• "hayat beni geri sararken itirazım var" gibi sözlere sahip dinlerken adamı yerinden eden foma şarkısı
  • toprak olmak diye güzel bir parçaları bulunan grup.

    http://www.youtube.com/watch?v=4yunhphy3pa
  • inşaatı için ormana 28 tesis inşa edilecek köprü. link

    haberde en canalici kisim doğa savaşçıları çevre örgütü başkanı zafer murat çetintaş'in söyledikleri:

    “karayolları’na tahsis edilecekse neden onlar ruhsat için başvurmuyor? onların zaten bir sürü tesisi var. istanbul içinde bu kadar mevcut taş ocağı varken ormanın içinde yeniden bu başvuruların yapılması anlamsız. ruhsat başvuruları iki yıl için yapılmış. bu da anlamsız. 2 yıl için yapacakları yatırım ile satın alacakları malzeme ekonmik olarak aynı. o zaman bunca yatırım yapmanın anlamı ne? bize göre bunun sebebi köprünün hemen ardından yapılacak 3. havalimanına yönelik tasarlanmış bir proje. kuzey istanbul gibi yapılacak alanların inşaatı için de buradan hammadde sağlamayı tasarlamaktadır. yoksa yatırımın anlamı yok. zaten yeteri kadar tahribat var. yeni bir tahribat olacak. kaybedilecek alan zaten çok büyük. sadece köprü projesinde yollar için otoyolm için 4 bin hektardan fazla alan tahrip edilecek. taş ocakları ve diğer tesislerin ilavesi ile bu tahribata 2 bin hektar daha eklenecke. 7 bin hektarın üzerine çıkacak. çevre ve şehircilik bakanlığı istanbul’daki mevcut taş ocaklarını kaldırmaya çalışıyor. yenilerine müsaade edilmesine, biz müsaade etmeyiz. anlamsız. taş ocaklarına izin verilmemeli.”
  • yapim sureci ile istanbul'un icine etmekte olan. yapildiktan sonra da istanbul'un icine etmeye devam edecek.

    baska istanbul yok.
  • yeni emperyalizm, uluslararası iş bölümünde türkiye’yi düşük katma değerli emek yoğun teknolojiler üretmekle görevli bir ucuz işgücü ülkesine dönüştürmekte ve ithalata bağlı tüketim, borçlanma ve finansal spekülasyon ile geleceğimizi ve kentlerimizi ipotek altına almaktadır. kentler sanayisizleşmekte, kent yoksulları merkezlerden atılmakta, barınma hakkı tanınmamakta, büyük projeler ucuz ithalat cennetinin mallarını satan alış veriş merkezlerine indirgenmektedir.

    global sermayenin sınır tanımadan büyümek ve hareket etmek istemesi, türkiye’ye gelirken yeni mekansal düzenlemelerde kendine imtiyazlar beklemesi, bunun için yerel ve merkezi yönetimlere şartlar sunması, yönetimlerin cari açığı kapatma gerekçesiyle holdingleşmiş medyanın desteğini de arkasına alarak söz konusu imtiyazları vermeleri nedeniyle kentsel planlama kararlarının ihlal edilmesi, hukuk sistemin yavaş
    çalışması ve kararlarına uyulmaması ile ilgili örnekler türkiye’de neoliberal politikaların kentsel mekana yansımalarını özetlemektedir. galataport, kartal projesi, haydarpaşa limanı projesi, belediyeye ait kamu arazilerinin satış süreci, üçüncü köprü ile ilgili örnekler merkezi hükümetin yerel yönetimleri aşarak gerçekleştirmeye çalıştığı uygulamaları göstermektedir.

    kentin en yoksullarının, kent çöplerinden barınma, yeme içme, giyinme gibi ihtiyaçlarını karşılaması bile sermayeyi rahatsız etmektedir. söz konusu kentsel atıkların kentin en yoksulları ile çok uluslu şirketlerin ortak hedefi olması sınıf savaşının kentsel atıkların yeniden üretimi üzerinden ne kadar sert geçtiğini
    göstermektedir.

    global mali sermayenin türkiye’ye gelme yöntemi işsizliği arttırmakta, sanayi ve tarım üretimini değersizleştirmektedir. ithal ikameci dönemde görece değerli olan emek ve üretim kapasitesiyle işçilerin yapmış oldukları gecekondulaşmaya göz yumulmuştu.

