• erzincan'ın 8 şiddetinde bir deprem ile sallanması ve 33,000 kişinin hayatını kaybettiği tarih. erzincan icin bir diger onemli tarih ise 13 mart 1992'dir.
    (bkz: erzincan depremi)
  • büyüklüğü 7,9'dur ve türkiye'de bugüne kadar meydana gelmiş en büyük depremdir. erzincan'dan erbaa'ya, ordan da amasya'ya kadar 360 km'lik bir yüzey faylanmasına yol açmıştır. ayrıca 1939'dan bu yana meydana gelmiş depremlerin oluşmasında tetikleyici rol oynamış ve depremlerin batıya doğru kaymasına sebep olmuştur. bu depremde 4,5 m'lik atım meydana gelmiştir.
  • zarali halil isimli bir turkucu, deprem icin 1940'larin basinda kan agliyor erzincan isimli bir turku okumus tas plaga. duydugum en guzel, ic yakici turkulerden biri, marmara depremi sonrasi bir kac tv kanalinda duyup fena olmustum. kalan muzik'ten cikan bir toplama albume de konmustu sanirim..
  • 21. yüzyılda türkiye'de gelmiş geçmiş en büyük depremdir. bir benzerinin olası istanbul depremine rastlamamasını diliyoruz. zira türkiye'ye atom bombası atsalar etkisi daha az olur.
    (bkz: allah korusun)
    (bkz: allah yazdıysa bozsun)
    (bkz: bir ateistin tanrıya duası)
  • zamanin turkiyesi'nde cok buyuk travma yaratmis erzincan depremi'nin oldugu gun. sehirde cok az canli insan kaldigi icin merkezi hukumetin olayin ciddiyetini kavramasi bile gunler surmus.

    daha sonra bu depremle ilgili 1939 anadolu zelzelesi isimli bir kitap yazilmis. muhtelif sair, yazar bilim insani falan ufak yazilar vermisler. bu kitaptaki yazilardan birkacini asagi kopyaliyorum.
    kaynak: tusiad gorus dergisi http://www.tusiad.org/yayin/gorus/40/11tarih.pdf

    tarihin kaydetmedigi facia sahneleri
    perisan bir halde trenden iniyorum. etraftaki butun evler bir yigin tas, tahta, toprak halinde... aralardan tek tük çadırlar gözüküyor.
    - işte diyorlar, bütün erzincan şu gördüğünüz halk!
    bakıyorum, beş dakikada, teker teker sayabilirim hepsini... başımı çeviriyorum. üstüste konmuş insan cesetleri. kaç tane? herhalde birkaç bin! artık hassasiyetim uyuşmuştu. gayri iradi yürüyorum. istasyonun şark kısmını kaplıyan geniş meydandayım. allahım bu ne feci manzara?
    yüzlerce, binlerce ceset, üstüste, yanyana konmuş... birçok kadınlar, çocuklar, erkekler bir albüm yaprağı çevirir gibi cesetleri kaldırıp kendilerine ait olanları arıyorlar. zaman zaman, aradığını bulanların canhıraş bağrışmaları kulak zarlarını yırtıyo r:
    - babam, babam benim!.
    - anne babamı buldum, anne babamı buldum.
    morarmış cesetlerle veda kucaklaşması...
    biraz ilerliyorum. birden bir tabanca patlıyor. silkiniyo rum. elinde tabancasının namlusundan dumanlar çıkan orta yaşlı, yarı çıplak,
    saçı başı dağınık bir adam avazı çıktığı kadar bağırıyor:
    - allahım dirisini aldın, ölüsünü bize bırak!
    bakıyorum. ateş ettiği bir köpektir... köpekleri öldürmüş olmalarına rağmen tek tük rastlanıyor. bir kısım cesetler taaffün etmeye başlamıştır, kokuya civarlardan geliyorlar.
    bir adam görüyorum. bembeyaz sakalı var. bir ihtiyar kadın cesedini omuzlamış. yaralı sanıyorum. yaklaşınca dehşetten gözlerim büyüyor.
    ihtiyarın sırtındaki yüzü parçalanmış bir cesettir ve ihtiyar bu cesedi geniş, bol çizgili alnından, yumuşak yanaklarından terler ve göz yaşları süzülerek taşıyor:
    - nereye götürüyorsun baba ?
    dönüyor. son gayretini sarfeden insanların bitkinliği.
    - ayalim oğul... kırk senelik karım... onu kendi elimle gömmek bana kısmetmiş...
    sonra hayatın yükünü beraber sırtladıkları hamulesini omuzuna daha iyi yerleştirerek, gözlerini gökyüzüne kaldırıyor:
    - allah öyle istedi... allahın işine karışılmaz.
    nüsret safa coşkun

    bu olumler cehaletimizdendir. unutmayalim ki, bir ceyrek asir evvel istanbul'u yanginlar mahvediyordu. o da cehalettendi. zira insaatimiz ciravariydi... itfaiye
    tertibatimiz yoktu... simdi var. tedbirlerle onunu aldik demektir.

    yildirima hakim oldugumuz, salgin hastaliklari onledigimiz, istanbul'un buyuk yanginlarinin alevini ram ettigimiz gibi, gozlerimizi acarsak emre, iradeye girmez sandigimiz bu afetlere de dizgin takabiliriz.

    muhakkak ki, tu k milleti, bu isin ustesinden gelebilir. iptidai damlarimiz altinda on binlerce nufusumuzu ezdirisimiz insallah sonuncu olur... bundan sonraki mukadder zelzele, turkiye'de kolay kolay yikilacak bina bulamaz ve seller sedler arkasnda mahpus kalir...
    buna inanmazsak, yeni felaketleri bekleyelim!
    ( va - nu )

    zelzele
    ecdadimizin buyuk tas insalarindan, zelzeleye ait mukemmel hesaplar goruyoruz. uzun muddet mukavva ev yapmaktan baska care bulamayan hamarat japonlar, nihayet beton insalarinda zelzeleye karsi tedbir ifade eden yeni formuller buldu. fakat biz, madde planindaki insa davamizda, ahsap binayi atarken kargir binanin topraklarimiza gore hususi icaplarini dusunmus degiliz.
    esefle soyleyebilirim ki, cok kuvvetli bir zelzele, ankara ve istanbul'da tas ustunde tas birakmayabilir.
    necip fazil kisakurek
  • kuzey anadolu fay hattı'nın varlığının öğrenildiği depremin tarihi. öncesinde bu fay hattı çok bilinmiyormuş.
  • erzincan şehrinin yerleşim yerinin değiştiği depremdir. bu sebepledir ki, erzincan'da çıkmaz sokak pek yoktur. önceleri daha dağ yamacında olan şehir merkezi daha ovaya çekilmiştir.
  • görüntülerini buradan izleyebileceğiniz felaketin olduğu gün.
  • aradan 62 yıl geçtikten sonra bile, bilinçsiz yatan dedemin vefat etmeden yalnızca birkaç saat önce doktora "kaç çocuk öldü?" diye sormasının sebebi.

    söylenene göre onbinlerce ölüyü tren yolunun yanına yığmışlar. dedem de o geçen trenin içindeymiş.
  • sivas' ta rahmetli babam amcamı masa altına sokarak kurtarmış. tarihlerle ilgili konuşurken ''hareketten 3 sene evvel, hareketten 2 sene sonra'' şeklinde kalıplar kullanırlardı. bir nesile milat olmuş büyük yıkım.
hesabın var mı? giriş yap