• 1948- 1949 da israil ve arap birlikleri arasindaki savas. 1956 da tekrar basliyacak catismalarin ilki. 600,000 arabin filistin i terk etmesine ve filistin kurtulus orgutu nun kurulmasina neden olan savas. (bkz: bu bir uktedir)
  • balfour deklarasyonunda ingiltere ilk kez musevi zionistlere yardimci olmayi ilan etmis ve filistin de bir israil ulkesinin kurulacagindan dem vurmus idi. bunu duyan arap dunyasi durumu siddetle protesto ederken, sabirsiz zionistler ingiltere nin yardimi agirdan almasina karsi direnise gecti. bu arada avrupa ulkeleri, filistin ve israil in ayri ulke olmalari fikrini ortaya attilar. bu fikir ve teklifin arap hukumetleri tarafindan red edilmesi uzerine israil in siyasi yoneticileri filistin topraklari uzerindeki bagimsizliklarini ilan etti. amerika nin da israile yardimi ile savas baslatildi ve bir yil surdu. siddetten yilan 600 bin uzerinde filistinli diger arap ulkelerine kacip, durumdan hoslanmayan arap ulkelerinde kendileri icin kurulan kamplarda yasamaya basladi. 1967 yilina kadar bu boyle devam etti. misir ve suriye askeri guclerini birlestirerek rusya ninda yardimi ile israil sinirlarina tekrar dayandi ve 6 gun savasi basladi.
  • israillilerin bağımsızlık savaşı, filistinlilerin ise al nakba olarak adlandırdıkları savaş.
  • 14 mayıs 1948 günü israil'in bağımsızlığını ilan etmesi üzerine kuruluş ilanının üzerinden saatler geçmeden arap birliğinin radikal bir karar alarak savaş ilanında bulunması ile başlamış savaştır. mısır, ürdün, suriye, ırak, lübnan, yemen ve suudi arabistan, israil devletine karşı ortaklaşa bir saldırıya geçmişlerdir. başlarda bu ortak kuvvetler ilerleme kaydetse de, henüz yeni kurulmuş israil devleti, amerika'dan aldığı epey destek ve planlı savunma taktikleri ile savaşı lehine çevirmiş ve kesin zafer ile bu savaşı sonuçlandırmıştır. günümüzde de süren israil sorununun fitili asıl bu bir çok arap devletinin beceriksiz girişimi yüzünden ateşlenmiştir. kuvvet olarak fazla olmalarına rağmen düzgün bir şekilde organize olamamış, ve düşmanlarını küçümseyerek çok daha fazla askerleri bulunmasına rağmen israil ordusuna denk denebilecek bir sayı ile saldırıya kalkışmış bu sebeple bozguna uğramışlardır. bu savaş sonucunda israil bağımsızlığını sağlamlaştırmış, kendine ve ordusuna olan güveni artmış, o topraklarda tutunabilmek için sürekli her türlü saldırıya hazır olması gerektiğini öğrenmiş, ayrıca topraklarını 1,5 kat daha da büyütmüştür. toprağı küçülen filistinliler, etraftaki ülkelere dağılmış, etraf ülkelerde yaşayan yahudiler de sınır dışı edilerek israil'e sığınmışlardır. kısacası; arap birliği büyük ve ciddi bir işe kalkışmışken bu işi ne yazık ki eline yüzüne bulaştırmış, israil'in ekmeğine adeta yağ sürmüş ve nice sıkıntıların bölgeye yayılmasına sebep olmuştur. ayrıca bu savaş yıllarca dönem dönem sürecek arap birliği saldırılarının başlangıç savaşıdır.
  • siktigimin ortadogusunda adam yerine koyulacak yegane millet olan yahudilerin bir grup capulcunun amina koydugu savastir, ellerine saglik.
    araplar mali mulku, topragi satarken dusunecekti. parasini alip sattiktan sonra "isgal ettiniz" diye mali katakulliye getirip geri almaya calismak orospu cocuklugudur cunku.
  • arapların %45lik toprağı beğenmeyip en sonunda abluka altındaki ip kadar adı üstünde bir gazze şeridi ve yarısını bile kontrol edemediği bir batı şeria'ya kalmasına sebep olan savaşların ilkidir. üstüne golan tepeleri de bonustur.
  • arap israil savaşlarının ilki. genel olarak da en bilinmeyeni.

    iki etnik grubu karşı karşıya getiren savaşlar serisinin ilki bu da olsa 1948 arap israil savaşı aslında bir başka savaşın (bkz: 1948 filistin iç savaşı) 'nın ikinci fazını oluşturur. israil'in kurulmasına köpüren arap devletlerinin tarihlerinde ilk kez bir amaç uğruna bir araya gelmeleri ve filistin iç savaşına müdaheleleriyle ortaya çıkmıştır.

    arap israil savaşının katalizörü filistin iç savaşı kendi başına bir değil iki entry'i hakeder ve ona rağmen orada olmuş bitmiş herşeyi tam anlamıyla yazmak zordur. dünyanın en komplike bölgesinin en komplike noktasında vukua gelen herşey gibi mutlaka anlatılmayan bir şeyler çıkar, 1936'de olmuş bir olayın 1948'i doğrudan etkilediğini görürsünüz ancak 1936'da olan olay da aslında 1929'un direkt bir sonucudur. 1929 ise 1918'e kadar geri gider. daha geniş baktığınızda 1918 ile mö 3000 arasında hiç kırılmamış bir olaylar zinciri bulunabilir. bu kadar uzun bir zamanı yazıya aksettirirken de doğal olarak anlatılmayanlardan dolayı mutlaka bir tarafı tutanlar diğerinin kayrıldığını düşünecektir. kendi adıma konuşmak gerekirse benim bölgeye dini veya etnik hiçbir bağlantım olmaması sebebiyle iki tarafa da oldukça nötr olarak bakıyorum. eksik gedik mutlaka vardır ancak birbirini takip edip giden 3000 yıllık bir olaylar zincirini sebep ve sonuçlarıyla kısa sayılabilecek bir entryde açıklamaya çalışmak çok zor bir iş. misal bir savaşı anlatırken bu savaş neden çıktı diye önden biraz bahsederek savaşa etki eden motivasyonu, askerlerin maneviyatını esprit de corps halini falan açıklamak adettir. ama ortadoğu'da bunu yaparken özellikle de israil mercek altındaysa bu soruya cevap bulmak için kitaplar da yazsanız herşeyi o kitaba sokamazsınız.

    bu savaş her ne kadar günümüzdeki dertlerin bir sebebi olmaktan çok geçen yüzyıldaki dertlerin bir sonucu da olsa askeri literatürde pek çok ilki de beraberinde getirmiştir. bundan sonraki iki savaşta olacakların da bir numaralı sorumlusudur. dünya tarihine en büyük etkisi de filistinli mülteci kavramını yaratmış olmasıdır. o yüzden bu dokuz ay üç haftalık savaşın anlaşılması 1967'yi anlamak için elzemdir. 1967 altı gün savaşının anlaşılması da ortadoğuyu anlamak için altın anahtardır. ortadoğuda ne olduğunu bilmiyorsanız da oturduğunuz mahalleden haberiniz yok demektir.

    bu savaş en basit anlatımıyla israil nasıl israil oldu bunun hikayesidir. eldeki kaynakların büyük bir kısmı hem batılı perspektifinden hem de bir şekilde yahudi nüfuzu altındaki tarihçilerden geldiği için, bunun da yanısıra arap kaynaklarından gelen hatıra ve güncelerin okurken israil nefreti ve antisemitik duygulardan on dakika bile bağımsız olamaması yüzünden dengeli bir analiz yazmak kolay değil. özellikle filistinli olmayan arap kaynaklarında yazılanların ne kadarının gerçek ne kadarının duygulardan arınmamış yarı gerçekler olduğunu bilemiyorsunuz. sonuçta da yazdığınız analizin arap dostları tarafından yahudi dostu ya da yahudiler tarafından antisemitik addedilmesi çok imkan dahilinde oluyor. zaten araplar ve yahudiler arasında bir analiz yazmak için çizgide düşmeden yürüyebilmek bence büyük bir başarıdır. ben elimden geldiğince çizgide yürümeye çalışacağım.

    yahudi askeri birimlerinin kendi isimleri olduğundan bunların karışmaması için yazının en dibine ufak bir sözlük ekliyorum, kim neydi diye düşünene kadar gidip bakın.

    pseudo tarihsel arkaplan

    * yahudiler tevrat'a göre antik mısır'da kastlaşmış tescilli bir köle ırkıyken musa ve harun (peygamberler) öncülüğünde kendilerine tanrı tarafından vadedilmiş olan topraklara, kenan ülkesine gelirler. yolda başlarına gelen türlü olaylar exodus'un* konusunu oluşturur. musa kızıldeniz'i ikiye ayırmış, sina dağında tanrı ile konuşup on emir'i yazmış, dönüşte israiloğullarını altından yaptıkları bir buzağıya taparken bulmuş, on emrin yazılı olduğu tabletlerle bu buzağıyı parçalamış ve her virajda her dönemeçte monoteizmden sapmak için bahane arayan yahudi halkını 40 yıl süren bir gurbet sonucu ölüdeniz ile akdeniz arasında bereketli bir ülkeye getirmiştir. burası artık yahudilerin ülkesi judah ve israel olarak bilinecektir. romalılar devrinde ise bu judea olacaktır. tabii bu kırk yıl süren yürüyüş cetveli koyup bakarsanız 408 kilometrelik bir mesafede gerçekleşmiştir. adanadan ankaraya kadar olan bir mesafeyi 40 yılda yürümüştür adamlar. orada yanan çalı burada altından putlar şurada koşer kodunun temelinin atılması derken bayağı bir gecikmişlerdir.

    * musevilik dünyadaki en eski monoteist dinlerden biri olunca ve 40 yılda zor geldikleri topraklara olan bağları kutsal kitapların da etkisiyle yüzyıllar içinde aşırı güçlenmiştir. asur ve babil döneminde bölgede ciddi nüfuzu olan bir krallık kurmuşlar, yarı-efsanevi süleyman (peygamber) ile daha sonra yıkılacak olan büyük tapınağı inşa etmişler, romalılar bütün akdeniz havzasına hükmedince dinlerini tehdit altında görüp defalarca isyana kalkışmışlar en sonunda titus* tarafından kudüs'ün yakılması ve yağmalanması ile oradan zorla çıkartılmışlardır. yahudiler için ikinci tapınağın ve kudüs'ün yakılması bir dönüm noktasıdır. o noktada bütün dünyaya yayılmışlardır.

    * yahudi bu yüzden dünyanın herhangi bir çağında herhangi bir yerinde ne işle meşgul oluyorsa olsun vadedilmiş topraklara her zaman bir bağı vardır. ukraynalı bir yahudi anne çocuğuna kökenlerini anlatırken kudüs'ü anlatmaktadır. ingiliz bir yahudi çift yom kippur kutlarken "seneye umarız kudüs'te kutlarız" demektedir. bu şekilde farklı ülkelerde onlarca jenerasyon da geçse yahudiler gittikleri yerlerde asla bir başka kültürün içinde asimile olmamakta, yarı izole gettolarda yaşamlarını sürdürmekte, kendi dillerini ve dinlerini yaşamakta, kendi yiyecek kurallarını işletmekte (bkz: koşer) ve terkedilmek zorunda bırakıldıkları vadedilmiş topraklara tam 1900 yıl sonra hala canlı bir şekilde manevi olarak tutunmaktadırlar.

    * yahudilerin aslında bir anlamda koskoca etnik bir anonim şirket gibi işlemesi, parayı kendi içlerinde çok titiz döndürebilmeleri, kimi aşırı teknik beceri isteyen zanaatların komple kendi ellerinde olması (mesela mücevher kesme) ve goyim çırak yetiştirmemeleri yüzünden oldukça yüklü kapitali de ellerinde tutmalarına imkan sağlamıştır. dahası bunu tek bir ülkede değil uluslararası bir korporatif düzleme de taşımışlardır. avrupa'nın banker yahudi aileleri hiçbir iş bağlantıları olmayan ülkelere gittiklerinde oradaki yahudi diaspora sayesinde gayet de yeterli bir altyapıya sahip olmaktadırlar. bu ölçüde bir uluslararası yahudilik uzun vadede avrupa'da insanların başına gelen her olaydan yahudileri sorumlu tutmasına yol açacak, dolchstosslegende ile birinci dünya savaşı sonunda almanlar yenilgilerinin önemli bir kısmından yahudilerden bilecektir. bolşevik devriminin önemli ağababalarının çoğunlukla yahudi olması da buna tuz biber ekecek ve tarihin gördüğü en sistemli etnik temizlik olan holocaust yaşanacaktır.

    tarihsel arkaplan

    * kudüs ve filistin yavuz sultan selim'in memlükler üstüne yürüdüğü günden beri türk hakimiyeti altında şam eyaletine bağlıdır. burası özellikle o dönemde ciddi bir yahudi populasyonu da edinmiştir. romalıların yokolmasından sonra zaten gradual bir geri dönüş vardır ancak özellikle osmanlı zamanında yahudilerin kudüs ve filistin'de olan hakları yedi sekiz adet ferman tarafından da tescillidir. ispanyol yahudilerin osmanlı'da yerleşme haklarını edinmelerinden sonra en yoğun gittikleri yerlerden biri de doğal olarak levant olunca burada model azınlık olarak bir tür koruma altındadırlar. bu 1918 yılına kadar sürecektir. filistin ve kanal harekatlarının başarısız olması üzerine birinci dünya savaşının tek hareketli cephesi burada görülmüştür. arabistanlı lawrence destekli arap isyanında olanlar bir yana, ingilizler osmanlı imparatorluğuna bu savaşta gördüğü en feci askeri hezimetlerinden birini 21 eylül'de meggido muharebesi ile nablus'ta yaşatacaktır. osmanlı elinden çıkınca bölgenin kaderi de değişir.

    * ingilizler burayı işgal eder ancak ilhak* etmez. bir manda idaresi kurarlar. adına da birleşik krallık filistin manda idaresi derler. bu entitenin adı da zamanla ve kısacafilistin'e evrilir . bu idarede tepeden bakıldığında çok heterojen bir demografi hakimdir. çoğunluk müslümanların yanında yahudiler dürzi'ler ve hristiyanlar (her modeli) da bolca bulunmaktadır. yahudiler (bkz: yişuv) bu nüfusun 1920'de 1/6'sını oluştururlar. yani filistindeki her 6 kişiden yalnız biri musevi dinine tabidir. zaman ilerledikçe 1945'e gelindiğinde ise avrupadaki kıyımdan kaçanların yarattığı yahudi göçü inanılmaz bir ivme kazanarak nüfusun 1/3'ünü oluşturacak bir seviyeye gelmiştir. bir yerde siyonizm dedikleri şey işte tam da budur. romalıların filistin'den sürdüğü yahudilerin tekrar vadedilmiş topraklarına dönmesi. göçlerden önce de yişuv kurulduğu ve manda idaresinde yarı-resmi bir statü kazandığı andan itibaren dünyadaki bütün siyonist örgütler ve parababalarından sonsuz yardımlar almaya da başlamıştır. daha da ilginci yişuv temsilcileri filistinde yaşayan yahudiler tarafından değil dünyanın her yerindeki yahudi cemaatleri tarafından orantılı bir şekilde temsil edilmeye başlanmıştır. yahudilerin filistin üzerine olan ilgisi asla ölmediği gibi, filistin'e ilgisiz bir yahudi cemaati de bulunmamaktadır. uluslararası bir organizasyon yapısını anında resmileştirmişlerdir.

    * yahudi nüfusundaki bu önlenemeyen artış arapları osmanlı döneminde asla duymadıkları görmedikleri bir şey olan müslüman topluma olan açık rekabet ile tanıştırır. artık ortada ingiliz mandası vardır. kanun herkesi gözetmektedir. müslümanlar artık sadece müslüman oldukları için ayrıcalıklı değildir. dahası seçim diye bir dalga arap kültürüne ilk kez geldiği için ve yahudilerin oyu tarihte ilk kez kendilerininkine eşit olduğu için sürekli artan yahudi nüfusu demografiye ve doğal olarak sistemin demokratik işleyişine etki etmektedir. araplar filistin'de gitgide ikinci planda kalmaya başladıklarını görürler ve 1400 yıldır hiç böyle bir şey görmedikleri için de şiddete başvururlar. 1921 yılında yafa'da araplarla yahudiler yahudilerin filistin'de bir sovyet filistin kurma bildirisi dağıtması yüzünden birbirine girer. 47 yahudi ve 48 arap ölür. iki taraftan 425 kişi de yaralanır.

    * israil'in bu artan baskıya cevabı da hemen silahlanmak ve örgütlenmek olur. haganah'ı kurarlar. ancak yüzlerle binlerle filistin'e göç eden yahudilerin varlığı ile artık filistin mandasında durumu kontrol altında tutacak bir hal de kalmamıştır. 8 yıl boyunca manda sınırları genelinde ölümlü yaralamalı saldırılar sürer ancak 1929 yılındaki hebron katliamı gelecek yüz yılın şekillenmesinde de bir mihenk taşı görevi görecektir. burada araplar yahudilerin el aksa camisine saldıracağını ve müslümanları katledeceğine inanarak şiddetin dozunu zirveye çıkarırlar. 133 yahudi ve 110 arap ölür. 1929 katliamı da böylece arap-yahudi ilişkilerinin o günden sonra geri dönülmez nokta'sını teşkil eder. araplar o noktada yahudilerin artık hadlerini bilip osmanlı dönemindeki teba statüsüne asla dönmeyeceklerini, yahudiler de araplarla bir arada federal bir entitide yaşamalarının mucize kabilinden bir durum olduğunu anlarlar. bu olaydan sonra arap-yahudi gerginliği asla durmamıştır.

    * 1936 yılına gelindiğinde filistin manda idaresinde demografik olan sorun ekonomik bir boyut daha kazanır. o zaman kadar kırsal alanda yaşayan ve geleneksel olarak tarımla uğraşan arap çiftçiler şehirlerde daha teknik ve spesifik işlerle uğraşan yahudilerle ekonomik bir dispariteye düşer. birinci dünya savaşı filistin kırsalını zor bir durumda bırakmıştır. giderayak osmanlıların ve yerine gelen manda idaresinin tarıma uyguladığı ağır vergiler, kimi doğal afetler (bir ara çekirgeler basmıştır filistini) tarım ürünlerindeki fiyat düşüşleri, ucuz ithalat gibi nedenler yüzünden köyden kente bir göç dalgası vuku bulur ve deniz kıyısı kentlerinde refah içindeki yahudilere nazaran araplar banliyölerde deli gibi borçlanmış bir halde tıkış tıkış bir alt sınıf yaşamına itilirler. şehirlerde doluluk geri dönülemez bir hale gelince kiralar da tavan yapar ve araplar çoğu yerde açlık sınırında hatta sefalette yaşamaya başlarlar.

    * tarıma ayrılan alan da etnik olarak dağıldığı için bir kentten köye geri dönüş mümkün değildir. 1931 yılında yahudi yerleşimcilere manda idaresi tarafından tahsis edilmiş 102 bin dönümlük tarım arazisinde tarım yapmaya ehil 50 bin kişi vardır. topraksız yahudi yoktur. öte yandan arap yerleşimcilere tahsis edilecek 106.400 dönümlük araziye talip 590.000 arap çiftçi vardır. çiftçi başına 0.18 dönüm bir arazi kalmaktadır. araplar bu yüzden çaresiz şehirlere doluşmuşlardır. orada da kalmak zorundadırlar. topraksız kalan arapların sosyal piramide olan tehdidi ingilizler tarafından hemen farkedilir ve rapor üzerine rapor yazarlar. kaynak

    * 1936 yılında araplar bu duruma, en çok da da durumun düzelmeyeceğinin ayan beyan ortada olmasına isyan ederler. 1936 - 1939 filistin arap isyanı ortaya çıkar. isyan ingilizler tarafından oldukça kanlı sayılabilecek bir şekilde bastırılır. bir sürü ayrıntısı var ancak yazarsam 1948 savaşına gelemeyeceğim için başka bir entrye bırakıyorum. nitekim bu isyan 1948'deki savaşa kaldıraç görevi görmüştür. filistin'deki arap nüfusunun %10 gibi devasa bir bölümü bu isyan sonucunda ölmüş yaralanmış veya sürgün edilmiştir. ingilizler'in kim birleşik krallığa daha büyük tehdit oluşturuyorsa toplumun diğer etnik unsurlarına yardım doktrini yüzünden yişuv ve haganah ingilizler tarafından hemen kayırılıp sosyal ve askeri anlamda araplara karşı güçlendirilmiştir. o noktadan sonra da filistin artık pimi çekilmiş bir bomba haline gelir.