    günümüzde ise mali sermaye girişinin ülke makro ekonomik dengelerinde sanayisizleşmeye yol açması ve kentlerin üretim alanı özelliğinin giderek azalması ve hizmet ağırlıklı olması, kent yoksullarının yerleşimlerinin kentsel dönüşüm adı altında elinden alınmasını kolaylaştırmaktadır. akademi söz konusu politikalara karşı toplum yararına eleştiri getirmek yerine, sürece ya göz yummakta yada sermayenin çıkarlarına ve ihtiyaçlarına göre şekillenen ve hayata geçen 1/100 bin ölçekli istanbul çevre düzeni planına yaklaşık 300 üniversite hocasının destek vermesi sürecinde yaşandığı gibi paylaşımdan pay alma yoluna
    gitmektedir. istanbul için yapılması düşünülen 3. rant köprüsünün yaklaşık 200 km’lik ana ve çevre
    yollarıyla 1 milyar metreküplük su havzalarını yaşanmaz hale getirecek olmasına akademianın yine seyirci kalması, kent dinamikleri ile üniversiteler arasındaki kopukluğu tüm çıplaklığı ile göstermektedir.
    sermayenin üretimden koparak malileşmesi, sürekli ve hiç bir engel tanımadan hareket etmesi, gittiği yerlerde mekan organizasyonunu kendi çıkarlarına göre biçimlendirmesi, yerel ve merkezi yönetimlerin üzerinde denetim kurma süreci yaşanmaktadır.

    aşırı malileşme, kredi piyasalarını genişletmekte, en önemli sabit yatırım olarak lüks konut üretimini arttırmakta, sonradan finansal balonun patlamasıyla da ekonomik kriz gerçekleşmektedir. malileşmenin ve sanayisizleşmenin bir sonucu yoksul kentlilerin barınaklarının sermaye için garantili yatırım alanı olarak yeniden üretimin bir parçası olmasıdır. asıl çelişki tüm gücünü kent yoksullarından alan, ancak tüm enerjisini sermayenin lehine harcayan siyasal partilerin iktidara gelebilmesidir. kentsel mekanda
    yaşam tarzı, etnik ve dini kimliklerin öne çıkması, siyasetin sınıf temelli yapılmaması bu çelişkinin öne çıkmasını engellemektedir. gelecek 10 yılda mekanın yeniden üretimi üzerinden gerçekleşecek sınıf çatışması, suyun metalaşması üzerinden olabilir. özellikle suyun metalaşması latin amerika ülkelerinde köylüleri üretim maliyeti yükseldiği için tarlalarını su şirketlerine satmak zorunda bırakmıştır. özelleştirme alanında son yıllardaki aşama dikkate alındığında benzer sürecin türkiye’de yaşanması büyük bir olasılıktır.

    bu çalışmada kentsel mekanın sermayenin çıkarlarına göre biçimlenmesinin yolunu açmada önemli rol oynayacak üçüncü köprünün istanbul’a olan etkileri ele alınacaktır. üçüncü köprü projesi boğaz köprülerinin metropolle ilişkisi dikkate alındığında ulaşım, fiziksel çevre, göç, su havzaları, ormanlık alanlar, kentsel rant, mülkiyet ilişkilerindeki değişim, yeni konut alanları gibi bir çok etkisinin olması onları basit ve sıradan bir mühendislik projesi olmaktan çıkarmaktadır. köprüler metropolün makro formunu yönlendirdiğinden tüm kentlileri ilgilendirmekte, bu yüzden kaybedenlerle kazananların yoğun artışmasına neden olmaktadır.

    bu çalışmada üçüncü köprünün istanbul’a olası etkileri farklı boyutları ile değerlendirilecektir. ilk iki köprünün aksine kentin yaşam alanlarına yönelik olası etkileri dikkate alındığında kaybedenler ve kazananlar ayrımının da ne kadar geçersiz olduğu açıklanmaya çalışılacaktır. istanbul’a etkileri açısından akademianın köprü tartışmaları sürecinde neden bu kadar geri kaldığı sorusu yanıtlanmaya çalışılacaktır.
    istanbul'un kuzeyinden geçecek bir üçüncü köprü, bir yandan yeşil alanları, ormanları, su havzalarını yok ederek kenti daha kuzeye çekecek, diğer yandan yeni otoyollar ağı ve köprüler tuzağı kıskacı içinde ulaşımı otomobil trafiğine teslim ederek yaşanan kargaşayı kaosa çevirip, en kısa zamanda dördüncü köprüyü gündeme getirecektir.

