• hükümetin hazırladığı çalışma yasa tasarısını protesto eden sendikaların başlattığı ve her geçen gün büyüyen olaylarla fransa'da olağanüstü hal havası yaratan olaylar zinciri.

    8.si bugün yapılan toplu gösteriler hemen hemen tüm fransa genelini kapsıyor. grev dalgası, petrol rafinerileri, nükleer santraller, limanlar ve ulaşım altyapısına yayılırken, ülkede günlük hayat ciddi şekilde olumsuz etkilenmiş gözüküyor. zira 19 nükleer santralinden 16'sı, sekiz rafinerinin tamamı grev nedeniyle ya devre dışı kaldı ya da çok düşük kapasiteyle çalışıyor. grev nedeniyle rafineriler, nükleer santraller, toplu taşıma ve havacılıktaki aksamalar hayatı felç etmiş durumda ve 10 haziran'da başlayacak avrupa futbol şampiyonasının ciddi şekilde etkilenmesi söz konusu.
    fransa'nın en büyük sendikal örgütü fransa genel çalışma konfederasyonu (cgt) tarafından kapatılan rafineriler polis zoruyla boşaltılmasına rağmen hükümet, toplamda 115 gün yetecek şekilde saklanan, ülkenin stratejik rezervlerinin kullanılmasına 3 gündür izin vermiş.

    tüm bu olanlara karşın hükümet bazı maddelerde ufak tefek oynamalar yapılabileceğini fakat sorun olan 2. maddenin kesinlikle değiştirilmeyeceğini ısrarla diretiyor. söz konusu maddede, şirketlere gereklilik hissetmeleri durumunda işçi haklarını koruyan ulusal yasalardan muaf kalma hakkı tanınıyor. sendikalar bu öneriye şiddetle karşı çıkıyor. çünkü şirketlerin işçi çıkarmaları kolaylaştırılıyor. dolayısıyla kazanılmış hakların ellerinden alınacağı kaygısıyla hareket eden sendikaların istediklerini alamadan durmaları zor gözüküyor.

    bbc dahil pek çok haber sitesinden edinebildiğim kadarıyla (ki hepsi hemen hemen aynı kaynaktan beslenmiş. çünkü tüm sitelerde aynı.) tasarının içeriği kabaca şu şekilde:
    * haftada 35 saat çalışma limiti değişmiyor ancak sadece ortalama çalışma süresi olarak kabul edilmesi teklif ediliyor.

    * şirketlere yerel sendikalarla görüşüp daha fazla ya da daha az çalışma süresi uygulamalarına geçme hakkı tanınıyor.

    * yasa teklifindeki azami çalışma süresi ise 46 saat. şirketlere maaş indirimi konusunda daha fazla hak tanınıyor.

    * işten çıkarmalar kolaylaştırılıyor.

    * çalışanların izinlerini ne zaman kullanabileceği konusunda şirketlerin söz hakkı artırılıyor.

    yani tasarının yasalaşması halinde, günlük azami 10 saatlik çalışma süresi 12 saate çıkarılacak, iş sözleşmesinde değişiklik yapmak isteyen çalışanlar işten atılabilecek, yarı zamanlı çalışanların haftalık 24 saat olan asgari çalışma süresi düşürülecek, fazla mesailerde daha az ödeme yapılabilecek. çıraklık eğitimi gören 18 yaşından küçük çocuklar günlük 10 saat çalıştırılabilecek.

    grevler ve gösteriler çalışma yasa tasarısı nedeniyle başlamış olmakla birlikte asıl neden o değil. çalışma yasası varolan toplumsal hoşnutsuzluğun dışa vurumu veya patlama eşiği denilebilir. fransa'da işsiz sayısı her geçen gün artıyor. gelen sağ olsun sol olsun hiç bir hükümet 2 buçuk milyona dayanan işsiz sayısının artışını engelleyemiyor.