    * 1939 yılında ise ingilizler bakar ki avrupa'dan filistin'e yahudi göçünün sonu gelmiyor, gelmediği gibi de her yıl da artıyor. white paper adı verilen bir belgeyle yıllık filistin'e gelebilecek yahudi kökenli göçmen sayısını 15 bin mülteci ile sınırlarlar. o da yetmeyince (araplardaki toplumsal infial önü alınamaz bir yerlere varınca) yahudi göçünün olup olmamasını doğrudan arapların onayına bırakırlar. onlar da haliyle böyle bir şeye onay falan vermezler. yani ikinci dünya savaşının hemen başında filistin'e yahudi göçü bizzat ingilizler tarafından araplar isyan etmesin (ve bir de orada sırf bu yüzden ordu tutulmasın) diye kesilmiştir. araplar memnundur ama yahudiler buna hemen grevle ve gösterilerle karşı çıkarlar. ardından filistin'de uzunca bir süre devam edecek yahudi kökenli terör eylemleri de boy gösterecektir. ancak bunun yanında filistin'de terör eylemlerine karışmaktan geri durmayan yahudiler "bakarsın aramız düzelir" diye yahudi lejyonu adında bir birlikle ingilizler yanında savaşmaktan da geri durmayacaklardır. hatırlatmak gerekirse istanbul'da eğitim gören, türkçeyi iyi konuşan israil'in ilk başbakanı david ben gurion yahudi lejyonunda osmanlılara karşı 1918'de savaşmıştı. bunun da yanında white paper yüzünden filistin'e göç edemeyip, kendilerini kabul eden bir ülke bulamayıp yolda ölüp giden bir gemi dolusu insanın hikayesi için (bkz: struma faciası)

    * ikinci dünya savaşı ve özellikle yahudilerin avrupa'da başına gelen sistematik soykırım dünya kamuoyunda yahudilere sempatiyi de beraberinde getirmiştir. kurtulan çoğu yahudinin artık gidecek yerleri yoktur. misal polonya'da toplama kamplarından kurtulup eski yaşadığı mahalleye eve dönüp oraya bedavadan yerleşmiş polonyalılar bulan ve evimizi elimizden almasın diye onlar tarafından öldürülen yahudi falan çoktur. dönebilenler zaten ailelerinin büyük kısmını kaybedip dönmüş, yeni bir hayata başlamak için çok yorgunlardır. hayaletler içinde yaşamaktadırlar. bunlar arasında siyonizm ve gelecekte gaz odalarına tıkılmayacakları bir yahudi devletinde yahudi bayrağı altında yaşamak çok cazip bir fikir olarak parlamaktadır.

    * diğer taraftan ikinci dünya savaşının bitişiyle avrupa'nın kalantor sömürgecileri ingiltere ve fransa ortadoğuyu kaderine terketmeye başlarlar. 1946 yılında son fransız askeri suriye ve lübnan'ı terkeder. filistin mandasının arap komşusu transjordan * * aynı yıl ingiltere'den bağımsızlık kopararak ürdün olur. savaş sonrası bu belirsizlik ortamında ingiltere bu çekildiği bütün ülkeleri (mısır - ürdün - ırak - suudi arabistan - yemen - suriye) bir arap birliği anlaşması çerçevesine toplamaya çalışır. anlaşmaya taraf olan ülkelerin çoğu transjordan'ın filistin'i hemen işgal ederek oradan suriye'ye zıplayacağını sonra da durdurulamayarak hicaz'ı da suudilerden alacağından falan korkmaktadır. 1947'de ise filistin'e ne olacağı su yüzüne çıkar. iki devletli bir yapı gelecektir. filistin bölünerek bir yahudi devleti ve bir arap devletine evsahipliği yapacaktır. ingiltere ortadoğunun tartışmasız hakimiyken, hem mısır hem ürdün hem filistin hem ırak hem umman hem yemen hepsi bunlardayken neden oradan çekilmektedir? çünkü sadece filistindeki arap yahudi çekişmesi kendilerine 100 bin askerin* orada hazır tutulması gibi bir maliyet çıkarmaktadır. ingiltere de ikinci dünya savaşından darmadağın çıkmıştır. daha çok belayla uğraşmaya ne hevesi ne de parası vardır.

    * 1945 yılında israil'in kurulmasına az kala filistin üzerindeki nüfus dağılımı da şu şekildedir

    1948 filistin iç savaşı

    * 1947 taksim planı dünya yahudilerini gözyaşlarına boğar. incil'de anlatılan zamanlardan beri ilk kez bir yahudi siyasi entitesi dünyaya gelmektedir. araplar ise aynı oranda öfkeden kudurmuş vaziyettedirler. filistin'de aynı gün olaylar patlar. artık mülga olmuş manda idaresinin arap komitesi hemen genel greve başlar. 2 aralık günü taksim planının imzalanmasından bir gün sonra araplarla yahudiler yirmi kadar silahlı çatışmayla birbirlerine resmen dalarlar. şiddet o kadar birdenbire ve organize şekilde patlar ki 1929 olayları sonucu iki etnik tarafın da silahlı örgütleri, fedaileri böyle bir anı kollamaktadır. olaylar bunun yanısıra ingiliz manda idarecilerinin ve askerlerinin önünde gerçekleşmektedir. bir tane ingiliz de çıkıp kavga eden bir yahudiyle arabı ayırmaya yeltenmemiştir. manda öldü ortaklık bitti diyerek hiç oralı olmazlar. bunun da sonucunda araplarla yahudiler kavga edip sonra dostça seke seke evlerine gidip televizyon mu izlerler? hayır. netice feci bir iç savaştır.

    * 181 no'lu birleşmiş milletler kararı açıklanır açıklanmaz ilk saldırı 30 kasım günü sfar kirkin'de yafa'ya gitmekte olan yahudilerle dolu bir otobüsün 8 kişi tarafından durdurularak taranmasıyla başlar. otobüste beş kişi ölür ondört kişi yaralanır. aynı grup yarım saat sonra hadera'dan gelmekte olan bir başka otobüsü de tararlar. arap keskin nişancılar kudüs ve hayfa'da otobüslere nişan alırlar.

    * bunu haber alan irgun ve levi örgütleri hemen bir petrol istasyonu önünde kuyruk olmuş arap kalabalığın üstüne el bombaları atar. 6 kişi ölür ve 42 kişi yaralanır. çileden çıkan araplar hayfa rafinerisi havarisinde gördükleri bütün yahudilere saldırırlar. 39 yahudi bir noktaya toplanıp katledilir. yahudiler ise hemen misillemeye girip palmach ile balad el şeyh ve havasa bölgesine intikam saldırısına girişip 21 ila 70 arabı öldürürler.

    * iç savaşın ilk iki ayında (kasım aralık) henüz tam bir genel iç savaş havası yoktur. münferit olaylar genelde yaya geçidinde yayalara çatıdan ateş eden biri ile aynı akşam o mahalleyi ateşe veren, insanları sokaklarda infaz eden üniformalı çeteciler arasında yaşanan kanlı bir gerginlik olarak yaşanmaktadır. fakat ocak ayından itibaren bu manda idaresinin her noktasına yayılmış sürekli büyüyen bir savaş halini alır. şiddetin dozu da orantılı olarak artar.

    * filistin iç savaşının en bilinen görüntüleri nüfusunun çoğunluğunun bir etnik gruba ait olmadığı, daha heterojen demografiye sahip yerleşim yerlerinde ve özellikle bunların çıkışlarında pusu atmalar şeklinde hafızalara kazınmıştır. 1948 ocak-şubat ayında bir yerleşim yerinden diğerine gitmek artık hayati tehlikenin gözardı edilemeyeceği bir hale gelmiştir. silahlı çete çatışmaları yerleşim yerlerinin komple birbirlerine dalmasıyla meydan savaşlarını andırır bir tablo çizmeye başlar. 22 şubatta kudüs müftüsü muhammed emin el-hüseyni taraftarları bugün the jerusalem post olarak bilinen siyonist gazete binasını (o yıllarda palestine post), ben yehuda sokağını ve yahudi ajansı binasını araç bombalarıyla havaya uçururlar. 88 kişi ölür.

    * ertesi hafta yahudiler kahire hayfa arasındaki tren yolunu mayınlayarak 28'i ingiliz askeri olmak üzere 35 kişiyi öldürürler. 31 martta ise caesarea maritima'da aynı taktiği deneyerek 40 ölü 60 yaralı olmak üzere bir başka treni uçururlar.

    * kudüs müftüsü el-hüseyni bir kaç bin fedai bularak kudüs'teki yahudilerin şehirden çıkmasını mümkün olduğunca pasif olmadığı yerde silah zoruyla engellemeye başlar. kudüs ile deniz kıyısındaki yahudi yerleşimleri arası arap yerleşimi doludur. iç savaşın da bu safhasında yirmi dakikalık araba yolculukları bile tehlikeliyken kudüsteki yahudilerin kapanda olması yüzünden yişuv zırhlı araç desteğinde kudüs'ü ikmal etmeye başlar. ancak bu doğal olarak arapların dikkatini çekince haganah neredeyse elinde olan bütün araçları kaybederek çok müşkül bir duruma düşer. 12 ocak 1 şubat 1947 arasında yahudi yerleşimleri şu şekildedir. kudüs oldukça geride kalmaktadır ancak bir yahudi için de vazgeçilemez olduğu için askeri mantık tersini de iddia etse ikmali öle öle sürdürmüşlerdir. gerçi suriye iç savaşı ile karşılaştırıldığında ölü yaralı sayısı olarak çok da vahşi bir tablo yoktur. 2 milyon nüfusun karıştığı bir iç savaşta haftada 100 ölü 200 yaralı gibi orta bir rakamla kan akmaktadır.

    * bu esnada klasik askeri bakış açısıyla ikmal edilemeyen yerleşim yerlerinin boşaltılması ve oradaki nüfusun tahkim edilebilir yerlere çekilmesi yişuv liderliğine (david ben gurion) iletilir. o da çok farklı bir mantık çerçevesinden konuya eğilerek, yahudilerin o güne kadar yerleşmiş olduğu her toprağa sıkıca bağlanmasını emreder. yişuvdan izin almadıkça kimse toprağını terketmeyecektir. bu da ikmal konusunda emsalsiz sıkıntılar yaratmıştır. özellikle kudüs ve güneyde bir-üs-sebi* negev havarisinin savunması ve ikmali zor olduğundan yişuv oranın bütün palmach alayını gönderir. celile'nin kuzeyinde ayda bir ikmal ancak alabilen yahudi yerleşimleri bulunmaktadır.

    * truman yönetimi (abd) bu sırada yahudilerin sonunun yakın olduğunu düşünerek 1947 taksim planından desteğini çeker. araplar buna aşırı mutlu olur. bunun yanında ingilizler yedikleri bokun bir miktar farkına vararak sıvamaya karar verirler ve filistin mandasının arap yerleşimcilere tahsis edilmiş olan bölümünün ürdün'e bağlanması yönünde bir karar alırlar.

    * ayrıca belirtmek gerekirse 1947-48 soğuk savaşın ilk rüzgarlarının esmeye başladığı kimin kimden olduğu kimin dost kimin düşman olduğunun belli olmadığı dünyanın en belirsiz dönemlerinden biridir. sovyet rusya ve stalin bugün dahi çok aydınlatılamamış sebeplerle siyonist harekete birdenbire destek vermeye başlamıştır. stalinin desteği de sadece sözle değil doğu avrupa'da nazilerden ele geçirdikleri ve ne yapsalar bilemedikleri sayısı milyonları bulan ateşli otomatik silahlardır. aynı sıralarda golda meir amerikanın en güçlü lobisi olmak üzere olan yahudi lobisini ateşleyerek ciddi bir para toplamayı başarmıştır. yişuv 1948 şubat mart arası kimsenin savaşmaya mecalinin olmadığı bir dünyada çok başarılı silah alımları gerçekleştirerek savaşmak için çok önemli bir avantaj elde eder. bunu da yarı gizli bir operasyonla hallederler. (bkz: balak operasyonu)

    * balak operasyonu avrupada savaşmış olan yahudilerin haganah tarafından göreve çağrılıp avrupada depolarda bekleyen ağır silahların ve uçakların yişuv'a taşınması operasyonudur. listede neler neler yoktur ki. amerikan c47 skymaster uçaklarıyla taşınan 5500 eski nazi mg 34 makineli tüfeği ve bunların 10 bin mermi şeridi, 34.500 mauser k98, 10 bin mauser süngüsü, 900 adet çek zb 53 makineli tüfek, 500 adet vizör vz 27 tabanca, 12 tane zk 383 makineli tabanca, 500 de bren gun muadili vz26 makineli tüfek filistin'e yahudi ellerine geçmiştir. yollanan mühimmat ise 92 milyon 7.92x57mm mavzer fişeği, 15 milyon 9mm tabanca fişeği, 375 bin 13mm mg 131 ağır makineli mermisi, 150 bin 20mm mg 151 top mermisi.

    çekoslovakya'da bulunan yerel üretim 25 adet messerschmitt bf109* avcı uçakları ve spitfire mk ix ingiliz avcı uçakları yahudi asıllı pilotlar tarafından git gel yapılarak iç savaş ortamına taşınmıştır.

    bu da bir yerde yahudiliğin ulus devletler üstü statüsüne bakabildiğimiz bir penceredir. düşünün avrupalı bir devletsiniz. ordunuzda farklı bir dinen inanan kendi vatandaşlarınız olan askerleriniz var. ancak filistin'deki yahudi devleti yardıma ihtiyaç duyuyorsa bunu duydukları andan itibaren ne giydikleri üniforma, ne ait oldukları milliyet, ne konuştukları dil hiçbir şey onları 1900 yıl önce sökülüp atıldıkları antik yurtlarına yardımdan alıkoyamıyor. siz dedenizin doğup öldüğü şehri tanımıyorsunuz bile. hakkında hiçbir şey duymamışsınız, ancak onların vadedilmiş toprakların üzerinde tanıdıkları aradan geçen onca yüzyıllara rağmen hiçbir güç yok. bu korkunç bir şey.

    * iç savaşın ortalarına doğru mart-nisan 1948'de filistin'deki vaziyet karışık bir haldedir. ingiliz birlikleri tam olarak ülkeyi tahliye edememiştir ancak etraflarında kanın gövdeyi götürdüğü manzaralar yaşanmaktadır. kudüs arap ablukası altındadır. esasen araplar taksim planını en baştan reddettikleri için kudüs'ün paylaşılması gibi bir husus onlara göre zaten tartışma götürmez bir şekilde red konusudur. yahudi perspektifinden ise kudüs'ün alınması zaten iki bin yıllık bir quest olduğundan taksim planının şehri danzig 1938 gibi uluslararası bir yapıya büründürmesi çok da hoşa giden bir şey değildir. yahudiler nachson operasyonu adını verdikleri bir sızma planıyla kudüs ablukasını kırmak için saldırırlar. haganah'ın givati tugayı ve palmach'a bağlı harel tugayı şehirdeki yahudilerin aylarca dayanmasına yetecek kadar erzağı kamyonlarla kudüs'e sokar. aynı sıralarda lehi örgütü el-hüseyni'ye suikast düzenleyerek filistinli arapları zar zor bir arada tutan moral kimliğe büyük bir darbe vururlar. o şok dalgasından da yararlanarak bir bayrak altında olmayan haganah lehi palmach ve irgun örgütleri taksim planının arap tarafında kalan yerleşimlere rastgele saldırarak alabildikleri kadar toprağı ele geçirmeye başlar. bu bir aylık sürede gelen arka arkaya yenilgiler ve otonom bir arap liderliğinin olmayışı filistinli arapları paniğe sevkeder ve yurtlarını terkederler. tiberias hayfa yafa beysan safed ve akka yahudi ellerine geçer ve burada ikamet eden 250 bin filistinli komşu ülkelerde ve kudüs'ün doğusunda (bkz: batı şeria) mülteci haline gelirler. çoğunun çocukları ve torunları hala mültecidir.

    * durum bu noktada arap etnik perspektifinden korkunç bir haldedir. kendilerine göre türlü oyunlarla aslında orada hiç olmayan ve olmaması gereken müslüman da olmayan bir entite birdenbire ortaya çıkmış ve müslümanların en kutsal 2. şehrini (medine'yi es geçerseniz) tehdit eder olmuştur. muhammed (peygamber)'in kanatlı atlarla miraca çıktığı bir noktayı "lanetlenmiş" yahudilere bırakmak gibi ideolojik* bir temelden hareket ederler. tarihlerinde başka hiçbir şey için birleşememiş araplar yine dini sebeplerden ötürü birleşmek için fırsat kollamaya başlar.

    * ingilizler bu sırada tüm askerlerini tahliye etmiş ve ülkeyi kaynayan bir kazan olarak bırakmıştır. evlerini bırakıp kaçan filistinliler'in de en büyük umudu ürdün kralı 1. abdullah'ın olaya müdahele etmesidir. ancak kendisinin de yeni kurulmuş ürdün devletini komple savaşa sokup ideolojik-teolojik saiklerle kudüs'ü ve filistin'i yahudilerden kurtarma ve yerlerine filistinlileri koyma gibi bir amacı yoktur. varsa bile öncelikli değildir. kendisinin asıl istediği şey filistin ingiliz manda idaresinden kopartabildiği kadar toprağı kopartarak yeni kurulmuş ürdün'e dahil edebilmektir. bu sırada o topraklarda kalan filistinliler de ürdün kralının tebâsı olacaktır*. kendisi arap birliği ile olduğu kadar da yahudi idarecilerle kontak halindedir. hareket için uygun fırsatı kollamaktadır.

    * yahudiler 14 mayıs 1948'de yiftah ve kilşon operasyonlarıyla celile - kuzey celile havarisini arap unsurlarından temizleyen bir tür sweep harekatına girişmiş ve aynı gün radyoda david ben gurion israil devletinin kurulduğunu açıklamıştır. israil böyle savaş içinde doğmuştur, savaş içinde de büyüyecek yaşayacaktır.

    * israil'in kurulduğunun açıklanmasıyla da bütün arap devletleri israil'e savaş ilan ederler.

    arap israil savaşında tarafların motivasyonları

    politik motivasyonları desek daha doğru. arap birliğinin amacı gayet açıktır. taksim planına karşıdırlar ama bir yahudi devletinin kurulmasına dünyaya şeytanın inmesinden daha da çok karşıdırlar. aslında filistin'in bağımsızlığını destekler bir havaları vardır ancak filistin hükümetinin kurulmaması için de ellerinden geleni yapmışlardır. 1947'nin sonlarına doğru arap birliği ıraklı emekli bir general olan ismail saffet'i gözlemci atayarak olası bir savaşta filistinli arapların yahudileri yenme olasılıkları üzerine bilgi edinmeye de çalışmıştır. kendisi de filistinli araplarla bir araya geldiğinde bakar ki bunlar daha adını yazmaktan acizler, askeri operasyon yapacak pek bir değerleri yok. hemen bir rapor yazarak filistinli yahudilere karşı yerel arapların şansının sıfır olduğunu ve arap birliğinin düzenli bir ordu meydana getirerek savaşa sokmasının politik açmazı bitirmenin tek yolu olduğunu bildirir. arap birliği bu rapora alınarak reddeder ve filistin'i el altından silahlandırmaya bildikleri gibi devam ederler. israil kurulduğunda ismail saffet'in dediğine gelinir ama artık çok geçtir. israil artık kalabalıktır, çok iyi teçhiz olmuştur, bir yıl öncesine göre tutunacağı çok fazla toprağı geçtim, üstüne hava kuvvetleri bile vardır.

    arap birliği bakar ki işgalden başka bir yol yok. üç maddelik bir manifesto yayınlarlar:

    1- arap birliği kanın* daha çok dökülmesini önlemek ve düzenin* tekrar tesisi için işgalden başka yol görememektedir.
    2- arap mandası fiilen ilga olmuş ve yerine hiçbir hukuki selef gelmemiştir.
    3- filistin sorununun tek çözümü bölgede üniter bir devletin kurulmasıdır. (onun da arap üniter olduğunu ben söylemeyeyim artık)

    arap birliği genel sekreteri abdülrahman hasan azam paşa bu noktada savaşa oldukça hazır görünmektedir. kendisine yahudi askeri dispozisyonları ile ilgili soru yönelten ve savaşın ne kadar süreceğini soran ingiliz diplomat alec kirkbride'a :

    "kaç kişi olduklarının kıymeti yok. hepsini denize dökeceğiz" der. bundan tam altı ay önce de holokost'tan çıkmış yahudilere bayağı bir soykırım tehdidi yapmıştır. arapça okuyamadığım için okuyabilen ve meal tercüme yapabilen varsa yeşillendirin sizin versiyonunuzu da buraya ekleyeyim ancak kaynaklarda karşılaştığım dört ingilizce ve bir fransızca çevirinin ortak teksti şöyle :

    "umuyorum ki yahudiler bizi böyle bir savaşa zorlamazlar. zira bu yıllar sonra aynı haçlıların ve moğolların bugün hatırlandığı gibi hatırlanacağı bir katliam/soykırım savaşı olur. "

    yahudiler de auschwitz sonrası bu ölçüde hiçbir tehdidi alttan alacak durumda değildirler.

    bunun da üzerine arap birliğindeki her ülkenin ortak amacı ülkelerinin yüzbinlerce işsiz topraksız filistinli tarafından mülteci akınına uğramamasıdır.

    yişuv/israil motivasyonu ise savaş sürerken değişmiştir. iç savaş başlarken ana amaçları hayatta kalmak ve toprak kaybetmemektir. dünya üzerindeki siyonist entitelerin ise hiç yabana atılmayacak bir korkusu ve motivasyonu ise filistin'de yaşayan yahudilerin arapların elinde holokost ayarında bir soykırıma uğramasıdır. zira holokost yeni bitmiştir, dünya hala şoktadır. arapların da yahudilerle alakalı konuşurken asacağız keseceğiz derilerden davul yapacağız çalacağız şeklindeki geleneksel retoriği de bu korkuyu çok körüklemiştir.

    yişuv iç savaş patladığında savaş sanatıyla çok içli dışlı değildir. askeri istihbarat vs gibi bir gücü olmadığı gibi bu konu üzerine eğilen ajansı personeli de yoktur. bu yüzden araplar ne derse gazeteler ne yazdıysa bunları sözlük anlamıyla doğru kabul ederek başlarına geleceklerden çok tırsmışlardır diyebiliriz.

