• 1980 sonrasında ankara'da gerçekleşen ilk işgâl eylemidir. bildiğim kadarıyla aynı zamanda son olmuştur (yamuluyorsam düzeltin).

    [önceden söyleyeyim, bütün bunlar örgütlü birinin gözünden bambaşka yaşanmış olabilir.]

    1995'te üniversite harçlarına %350 zam yapılması öğrenci hareketlerini tetiklemiş, birçok büyük kentte yıllardır görülmeyen güçte öğrenci eylemleri yapılmaya başlamıştı. bu atmosfer içinde 23 mart 1996'da kızılay'da toplanan öğrenciler, 60'lar-70'ler ile ilgili duydukları efsaneler ve izledikleri belgesellerdeki hikâyelerin bir benzerinin bir parçası olma duygusuyla, bildiğim kadarıyla biraz da spontane bir şekilde [1], dil-tarih'e yürümeye karar verdi. bilen bilir, bu tip eylemlerde kanı kaynayan gruplar, özellikle de öğrenciler, sınırlarını yoklamaya, neyi ne kadar yapabileceklerini görmeye özel bir heves içindedir. bu hevese pek sahip olmayan kimileri gruptan ayrılsa da, geriye yine de ciddî bir kalabalık kalmıştı.

    bu hava içinde sıhhiye'ye doğru yürüyüşe geçildi. en azından bir kısmı trafiğe kapatılmış olan yolda öğrenciler herhangi bir engelle karşılaşılmadı. bu yürüyüş sırasında polisle ilk ciddî gerilim hitit heykelinin önüne gelindiğinde yaşandı. bu gerilimde kimileri polis saldırısından çekinerek gruptan ayrılsa da, yine de binlerle ifade edilecek sayıda öğrenci heyecanla ve polislerin neredeyse yüzlerine haykırılan "yılgınlık yok direniş var!", "bir-iki, bir-iki-üç, daha fazla işgâl daha fazla direniş!" sloganlarıyla dil-tarih'e doğru yürüyüşe devam etti. hatırladığım kadarıyla polis, panzerleri ve korkutucu çevik kuvvet edâlarıyla "biz buradayız" havasını verse de, öğrencileri dağıtmak için ciddî bir girişimde bulunmadı. belki beklemedikleri bir eylemle karşılaştıkları için onlar da ne yapacaklarını bilemedi, belki âmirleri meselenin fazla büyümeden bitmesini bekliyordu, belki de tam tersine "işgâle kalkışarak açıkça suç işlesinler de ağızlarına iyice sıçalım" diye düşündüler.

    [sonradan ek: kapıda itiş-kakış yaşansa da, öğrenciler içeriye coplanmadan, üzerlerine su sıkılmadan girdiler, diye hatırlıyorum ben. üzerinden 10 küsur yıl geçmiş, anlaşılan yanlış hatırlıyorum (bkz: #15252185)]

    dil-tarih'e girildiğinde ise, açık söyleyeyim, bir belirsizlik havası hâkimdi. bir anlamda amaca ulaşılmış, büyük bir direnişle karşılaşılmadan fakülte işgâl edilmişti. iyi ama, şimdi ne yapılacaktı? sloganlar atılıyor, okulun hemen dışında toplanmış ve operasyon hazırlığında olduğu tahmin edilen çevik kuvvete meydan okunuyordu.

    bir süre sonra polis, "suç işliyorsunuz. ayrılmak isteyen şu anda ayrılabilir. şimdi ayrılanlar gözaltına alınmayacaktır. içeride kalanları zorla dışarı çıkaracağız" mealinden anonslar yapmaya başladı. kalabalık öğrenci grubu ise, aralarından ayrılıp dışarı çıkan arkadaşlarını "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz" sloganıyla vazgeçirmeye, dayanışma ruhunu ayakta tutmaya çalışıyordu.

    önce hangisinin olduğunu ben fark etmedim. anlaşılıyor ki önce polis büyük bir hışımla içeri daldı, önüne geleni dövmeye ve gözaltına almaya başladı. bazı öğrenciler de, belirsizliğin tam bir kaos havasına dönüşmesiyle, binalara girip, öğretim üyelerinin odalarına dalıyor, bilgisayarları, kitapları ve bilumum kırtasiyeyi camlardan dışarı, polislerin üzerine atıyordu. bu, benim şahsen fazla bir itirazım olmasa da, örgütlü solun bir bölümü de dahil olmak üzere "sağduyulu" çevrelerin pek onay vermeyeceği ilginç bir vandalizm örneğiydi.

    kapının polis tarafından tutulduğunu ve sakince, direnmeden dışarı çıkmak isteyenlerin bile coplanarak gözaltına alındığını göz önünde bulundurursak; polisin şakasının olmadığını anlayan ve başının belaya girmesini istemeyen öğrenciler için, bildiğim kadarıyla tek bir kaçış yolu vardı: okul ile demiryolunu ayıran demirlerde ve tel örgülerde bulunan yırtıklar, boşluklar. onlarca öğrenci buradan kaçtı. içeride kalanlar direnmeye çalışsalar da, sonuçta kendilerini kaçışı olmayan binalara hapsetmişlerdi. yakalandılar, dövüldüler, ama harbiden dövüldüler, göz altına alındılar.

