ne yaptı ne etti hiç haberim yok. umarım bu gördüğü şeylerden, ki o o şeyler her ne ise kurtulmuştur. bitti.
  • gercekliginden suphe duyulmamasi gereken olaydir.

    ayaklara bakacaksin haci, tersse durum kotu.

    tanim2: malesef ciddiye alamadigim hede.
hesabın var mı? giriş yap