    ürdün kralı abdullah açısından değerlendirildiğinde motivasyon yukarıda da belirttiğim gibi filistin mandasından kopartabildiği kadar toprak kopartmaktır. ürdün'ün uğruna gece ıslak rüya gördüğü hayali ise akdeniz'e bir bağlantıdır. golda meir ile kral abdullah kudüs'ün taksimi konusunda savaştan önce masaya falan oturmuştur ki genel arap perspektifinden bakıldığında ihanetin daniskası bir durumdur. tüm bu ikiyüzlü politikasına rağmen arap tarafındaki en güçlü aktör de kendisidir çünkü emrinde ikinci dünya savaşında çarpışmış ortamdaki tek veteran kuvvet olan arap lejyonu vardır. abdullah arapların başkomutanı gibi bir rütbeyi kendisine yakıştırarak arap birliğinden bunun tanınmasını isteyecek, nihayetinde arap birliğinin karma ordusu da filistinlilerin hakları için falan değil ürdün'ün çıkarları için savaşacaktır. eğer hala bilmeyen varsa kral abdullah osmanlı imparatorluğunun son ürdün emiridir. arabistanlı lawrence ile isyana katılarak kendisine haşimi soyundan bir hanedan oluşturmuş ve transjordan / büyük ürdün emiri olmuştur. isyandan sonra türkiyeye de gelmiş, atatürkle türkçe sohbet de etmiştir. şimdi de kapısında bir yahudi devleti belirmiştir.

    diğer arap devletlerinin perspektifi ise yerel çıkarlar üzerine kuruludur. mısır kralı faruk kral abdullah'ın arap dünyasının koruyucusu gibi bir hava içinde olmasından çok rahatsızdır üstüne filistin'in mısır'a bağlanması gibi hayaller içindedir.

    silahlı kuvvetler karşılaştırması

    israil

    yişuv ve israil'in daha önce hiç silahlı kuvvetler geleneği ve tecrübesi yoktur. mısırlı generaller bunu bildiklerinden iki haftada tel aviv'e gireceklerini düşünmektedir. genel bir işgalin geçit resmi havasında geçeceğinden arap birliği emindir.

    bağımsız bir değerlendirmede eline ilk kez silah alan ve toprağını koruyup yeni bir soykırımdan kurtulmak isteyen yahudi yerleşimcilerin kurduğu tugayların motivasyonu had safhada kuvvetlidir. ancak buna rağmen yerleşimciler çekoslovakya'dan silahlar getirilinceye kadar her üç yerleşimciye bir silah olmak üzere çok feci bir silah mühimmat yokluğundadırlar. kağıt üzerinde 35 bin kadar silahlı savaşçısı olan haganah savaşın ilk günü gelip çattığında bunların ancak 20 bin kadarına silah dağıtabilmiş bir haldedir. ağır silah zaten parmakla sayılacak kadardır.

    yişuv/israil 9 tugaylık bir kuvvet bir araya getirir. israil'e soykırımdan kaçan ve yeni bir yahudi devleti kurulduğunu haber alan ukraynalı polonyalı (artık geriye ne kaldıysa), batı avrupalı ve amerikalı yahudiler her ay 10.300 kişi olmak üzere göç etmeye başladığında israil silah altındaki asker sayısını kız-erkek karışık 12 tugay seviyesine çıkartmayı da başarır. 1948 yılı sonunda 66 bini muharip 88 bin askerleri olacaktır. tugay mevcutları 1400 ile 5200 arasında değişmektedir.

    ingilizler ülkeden çekilirken ekipmanın taşınması gibi zorluklara yahudi usulünce bir dokunmuşlar, ingiliz yetkililerin yolsuzlukları da eklenince bir miktar ingiliz ekipmanı ülkeden çıkmadan israil eline geçmiştir.

    arap kuvvetleri

    arap birliğinden israil ile bilfiil dövüşmek için 5 ülke öne çıkar. (mısır, ürdün, suriye, lübnan, ırak) bunlar da kendi silahlı kuvvetlerinden bir bölümünü işgal gücü olarak donatır ve bölgeye gönderir. bunun yanısıra filistinli paramiliter/partizan güçler de otonom bir şekilde kafalarına esen her hedefe saldırmayı sürdürecektir. suudi arabistan ve yemen'in de birer birlik göndermesiyle yeni kurulmuş israilin karşısına 7 buçuk ülke olarak çıkarlar. ancak tabii ki tüm güçlerini masaya koymamışlardır. sahaya arap ülkeleri :

    mısır : 10.000
    ürdün : 4.500
    suriye : 4-6 bin
    ırak : 3.000
    lübnan : 1.000

    asker göndermiştir. bunun da üzerine ordu düzeni olmayan çeşitli arap ülkelerinden gönüllüleri de ekleyince arap birliğinin genel mevcudu 23.500 ile 26.500 arası değişmektedir. eğitim konusunda kağıt üzerinde yahudi savunmacılardan daha iyi durumdadırlar çünkü lübnan birliklerini fransa ürdün ve mısır ingilitere bizzat kendi subaylarıyla eğitmiş durumdadır. bunun da üzerine ürdün bir ingiliz general (bkz: sir john glubb) (bkz: glubb paşa) tarafından bizzat sevk ve idare olunan arap lejyonu'nu savaşa getirmiştir. tüm arap israil savaşındaki en elit birim ürdündedir.

    ülkeler bazında açarsak ürdün savaşmaya en ehil ülke olarak görülmektedir. savaşın ortalarına doğru mevcutları 8-12 bin kişi arasında oynayacaktır. arap birinci ve üçüncü alayların oluşturduğu 1.tugay nablus'a, beşinci ve altıncı alayların oluşturduğu 2. tugay cephe ihtiyatına, ikinci ve dördüncü alayların oluşturduğu 3. tugay ramallah'a, karma arap 4. tugay da ramallah ramla ve hebron bölgesine destek ve ihtiyat olmak üzere görevlendirilmiştir. bu dört tugayın üçü ingiliz albaylar komutasındadır dahası tugaylarda 48 ingiliz subay da bilfiil görevdedir. dört tugayın 75 zırhlı aracı, 40 parça muhtelif çekili ve kundağı motorlu topu vardır.

    ırak 3000 kişilik bir görev gücünü savaş başlayınca ürdün emrine göndermiş, savaş kızışınca bu rakam 4 piyade tugayı ve bir zırhlı tabur olarak güncellenmiştir.

    mısır kağıt üzerinde en kalabalık görülse de askeri alanda kendi başına içler acısı bir durumdadır. ingilizler ikinci dünya savaşında ülkede ne bırakıp gittiyse onlara bağımlıdır ve ikmal altyapısı kendi toprağında bile çok kötü bir haldeyken sınır ötesi operasyon riskini almaktadırlar. buna rağmen biri zırhlı beşi piyade altı taburdan müteşekkil 10000 asker göndermişlerdir. zırhlı taburun tankları ikinci dünya savaşının daha başlarında perte çıkmış vickers vi hafif ve matilda i ağır tanklarıdır. bunun yanında kırkbeş adet 25 funtluk sahra ve sekiz adet 6 funtluk antitank topuyla da mısırlılar yapı olarak daha dengeli bir birlik izlenimi verir. diğer taraftan mısır hava kuvvetleri 30 spitfire mk v, 4 hurricane ve 20 de bombardıman uçağına dönüştürülmüş c47 dakota nakliye uçağına sahiptir.

    suriye 12 bin askere sahip olsa da bunların yarısını israil'e yollamaktan çekinmemiştir. üç piyade tugayına bir de zırhlı tabur ataşlamışlardır. suriye hava kuvvetleri sadece 10 tanesi ikinci dünya savaşı standartlarında olan 50 uçağa sahiptir.

    lübnan 3 bin 500 kişilik ordusuyla en küçük arap kuvvetidir ve bunun üçte biriyle israil'e kuzeyden dalacaktır.

    savaşın başlaması

    israil bağımsızlığını ilan eder etmez arap birliği her istikametten yahudi yerleşimlerine saldırmaya başlar. israil'e yeni dönüşmüş yişuv bu sırada haritaya bakarsak giriştiği 11 askeri operasyonun sekizinde 1947 taksim planının dışındaki alanda savaşmaktadır. yani savaşın ilk darbesini filistin'de arapların toprağında göğüsler. arap birliği saldırınca amerika, sovyetler birliği ve birleşmiş milletler saldırıyı kınarlar. ingiltere'de manda idaresi zamanından beri sıkı kontrolde tuttuğu israil limanlarını ve özellikle de avrupa'dan kaçan yahudi göçmenleri getiren gemileri serbest bırakıverir. israil bir anda her ay sürekli artan bir insan gücü takviyesi edinmeye başlar.

    güney cephesi

    bkz harita

    savaş açılır açılmaz necev çölünde mısır kuvvetleri nirim ve kfar darom yahudi yerleşim yerlerine zırhlı araçlar ve çekili toplar ile girer. yerleşimciler topraklarını bırakmamaya karar verdikleri için hafif silahlarla da olsa çok katı bir savunma ortaya koyarlar. stratejik önemi olmayan sadece yol kenarında bulunan bu gibi kibbutz'larda oyalanmak istemeyen mısır genelkurmayı saldırıyı keserek yerleşimleri es geçer. köylülerin mısırlılara geçit vermediği haberi ise israillilere her cephede büyük moral olur.

    dört gün sonra 19 mayısta mısır 2500 kişilik bir güçle yad mordechai kibbutzuna saldırır. iki piyade ve bir zırhlı taburla cephe hücumuna kalkan mısır güçleri kendilerini lee enfield tüfekleri, üç vz26 makineli ve bir piat antitank roketiyle savunan 100 kadar israilli yerleşimciyi aşıp geçemez.

    mısır bir matilda tankı getirerek yad mordechai'ın tek beton koruganını dört atışta safdışı bırakır. korugan güney - güneydoğu istikametini koruduğu için, flank cephesini kapatan mısırlılar güneybatıdaki açıklıktan kibbutza girmek isterler. ancak belirtmek gerekirse kibbutz hafif bir tepeliğe bir buçuk metre siperlerle güzelce tahkim edilmiştir. önündeki 400 metrelik otlak arazide saklanacak yer olmayınca yahudi makineli tüfekleri ve piat roketatarı kibbutzun güneybatı ucunda kimseleri geçirmez. mısır yedi kez aynı noktadan hücum denemiş ancak hattı yaramamıştır. mısır uçakları bu sırada kibbutzu bombalamaya başlar ve kuzey kuzeydoğu hattını ateşe verirler. rezil bir tarla kooperatifi için böyle mısır tam dört gün tanklarla uçaklarla uğraş verir. en sonunda tank desteğinde bir hücumla kibbutza girerler ancak cephane sıkıntısı yaşayan yerleşimciler o gece zaten kibbutzu terketmiştir. ertesi sabah palmach unsurlarının desteğinde bir karşı saldırı yapınca evlerini geri alırlar. mısır orayı da es geçmek zorunda kalır. bkz savaşın genel krokisi.

    isdud savaşı

    mısır yerleşimleri es geçip kuzeye yönelince bir anda daha ciddi bir tehdit oluverir. israil komutanları öncelikle mısır'ı durdurmak zorunda olduklarına karar verirler. geçebilecekleri en direkt hatta tank geçişine izin veren tek köprü olan isdud kentinde mısır kuvvetlerini köprüyü uçurarak durdururlar.

    ardından çekoslovakya'dan yeni gelmiş 4 adet avia uçağı 70kg bombalarla isdud önüne dizilmiş mısır zırhlı ve piyade koluna bir dalış yapar. pilotlar mordechai alon, lou lenart, ezer weizmann ve edi kohen çok tecrübesiz olduklarından büyük zarar veremezler. mısır uçaksavarları sürprizi üzerlerinden atıp namluları havaya çevirdiklerinde alon'un uçağı motoruna isabet alarak toprağa zorunlu iniş yapar, yerde de takla atar. edi kohen kokpitine giren bir mermiyle yaralanır ve iniş sırasında uçağı yan çevirerek kırar ve enkazın içinde ölür. israil hava kuvvetlerinin tarihindeki ilk şehidi olur. ezer weizmann ve lenart ise mısırlılara 10 el bile ateş edemeden silahları tutukluk yapar. bir şey yapamadan üslerine dönerler.

    latrun istikametinde ihtiyat bekleyen givati tugayı ise kısa namlulu 1906 model 65mm yerel üretim toplarla isdud önünde bekleyen ve toparlanmaya çalışan mısır birliklerini indirekt atış barajı altına alırlar. 29 mayıs ve 2 haziran arası israil silahlı kuvvetleri artık ellerinde ayırabileceği ne kadar ihtiyat varsa güneye getirmeye başlamıştır. israil 51. taburu mısırlılar geçerse de topallasın diye isdud havarisini gece boyunca antitank ve anti personel karışık mayınlar. 53. tabura da o anda durmuş olan mısır kuvvetlerini bir saniye bile rahat bırakmadan taciz emri verilir. o taburun 3. bölük komutanı jozef geva, 54. taburun 1. bölük komutanı aryeh kotzer özellikle gece tankları hedef alan vurkaçlar düzenlerler. bu saldırılara katılmış olan uri avner hatıratında şöyle anlatıyor :

    "gedera caddelerinden geçtik. bir geçit resmi gibi neşeli değil savaş pozisyonu almış olarak ilerliyorduk. cepheye geldiğimiz söylendiğinde çelik miğferlerimizi giydik. be'er tuvya ve kfar warburg'da siviller ve mülteciler bana bakıyorlardı. hiç alkışlamadılar. ama gözleriyle takip ettiler. biliyorlardı, bu haki gömlekli gençler düşmanla tel aviv arasındaki son savunma hattıydı"

    30 mayıs'ta isdud tren istasyon mahallesine saldıran 54. tabur birkaç evi ele geçirerek mısırlılara direkt atışa başlar ama mısır ateş gücü çok daha üstün çıkar. yirmi bir yaralı verip mevzilerini terketmek zorunda kalırlar. mısır radyoları ise isdud'un alındığını ve yüzlerce israillinin öldüğünü halka haber vermektedir. doğudan saldıran 3. bölük ise karanlıkta gizlenmiş mısır birliklerine saldırarak yerini belli eder ve mısır makinelileri altında zar zor çekilmek zorunda kalırlar. bir havan mermisi 3. bölüğün tam ortasına isabet edip 16 ölüye sebep olunca doğudan gelişmekte olan israil saldırısı paniğe sevk olur ve bunlar kaçarlar. nihayetinde bunlar kız erkek karışık sivillerdir.

    şafakla birlikte israil hava kuvvetleri avia uçakları tekrar sahneye çıkarak mısır konvoyunu ve köprü oluşturmakta olan istihkam birliğini bombalar. gün boyunca da topçu atışı hiç kesilmeden mısırlıların üzerine yağar. saat 22 sularında ise mısır 2. taburu şehri artık daha çok tutamayan ve bitkin yahudileri kovalayarak isdud'a girer. mısır 9. taburu ise isdud'u es geçerek fakira vadisi civarında yüzünü yafa tel aviv'e dönerek piyadesini beklemeye başlar. israil için durum çok tehlikeli bir noktaya doğru giderken israil 54. taburun komutanı tzvi zur, 51.taburun da komutasını alarak gan yavne istikametinden akdenize doğru düz bir sprint yaparak mısır ön hattındaki 9. taburu 90 dereceyle keser. bizim kurtuluş savaşında fahrettin altay paşanın da yapmaya sık çalıştığı bir salma hareketiyle 51. taburun daha mobil olan birimlerini de 700 metre kadar açarak tel aviv yolunu karanlıkta mısırlıların görmeyeceği bir şekilde aşırtır ve geniş kumsal üzerinden batıdan doğuya mevzilendirerek saldırıyı onlarla açar. israilliler saldırdıklarında mısırlıların beton koruganlar içine mevzilenmeye çalıştıklarını görerek şaşırırlar. zira mısır genel taarruzdadır. hiç durmadan tel aviv'e koşturması gereken ileri hat elemanları siper niye kazıyor, kum torbası niye dolduruyor algılayamazlar.

    mısır perspektifinden ise israil'in ortasına kadar girmiş bu birlik beklenilenin dört katı bir direnişle karşılaşmıştır. güle oynaya dört günde tel aviv alacağız diye çıkan mısırlılar çok zor şartlar altında isdud çevresinde tutunmaya çalışmaktadır. kendilerine güneyden gelen takviye birlikleri de beit daras'tan nitzanim istikametinde bir sprint yapan 53. tabur'un pususuna yakalanmış 18 kilometre güneyde mevzilenmiş çatışmaktadır. yardım alamazlar. yardım gelene kadar beklemeye karar verirler.

    israil böyle inanılmaz bir derinlemesine savunma yaparak mısır'ı adım adım bezdirir. pleşet operasyonunu israil kazanamaz, 45 ölü, 50 yaralı 5 esir verirler. mısır kaybı ise 12 ölü 35 yaralıdır. ancak mısır böyle deli bir savunmaya zırhlı bir kafa atarak yafa - tel aviv'e yürüyemeyeceğini anlar. saldırıdan vazgeçer, çakılıp kalırlar. arap birliğinin en büyük abisi böylece savunmaya çekilerek insiyatifi israil'e bırakır. israil mısır'ı durmadan taciz edecek birimleri güney cephesinde bırakarak ve mısır'ı savunmada kalmaya zorlayarak değerli askeri birimleri savaşın çok kızıştığı ürdün cephesine çeker.

    latrun savaşı

    israil ile ürdün'ün birbirine daldığı ilk çatışma latrun'da vuku bulacaktır. bu aynı zamanda israil'in askeri tarihinde yediği yiyeceği en büyük dayaklardan biridir. latrun havzasında artık ne çektilerse bugün dahi operasyonel ve taktik anlayışlarını bu kavşağa bağlamışlardır.

    bkz harita

    latrun ramallah ile ramla arasındaki yolun, gazze ile tel aviv arasındaki yolla birleştiği kavşağın bir kilometre kuzey-kuzeybatısında çevreye çok hakim bir noktadadır. tel aviv'den kudüs'e gitmek için en kestirme yol da burasıdır. filistin'de gerçekleşen bir savaş için haritaya ilk göz atıldığında en mühim askeri hedeflerden birisi olarak göze çarpar.