    %10.5'lik işsiz oranı, 4 yıldır büyümeyen bir ekonomi, halkın şikayetlerinin dikkate alınmaması ve siyasetin elitleşmesi, ülkeye nefes aldıracak yabancı yatırımcının gelmeyişi (ki avrupa ülkelerinde geçtiğimiz yıl yabancı yatırım oranı ortalama %14 artmasına karşın, fransa'da %2 oranında düşüş göstermiş) vs. gibi nedenlerin üzerine eklenen tasarı olayın tuzu biberi oldu denebilir.

    siyasete olan güvensizlik halkta yeni oluşumlar arayışını başlattı. mesela gece ayakta" eylemleri gençlerin bu arayışı sonucu çıkıyor. çalışan gençler ve biraz da eski kulağı kesik nostaljik solcular filan geceleri şehrin sembol meydanı republique'te toplanıp gün aydınlanıncaya kadar yiyor, içiyor, tartışıyor, eğleniyor. biraz bizim gezi eylemlerini andıran bir havada seyreden eylemleri hükümet önce yasaklıyor fakat sonra serbest bırakıyor zamanla da etkisini yitiriyor zaten.

    ancak grevle birlikte her eylemde olduğu gibi provakatif gruplar devreye giriyor. hükümetin bizdeki gibi çapulcu (casseur) olarak adlandırdığı yüzleri maskeli, elleri molotof kokteylli, şiddet yanlısı ekipler gösterileri kriminalize etmeye başlamış. bu da polisin şiddetin dozunu artırmasını beraberinde getirmiş doğal olarak. hükümetin çapulcu karşıtı söylemlerine baktığında geziyi yeniden yaşıyor gibi oluyor insan. ama bizden farkı fransa göstericilere uygulanan şiddetin bizdeki gibi afişe edilmesine asla izin vermiyor. çok nadir sızabiliyor sosyal medyaya. dolayısıyla fransa'nın henüz kırmızılı kadın, siyah elbiseli kadın gibi fenomenleri oluşmamış henüz.

    toparlayacak olursak dünyanın 5. büyük ekonomisi, avrupa birliği'nin iki numaralı ortağı, bm konseyinde veto yetkisi olan 5'ten biri olan fransa'da işler pek yolunda gitmiyor. ikinci dünya savaşından yıpranarak çıkan ve küresel güç özelliğini kaybeden fransa, avrupa birliği hamleleri ile gücünü tekrar kazanma çabaları içinde iken bırak küresel gücü bölgesel güç olarak kalma özelliğini bile kaybetmek üzere. belli bir özgül ağırlığı var ve olmaya devam edecektir tabii ki ama dünya yeniden şekillenirken fransa'nın yeni kurulan sistemde etkili bir aktör olması istenmiyor.
  • fransa'da çok sık meydana gelen olaydır. terör ve benzeri olaylar nedeniyle greve katılanlardan çok, protesto edenlere daha sert müdahale edilmektedir. alınması gereken ders; bu insanların terör tehdidi olsa dahi yine de haklarından vazgeçmeyerek her yıl, bir kaç yüz defa gerçekleştirdikleri geleneklerini bozmamaları.
  • grevlerin çıkmasının sebebi; fransa hükümetinin yükselen işsizliği ve kötü ekonomik göstergeleri iş verenlere daha fazla insiyatif vererek çözmeye çalışması.

    bilindiği gibi fransa'da işçi hakları(sendikalar) ingiltere ve almanya'ya göre çok daha güçlü, fakat ekonomileri o kadar sağlam değil. fransızlar da almanya ve ingiltere seviyesine gelebilmek istiyor.

    bunu nasıl yapacaklar? çalışanların aralarında daha fazla rekabet ederek verimliliği artırmalarını (işten çıkabileceğini düşünenler daha sıkı çalışabilir) ve daha aza itimat etmelerini amaç edinmişler gibi gözüküyor (maliyetler düşecek). böylece karlılığı artan şirketler zamanla daha fazla insan çalıştırabilecek, işçiden daha fazla verim alabilecekler (sözüm ona uzun vadede).