    1980 sonrasının ilk işgâl eylemi akşam haberlerinde "nasıl öğrenci bunlar?" havasında verildi. türk devleti, 60'ların sonunda düştüğü hataya bir daha düşmeyeceğini, öğrencilerle pazarlığa girmeden insafsız bir sertlikle her türlü hareketi bastıracağını ilân etmişti.

    benzer bir ilân için (bkz: 6 kasım 1996)

    [1] hiçbir zaman herhangi bir sol örgüte üye olmamış olan kulunuz, herhangi bir grubun bu eylemi önceden planlayıp planlamadığını hâlen bilmemektedir. bilen varsa, iletirse, sevinecektir.
    sonradan: siempretufan söyledi sağolsun, birkaç nispeten ufak grup önceden planlamış işgâl eylemini. ben de bunca sene sonra öğrenmiş oldum. yine de, kitlenin büyük çoğunlunun böyle bir plandan haberi olmadığı konusunda bir ihtilaf yok.
  • işgali televizyondan izledim:

    öğrenciler fakülteden çıkarıldıktan (çıkarılma?) sonra muhabir binanın içinde, her yere ofis malzemeleri saçılmış ve muhabirin elinde bir tomar kağıt; bunların yirmi yıldan fazla süren çalışmanın ürünü, daha bitmemiş bir urduca-türkçe*` :benzer bir dil de olabilir` sözlüğün tek kopyasının parçaları olduğunu, öğrencilerin bu çalışmayı yok ettiğini ve bu sözlüğün tekrar yapılmasının yirmi-otuz yıl süreceğini* söylemesi.

    o zamanki şuurumla, "bunu yapan insan olamaz" gibi düşünceler içerisine girmiştim. bir adamın hayatının büyük bölümünde çalıştığı şeyi yok etmek neyin nesiydi. terbiyesizlikti, insanlık dışıydı, bu insanlar her türlü fakülteden çıkarılmayı hak ediyordu.

    ancak zamanla dtcf gerçeğini birinci elden tecrübe ederek, fakültenin köhneliğinin genç dimağlarda onulması zor yaralar açabildiğine ve yıl 1996 bile olsa önemli gördüğün bir çalışma yaparken tek kopyayla çalışmanın salaklık olduğuna kanaat getirdim.

    yıl 2009 ve o işgalin kendiliğinden oluşan bir taz mı yoksa bilinçli bir hareketin ürünü mü olduğuna dair hala fikrim yok.
  • işgal sırasında okulda bulunan arkadaşlarımın anlattıklarına göre, trajikomik bir olayda yaşanmıştır.dil tarih içinde tam da işgal anında tiyatro çalışmaları olan bir grup da işgalcilerle birlikte önce dövülmüş sonrasında bazıları üstlerinde prova için giydikleri kostümlerle gözaltına alınmışlardır.

    ve yine arkadaşlarımın aktardığına göre, polisin yolu kapatması ve sadece okul tarafına gidilmesine izin vermesi yüzünden öğrenciler istemese bile okula sığınmak zorunda kalmışlardır.sonrası zaten ölçüsüz güç kullanımının acı örnekleriyle doludur.

    sonuçta doksanların ortasında özellikle harç eylemleriyle birlikte örgütlü yapılar oluşturan ve kitleselleşen öğrenci hareketine sınırı aşarlarsa neyle karşılaşacaklarının bir ön gösterimi olmuştur.
  • polisin adım adım öğrencileri işgale sevk edip acımasızca dövdüğü işgaldir.

    hiçbirisi de düşünmedi, daha üç gün önce bizi engellemeye çalışan kolluk kuvvetleri kızılay meydanı'nı neden açtı?

    (bkz: 23 mart 1996)
  • kitlesel olarak yapılması planlanmayan, ancak polisin vahşice saldırısı sonucu, spontane olarak kitlesel bir işgale dönüşen eylem. normal koşullarda planlanan küçük bir grubun, dtcf'de bir amfiyi işgal etmesi ve buradan bir radyo vericisiyle (o zamanın teknolojisi buna elveriyordu), eğitimde özelleştirme politikalarına karşı bir duruş sergilemesiydi.

    bu arada artık günümüzde günlük hayatımızın bir parçası olan biber gazıyla ilk tanışmamızın bu işgalde olduğunu da son not olarak ekleyeyim.
hesabın var mı? giriş yap