    yukarıda da yazdığım gibi kudüs'teki yahudi nüfusu savaşın başlamasından beri abluka altındadır. kudüs'e yapılacak bir ikmal ve erzak/insani yardım operasyonu da doğal olarak bu hat üzerinden şehre ulaştırılacaktır. latrun da bu hattın ortasında kalmaktadır. israil burasını almak için varını yoğunu ortaya koymak zorundadır. 1948 arap israil savaşı da genel olarak (mayıs ayında) bu yolların kontrolünün ele geçirilmesine yönelik bir harekatlar zinciri haline geldiğinden haganah yönetiminin latrun'a büyük bir harekat yapması herkes tarafından beklenmektedir. ancak haganah o yıllarda stratejiden o kadar da haberdar bir oluşum değildir. givati ve harel tugayları, kudüs çevresini arap güçlerinden kurtarma amacıyla mobil yarma harekatları başlatarak beyt meşir, bab el vad köylerini alır. 12 mayıs'ta latrun'daki kale/hapishaneyi alır ve ertesi gün tekrar terkederler. 15 mayıs'ta harel tugayı deyr eyüp kasabasını alır ve ertesi gün tekrar boşaltır. israil doğu cephesi mısır saldırısının güneyden gelişmesiyle ne yaptığını bilmez bir hava içindedir. bir süre sonra buradaki israil kuvvetleri mısır'ı durdursun diye güneye yollanınca latrun kapısını açık bırakarak güneye dönerler.

    arap perspektifinden bakıldığında latrun havarisi zaten bm kararı neticesinde de filistin arap hakimiyet bölgesinde kaldığından o noktada arap nüfus dominanttır. buna yahudilerden kaçan filistinli 50 bin kadar mülteci de eklendiğinde latrun havarisinde her an kıyıma uğramak üzere olan 50-80 bin arası arap yerleşimci bulunmaktadır. ürdün arap lejyonu israil henüz mısırlılarla güney cephesinde didişirken 4 taburdan müteşekkil 2 tugayı ile latrun üzerine ilerler ve aldığı noktaları tahkim eder. israil o noktada latrun'un askeri değerini farkeder ve mısır'ı oldukça yavaşlatmış bir haldeyken tekrar doğu cephesine yığınağa başlar. bu kuzeye çıkan harel tugayının komutanlarından biri de yıllar sonra suikaste uğrayacak olan yitzhak rabin'dir.

    bu sırada kudüs'te ingilizlerden boşalan hükümet binalarını yahudiler işgal etmeye ve araplarla sokak sokak stalingradvari bir şekilde çarpışmaya başlarlar. filistinli araplar'da söz konusu tehdit mescid'i aksa'nın yahudiler tarafından işgal edilmesi gibi hayale sığmaz bir şey olunca silaha sarılıp kudüs'ü savunmaya geçerler. ürdün arap lejyonu bir taburunu kudüs'teki filistinli araplara yardıma gönderip geri kalanını latrun'a yığar. askeri bakış açısından israil'i kudüs'e girmekten hem alıkoyacak hem de kudüs dışında oyalayacak bir harekat planıdır. israil ise gün be gün yeni asker ve silah edindiği için artık kabına sığamayacak bir haldedir. kudüs'te kısılı kalmış olan yahudi yerleşimciler david ben gurion'a sağlam kalan telgraf hatlarından durumu an be an bildirmekte, yalnız iki haftalık yiyecek ve ikmal malzemesinin kaldığını söylemektedir. bu yüzden israil latrun'a atlar. başka yol yoktur.

    asıl saldırı 23 mayıs'ta yapılacakken israil askeri istihbaratının "bölgede ne olduğuyla alakalı" çok bir bilgisinin olmayışı yüzünden keşif kolları çıkartıp düşman askeri kompozisyonunun aşağı yukarı bir görüntüsünün alınması için harekat bir gün daha ertelenir. sadece istihbarata dayanılarak yola çıkılsa onlar "bazı arap çeteciler"'in latrun havarisini tuttuklarını belirtmektedirler. ama tabii orada koskoca ürdün arap lejyonu bulunmaktadır.

    saldırı kağıt üzerinde alexandroni tugayının mekanize taburuyla latrun'u cebren alıp, bölgeye arap ikmal ve takviyesini kesmesi, ve hemen ardından 72. taburun kudüs yolunu bab el vad ekseninde kuşatarak güvenlik altına alması, sonrasında yolu geçerek deyr eyüb, yalu ve beyt nuba tepeliğini çıkarak yahudi konvoyların kudüs'e akışı esnasında yola hakim noktada pusu atma ve yol güvenliğini sağlamasına dayanmaktadır.

    24-25 mayıs'ta israil ilk nitelikli sayılacak harekatını bin nun alef operasyonuyla latrun ve 1 kilometre güneyindeki hatta 5 koldan açar. ancak bu ilk saldıran birlik şlomo şamir tarafından emir komuta edilen 450 mevcutlu alexandroni tugayı ve 1650 mevcutlu 7. tugaylardır. tugaylardaki 145 kadar asker gemiyle israil'e o hafta yeni gelmiştir ve bundan gayri savaş tecrübeleri ve eğitimleri yoktur. teçhizat olarak da içler acısı bir durumdadırlar. ağır silah olarak iki adet 65mm 1906 model havan, bir adet 88mm havan (ve bunun 15 mermisi), on adet 76mm havan ve oniki zırhlı arabaları vardır.

    karşılarındaki ürdün arap lejyonu ise bu grubun karşısına 4. alayını tam mevcuduyla yığar. 600 asker yanında 600 de filistinli arap yerleşimciyi mevcuda katarak savunmaya çekilirler.

    saldırı gece yarısı başlayacakken türlü imkansızlıklar ve musibetler yüzünden saat sabaha karşı 4'e kadar başlayamaz. o noktada da yola kurulmuş olan barikat birbiriyle çelişen emirler yüzünden çatışma öncesi kaldırılır. havanın hafiften aydınlanmasıyla ürdünlüler yahudileri farkedip ateş altına alırlar. sürprize dayanacak harekatın sürprizi falan kalmaz. yahudi tugayı çok yoğun bir karşı ateşe de girişse ürdün bölgeye güzel yerleşmiş ve topçusunu 6 kilometreye mevzilendirmiştir. israil birlikleri yoğun topçu ateşi altında saat 11 e kadar çarpışır. ürdün topçusunu kendi topçularıyla susturmak da isteseler ne mühimmat ne ekipman ne de deneyimleri buna izin vermez. şlomo şamir, bu ilk saldırıyı öğleden önce geri çeker. ürdün 5 ölü 6 yaralı vererek tahkimatlarını sağlamlaştırmaya girişir. zira israilin niyeti artık belli olmuştur. israil ise 72 ölü 140 yaralı 6 esir vermiştir. yıllar sonra israil başbakanı olacak teğmen ariel şaron bu saldırıda midesinden vurulmuş latrun'da yatmaktadır.

    arap lejyonu şu noktada israil hulda'daki harekat merkezine zırhlı bir sortide bulunsa israil merkez cephesi tümüyle çökecek ve israil savaşı çok büyük olasılıkla kaybederek devletleri tarihten silinecektir. ancak bunu yapmak yerine kudüs üzerine yoğunlaşmayı tercih ederler.

    david ben gurion bakar ki merkez cephesi çok yoğun bir stres altında, 10. harel tugayını arayarak ne istediklerini sorar. onlar da asker ve ekipman desteği istediklerini söylerler. gurion etzioni tugayının bir taburunu harel tugayına gönderir. bu sırada gemiler ve uçaklarla israil'e yeni asker ve doğu avrupa silahları yağmaya başlamıştır. gemiden indiği gibi silahlandırılan fanatik 400 yeni yahudi yerleşimci de harel tugayına katılır. en ilginç gelişmelerden biri de bir amerikan ordusu albayı olan mickey marcus'un amerikan ordusundaki kariyerini bir günde silerek israil'e uçmasıdır. marcus aslen hukuk geçmişi olan bir masabaşı subayı olsa da albay olması israil için yeter de artar bir şeydir. israil kendisini hemen tümgeneral yaparak cepheye gönderir. marcus da etzioni harel ve 7. tugayların komutasını bizzat üzerine alarak savaşa dahil olur.

    şlomo şamir latrun önündeki israil birliklerinin tekrar başına geçer ve israil savaştan çıkmış olan birimleri hemen reorganize etmeye geçer. bir gün önceki harekatta hacamat olmuş ve mevcudunun katastrofik %80 kadarını kaybetmiş 32. taburu hattan çekerek bunun yerine 7. tugayla givati tugayının 52. taburunu hatta çeker. güney cephesinden yetişen 73. tabur ise alev makinaları ve yerel atölyelerde zırhlandırılmış arabalarla tabiri caizse ağır piyade olmuştur. onlar da savaşa dahil olarak latrun'a yapılacak ikinci ve daha ağır saldırı için pozisyon alırlar. ikinci faz olan bin nun bet operasyonu böyle start alır.

    ilk saldırıda çok hayvan bir düşman organizasyonuna çattıklarının farkındadırlar ama düşmandan atış gücü sayı ve malzeme olarak hala yeterli bir görüntü alamazlar. israil hala arap lejyonunun 600 kişilik bir destekli taburuna karşı savaştığını düşünmektedir. oysa karşılarında mevzilenmiş tam mevcutlu bir tugayın üzerine 400 de arap çeteci vardır. herşeye rağmen önceki saldırının hacamat olmasından bir miktar ders alarak saldırıyı planlamaya girişirler. keşif birlikleri beyt ciz ve beyt susin noktalarında çetecilerin yerleştiği kanısındadır. dolayısıyla saldırının asıl kaması israil askeri perspektifinden buraya vurulmalıdır.

    israil 72. ve 52. piyade taburları beyt susin'e güneyden koşarak saldıracak, bab el vad'a ilerleyerek oradan deyr eyüp ve yalu'ya saldıracak ve latrun havzasına doğudan vurabilmek için pozisyon alacaklardır.

    aynı anda israil 73. mekanize ve 71. piyade taburları latrun'un en iyi tahkimatlı noktası olan kale bölgesine cepheden saldıracak ardından latrun kasabasına güneybatıdan girecektir. bu iki saldırı senkronize olabildiği takdirde arap atış gücünü bölecek topçuyu bir noktaya nişan almaya zorlayacak ve diğer saldıran birimin yükünü hafifletecektir.

    ilk saldırı probeu geceyarısı beyt susin'i ve bab el vad'ı boşaltılmış bulur. ancak 72. piyadenin bir bölüğü deyr eyüp'e girdiğinde yakındaki bir tepede mevzilenen ürdün arap lejyonun ön hattı tarafından farkedilirler. ürdün topçusu ve makineli tüfekçileri hiç tereddütsüz deyr eyüp'e ne var ne yok ateş etmeye başladıkları anda israil hemen 13 ölü 38 yaralı vererek açıkta kaldığını farkeder. bu ölenler büyük oranda gemiden inip savaşa dahil olan taze göçmenlerdir. bölük pörçük bab el vad'a çekilirler. saldırının diğer birliği 52. tabur yalu'ya ilerlemek ister ama 72. taburun dağılması yüzünden geri çekilme emri alırlar.

    saldırının ikinci probeu 71. tabur manastır istikametinden başarılı bir saldırıyla harekatı açar ve latrun kasabası eteklerine girerek ev ev çatışmaya başlarlar. israil topçusu bütün namlularını kalede konuşlu ürdün bataryalarına çevirip ürdün topçusunu saldırı süresince kaosa gark etmeyi başarır. alev makineleri taşıyan israilli askerler kale duvarlarına cepheden saldırınca böyle bir şey beklemeyen arap güçleri sürpriz yüzünden kayıplar verip pozisyonları kaptırmaya başlarlar. ancak arap lejyonu disiplinlidir. oldukça mobil ingiliz 60 milimetre havanlarından 6 batarya hemen kale gerisine kurularak bir arap teğmenin atış yönlendirmesiyle israilliler arasında kıyım yaparlar. alev makineleri taşıyan askerler kale kapısını temizlemiş ve istihkamcılar kapıyı mayınlayarak patlattıkları anda kafalarına çok isabetli bir havan saldırısı yiyerek durdurulurlar. alev alev yanıp parçalanan istihkamcıları gören taze göçmen askerler disiplinden de yoksun olduklarından açık kapıya saldırıp harekatı devam ettiremezler. 71. taburun erkan başkanı hayim laskov 4. bölüğü etrafına toplayarak son bir hücum dener ancak sessiz intikalde bir askerin antitank mayınına basması yüzünden ilerleyen bölüğün tam ortasında feci bir patlama olur. başı o sırada rahatlamış ürdün topçusu da bu patlamayı farkederek hemen bu yaklaşan bölüğü vizörlerinde sıfırlar ve rahat rahat ölüm yağdırmaya başlar. 4. bölük olduğu yere çivilenip kalır. %60 oranında fecaat bir zayiat vererek topallaya topallaya ölülerini de arkada bırakarak geri çekilirler.

    israil 73. mekanize taburu %80 mevcudunu ölü yaralı esir verir. kale etrafındaki çatışmalarda bilanço israil hesabına 44 ölü 89 yaralı ürdün arap lejyonu için 14 ölü 18 yaralıdır. kale komutanı arap üsteğmen de ölüler arasındadır. mickey marcus harekat sonunda piyadeyi açıkça suçlamaktan da geri durmayacaktır. "topçu barajı düzgün, zırhlı saldırı makul ama piyade? çok kötüydü" diyecektir.

    burma yolu

    israil geri çekilip durumu değerlendirdiğinde vaziyeti çok karışık görür. latrun üzerine iki destekli saldırı berhava olmuştur. araplar da artık duruma uyandıklarına göre üçüncü bir saldırının sürpriz etkisi falan olmayacaktır. latrun kudüs yolunun tam üzerinde olduğuna göre, ürdünlüler de güç kullanılarak oradan atılamadıklarına göre tel aviv kudüs arası bloke olmuştur. kudüs elden gitmediyse bile gitmek üzeredir.

    ancak latrun un 500 metre güneyindeki tepelik beyt susin ve beyt ciz israil kontrolündedir. bu tepeye çıkıp da kafayı sağa çevirdiğinizde kudüs ufukta zaten görünmektedir. kudüs beyt susin arası da belli belirsiz düşman muhalefetinden muaf bir koridor olsa da burada bir yol yoktur. palmach subayları latrun yolunu kullanmadan araziden kudüs e bir göz atmaya gittiklerinde bakarlar ki burada asırlar öncesinden kullanımda olan ancak sonrasında unutulmuş patika geçitler vardır. genişliği de birbuçuk kamyon kadar bu patikalar üzerinden kudüs'e ikmal ulaştırmak gibi ilginç bir planla dönerler. bundan başka elde bir plan da yoktur zaten. ben gurion istihkam taburuna hemen bir yol açılması için otonomi verir.

    katırlarla jiplerle kazma küreklerle hemen o gece bir toprak yol açmaya girişilir. yola da ikinci dünya savaşında burma - çin arasına yağmur ormanlarının içine binbir güçlükle açılmış yolun hatırasına burma yolu adı verirler. latrun'daki ürdün kuvvetleri beyt susin doğusunda bir hareketlenme olduğunu farkederler ve topçuyu çevirip orayı taciz etmeye başlarlar ama yol inşaatını durduramazlar. o noktadan yeni saldırı bekledikleri için de sorti yapıp düşman aktivitesiyle ilgili malumat almaktan imtina ederler. burma yolu ürdün'ün gözü önünde 150 işçinin 4 vardiyayla gece gündüz çalışmasıyla açılır. hattın son 300 metresi ise kamyonların geçişine uygun olmadığından ilginç manzaralara tanık olunur. kudüs'e erzak götüren kamyonlar dönüşte şehirdeki yaralı yahudi yerleşimcileri almak için beklerken israilli askerler yaralıları sırtlarında kamyonlara kadar taşırlar. yol kenarında ise aynı istihkam birlikleri şehre yeni bir su boru hattı dizerek savaşın ortasında kudüs'e su bağlarlar. 10 hazirana kadar günlük 140 kamyonluk bir konvoy kudüs'ü erzak silah ve mühimmatla ikmal etmeye başlar.

    yoram operasyonu

    30 mayıs - 8 haziran arasında araplar ve israilliler arasında karşılıklı çatışmalar azalmadan sürer ancak iki taraf ta saman alevi gibi ani saldırılar ve geri çekilmelerle bol zayiatlı ancak kesin sonuçları olmayan operasyonlara meyillidir. bu esnada birleşmiş milletler 11 haziranda bir ateşkes yapılmasını kararlaştırmıştır. ben gurion'un önünde latrun havarisini araplardan temizlemek için tam üç günü vardır.

    o da harekatın operasyonel komutasını yigal allon'a verir. o da durum değerlendirmesi ile destek birlik istediğinden israil yönetimi celile'de savaşa savaşa elit bir hale gelmiş 11. yiftach tugayını bölgeden çekerek latrun'a getirirler. balak operasyonuyla israil'e o sırada varmakta olan ağır silahlar da yiftach'a verilince yigal allon dört adet 65mm havan ve dört adet 120mm çekili top kazanmış olur.

    yigal allon ana gücü olarak yiftach tugayının üç taburunu ana siklet merkezi olarak kale koruganlarına karşı konumlandırır. bu sırada mevzilenmiş olan beyt susin istikametinden beyt nuba istikametine şaşırtma saldırıları yapacaktır. harel tugayı ise sessizce geçmesi gereken ürdünlülerin hafifçe koruduğu 315 rakımlı tepeyi hiç gereği yokken ateş altına alarak tüm ürdün savunmasını prematüre olarak uyandırırlar. ürdün arap lejyonu sayıca az olarak yakalansa da inanılmaz bir savunma ortaya koyarak israil tugayını tüfek ve bomba ateşiyle püskürtürler. yiftach ise diğer istikametten hedeflerine ulaştığında harel tugayı birimlerini pozisyonlarında göremeyerek beklemeye başlar. israil karargahı bu sırada çelişkili raporlar dinleyip durmaktadır. tez elden üçüncü saldırıyı da geri çekmeye başlarlar.

    ürdün bu sırada eeh eytere be diyerek mevzilerinden çıkarak iki karşı saldırı gerçekleştirir. burma yolunun mihenk taşlarından beyt susin'e piyade ağırlıklı bir cephe yarması yaparak birkaç muhafız müstahkem mevkini ele geçirirler ancak saldırının devamı gelmeyince 3 saat içinde bu mevzileri bırakmak zorunda kalırlar. ikinci saldırıda ise hattın daha da gerisindeki gezer kibbutz'una saldırırlar. kibbutz'u 13 kadın 68 asker savunmaktadır ve saldırı o kadar da beklenen bir şey olmadığı için ürdün burayı 4 saatlik kanlı bir çarpışmayla ele geçirir. ürdün bu çarpışmada yalnız iki ölü altı yaralı verir. israilin bilançosu ise 39 ölü 26 esir 77 yaralıdır. esirlerin ikisi ele geçer geçmez arap partizanlar tarafından vurulmuştur. kibbutz tüm erzakı ve malzemeleri yağmalandıktan sonra tahliye edilir. yiftach tugayı da ertesi gün kibbutz'u savaşmadan geri alır.

    latrun havarisi bu noktadan sonra ateşkes ilan edilinceye kadar statik ancak tarafların birbirini durmadan taciz edeceği bir cephe halini alır. ateşkesin sona ermesiyle kan akmaya tekrar devam edecektir.

    kudüs'teki durum

    kronolojik olarak latrun'dan önce başlamış da olsa sonrasında yazmak icap ediyor çünkü burma yolu mitinin kudüs'ün ürdün ve israil arasında paylaşılması ile aşırı doğrudan bir ilgisi var. o anlaşılmadan daha abes duracağı için böyle yazıyorum.

    kudüs içinde araplarla yahudiler arası silahlı çatışmalar ve şehrin ikiye ayrılması 1947 aralığına tekabül eder. kudüs aslında birleşmiş milletler'in bir corpus separatum kararına ev sahipliği yapmaktadır. buna göre dini ehemmiyetinden dolayı kudüs uluslararası bir statüde olacak uluslararası bir idare tarafından her isteyene dini vecibelerini yerine getirebileceği bir ortam sunulacaktır. ancak dini tansiyon filistin manda idaresinde çok prematüre patladığı ve kimse corpus morpus dinlemeden anında birbirine her tür silahla giriştiği için bu kararı sallayan pek olmaz.

    belirtmek de gerekirse ürdün corpus'a saygılı bir havada olduğundan arap lejyonunu mesela gayet de yapabilecekken kudüs'e sokmamıştır. onun yerine latrun'a mevzilendirmiştir. tel aviv ile kudüs arasına yerleştiği için de israil'in kudüs'e doğrudan bir güçle girmesini çok zorlaştırmıştır.