    yalnız, hükümetin önlemleri o kadar işçi haklarına tecavüz gibi maddeler ki halkın sokaklara çıkmaması imkansız. evet, uzun vadeli plan olarak teoride mantıksız değil bu yukarıda saydığımız sebepler; fakat bu gibi önlemleri halka anlatabilmek neredeyse imkansız...

    fransa hükümetinin yasalaştırmayı düşündüğü değişiklikler şu şekilde:

    - sendikaları olacak kadar büyük olan şirketlerden; ekonomik zorluk çekenler ya da pazar payını artırmayı hedefleyenler çalışanlarıyla çalışma saatleri ve saatlik ücretler hakkında özel olarak anlaşabilecek. (sendika devreden çıkıyor.)

    - şirket ve çalışanlar anlaşmazlarsa; personel son kararı alma yetkisine sahip olacak. (işgücünün sadece %30'unun katıldığı bir oylama bile yeterli.)

    - ekonomik verileri negatif seyreden şirketler bu olumsuz verileri işten çıkarma sebebi olarak gösterebilecekler.
    *işgücü 10 veya daha düşük olan şirketler gelirlerinde sadece bir aylık bir düşüşte işçi çıkarabilecek,
    *işgücü 300'e kadar olan şirketler işçilerini yaptırımsız olarak işten çıkarmak için gelirlerinde üç çeyrek boyunca düşüş göstermek zorunda,
    *işgücü daha büyük olan şirketler ise bir yıl beklemek durumunda.

    biraz acımasız mı olmuş acaba? hükümetin de pek geri adım atmaya hevesli olmadığı gözüküyor. önümüzdeki yüzyılın ekonomisine bir baktığımızda, tüm ülkelerin nihai amacı refahtan çok büyüme olduğu sürece fransa'da, kongo'da, abd'de, isveç'te iran'da fark etmez, böyle önlemleri izlemek zorunda kalacağız. çünkü kaynaklar belli; büyüyen ülkeler belli ve büyüyemeyenler büyümek için daha acımasız davranacaklardır. bu kaçınılmaz. (hiçbir ülke sonsuza kadar büyümez, hiçbiri sonsuza kadar durgunlukta veya küçülmede kalmaz, sadece adlar değişir.)
    refahı sağlamak için ya tüm ülkelerin büyümemesi (ve bu esnada gelir dağılım adaleti yapılması) ya da hepsinin beraber büyümeleri gerekir, fakat siz büyümezken başkaları büyürse siz de sert önlemler ile büyümeye kalkarsınız. bu da halkı üzer.

    dünyanın nüfusu hızla büyürken, kaynaklar da aynı oranda çoğalmazken tüm ülkelerin büyüme hedefli olması dünyanın %10'una (aslında daha gerçekçi olursak %1'i ila %5'ine) yarar, geri kalan %95 sürünür. ardından %5'in içinde olan politikacılar "büyüdük, büyüyoruz!" diye %95'in duygularını sömürüp oy toplar ve sonra bu oyları istismar edip ülkeyi dibe gömer. bu sırada pasta payını kapan başka ülkede benzer durumlar dönmeye başlar. arada ezilen hep halk olur.

    ekonomistler eşliğinde politika yapıcıların dünya ekonomisinde ortak kararlarla reformlar yapması gerekiyor, aksi takdirde gelecekte oluşacak büyük ayaklanmalar zaten bu sistemi yıkacak (sonunda ne getirilir kimse bilemez), yıkılana kadar da maalesef milyarlarca insan sömürülecek. daha kötüsü ise bu sistemden sonra daha iyisinin geleceğinin garantisi de yok. işler o raddeye gelmeden küresel reformların yapılması şart, umarım o günleri görebiliriz.
hesabın var mı? giriş yap