    1948 arap israil savaşında kudüs içinde neler yaşandığıyla alakalı düşününce insanın aklına suriye iç savaşı ve halep'te yaşananlar ister istemez geliyor ancak durum o yıllarda çok daha farklı bir şekilde ilerlemiştir. öncelikle kudüs ile yahudilerin çok yoğun yerleşmiş olduğu kıyı şeridi arasında çok fazla bağlantı sağlayan yahudi köyü yoktur. kudüs içinde ise yüzlerce yıldır yaşayan oranın yahudileri hristiyanlar ve müslümanlar ile şehri heterojen bir şekilde paylaşmışlardır. yahudi mahallesi hristiyan kesimi müslüman bölümü gibi kıstaslar söz konusudur ve insanlar genellikle komşuluğa riayet eder bir havadadırlar. yahudiler şehrin en eski merkezi kısmında mahalle edinmiş durumdadırlar bunun da yanısıra kudüs'ün güney ve doğusunda yahudilerin dört de kasabası (atarot, neve yakov, kalya, beit haarava) bulunmaktadır. savaş böyle bir anda patladığında ilk etapta kudüslüler arasında günümüzde halep'te görülen sahneler pek görülmez. sokak sokak yıkıcı çatışmalar bir kere yoktur. arap birliğinin amacı kudüs'ü bloke ederek yahudileri oradan çıkmaya zorlamaktır. ondan sonra da çıkanları mescid'i aksa'dan mümkün olduğunca uzakta tutmaktır. yahudilerin amacı ise tapınaklarının iki kez kurulduğu en kutsal şehirlerinden ne olursa olsun çıkmamaktır.

    bu yüzden kudüs savaşı daha çok bir ikmal savaşı olarak belleklerde yer etmiştir. kudüs içinde savaşanlar da lehi ve irgun örgütleridir. israil kurulduğunda ise kudüs yahudi savunmacıları etzioni tugayı adı altında bir hiyerarşiye sahip olmuş da olsa söz konusu mekan kudüs olunca lehi ve irgun silahı ve davayı 1949'a kadar bırakmayacaktır. diğer taraftan araplar kudüs sokaklarında savaşmaya 5300 yerel, 600 ıraklı, 60 da boşnak milis getirmiştir.

    ikmal dedik. onu da açarsak kudüs toplamında 100 bin kadar yahudi yaşamaktadır. bunların da minimum dayanma sınırı olarak ayda 4500 ton kadar gıda yakıt tıbbi malzeme almak zorundadır. arap birliği kudüs'ü ablukaya aldıktan ve latrun havarisine yerleştikten sonra kudüs'e ulaşabilen ikmal günlük 30 kamyon'a kadar düşer. mart 1948'de ise günde 6 kamyon ikmal kudüs'e zorlukla tali yollardan gece girebilmektedir. mart sonunda ise kudüs'teki yahudiler yokluktan teslim olmak üzeredirler.

    1948 yılındaki kudüs'ün yahudi askeri valisi sayılan dov jozef her türlü ikmali karneye bağlar. buna göre aile başına ekmek 200 gramla sınırlıdır. nisan ayındaki kotaya göre de bir aile 1kg patates, 2 yumurta, 250gr balık, 2 kilo hamursuz (matzot) peksimet, 100 gram kuru meyve, 250 gram et ve 250 gram matza unu alabilmektedir. mayıs ayında su da karneye bağlanır. kişi başı günde 9 litre su verilebilir. kudüslü yahudiler bu sırada ebegümeciye bildik anlamda bir bağ kurarlar. her köşebaşında yabani yetişen bu bitki yokluk zamanında israil mutfağına da bir daha çıkmamacasına girer. yahudi radyo istasyonları ebegümeci nasıl pişirilir bunun tariflerini falan yayınlarlar. bu yayınlar ürdün amman'da da dinlenmektedir ve büyük sevinç yaratır. arap perspektifinden bakıldığında yahudiler ebegümeci gibi eşek ve ineklere yedirilen bir yabani ota kaldılarsa teslim olmaları yakın diye düşünülmektedir.

    ablukayı asıl bitiren iki etmenden biri haziran ayında açılan burma yoludur. bu hat gereken miktarlarda ikmali karşılamasa da bir kez açlığı görmüş olan kudüslüler artık azla mutlu olabilmektedir. ikmal bir kez gelmeye başlayınca moral yahudi tarafında tavan yapar. ablukayı bitiren ikinci etmen ise filistin liderliğinin en tepesinde kabul edilen ve bugün bile yaser arafat kadar (hatta daha fazla) çok sevilen bir figür olan abdülkadir el hüseyni'nin palmach ile girdiği çatışmada öldürülmesidir. mescid-i aksa'da kılınan cenaze namazına 300 bin kişi katılmıştır ve bu olaydan sonra tam anlamıyla başsız kaldıklarını düşünen filistinli araplarda moral falan kalmamıştır. filistinli arapların 1948-60 arasındaki sorunu da bir yerde bakarsanız lider kıtlığıdır. kurtlar sofrasına oturup herkes kendileri ile ilgili karar verirken filistin en ihtiyacı olduğu zamanda kendi sesini duyamaz olmuştur. diğer taraftan yahudilerde ise yetişmiş insan çok olduğundan (sanırım) lider enflasyonu gibi bir şey vardır.

    samarya ve kuzeyindeki çatışmalar

    ırak'ın 1948 savaşına olan tek katkısı ürdün nehrini iki piyade ve bir zırhlı tugayla ürdün'ün kuzeyinden geçerek israil'in geşer kentine saldırmak olmuştur. ancak disiplin ve organizasyon namına ırakta o yıllarda pek bir şey olmadığından geşer'e ağır zayiat vererek giremezler. ırak askerleri hemen nablus cenin ve tulkarm arasındaki stratejik arap yoğunluklu bölgeye çekerek refite alır. ortam bir miktar durulunca da buradan 25 mayıs'ta netanya'ya doğru bir saldırı açarlar. orada da çok çetin bir savunma ile durdurulurlar. israil nispeten kalabalık sayılabilecek ancak değersiz addettikleri ırak birliklerine karşı cenin'de iki piyade tugay ve yarım zırhlı taburla karşı saldırıya geçer ancak ırak can havliyle mevzilerine tutunarak kendini savunmayı başarır. ancak bu savaştan sonra moral özellikle de ikmalin korkunç seviyelere inmesi yüzünden ırak birlikleri durağanlaşır ve insiyatiflerini kaybederler. mısır gibi mevzilerini kazıp israil'i beklemeye başlarlar. israil ise daha aktif diğer düşmanlarıyla uğraşacak fırsat bulur.

    ırak bu girdiği noktadan güneybatıya doğru kararlı bir ilerleme gerçekleştirebilse 1 haziran öncesi tel aviv'le aralarında ciddi bir savunma ortaya koyacak askeri birim bulunmuyordu. ortadoğunun böyle oyunu değiştirebilecek fırsatlarından birini daha bilmeden kaçırmıştır arap birliği.

    kinarot vadisindeki çatışmalar

    bkz harita

    savaşın şimdiye kadar hiç uğrayamadığımız cephelerinden biri olan suriye sınırında neler neler olmaktadır bir bakalım.

    suriye israil kuruluşunu açıkladığı anda hemen taberiye gölü (tiberias) doğusundaki ein gev'e top atışına başlar. aradan üç gün geçince'de gölün en güneyindeki samah'a karşı şiddetli bir saldırıya geçerler. asıl askeri hedefleri tiberias olduğu için suriye'nin savaştaki motivasyonunun israil'in yıkılması filistinlilerin millet olarak varlığının tesisi olmadığını da söylemek yanlış olmaz. suriye büyük olasılıkla pastadan kapabildiği kadar hızlı ve büyük bir parçayı tabağına almak istemektedir. bu parça da golan tepelerinin batısındaki havza ve taberiye gölünün kendisi gibi durmaktadır.

    suriye araç konvoyu ufukta göründüğünde israil samah garnizonu tiberas'tan yardım ister. bir bölük asker yardım için yola çıkar ve yirmi dakika içinde samah içinde pozisyonlarını alırlar. samah bu anda üç müfreze asker tarafından savunulmakta ve yakınlardaki yahudi yerleşimlerinden tüfeğini kapan çiftçinin de ufak ufak katılmasıyla bu sayı artmaktadır. ancak suriye sınırı israil'in en az güçlendirip ikmal edebildiği cephesi olduğundan silah sayısı bakımından çok zayıf durumdadırlar. hele ki ağır silah hiç yoktur.

    suriye uçakları şaar ha golan, degania bet ve afikim'i bombalayarak niyetlerini de belli eder. suriye ürdün sınırı üzerinden batıya doğru 5-6 kilometrelik bir cepheyle, cephenin de başı şaar ha golan olmak üzere ilerlemektedirler. tiberias halkı duruma bakıp suriye'nin kentlerine gelmek istediklerini anlar ve şehrin etrafına barikat ve hendekler oluşturmaya başlar. bu bölgede ağır silah olmayışının yanında israil'de tecrübeli düşük rütbeli subay ve karar verebilecek askeri erkan da yoktur. 16 mayıs'ta suriye saldırısı sürerken suriye'nin adı artık unutulmuş ancak döneminin çok önemli figürlerinden biri olan cumhurbaşkanı şükrü kuvvetli başbakan cemil mardam ile cephede görülür. bir tankın üzerine çıkarak "siyonistlere ölüm" diye defalarca haykırarak askerin moralini tesis ederler.

    savaş samah önüne ulaştığında suriye tuğgeneral hüsnü el zaim komutasında 30 araç ve 8 tanklık bir güçle birbirlerini iki konvoy halinde görülür. suriye araçları ağır silahlarla dolu olduğundan kıyıya yakın giden konvoy ateş açtığında israilli savunmacılar arasında kıyım yaratır. bölgedeki tüm evler kerpiçtendir. ortam dümdüzdür ve yahudiler yeterince siper kazamamıştır. ön hat savunmacılar yerlerini terkederek samah polis istasyonunun savunulmasına koşarlar. golani tugayının komutanı tzvika levkov tiberias'ta kim varsa samah'a gelmesini ister ancak gelemezler ya da zamanında mesajı alamazlar. tzvika levkov ağır yaralanır. hatta yahudi savunmacılar öyle bir haldedir ki kentte bir şekilde yaralanmamış sadece 21 kişi kalmıştır. haganah durumu çok karamsar görerek yaralıların geride suriyelilerin insafına bırakılarak samah'ın terkedilmesini emreder. böyle kritik bir geri çekilme disiplinden yoksun , çok amatörce ve laubali bir havada yapılır. uzun dar sokaklarda ağır silahlı suriye zırhlı araçlarının önünden koşarak kaçan çiftçiler kıyma gibi biçilirler.

    yeni savunma hattı 775 metre batıya degania kasabalarına kurulur (degania alef ve degania bet) bu sırada israil en iyi savunmanın saldırı olduğu konusundaki fikrinden yine vazgeçmeyerek taarruzdaki suriye'ye bir sürpriz saldırı açar. yiftach'ın 3. taburuna bağlı palmach bölüğü samah polis istasyonuna bir gece saldırısı yapar. suriyeliler bunu beklemiyor olsalar da saldırıyı savuştururlar ancak şaşkınlık ve kaos suriyelileri olay yerinde bir 24 saat tutar. degania kasabalarına saldırıyı geciktirirler. bu esnada deganialı bir heyet tel aviv'e ulaşmış ve david ben gurion'dan ağır silah ve takviye asker istemişlerdir. o da karşılığında "bütün ülke kuşatılmış durumda, veremem" tarzı bir şeyler diyecektir. ancak sonrasında insafa gelip israil'in hurda fiyatına avrupadan aldığı 1906 model nişangahları bile olmayan 106mm kısa namlulu napolyonçik toplarını ben gurion kudüs yerine kinarot vadisine yollayacaktır. taberiye gölündeki iki israil ganbotu da kıyıya çok yakın araçları taciz edecektir.

    en nihayetinde savaşın başında top atışı yemiş ancak karadan saldırıya uğramamış ein gef savunmacıları bir tekneye doluşup samah'a yine beklenmedik bir komando akını gerçekleştirince suriye biraz daha gecikir.

    israil yönetimi en sonunda kuzey cephesinin önemini samah'ın kaybıyla farketmeye başlar. degania ve tiberias elden çıkarsa israil'in manevra yapacak alanı kalmayacağı gibi samarya'da ırak'a karşı verilen geşer harekatının ikmali de büyük tehlikeye girecektir. geşer giderse kudüs'e bir 4 bin kadar daha ıraklı sevk olacaktır. kudüs giderse yahudiler neden filistine dönmüştür?

    israil yönetimi savaştaki en akıllı kararlarından birini alarak suriye ile çarpışan kuzey cephesinin komutanlığına moşe dayan'ı atar. israil'in bir sonraki savaşı 1967 altı gün savaşında çok feci sivrilerek adını askeri tarihe yazdıracak olan moşe dayan zaten deganialıdır. kendi ülkesini geçtim, kendi kasabası için savaşmaya aşırı motive olarak gitmektedir. kendisine verilen emir kuzey cephesini stabil bir hale getirmektir. o da ilk iş olarak özel kuvvetlere yönelerek, 8. zırhlı tugay içinde güçlü kuvvetli üçgen vücutlu çocukları seçerek bir komando taburu oluşturur. israil askeri tarihi boyunca bir bağımlılık halini alacak çok elitleşmiş özel kuvvetler grupları da bir yerde böyle doğar. dayan bunun da yanında israil'in gençleri askere hazırlama formasyon grubu şeklinde kabaca tabir edebileceğimiz meşhur gadna organizasyonundan (bkz: gadna) takviye gençler alarak bölgeyi tahkime başlar. aynı zamanda yiftach 180 kadar eğitimli asker yollamış bulunmaktadır, bunun da yanında aşağı celile ve cizra vadisindeki yahudi yerleşimlerden de yüklü sayıda yahudi milis bölgeye akın eder. bütün bunlar hep 18 mayıs'ta bir palmach akını yiyen suriye ordusunun samah'ta bir gün boyunca gelmeyecek bir israil karşı saldırısını beklemesi yüzünden olmaktadır. resme yukardan bakıldığında arap kararsızlığını israil hep çok güzel kullanmaktadır. erken saldırılar ve oyalama taktikleriyle çok başarılı bir askeri kültürleri olduğunu kabul etmek gerekir.

    suriye'nin taberiye gölünün güneyinde pek askeri amaçları yoktu dedik. asıl yürümek istedikleri nokta tiberias ve orada oluşturulacak göl etrafında bir nüfuz alanıydı. ancak aynı sıralarda ırak kontenjan birliği nablus'tan tulkarm'a doğru bir yarma deneyeceği için arap birliğinde nadir görülen bir iletişim başarısına imza atarak bu planını suriye'ye iletir. dahası suriye'nin degania bölgesini az daha zorlamasını ve dolayısıyla kuzeyden tulkarm'a 90 derecelik bir israil süpürmesi ihtimalini ortadan kaldırmasını ister. suriye bunu kabul ederek 20 mayıs günü saat sabah 4'te degania kasabalarına o güne dek görülmemiş bir topçu barajına başlar. bataryaları samah polis istasyonuna kurarak 800-825 metre bir mesafeye görsel temasla atış yapmaktadırlar. samah'a yapılan saldırının aksine suriye topçu tankçı piyade ve mekanize bütün birimlerini yine görülmemiş bir organizasyon becerisiyle kullanmaktadır. yarım saatlik cehennemi bir topçu bombardımanından sonra suriye birlikleri iki kola ayrılarak kuzeydeki degania alef (ve özellikle bunun kuzey köprü geçişleri) ve güneyde degania bet'e tank desteğinde hücuma kalkar.

    suriye hücumunun karşısında 70 kadar israilli savunmacı bulunmaktadır. ağır silah niyetine üç adet mg151 20mm top ve 3 adet piat bulunmaktadır. bir adet 60mm havan topu ise savaşın başında kendiliğinden patlamıştır.

    israil degania bet'e sızmaya çalışırlar ancak sabaha karşı hava az aydınlık olunca görülürler. silahlar patlayınca öyle bir tahkimat için gereken sayının yarısının da altında bir güçle gelen suriye hemen geri çekilir. bu sefer degania alef'e 5 tank 14 araç ve 188 askerle alenen saldırırlar. savunma duvarı tankların da etkisiyle hallaç pamuğu gibi atılır ancak suriye zırhlı saldırıda piyadenin etkisini tam çözemediğinden tanklara piyade ataşlamamıştır. bu beş tank degania alefe girdiğinde 20mm toplar çatılardan zırh delici mermi kusmaya başlar. tankların her tarafı cayır cayır kıvılcımlarla bezenir. piat kullanan bir israilli asker roketi suriye renault r35 tankının kupolasının en tepesine isabet ettirmeyi başarır. o sırada tank komutanı kupoladan vizörle etraftan görüntü almaya çalışmaktadır. resme dikkat ederseniz tankın en tepesindeki kubbedeki deliği göreceksiniz. o deliğin altından kopan parçalar komutanı biçtiği gibi içerideki mürettebatı da ağır yaralamıştır. (bu aynı zamanda israil'in tarihinde vurduğu ilk tank olarak anıtlaşmıştır.) diğer tanklar ise her yandan üstlerine molotof kokteylleriyle koşan yahudi yerleşimciler arasında kalır. bir tank tam gaz tornistan ederek samah'a kadar geri çekilir ve piyadesiyle birleşir. diğer tüm tanklar yanmış ya da havaya uçurulmuştur. piyade yetiştiğinde ise degania alef girişi moralleri oldukça yükselmiş olan israil askerleri tarafından savunulmaya başlanır. günün ilk ışıklarıyla saat 7:45'te suriye operasyonu durdurur.

    o sırada degania bet, alef'ten çekilen suriyelilerin bir tür intikam saldırısına girişmesine sahne olur. ancak degania kasabalarına saldırı artık ayyuka çıktığından 80 kadar yahudi, bunların iki makineli tüfeği ve bir havanı suriye piyade bölüğüne geçit vermez. bu saldırı sürerken ben gurion'un gönderdiği nişangahları olmayan 1906 model toplar degania bet'e ulaşır. bunlar göz kararı saldıran suriyelilere direkt atışa başlarlar. 40 kadar mermi attıklarında suriye piyadesi ölülerini de bırakarak samah'a çekilir. israil batarya komutanı oraya göz kararı indirekt atışa da geçer. suriyeli komutanlar daha önce israil topçusunun olmadığına ikna olduklarından açıkta brifing almaktadırlar. top ateşi etraflarına düşmeye başladıklarında oldukça demoralize olarak çekilmeye başlarlar. çekilmelerine çok önemli bir etken de yiftach'ın palmach 3. taburunun kuzeyden gizlice golan tepelerine çıkarak suriye ikmal ve özellikle su yoluna bir akın yapmış olmasıdır. suriye hemen kendi zayıflığını farkederek ileri harekata son vermiştir.

    arap birliğindeki aktörlerden biri daha böyle safdışı olur.

    hava operasyonları

    israil henüz kurulmadan özel kanallardan filistin'e gelmiş bir leh rwd-13 uçağı yahudilerle araplar arasındaki iç savaş öncesi çekişme sürerken yarı keşif yarı gezinti amaçlı filistin göklerinde dolanıyordu. israil kurulduğunda da üstüne beyaz üzerine mavi 6 köşeli davut yıldızı boyanan ve israil'in ilk uçağı haline gelen bu uçak aynı zamanda tekti. başka uçak 1947 yılında yoktu. mısır ise ingilizlerin ülkeye bıraktığı spitfire mk1-mk.ix serisi uçaklar ve pilotlar konusunda eli oldukça güçlü sayılırdı. israil kurulduğu ilk gün 15 mayıs'ta dört mısır spitfire mk.ix avcısı tel aviv yakınlarında sivil ve askeri-sivil uçakların üslendiği 1 kilometrelik bir pist olan sde dov'a top ve makinelilerle saldırır. bir hava muhalefeti de görmezler. daha sonra tel aviv'e de benzer saldırılar gerçekleşecektir. orada da yerden tabanca tüfek ateşi dışında bir karşılık göremezler. bu saldırılar kesintisiz altı gün kadar sürer. 18 mayıs'ta düşman avcıları görmekten umudunu kesen mısırlı pilotlar uçaklarda bombalar da getirerek hava yer görevlerine başlayacaklar, tel aviv otobüs garajına saldıracaklar ve arkalarında 42 ölü 100 yaralı bırakarak israil'i çözülmesi güç bir durumla karşı karşıya bırakacaklardır.

    israil bu duruma ilk önlem olarak uçaksavar silahlarını tel aviv havarisine yoğunlaştırarak bir mısır spitfire'ını düşürecek pilotunu da esir alacaktır. mısır aynı günlerde israil hava sahası sanarak ingiliz kraliyet hava kuvvetleri hava alanı ramat david'e saldırarak 4 uçak ve 4 pilot kaybedecektir. daha sonraki safhalarda (otobüs garajı baskınından iki gün sonra 20 mayısta) balak operasyonuyla çekoslovakya'da 25 adet avia uçağı gelip israil hava kuvvetleri gerçek anlamda ortaya çıktığında ise durum filistin göklerinde çok daha civcivli bir hale gelecektir.

    hatırlatmak gerekirse avia-s199 ironik olarak yahudilerin en büyük kabusu nazi almanyasının tasarımı olan messerschmitt bf-109 şasisine bir heinkel-111 junkers jumo motoru takılarak imal edilmiş hybrid bir uçaktı. yani israil böyle ölüm kalım savaşını havada karada nazi ekipmanıyla vermiştir desek çok da yanılmayız. ancak diğer taraftan ikinci dünya savaşından sadece üç yıl sonra oluşan bir savaşta da nazi almanyasının artık kimselere yaramayan ihtiyaç fazlası ekipmanı da dönemin en rahat erişilebilir askeri malzemesidir. filistin'e gelmeyen silahlar mesela vietnam'da viet minh ile vo nguyen giap'a gidecektir.

    konuya dönersek israil 3 haziran'da ilk hava zaferini, tel aviv'i bombalamaya gelmiş bir mısır dc-3 dakota nakliye uçağını düşürerek elde eder. bu olay batıdaki gazetelerde yer bulduğunda ikinci dünya savaşında avrupa göklerinde avcu pilotluğu yapmış ve sivil hayata adapte olma sıkıntıları çeken bir sürü yahudi asıllı pilot soluğu israil'de almıştır. israil böyle hiç yoktan nasılsa bir ayda deneyimli hava kuvvetleri falan bir araya getirebilmektedir. o noktadan sonra da tel aviv, akdeniz ve sina üzerinde it dalaşları sıklıkla yaşanacaktır. avia s-199 uçağının zorlukla hız alması yüzünden ismi iaf içinde mezek (katır) olarak kalmıştır. bu isimle çıkan ve 1948 yılındaki hava savaşlarını (tabii israil perspektifinden) yayınlayan mezek isminde bir çizgi roman dahi vardır.

    birinci ateşkes 11 haziran 1948

    birleşmiş milletler, 29 mayıs günü bir ateşkes ilan etmiş ve 11 haziran'da uygulamaya gireceğini beyan etmiştir. tabii o günler 2. dünya savaşı sonrası birleşmiş milletlerin gücünün tam olarak sınanmadığı, tüm dünya tarafından kaale alındığı bir ilginç dönem olduğundan bm dediği dedik bir şekilde "ateşkes olacak" demekte ve ateşkes de olmaktadır. bunlar bugün ban ki moon'un falan ıslak rüyalarında göremeyeceği şeylerdir. birleşmiş milletler yazık ki bu seviyeden afrika ülkelerinde birbirlerini milyonlarla soykıran devletleri uzaktan kınamakla yetinen bir heyula'ya dönmüştür.

    ateşkes tam 28 gün sürecek ve arap birliğindeki tüm devletlerle israil'i kapsayan bir silah ambargosunu da yürürlüğe koyacaktır. bu ateşkes daha çok barışın tesisi gibi tarafların çok yanaşmadığı bir şey amaçlasa da silah ambargosu işleri daha da karıştıracaktır. zira ortamda kimse kimseye güvenmemektedir. israil de araplar da birbirlerinin bu 28 günü askeri olarak reorganize olmakla değerlendireceğini iyi bilmektedir. o sırada da savaşta eksilmiş ekipmanı yerine koymaktan daha doğal onlara göre bir şey olmamalıdır.

    ortamdaki ingilizler durumun en başarılı analizlerinden biri şöyle yapmışlardır. "bu ateşkes yahudiler tarafından askeri organizasyon ve ekipmanın güçlendirilmesi suretiyle mutlaka suistimal edilecektir. oysa ki araplar bu süreyi kesinlikle bu bölgeden koparacakları toprak yüzünden birbirleriyle itişip kakışarak harcayacaklardır."

    gerçekten de öyle olur. israil inanılmaz paralar harcayarak devasa miktarlarda silah ve mühimmat ithal eder. yukarıda listelediğim alman ve çek silahları israil yerleşimcilerini israil tugayları haline getirecektir. yıllar sonra yitzak rabin, "çek silahları olmasaydı savaşı sanırım sürdüremeyecektik" şeklinde anılarında bunu hatırlayacaktır.

    israil bu 28 günde durmadan gelen göçmenler sayesinde birliklerini 35 binden 65 bine çıkartmış, 25 bin tüfek, 5 bin makineli tüfek, 50 milyon mermi satın almıştır. ateşkes kurallarının ihlal edilmediği tek nokta savaşan birliklerin yerlerinin değiştirilmesi ve ikmali kalmıştır ki israil hemen oraya da el atarak takviye yeni tugayları stratejik noktalara yerleştirir. ancak bunu araplar da nablus latrun ve golan'da yaparlar.

    kısaca ateşkes silahların doldurulması için verilen kısa bir ara olur. barış marış kimsenin ipinde değildir.

    bu sürecin en ilginç olaylarından birisi de altalena olayı'dır. bu başlığı daha da şişirmemek adına olayın ayrıntılarını başka bir entry'e bırakıyorum ancak kısaca özetlemek gerekirse, yeni kurulmuş israil devleti ile paramiliter irgun arasında feci bir hesaplaşma gerçekleşmiştir. israil devlet olarak avrupa'dan silah aldığı gibi parası olan paramiliter güçler de bağımsız silah alımları yapıyorlardı. irgun göstere göstere silah yüklü altalena gemisini ashdod'a sokmaya çalışırken birleşmiş milletler ben gurion'a deli gibi baskı yapmaya başlarlar. ben gurion arada kalır zira bm'in tepkisini kendi silah alım satımı sürerken böyle çekmek istemez, diğer taraftan da irgun gibi israil silahlı kuvvetlerine geçişi süren birimlerin israil'e açıktan kafa tutmasından hoşlanmaz. israil kendi kuruluş kurtuluş savaşında çok ihtiyacı olacak bir gemi dolusu silah ve mühimmatı böyle kendisi batırmak zorunda kalır. 16 irgun milisi ölür, 200'ü yaralanır. israil ordusu da üç ölü sekiz yaralı verir.

    birleşmiş milletler arabulucu olarak isveç kraliyet ailesinden folke bernadotte'u atar. kont bernadotte bu uluslararası arenanın gelmiş geçmiş en karışık problemine sanki bir avrupa ülkesinin sendika anlaşmazlığı gibi yaklaştığı ve tepeden inme bir raporla herşeyi çözeceğini umduğu için idealizm ile nihilizm arasında bir çizgide yürümektedir. öncelikle bm genel konseyine israil ve filistin ile ilgili üç ateşkes ihlali açıklar :

    1- altalena gemisi göstermiştir ki irgun örgütü israil'e silah sokmaktadır.
    2- necev'deki israil yerleşimlerine giden insani yardım mısır tarafından engellenmiştir.
    3- ırak ve ürdün kudüs'e içme suyu verilmesine izin vermemektedir.

    ardından sorunun çözümü için aslında çok da gerçeklerden uzak olmayan ancak dertleri kutsal toprakları olan kimsenin kabul etmeyeceği bir dizi prati* öneri getirmiştir. buna göre :

    "ateşkes bir ay uzatılarak burada iki devletli (filistin ve israil) bir yapı meydana getirilerek "birlik" kurulacak, bu birlik ile ürdün batı şeria konusunda anlaşmaya varacak, necev israil'e, batı celile filistin'e, tüm kudüs filistin ve arap birliğine verilecek. kudüs'teki yahudi yerleşimleri tekrar tesis edilerek bunlara belli bir otonomi sağlanacak, lydda ve hayfa arap ya da israil egemenliğinden bağımsız serbest limanlar olacak."

    israil bu öneriye aşağı yukarı " 'kudüs arap olacak' 'dan sonrasını okumadım" tarzında bir cevap vermiştir. onlar için tartışma götürmeyecek bir husustur kudüs. ancak silah sevkiyatı da çok tatlı geldiğinden kont bernadotte'un ateşkesin bir ay uzatılma önerisine sıcak bakmışlardır. arap birliği ise "anlaşmanın da ateşkesin de sizin de" diyerek israil'in varlığının kabul edildiği hiçbir anlaşma masasına oturmayacaklarını bildirirler.

    savaşın ikinci fazı 8 - 18 temmuz 1948

    ateşkesin bitmesine bir gün kala mısır negba istikametinde olan güneyden saldırısını yeniler. israil ise buna mukabil beklenmedik bir şekilde üç cephede de tam kadro saldırıya geçer. israil bu bir aylık ateşkesi delicesine silahlanarak delicesine organizasyon ve eğitim üzerine eğilerek değerlendirdiği için ilk ateşkes sonrası genel vaziyet hep kuduz köpek gibi her hareket edene saldıran bir israil ve savunmaya zorlanmış hatlarını tutmak zorunda kalan arap devletleri görünümünde olacaktır. israil artık kabına sığmamakta, zor tutulmaktadır.

    ikinci faz güney cephesi

    an far operasyonu

    an far, ya da anti faruk operasyonu mısır'a karşı israil'in ikinci fazdaki ile karşı saldırısıdır. 8-9 temmuz gecesi başlar. şimon avidan komutasında givati tugayı birinci taburuyla tel es safi'ye, ardından beyt hayfa, hatta ve cüzeyr'e saldıracaktır. yani kuzeydoğudan güneybatıya nispi bir geçiş yapacaklardır. bu arada tugayın emri yol üzerindeki arap yerleşimlerini boşaltarak buralarda "düşmanın yardım ve yataklık alacağı güvenli bölgeler bırakmama" üzerinedir. givati bu istikamette 16 köyü boşaltarak, 20 bin arap yerleşimciyi evlerinden çıkarmış ve mülteci etmiştir. ancak saldırı son hamlesine de bu boşaltmalar yüzünden erişemez. onun ardından 15 temmuzda işgalciye ölüm operasyonuna geçilir.

    işgalciye ölüm operasyonu 15 temmuz

    an far operasyonu sonrası israil güney cephesi şu görünümdedir. 16-17 temmuz boyunca israil güneye direkt bir çıkış yerine doğuya doğru köyleri boşaltarak kendine alan açmaya çalışır. operasyonun böylece ilk hamleleri mısır yerine filistinli yerel yerleşimcilerin üzerine şu şekilde iner. necev tugayının 9. taburu bir ebu cebir'de silahlanmış müslüman kardeşler müfrezesinin savunduğu bir su kuyusunu da ele geçirerek operasyonel derinlik kazanır.

    17-18 temmuzda ise negba'nın iki kilometre doğusundaki beyt affa'da iyi tahkimata oturmuş bir mısır piyade taburu üzerine israil saldırısı başlar. givati tugayının 54. taburunun bir bölüğü cepheden, deniz kuvvetlerinin bir bölüğü de yine 54. tabur komutanının emrinde deniz tarafından iki istikametli bir saldırıdır bu. deniz piyadeleri mısırlılar tarafından görülerek sürpriz etkilerini yitirir. ancak ağır ateşe rağmen israilliler beyt affa'nın dış mahallelerine girerler. kasabanın içlerinde ise çok sert bir çarpışma olur ancak mısır bölüğünün orantısız bir şekilde subayları vurulmuştur. mısır organizasyonu dağılmak üzeredir.

    daha da güneyde givati'nin üçüncü bir taburu beyt affa'yı güneyden zorlamak üzere sızma hareketine girişir ancak mısır iki sıra dikenli tel ve siper tahkim ettiği için, israillilerde de hava keşfi, askeri istihbarat hak getire bir durumda olduğundan bunlar güney çıkışını zorlayamazlar. zorlayamıyorsak geri çekilelim diye düşünürler ama harekata başlayıp yerinizi belli ettikten sonra düşmana sırtı dönmek yedi kusurlu hareketten biri olduğundan mısırlılar da bu fırsatı kaçırmaz ve çekilen israil taburuna 19 ölü 28 yaralı 3 esir zayiat verdirirler.

    necev tugayı daha da güneyde kavkaba ve hüleykat'a güneyde savaşın başından beri izole olan israil kibbutz cepleriyle birleşmek için bir saldırı daha açar ancak istihbarat yine olmadığından orada mısır ve suudi birliklerinin olduğunu farkedemezler. açık alan bir cepheden tahkimata dümdüz saldırdıkları için 22 ölü 18 yaralı verirler. yaralıların 7'si daha sonra hatlarına sürünerek falan geri döner.

    daha sonrasında israil doğu istikametindeki cüzeyr'den hatta ve karatiya'ya givati 52.tabur ve 89. tabur'u yollayarak yine bir saldırı açar ancak tüm mısır hattı alarm durumunda olduğundan ve iletişim ve organizasyonu bir miktar tesis ettiklerinden hatlarını tutarlar. takviye birliklerini de getirince israil güney cephesi bu 10 günlük harekatta mısır'ı sina'ya geri süremez ancak epey bir filistin köyünü de boşaltır. mısır'ın ileri harekat kabiliyeti ise artık çok muallaktadır. tahkimatlarını siperlerini bırakacak durumda değillerdir.

    negba savaşı

    negba kibbutzu 1930'larda necev çölünde kurulan modern tarım kollektiflerinden biriydi. 1948 savaşı başladığında ise bölgedeki diğer kibbutzlar olan nitzanim veya kfar darom gibi mısır ablukası altına girmemişti. ancak savaş başladığında mısır taarruzu mecdel ve isdud üzerine yoğunlaştığında ise daha kuzeye ilerleyemeyerek enlemesine bir miktar gelişerek o hattın güneyindeki yahudi yerleşimlerini kuzeyden izole ederek bir cebe almıştır. negba da kuzey necev arazisinin israile hala bağlı kalan en güney ucudur. mısır harekatı tekrar sürdürmek istediğinde ilk darbeyi buraya vurarak yürümek ister.

    bunun arkaplanında ise bölgenin daha önce mısır ilerleyişi başlamadan taarruza ilginç bir şekilde elverişli hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. müslüman kardeşler ya da ihvan el müslümin o sırada mısır'da nüfuzu kral faruk'un yönetimi altında gelişmekte olan bir gruptur ve israil birdenbire kurulunca hiç düşünmeden kendilerini mısır ordusuna paramiliter bir güç olarak ataşlamışlardır. mısır negba'ya yürüyorsa bunun bir nedeni de müslüman kardeşler'in negba'nın güneyindeki "ırak süveydan" kasabasının kontrolünde olmalarıdır. ingilizler çekildiği anda bölgede çatışma olacağını düşünerek polis kalesine girip mevzilenmişlerdir. filistin'deki bu ırak isimli kasaba da aslında vaktinde gazze nahiyesine bağlı bir osmanlı köyüdür.

    israil 18 ve 19 mayıs'ta burayı almak için iki saldırı düzenler ama ihvanlar saldırıları bir şekilde püskürtürler. 21 mayısta ise mısır motorize piyadeleri kamyonlarıyla negba'ya ilk akını gerçekleştirir. hemen ardından mısır uçakları da yakın hava desteğine gelince durum çok ciddi bir hal alır. israil'in necev bölge komutanı yitzhak "yoav" dubno o sırada kibbutzdadır ve uçakların alçalıp saldırı pozisyonu aldığını görünce bir bren makineli tüfeğine geçerek ateş etmeye başlar ama mısırlı spitfire pilotu kendisinin namlu alevini görerek ateş eder ve bölge komutanını öldürür. mısır saldırısı savunma biraz uzayınca başarıya ulaşmaz ancak mısır sonraki iki gün saldırılarını yenileyerek tacize devam eder.

    israil ise mısır'ın ilgisini farkeder ve negba'yı 53. piyade taburunun iki müfrezesi ve altı havanla takviye eder. mısır'ın büyük saldırısı ise 2 haziran'da gelir. bu esnada kibbutzdaki israil gücü 70 piyade, 10'u kadın 70 yahudi yerleşimci, 80 tüfek, 8 makineli tüfek, 20 makineli tabanca, 500 molotof kokteyli, 3 50mm havan, 2, üç inç havan, ve bir piat roketatardır. mısır ise 1. piyade taburuna ataşlı bir tank bölüğü, bir zırhlı araç bölüğü ve üç çekili topçu bataryasıyla saldırmaktadır.

    mısır simultane bir şekilde kuzeybatı güneydoğu güney güneybatı olmak üzere her yönden saldırıyı açar. sabah 7'de yedi tank ve oniki zırhlı araç ile negba savunmasının 100 metre yakınına kadar girerler. tüm tank namluları kibbutz'un direnç noktalarından birine atış yoğunlaştırınca (6 numaralı direnç noktası) burası büyük bir gürültüyle havaya uçar ve yokedilir. ancak tanklar 7 numaralı direnç noktası ve makineli yuvalarının ateşi altına girerler. tanklar durmayıp 45 derecelik bir dönüş yapıp diğer direnç noktasını yoketmeye döndüklerinde bir mayın tarlasının içine düşerler. iki tank paletlerini kaybederek durur. mürettebatları tankları yoketmeden kaçarlar. geri kalan tanklar da saldırıyı devam ettirmeyerek saldırıyı bitirirler. aynı anda kuzeybatıdan gelişen hava desteğinde bir başka mısır saldırısı ise benzer şekilde püskürtülür. 2 haziran'daki bu harekatta mısır 100 ölü yaralı verirken israil 8 ölü 11 yaralı vererek hatlarına tutunmuştur.

    mısır yukarıda bahsettiğim ateşkes bitmeden bir gün önce 12 temmuz'da negba'ya yine dört koldan müşterek bir saldırı dener. sabah saat 6'da bir topçu barajının ardından saat 7 ve 7:45'te birer hava saldırısı savunma hatlarını döver. ardından zırhlı birlikler ve piyade ortak hareket ederek güney güneydoğu siklet merkezli bir harekata başlarlar. ancak müşterek harekat işte öyle söylemesi yapmasından kolay bir şey olduğundan koordinasyonun üstesinden gelememişlerdir. mısır 300 ölü yaralı ve 4 tank kaybederek negba'ya giremez. israil ise 5 ölü 16 yaralı vererek kibbutzu tutmayı başarır.

    mısır bunun üzerine daha hafif savunulan kibbutzlara girişmeye çalışmış ve 15 temmuzda kendi iletişim hatlarına bir tehdit olarak gördükler be'erot yitzhak kibbutz'una destekli bir piyade bölüğü ile saldırırlar. 200 civarı ölü ve yaralı vererek geri çekilmek zorunda kalırlar. israil ise 15 ölü 17 yaralı vererek hatlarına tutunur.

    ikinci faz doğu cephesi ve latrun

    11 haziran - 8 temmuz arasında ateşkese genel olarak uyulur. bu sırada israil durmaksızın yeni göçmen ve silah almaktadır. araplar ise insiyatifi kaybetmiş ancak tuttukları yerlerden de henüz çıkmaları zor bir vaziyettedirler. arap birliği israili ısırmış ancak yutamamıştır. israil de tam olarak üstünlüğü ele geçiremese de canla başla direnmektedir. yeni yerleşimcilerden müteşekkil yeni birlikler israil de sahaya sürüldükçe ben gurion tel aviv üzerindeki tehdidin bitirilmesi için cepheyi genişleterek savaşılan cephenin etrafındaki lydda, ramla, ramallah ve latrun'u ele geçirmek için bir plan daha öne sürer. 9 - 13 temmuz arasındaki saldırılarda 30 top ve her biri savaş görmüş biri artık tamamen zırhlı beş israil tugayı lydda ve ramla'yı ele geçirir. daha ileri bir probe harekatıyla salbit üzerine baskı kurarak latrun'u kuzeyden de tehdit ederler. ancak ramallah'ı zorlamak için güçleri tükenir. son iki saldırıyı başarısız bir şekilde tekrar latrun havarisine yaparlar.

    bu harekatın da en hatırlanan tarafı neredeyse 100% arap yerleşimi olan ramla ve lydda'nın israil eline geçmeden filistinliler tarafından katliamdan korkarak terkedilmesidir. filistinli mülteciler bu topraklara bir daha dönemeyecek ancak vatanlarını da şu an oturdukları batı şeria'da unutmayacaklardır. ancak tüm araplar da kasabalarını terketmiş değildir. kalıp evleri için ölenler de vardır. bunları sayıya vurursak lydda'da evlerini terketmeyen 426 arap yerleşimci ölmüştür. bunların 176 kadarı lydda camisinin içinde ölü bulunduğundan son kurşunlarını atmadan bir veda duası ederken mi öldükleri ya da israil birlikleri tarafından camiye zorla toplanıp mı tarandıkları henüz aydınlatılamamıştır.

    bu noktada biraz durup neler olduğuna bakarsak, israilin ele geçirdiği arap yerleşimlerinde yerleşimcilere ne olacağı konusunda daha önceden yaptıkları bir plan yoktur. denebilir ki israil silahlı kuvvetleri yerleşimcilerle ilgili nihai karar için o ana kadar kendi başlarının çaresine bakmaktadırlar. lydda gibi kanlı örnekler artma eğilimi gösterdiğinde yigal allon ben gurion'a çıkıp bu konuda ne düşündüğü ne yapılması gerektiğini sormuş o da yigal allon'un hatıratına göre elini seri bir hareketle savurarak ibranice "gareş otam" (atın hepsini dışarı) demiştir. yitzak rabin ise anılarında ben gurion'un bunu demediğini ancak elini atın gitsin anlamında savurduğunu yazar.

    o aşamadan sonra da yigal allon'un cephesinde israil'in ele geçirdiği arap yerleşimlerinde arap marap kalmamıştır. hepsi bir emirle evlerinden sürülecek, gitmeyenler bir şekilde yokolacaklar, sadece hatıralarda yaşayacaklardır.

    latrun çevresindeki son saldırılar

    15 temmuzda harel tugayının bazı bölükleri latrun'a doğudan bir taciz saldırısı olarak başlayıp gitgide daha ciddileşen bir piyade hücumu gerçekleştirirler. arap lejyonu hatlarını yine başarıyla savunur. üstüne zırhlı araçlarıyla bir karşı saldırı yapınca israil 23 ölü 64 yaralı vererek harekatı sonlandırır.

    18 temmuzda kararlaştırılmış bir ateşkesten bir saat önce israil latrun kalesinde şansını bir kez daha dener. bu sefer çekilen ingiliz birliklerinden bir şekilde elde edilmiş iki cromwell tankı ile destek verirler. ürdün topçu bataryaları bakar ki 10 gün öncesine kadar çiftçiler ve bankerlerden oluşmuş yahudi yerleşimciler tankla zırhlı saldırılar yapmaya başlıyor, namluları indirerek direkt atışa geçerler. tanklardan biri aldığı isabet sonrası safdışı kalınca israil saldırıyı durdurur. tankı da bırakmayarak zırhlı duo geri çekilir. artık ortada nasıl bir malzeme sıkıntısı varsa sağlam tank yaralı tankı kabloyla el kubab'a kadar yedekte tamirhaneye çeker. orada tamir edip savaşa geri getirirler ve harekat kaldığı yerden öyle devam eder. yarım saat sonra da harel 8 ölü 12 yaralı verince harekat bitirilir. harel'in diğer birlikleri bu sırada latrun'un güneyi ve kuzeyindeki arap köylerine saldırarak boşaltmaya da başlamıştır.

    18 temmuz 24 eylül arası bir ateşkes sonrasında israil düşmanlarına oranla oldukça güçlenmiş bir vaziyettedir. bir sonraki saldırılarının nereye yapılacağına karar vermeye çalışırlar. üç opsiyonları vardır, bunlar bir, celile'de arap kurtuluş ordusu tarafından tutulan ve izole olarak tahkim edilmiş cebe saldırı, iki samarya ve judea'nın doğusunda ürdün ve ırak karma birlikleri tarafından tutulan bölgeye yapılabildiği kadar derinlemesine bir saldırı, üç mısırlıları denklemin tamamen dışına itmek için onların tuttuğu necev çölüne saldırı.

    filistinli milislerin latrun havarisinde bir sızma harekatına girişerek 23 israilli askeri öldürmesi sonucu karar kendiliğinden verilmiş olur. latrun'a tüm israil gücüyle son bir saldırı yapılarak ardından kırılmış ürdün güçlerinin peşinden batı şeria'nın mümkün olduğu kadar büyük bir bölümü israil adına fethedilecektir. tabii bu ben gurion'un kendi kararıdır. ancak artık yişuv yerine israil olduğu için kararları da yalnızca kendisi alamamaktadır. bu plan yeni yeni kurulmuş knesset'te 5 evet oyuna karşılık 7 oy ile reddedilir. ben gurion dehşete düşerek "bechiya ledorot" (nesillerce sürecek utanç) olarak bağırır. ona göre israil bir daha asla judea samarya ve kudüs'ün doğusunda hak iddia edemeyecektir.

    öte yandan red oyu veren israilli yöneticilere göre de ürdün'e yapılacak böyle amansız bir saldırının ingiltere'yi bölgeye tekrar çekme riski vardır zira ürdün ile ingiltere arasında 1940'lara dayanan bir savunma anlaşması bulunmaktadır. diğer taraftan kont bernadotte bu sıralarda suikaste uğradığından israil'in uluslararası arenadaki kredisi de hızla tükenmektedir. bunlardan dolayı biraz akıllı olma çabası içindedirler.

    latrun'a olan israil denemeleri böylece son bulur. harekat sonucunda :

    * latrun ve koruduğu kudüs'e giden tek anayol alınamamıştır ama bu engel bypass yapılarak kudüs'teki 100 bin yahudiye erzak silah mühimmat ve tıbbi yardım malzemesi burma yolu marifetiyle ulaştırılmıştır. daha sonrasındaki kudüs savaşında bu ikmal kilit bir rol oynayacaktır.

    * kudüs'ün batısı ve tel aviv arasında bir diken gibi duran latrun ve arap lejyonu pozisyonlarını korumuştur. israil dikenlerin arasından dolana dolana askeri hedeflerine ulaşmak zorundadır.

    * arap lejyonu başka bir yerde konuşlanmış olsa kudüs'ün tamamının ve ürdün ün önemli bir kısmının israil eline 1949 başlarında geçmesi çok ihtimal dahilindedir. bu yüzden araplar glubb paşa'ya ne kadar dua etseler azdır.

    dekel operasyonu

    israil bu sırada yahudi devletini araplardan arınma çalışmalarına hız verir. bkz harita'ya göre israil hayfa akka nahiriye ve nasıra üçgeni içinde kalan arap köylerini 9-19 temmuz arasında zorla boşaltarak arap yerleşimcileri yurtlarından sürmüştür. tek tek her köyde ne olduğu arap kaynaklarında çokça var ancak çok fazla köy var ve onu başka bir entry'de yapmak gerektiğinden buraya sadece demografiyi listelemekle yetineceğim. bu da filistinli arapların 1948'de yaşadıklarının bir bölümü, resmin sadece bir kısmı.

    boşaltılan köy/kasaba - nüfus - durum

    kuveyket - 1050 - tamamen yıkıldı
    kefr yasif - 1057 - araplar sürüldü. köy bugün ayakta.
    kirbat ciddin - 1500 - bedevi kampı, tamamen yıkıldı
    culis - 116 - dürzi köyü olduğundan yaşayanlar sürülmedi. köy bugün ayakta.
    el mekr - ? - köy bugün ayakta ancak eski sakinleri ortada yok.
    iblin (ibelin) - 1057 - kasaba bugün ayakta, müslümanlar sürüldü.
    şefa amr - 3640 - müslümanlar bombardımandan kaçtılar. kasaba bugün ayakta.
    kabil - 457 - 97 erkek ve 31 kadın ve çocuk sürüldü. kalanlar arasında müslüman yok.
    el müceydil - 1900 - köy boşaltıldı ve dozerlerle dümdüz edildi.
    malul - 690 - köy boşaltıldı ve yok edildi.
    safuriye - 4000 - kasaba boşaltıldı, yüzlerce arap savaştan sonra döndü ancak hepsi ürdün'e kasım ve aralık 1948'de sürüldü.
    nasıra - 18000 - hristiyan arapların çoğunlukta olması yüzünden özel bir izinle nasıra boşaltılmadı. (nasıra isa peygamber'in doğum yeridir)
    nimrin - 320 - köy boşaltıldı ve yok edildi
    lubya - 2370 - köy boşaltıldı ancak sakinleri geri döndüler. 1960'larda ise hepsi sürüldüler.
    hattin - 1190 - köylüler savaş sırasında köyü kendileri boşalttı ancak dönmelerine izin verilmedi.
    amka - 1240 - köy boşaltıldı ve yok edildi.
    ed-damun - 1310 - köy bombalandı, sakinleri kaçtı ve ardından köy dümdüz edildi.
    tamra - ? - sakinleri sürüldü, çevre köylerden yahudi yerleşimciler tarafından tekrar yerleşildi. bugün ayakta.
    mihar - 770 - israil askerlerinin ilerleyişini gören köylüler evlerini terk etti. ardından köy yıkıldı.
    yafa - ? - nasıra'nın banliyösü. bugün ayakta.
    üzeyr - ? - köy bugün ayakta.
    kfar yanna - 1170 - kasaba bugün ayakta
    rummana - 570 - köy bugün ayakta
    bueyna - ? - köy bugün ayakta
    el ruveys - 330 - köy sakinleri israil askerlerinin geldiğini görünce terk ettiler. sonra toprakları yasur kibbutz'una verildi
    turan - 1350 - kasabadaki evler diğer bölgelerden sürülen arap mültecileri ağırlıyor. bugün filistin idaresinde.
    nahaf - 200 - sakinleri kaçmadılar. köyde kalmalarına izin verildi.
    el-birva - 1460 - arap kurtuluş ordusunun kasabalarından biriydi. tüm halkı sürüldü ve dönmelerine izin verilmedi.
    şahb - 1740 - köy boşaltıldı ve diğer yahudi yerleşimciler yerleştirildi.

    ikinci ateşkes 18 temmuz - 15 ekim 1948

    18 temmuz günü saat akşam 7'de birleşmiş milletlerin tekrar taraflara baskısı ile ikinci ateşkes yürürlüğe girer. burada kont folke bernadotte, yeni bir taksim planıyla gelir. buna göre,

    "necev çölü ürdün ve mısır arasında paylaşılacak, ürdün lydda ve ramla'yı topraklarına katacak, bir ucu felluce* diğer ucu lydda ve ramla sınırında olmak üzere celile'nin tamamında bir yahudi devleti kurulacak, kudüs tamamen uluslararası bir hale gelecek ve belediye idaresine şehirde yahudi ve arap yerleşimcilere hizmet için otonomi sağlanacak, hayfa limanı serbest liman olacak, lydda havaalanı serbest havaalanı olacak, mazot bir lira olacak*, tüm filistinli mültecilere eve dönüş izni verilecek, dönmek istemeyenlere kaybettikleri taşınmazları ile ilgili tazminat ödenecek, birleşmiş milletler yahudi göçü konusunu kontrol ve regüle edecek." tir.

    sonra ne mi olmuştur? kont bernadotte bu açıklamayı yaptığının ertesi günü vurularak öldürülmüştür. eğer günümüzde israil filistin konusunda biri kameralar karşısında bir demeç veriyorsa ne söylediğine bu yüzden dikkat etmektedir. bölgenin kesinlikle şakası yoktur. aradan 3 savaş geçtikten sonra hele hiç yoktur.

    bu arada tabii suikastı gerçekleştiren örgüt israil paramiliter organizasyonu lehi'dir. bernadotte'u ingiliz ve arap kuklası olarak görüp aynı kazan kaldıran yeniçeriler gibi tartışmayı "vurun konuşturmayın" düzlemine çekmişlerdir.

    bu önerinin tam zıttı bir kararı israil bölgesel idaresi hemen o günlerde geçirir. buna göre israil ordusunun savaş süresince filistin ve diğer ülkelerden savaşarak aldığı toprak israil'e göre israil devletine hukuki bir altyapıyla dahil olmaktadır.

    savaşın üçüncü fazı - 15 ekim 1948- 10 mart 1949

    kuzey cephesi

    22 ekim'de üçüncü bir ateşkes kararlaştırılmıştır ancak arap birliği, özellikle de suriye'nin artık o taraklarda bezi yoktur. ateşkes günü geldiğinde suriye ve lübnan manara'ya tam kadro zırhlı bir saldırı yaparak şeyh abed direnç noktasını ele geçirir. israil karşı saldırılarını da defederler. daha da üstüne yola pusu atarak manara'yı takviyeye gelen karmeli tugayını tuzağa çekip yaylım ateşine alırlar. tugay 33 ölü 40 yaralı vererek bölük pörçük pusudan çıkar. manara ve misgav am ile bağlantı tamamen kesilir ve israil'in birleşmiş milletlerde yaptığı protestolar bir işe yaramaz, durumu da değiştirmez.

    ben gurion zaten ikinci ateşkes yürürlüğe girer girmez kabine toplantısında bakanlarına "eğer kuzey filistin ve celile'de savaş tekrar başlarsa o bölge araplardan temizlenecek (naki) ve boşaltılacaktır (reik)". generalleri kendisine bunu temin etmişlerdir.

    bu arada belirtmek gerekirse arap kurtuluş ordusu'nun başındaki kişi ortadoğu tarihinin en underrated adamlarından biri olan fevzi el kavukçu'dur. hayatında tâbi olduğu tam 7 devlet bulunan kavukçu tabiyetine osmanlı imparatorluğu ile başlayıp birinci dünya savaşında suudi arabistan'ın öncülü necd ve hicaz'a dönmüş, oradan levant fransız manda idaresiyle devam etmiş, bir ara nazi almanyasına iltica etmiş, dönüp filistin'e biadını açıklamış, en son da arap birliği adına israil'i kuzeyden vuran arap kurtuluş ordusu'nu yönetmektedir. manara'ya yaptığı operasyonun hemen ardından israil'in yiftah kibbutzunu terketmesini ve manara çevresindeki yığınağından vazgeçmesini talep eder. israil de cevap olarak arap kurtuluş ordusunun ele geçirdiği yerlerden çıkmasını ister. kavukçu buna kısaca hayır diyince israil birleşmiş milletlerde bundan sonra "istediği gibi hareket edeceğini" açıklar ve savaşın son fazına geçilir. israil hiram operasyonuna başlar.

    israil'in savaşın bu aşamasında silah alımlarıyla küçük bir bombardıman uçağı filosu dahi kurmuştur. bir adet numunelik b-17g uçankale yanında dört de c-47 dakota nakliye uçağı (bombardıman uçağına dönüştürülmüş) bir filoyla bugün israil sınırlarının en kuzeyinde kalan lübnan sınırındaki tarşiha, ciş ve sa'sa bombalanır. 22 eylülden 29 - 30 eylüle kadar on üç sortide yedi köy ve kasabaya 21 ton bomba atılır. tarşiha'nın bombalanması öyle yıkıcıdır ki 24 arap yerleşimci hemen ölmüş, 60 kadarı da yıkıntılar altında kalmıştır. bunu gören kasaba sakinleri ve çevre köy kasabalarda yaşayanlar evlerini terkederek lübnan ve suriye'ye kaçarlar.

    kara harekatı 7. tugayın taberiye gölünün kuzeyindeki safed'den kuzeye doğru ilerlemesiyle başlar. sırasıyla kadita, safsaf, meirun ve ciş alınır. harekatın ön ucundaki 79. piyade taburu özellikle meirun ve ciş için "zor bir harekattı" tabirini kullanmıştır. ciş için aralarında sivillerin de olduğu 200 kadar arap ölmüştür. safsaf ele geçirildiğinde ise israil burada bir katliam yapmıştır. buradan sonra israil ordusu beyrut sınırına kadar tüm arap yerleşimlerini işgal ederek boşaltır. beyrut sınırına dayandıklarında ise general mordehay maklef beyrut'un 12 saat içinde ele geçirilebileceğini söyleyerek ben gurion'dan lübnan'ın fethi için izin ister. ancak uluslarası baskının şiddetinden korkan israil kabinesi bu öneriyi reddederler. israil lübnan'a girmez. ardından ateşkesin 31 ekim 1948 saat sabah 7 buçukta yürürlüğe girmesi kararlaştırılır. ancak israil genelkurmayı kuzey cephesi boyunca köyler ve kasabalarda yapılan boşaltmaların ivedilikle sürmesini ister. bu emri kuzey cephesi komutanı moşe karmel aynı sabah ben gurion ile görüştükten sonra acilen yayınlamıştır.

    israil lübnan sınırını geçip hula katliamı'nı o gün yapmıştır. 24 ekim'de ele geçirilmiş olan hula kadın ve çocuklardan arındırılmış. köyde yaşları 15 ile 60 arasında değişen ellisekiz kişi israil askerlerince vurulmuştur. daha önce savaşın sebeplerinde belirttiğim hayfa petrol rafinerisi saldırısına bir tür misilleme niyetine yapılmıştır. yapanlar da iki adet üsteğmen ve büyük ihtimalle yanındaki gönüllü astsubay ve erleridir. daha sonra öldürdükleri köylülerin tepesindeki binayı da patlatarak cesetleri kabaca gömmüşlerdir.

    bilahare israil askeri mahkemesince yargılanan ve bu olaydan ötürü 7 yıl hapis cezası alan subaylar 1 yıl sonra salıverilmiş ve hukuk okuyarak avukatlık falan yapmışlardır. bu üsteğmenlerden biri olan şmuel lahis'in komutanı olan binbaşı dov yermiya kendi hatıratında üsteğmenin katliamdan sonraki ilk sorgusunu şöyle yazmış :

    "köyde hiçbir direniş olmadığına dair bir rapor aldım. bölgede de bir düşman aktivitesi yoktu. köyde de yüz kadar insan kalmıştı. bunlar da zaten teslim olmuşlar ve köylerinde kalmak istemişlerdi. bunların hepsi savaş yüzünden tek bir eve toplanıp nöbet altında tutuluyordu. orayı son ziyaret ettiğimde yaşları 15 ile 60 arasında 35 kadar köylü gördüm. bunlardan biri de lübnan üniforması giyiyordu. ertesi gün herkesi lübnan'a yollamak üzere elimde bir emirle köye döndüğümde iki bölük komutanının makineli tabancalarla bütün esirleri idam ettiğini öğrendim. hepsini vurduktan sonra evi de dinamitleyerek cesetlerin üzerine yıkmışlar, mezar yapmışlardı. çocuklar ve kadınlar ise o sırada yoldaydılar.

    subayı getirip bunu neden yaptığını sorduğumda 'en iyi arkadaşlarının hayfa petrol rafinerisi katliamında öldürülmesinin intikamını almak için' yaptığını söyledi." (filistin araştırmaları güncesi, cilt7, no4 s144)

    hiram operasyonu ile 38 arap yerleşimi boşaltılmış 50 bin arap yerleşimci mülteci olmuştur.

    güney cephesi

    1948 savaşında zurnanın asıl çaldığı yer ve zaman burasıdır. israil mısır ile kesin bir hesaplaşma için ta sina yarımadasına kadar gidecektir.

    israil bu andan sonra arap ordularını kendi belirlediği sınırların dışına atmak ve kendini güvenlik altına almak için bir seri askeri operasyona başlar. batı şeria'yı alacak ve ürdün'ü ürdün nehrinin gerisine atacak askeri gücü bu noktada bir araya getirebilmiş olsalar da o bölgedeki arap nüfusu o kadar fazladır ki israil öyle bir lokmayı yutup hazmedecek durumda değildir (hala da değildir). buna mukabil necev çölü toprakları genişletmek için boş ve uygun bir arazi olarak durmaktadır. bu yüzden savaşın ana sikleti güneye kaydırılmıştır. dahası israil mısır'ı atabildiği kadar güney ve doğuya atmak zorundadır zira askeri perspektiften bakıldığında mısır ile mısır'ın o anki oturduğu yerleri kendilerinin olduğunu kabul ederek barış masasına oturmak mısır kendini toparlayıp oraya (tel aviv'e dümdüz anayol gibi 21 kilometreye) bir askeri yığınak yapmasına izin vermek demek olduğu için bayağı bir intihar gibi görünmektedir. bunu gözardı edemezler.

    15 ekim'de israil silahlı kuvvetleri yoav operasyonu ile kıyıda isdud havarisini tahkim edip oturmuş mısır kuvvetleri ile bir-üs-sebi, hebron ve kudüs arasında dağılmış olan mısır kuvvetleri arasına dalarak mısır organizasyonunu dağıtmak ve kaostan faydalanarak tüm necev çölünü ele geçirmek gibi bir planla hareket eder. işin diplomatik aciliyeti de merhum kont bernadotte ve ingiliz dışişlerinin öne sürekli sürdüğü gibi necev çölünün ürdün ve mısır arasında paylaştırılması gibi bir fikir dünya kamuoyunda konuşulmasıdır. ben gurion'a göre necev ne kadar erken ele geçerse konu o kadar erken kapatılacaktır.

    yoav operasyonu güney cephesi komutanı yigal allon'un liderliğinde açılır. üç piyade ve bir zırhlı tugay operasyona dahil olmuştur. mısır hattı bu sırada dağınık ve derinlemesine savunma gibi bir doktrinin araplara uğramasına henüz bir 15 yıl olduğu için çok da zayıftır. israil ise oraya statik savunmanın literatürde bir numaralı belası olan şeyi, zırh konsantrasyonunu, yani bir zırhlı tugayı getirmiştir. israil bu yüzden blitzkrieg amaçlamaktadır. bir kez hattı yardıklarında süveyş'e kadar kim önce varacak diye bir yarış başlaması falan çok olasıdır.

    operasyon askeri tarihte hep çok büyük bir başarı olarak hatırlanır. mısır ordusu bir-üs-sebi, ashdod ve kuzey necev'den çekilmek zorunda kalır. ancak felluce cebi denen 11 kilometrelik bir hatta mısır ordusunun bir kısmı torbada kalır ve izole olarak 1949 yılına kadar orada başlarının çaresine bakarlar. savaş bitip anlaşma imzalandığında kaldıkları kasaba ve köyler israil'e devredildiğinde mısır askerleri eve öyle döner. mısır askerlerini denizden de tahliye edemez zira israil'in yeni kurulmuş olan deniz kuvvetleri aşkelon limanını sürekli taciz ederek mısır donanmasının öyle büyük bir kumar oynamasını engeller.

    19 ekim'de kudüs koridorunda ha-har operasyonuna start verilir. aynı anda aşkelon açıklarında üç israil deniz kuvvetleri korveti hava desteğindeki bir mısır korvetine saldırır. bir mısır uçağı düşürülür, iki israil gemisi isabet alarak yaralanır ve bir israil denizcisi ölü, dördü yaralı olarak eve döner. israil o sırada hala mısır hakimiyetinde bulunan aşkelon (o esnada adı mecdel'di) limanını israil hava kuvvetleri desteğinde bombalar. hemen ardından 21 ekimde gazze bombalanır. aynı gün bir-üs-sebi ele geçirilir ve 120 mısır askeri esir alınır. 22 ekimde israil sualtı taarruz komandoları mısır donanmasının amiral gemisi emir faruk'u patlayıcı yüklü filikalarla batırırlar. bir mısır mayın avlama botu da patlamada ağır yaralanır.

    9 ekim 1948'de israil silahlı kuvvetleri şimone operasyonunu başlatır. bu da ırak süveydan kasabasında müslüman kardeşler'in tuttuğu tagart kalesinin fethi için planlanmış bir kısıtlı saldırıdır. kaleyi savunanlar daha önce sekiz israil saldırısı püskürttükleri (ikisi de yoav operasyonunda olmak üzere) israil işi şansa bırakmayarak lübnan'ı bombalayan b17g - c47 karması bombardıman filosunu bölgeye getirerek kaleyi önden havadan bombalarlar. bunu beklemeyen müslüman kardeşler ve 180 mısırlı asker savunma pozisyonu almaya çalışırken israil ordusu kalenin dış duvarını patlatmayı da başarır. oluşan kaosta kalenin arap savunmacıları tek kurşun atmadan teslim olur. bunun gerçekleştiğini gören iyice demoralize olan çevre köy ve kasabalardaki mısır garnizonları da mevzilerini boşaltarak güneye ve batıya doğru ilerlerler. ırak süveydan kasabası ise 6 ölü 14 yaralı verilerek ele geçirilir.

    5 - 7 aralık arası israil silahlı kuvvetleri necev çölünün batısını kontrol altına almak için assaf operasyonunu başlatır. en ön hattı mekanize birlikler yarmakta, golani tugayı da piyade ihtiyatı olarak takip etmektedir. bu formasyon bir mısır karşı saldırısını püskürtür. mısır yeni bir karşı saldırı planlarken israil hava keşifleri artık daha usturuplu yapılabildiği için bunların yığınakları hemen farkedilir ve israil çok acımasız bir akın yaparak 100 kadar mısırlının ölü 266 yaralı ve 5 tankın safdışı olduğu bir bilançoya sebep olur. israil ise 5 ölü 30 yaralı verir.

    22 aralıkta israil, horev operasyonuna start verir. bu da batı ve kuzeyi temizlenmiş bulunan necev çölünden mısır'ı tamamen çıkarmak üzerine kuruludur. bunu yapmak israil'in savaşın başından beri mısır tahakkümünde olan güney yerleşimlerinden tamamen çıkaracağı için (büyük ihtimalle mısır'ı bir ateşkese zorlayacağı için) askeri değeri çok büyüktür. beş günlük zorlu bir harekat ve manevra serisinden sonra israil batı necev'i tamamen ele geçirir ve tüm mısır kuvvetlerini bölgeden sürer. artık savaş sina yarımadasına taşınır. mısır'ın kendi toprağı olan umm katef, ebu ageyla, ve kuzeydeki el ariş israil akınlarına hedef olur. bu sağlı sollu saldırılar mısır'a israil'in aslında olduğundan çok daha kalabalık olduğu gibi bir görüntü verdiğinden alt kademelerde paniğe sebep olur. mısır ordusu süveyş'e doğru ilerlemeye başlar. kaçmaya başlar demiyor olmamın tek sebebi de henüz koşmuyor olmalarıdır. israil ise süveyş doğu cenahına süratli bir çıkışla tüm mısır işgal gücünü sina üzerinde esir etmek için son bir plan yapar. ancak öte yandan süveyş'te kendi kuklası olmayan bir devletin tahakküm kuracağı endişesi ingiltere'yi çileden çıkarmaya tek başına yeten bir gelişme olduğundan amerika ile birleşerek israil'e eğer süveyş'e 50 kilometre yaklaşırlarsa askeri müdahelede bulunulacağı mesajını iletirler. israil de tabii dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemediği için aksi yöne kaçarak sina yarımadasını hemen boşaltır. dimyat (damietta) bilmiyorsanız bu arada gerçekten de süveyş'in öte yakasındadır ve pirinçte mısır birincisidir. ancak tel aviv'de bulgur olup olmadığından emin değilim.

    mısır ana gücü süveyş'e giderken israil kuvvetleri gazze'nin mısır'a bakan refah kenti güneyinde tekrar savaş düzeni alarak saldırı istikametini kuzeye çevirir ve refah'a saldırırlar. günler süren bir savaştan sonra mısır kuvvetleri gazze şeridinde kuşatılır. 7 ocakta ise mısır ateşkese razı olmak zorunda kalır.

    tüm savaşın son harekatı ise artık düşmandan tamamen arındırılmış olan necev çölünün en güneyinde kızıldeniz kıyısında umm raşraş kasabasına yapılır. israil'in kızıldenizdeki tek toprağı olan bu küçük noktada daha sonra eilat kenti kurulacaktır. buranın alınması savaşın da sonunu getirir. savaşı simgeleyen en önemli fotoğraflardan biri olan mürekkepli bayrağın dikilmesi burada 10 mart 1949 günü saat 4'te gerçekleşir. bu bayrak da israil'in bugün en büyük sembollerinden biridir. kızıldeniz'e ulaşan israil askerleri bu sırada bayraklarının olmadığını farkederler. yatakhanenin birinden bir beyaz çarşafa mavi mürekkeple iki çizgi atıp, bir ilkyardım kamyonunun brandasındaki davut yıldızını ortaya iliştirerek bir bayrak üretirler ve general avraham adan bayrağı dikerek savaşı bitirir.

    1949 barış görüşmeleri

    entry'i daha da uzatmamak için sadece sonucuna geçiyorum çünkü o anlaşma masasında bir bu kadar daha savaş verilmiştir.
    1947 yılındaki iki devletli taksim anlaşmasında haritaya göre mavi bölgeler yahudi yerleşimcilere, turuncu ve yeşil bölgeler filistin ve arap devletlerine, gri ve mor bölgeler ise uluslararası idarelere bırakılacaktı. bu anlaşma kabul olmayınca üstünden de bir savaş geçince ve araplar ciddi anlamda bu savaşta rezil olunca haritaya tekrar baktığımızda sadece renklerin el değiştirdiğini görürüz. 1949 anlaşmasına göre israil artık mavi turuncu ve gri bölgeleri, araplar ise mor ve yeşil bölgeleri ellerinde tutacaklardır. 1967 6 gün savaşı'na kadar sınırlar artık böyledir.

    savaşın sonuçları ve analizi

    * israil içinde doğduğu savaşı kazanarak dünya tarihine en ilginç girişlerden birini yapmıştır. yedi arap devleti tarafından her yönden saldırıya uğrayan silahlı kuvveti, hava kuvveti, know-how'ı, askeri geleneği, kültürü yeterli nüfusu olmayan bir entite ortaya bir anda çok elit birimlerin yetiştiği bir silahlı kuvvetler, daha önce görülmemiş spontane (pre-emptive) saldırıların karar vererek uygulandığı bir know-how, avcı, hava-yer, sweep, keşif, cas uçabilen bir hava kuvvetleri, iyi kötü bir deniz kuvvetleri ile birdenbire ortaya çıkmış ve bir ölüm kalım savaşını bağıra çağıra kazanmıştır. peki israil bunu nasıl yapmıştır? işte kendine analist diyen herkesin son 70 yılda çözmeye çalıştığı geçen yüzyılın en zor sorularından biridir bu. israil'i israil yapan tam olarak nedir? kendi kutsal toprakları için savaşmaları mı? topraklarına fanatizmle bağlı oluşları mı? sıfırdan bir ölüm kalım savaşını finanse edebilecek kapital mi? araplara nazaran daha eğitimli bir demografik altyapıları olması mı?

    sanırım biraz o biraz bu. kesin bir cevabı yok. yahudiliğin genel olarak devletler üstü bir yapısının olması aslında bu sonucun kapısını açan en önemli özelliklerden biri. hitler örnek vermek gerekirse politik vasiyetinin sonunda "uluslararası yahudiliği" lanetlerken bir yerde bunu söylemek istiyordu. yahudi bir amerikan pilotu, yahudi bir ingiliz yüzbaşısı, yahudi fransız albay, yahudi polonyalı makinist, yahudi alman bilimadamı farklı bir dine inanan (benim naçizane gözlemime göre) o ülkenin vatandaşları değiller. en azından o kadar basit değil. yahudi olmak ve bir ülkenin vatandaşı olmak iki farklı katmanda önem arzeden şeyler gibi duruyor. iki bin yıl sonra bir yahudi devleti bir anda kurulduğunda iki bin yıldır orayla hiçbir ilgisi olmamış insanlar orası için ölmeye farklı ülkelerdeki görevlerini bırakarak gidiyorlar. inanılmaz bir şey. geldikleri gibi, mensubu olduğu ülkelerdeki askeri anlayış, know how, taktik ve stratejik kabiliyetler de israil'e geliyor. israil bu yüzden tüm dünyanın kollektif taktik anlayışını bünyesinde barındırıyor. bünyesinde sovyet ordusunda görev yapmış askerler var, ingilizler var, amerikalı albaylar var. bu birbirlerine tezat görüşler yahudi olma ortak paydasında değerlendirildiğinde sonsuz taktik olasılıklar ve görülmemiş bir uyum yaratıyor. ve tabii bu sadece işin askeri kısmı. daha bunun sanatı var bilimi var vs.

    arapların ise sadece dini var (belki ürdün hariç). bu savaşta dinleri kendilerini rezil olmaktan koruyamadığı gibi bundan sonraki iki büyük savaşta da koruyamayacak. onları da inceleyeceğiz. israil gibi bir kollektif potburi anlayışıyla başedecek kültür araplarda gördüğüm kadarıyla yok.

    * arap birliği savaşın başında kendi iç hesaplaşmasını yapamadan israil'e girişince genel bir vizyondan yoksun oluşları kendilerine pahalıya patlamıştır. her arap ülkesinin bilinçaltının en derininde hayalini kurduğu şey diğer arap devletlerini kendi liderliğinde toplayarak zafere yürümek gibi bir şeydir. bunun altını da tarihi biraz eşelerseniz arabistanlı lawrence 1916'da çok güzel oymuştur. birbirlerine aslında hayvan gibi diş bileyen haşimilerle necdlileri falan aynı grupta pivot libero oynatması bu yüzdendir. birleşmiş bir arap ülkesi fikri ta başından liderlerin arızalı olması yüzünden tuzaklanmış durumdadır. arapların din harici bir ortak paydaları olmayışı bu farklılıklarını asla tek bir potada eritememiş olmaları osmanlı'nın bölgeden çekilmesinden 30 yıl sonra bu savaşta çok güzel ayyuka çıkmıştır. ürdün kralı filistinlilere sadece arap olmaları yüzünden mesela sempatiyle yaklaşmayacaktır. suudi arap hanedanı ürdün'ün lider olmasından falan çok ürkmektedir. mısır kralı faruk kendi kafasında zaten arap dünyasının da kralıdır ama pratikle pek bir ilgisi yoktur. böyle darmadağın bir güruhun arap birliği gibi bir isim almış olması zaten yakın tarihin en büyük ironilerinden biridir onu geçelim de, birliğin tek bir askeri otorite ne bileyim irtibat subaylığı, genel karargah, iletişim ağı gibi mevhumlarının da kurulmamış olması başlıbaşına bir komedidir. bunun bir benzer örneği de imparatorluk rusyasının batması sonucu pro-monarşist beyaz orduların (bkz: amiral kolçak) kızılordudan daha kalabalık ve iyi donanmış olmasına rağmen organizasyonunun tek elden olmaması yüzünden sovyet rusya gibi bir canavarı göz göre göre kurdurmasıdır. araplar bu hatayı işte tekrarlamıştır. kendi kısıtlı limitli saldırılarımızı yapacağız derken israile uğraşmak için birbirinin ne yaptığından habersiz 7 adet devlet bırakmıştır.

    robert baratheon aforizmasıyla açıklarsak tam olarak bir yumruğa karşı yedi parmak oluyor.

    * filistinli araplar savaşın asıl kaybedenidir. tam 700 bin filistinli ürdün'de lübnan'da suriye'de mülteci haline gelmiştir. bunların evlerine dönüşleri falan o zaman zarfında zorduysa artık konu kördüğüm bir haldedir çünkü aradan çok nüfuzlu bir 6 gün savaşı ve bir yom kippur savaşı geçmiştir. israil otonomiye razı bir siyasi entite olmak üzereyken artık arapları toprağından zorla atıp oraya yerleşmiş ve savaş kazanmış bir entitedir. evlerini bırakıp giden bu çocuklar şu anda 75-80 yaşlarındalar. iki nesil hala evlerine dönmek istiyor ancak onların torunlarının bile böyle bir şeyi başarabileceği artık çok meçhul.

    * savaşın bir diğer sonucu da diğer arap ülkelerinde her daim bir azınlık olagelmiş olan yahudilerin israil'in savaşı kazanması sonucu herşeylerini bırakarak israil'e göçmeleridir. israil ölüm kalım savaşı verirken göçmemiş olmaları savaşın sonucuna dair emin olamama gibi algılansa da israil bunu çok da dert etmemiştir. 1948 mayısı ile 1951 arasında tam 700 bin yahudi israil'e göçmüştür. israil'in de bu noktadan sonra askeri bir insan havuzu her daim hazır bulunacaktır. bu savaş sonrasında israil tam anlamıyla bir devlet haline gelmiştir.

    * savaşın en önemli sonuçlarından biri arap ülkelerinde israil gibi bir ülkeye yenilmiş olmanın verdiği iç karışıklıklardır. suudi arabistan ve ürdün hariç hemen hemen tüm arap ulusları başlarındaki ne idüğü belirsiz yöneticilerin varlığını ne iş yaptıklarını falan tarihlerinde ilk kez sorgulamışlardır. bu noktadan sonra arap dünyasında bir miktar aydınlanma da görülecek, arap milliyetçiliği monarşiyi ezerek mısır'da cemal abdülnasır dönemine önayak olacaktır. baas hareketini ateşleyen en büyük katalizör de denebilir ki israil'in doğumudur. bu olaydan sonra hiç beklenmeyen şeyler vukua gelecek, suriye ve mısır kısa bir süre için birleşip tek devlet olacak sonra da bir gün ansızın boşanacaktır. orta ve uzun vadede diyebiliriz ki arap devletleri islami fundementalizme dönüp alevler içinde yutulmadan önce israil yenilgisi sonrası şapkayı önlerine koyup durum değerlendirilmesi yaptıkları, mantık çerçevesinde hareket ettikleri bir dönem de yok değildir.

    * materyal analizde ise ikinci dünya savaşından sadece 3 yıl sonra gerçekleşmiş olması her iki tarafta da karma birinci ve ikinci dünya savaşı ekipmanıyla savaş verilmesine sebep olmuştur.

    tanklarda suriye atatürkün görse yabancılık çekmeyeceği renault ft-17 falan getirip savaşmıştır, 1935 model renault r35 ürdün cephesinde de görülecektir. mısır buna mukabil rommel'in çölde bırakıp gittiği panzer iv tanklarla zırhlı harekat yaparken görülecektir. bunu yanısıra amerikan m4 sherman, italyan m13/40 ve ingiliz vickers v6 yanında ingiliz matilda tankları da savaş boyunca arap ordularında görülmüştür.

    israil ise m4 sherman ve h35 hotchkiss tanklarıyla harekat yapmaktadır.

    topçuda ise ibre 1906'ya kadar geri gitmektedir. israil napoleon'un topları diye isimlendirdiği davidka toplarıyla primitif bataryalar olulştururken mısır alman italyan motorize panzer 2 şasisinde obüsler getirmiştir. genel olarak her iki taraf ta daha mobil 60-81mm havanlar kullanma eğilimindedir.

    havada ise ikinci dünya savaşı ekipmanı yüzünden dünya standartlarında bir savaş gerçekleşmiştir. her iki tarafta spitfire farklı renklere boyanmış olarak savaş verecektir. israil bunun da yanında amerikalılardan p51 mustang, b17 uçan kale, c-47 dakota, ve alman/çek ortak yapımı avia s199 ile boy gösterecek, arap orduları ise amerikan ekipmanından yoksun olacak ancak avro anson ve hurricane gibi daha da eski materyali savaşa sokacaktır.

    ateşli silahlarda ise genellikle bir ingiliz ordu ekipmanına bağımlılık ilk fazda görülür. 303. (7.7mm) lee enfield tüfekleri, 9mm sten makineli tabancalar, bren makineli tüfekleri ve piat roketatarları her cephede görülmüştür. israil ve araplar bunun da yanında thompson makineli tabancaları da nadir olarak kullanacaktır.

    ----------------------------------------------------------

    terimler sözlüğü

    yişuv : israil devleti kurulmadan bölgedeki yahudi nüfusu ve bunların kanaat önderleri liderlerini belirten terim.

    haganah : ibranice "savunma". 1921-48 arası faaliyet göstermiş yahudi paramiliter savunma gücü. sistemin ss'i denebilir. israil silahlı kuvvetlerinin kuruluşuyla haganah ordunun ana çekirdeğini oluşturacaktır.

    irgun : (ha-irgun ha-tzvai ha-leumi b-eretz israel) "israil toprağındaki ulusal askeri örgüt" 1931-1948 arası faaliyet göstermiş yahudi sağcı paramiliter örgüt. haganah'ın içinden çıkan bir fraksiyondur. haganah ve bağlı olduğu yişuv çok daha sol ve merkez sol tandanslı olduğundan irgun yahudilerin aşırı sağcı organizasyonu olarak sivrilmiştir. ilk yöneticilerinden birinin menachem begin olması da bugün likud partisinin köklerinin nereden geldiğini anlamak konusunda bize yardımcı olur.

    lehi : yahudi aşırı sağcı paramiliter örgüt. ingilizleri filistin'den çıkarmak amacıyla kurulmuş terörist ilan edilmiştir. bir ara nazi almanyasıyla yahudilerin filistin'e gönderilmesi için anlaşma zemini bile aramıştır. 1948'de israil ordusu içinde eritilmiş ancak çok iyi erimediklerinden bir gün ansızın kont folke bernadotte'u vurmuşlardır.

    palmach : haganah'ın elit, iyi eğitimli üst kaymak tabakası olan birim. ikinci dünya savaşında ingilizler tarafından alınan askeri bilgi ve birikim palmach içinde tutularak know how sağlamıştır.

    bunun da yanında israil 12 adet isimli tugay bir araya getirerek bunları yoğunlukla savaşın belli bölgelerinde tutmuştur. hepsinin şeceresini yazmıyorum ancak bugün israil ordusunda bu birimler hala tarihi önemleri tarafından hatırlanan ve ordu ethos'unu büyük oranda ayakta tutan yapılardır. bunlar :

    yiftach tugayı
    alexandroni tugayı
    necev tugayı
    golani tugayı
    karmeli tugayı
    kiryati tugayı
    givati tugayı
    etzioni tugayı
    oded tugayı
    harel tugayı
    7. zırhlı tugay
    8. zırhlı tugay

    bundan sonraki çok daha iyi bilinen ve ortadoğuyu çok değiştirecek arap israil savaşı serisinin devamı için (bkz: altı gün savaşı)
hesabın var mı? giriş yap