    üçüncü köprünün istanbul’un makro formuna etkisini, özellikle su havzaları ve ormanlara yönelik oluşturduğu riskler nedeniyle birinci ve ikinci köprüden farklı değerlendirmek gerekmektedir. istanbul’un su kapasitesi anadolu yakası için 350 milyon m3, avrupa yakası için 520 milyon m3, olduğu iski tarafından beyan edilmektedir. günlük ortalama su tüketiminin ise 2 milyon m3 olması rezervlerin tüketim için ne kadar yetersiz olduğunu göstermektedir. başka bir ifade ile istanbul’un su rezervleri iki yıllık bir kuraklığı karşılamayacak düzeydedir. istanbul gibi bir metropolün kuraklık dönemlerinde barajlardaki su kapasitesinin % 9 seviyelerine kadar indiği tespit edilmiştir.

    olası üçüncü köprünün tüm bağlantı ve çevre yollarının yaklaşık 300 km uzunluğunda olacağı tahmin edilmektedir. söz konusu yolların toplam 870 milyon m3 rezervini oluşturan havzaların su toplamasını engellemesi kuraklık dönemlerinde istanbul için sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan öngörülemez tehlikeli sonuçları görülecektir. istanbul yaklaşık yıllık 250 milyar dolarlık bir üretimle gsmh’ya katkı yapmaktadır.
    aynı zamanda istanbul’da kişi başına genel bütçe vergisi ülke ortalamasının yaklaşık 3 katıdır. sanayi, inşaat, ticaret, ulaştırma, haberleşme, mali kuruluşlar, konut hizmetler toplamı (kamu ve özel) ithalat vergisi, tarım gibi gsmh’nın üretim yöntemiyle oluşturulan tüm bileşenlerinin temel girdisini su oluşturmaktadır. zaten tehlike sınırında olan su rezervlerinin istanbul için üçüncü köprüye bağlı çevre
    yolları nedenliyle azalacak olması ülke ölçeğinde en önemli üretim potansiyelini de tehlikeye sokacaktır. bu yüzden üçüncü köprü, istanbul için sadece otomobili olanların ulaşım sorununu çözen bir yol olmaktan çıkmakta, ülke için hayati önemde riskleri beraberinde getiren bir projeye dönüşmektedir.

    köprü beklentisi nedenliyle birçok kentli istanbul’un kuzeyinde yatırımlar yapmakta, fiyat artışlarına bağlı olarak bir takım risklere de girmektedir. ne var ki köprü projesini yürütmeyi durdurmaya yönelik bir karar verildiğinde söz konusu spekülasyon önemli bir ekonomik krizin tetikleyicisi de olabilir. köprü yapılması da iptal edilmesi de kriz potansiyeli taşımaktadır.

    yapılması gereken istanbul’un omurgası niteliğindeki iki yakasını birleştiren marmaray ile metro hattına dönüşecek olan mevcut banliyö tren yollarını dik kesecek şekilde tramvay hatlarının arttırılmasıdır.
    nasıl anayasanın meclis iradesinin de üzerinde değişmez ilkeleri varsa, istanbul’un da su havzalarına zarar verecek projelerin veto edileceği belediye meclis iradesinin üzerinde ilkeleri olması gerekiyor. istanbul’un su güvenliği bir grup spekülatörün, popülist yerel yönetimlerin ve lobilerin etkisindeki hükümetlerin inisiyatifine bırakılmamalı.

    kent içi ulaşım bakımından üçüncü köprü insan ulaşımından çok taşıt ulaşımına hizmet etmektedir. istanbul’un ise en büyük ulaşım sorunu insanlara yönelik hareketlilik katsayısının düşük olmasıdır. hareketlilik katsayısı ancak raylı sistem ile artabilir. katsayının artması istanbul için üretimin daha verimli olması, ekonomik büyüme, istihdam artışı anlamına gelmektedir.

    üçüncü köprüyü savunanlar, otomotiv sektörünün türkiye ekonomisi için lokomotif nitelikte olduğunu düşünerek satışları olumlu etkileyeceğini ileri sürmektedirler. oysa raylı sistemler köprülerin yükünü alarak trafiği rahatlatacağından, otomobil piyasasını daha fazla canlandıracaktır. ilgili planlar ve planlar arası uyum bakımından üçüncü köprü onaylanan son çevre düzeni planıyla da örtüşmemektedir. istanbul için son derece sorunlu olan sermayenin talepleri doğrultusunda yapılan çevre düzeni planında bile üçüncü köprüye yer verilmemekte, aksine olası köprünün planı tamamen işlevsiz kılacağı belirtilmektedir..
    buna rağmen üçüncü köprünün plana dahil edilme sürecine sokulması sadece rant baskısıyla açıklanabilir.

    türkiye’de anayasa referandumu tartışmaları yasamanın denetimi üzerinden yapılmaktadır. anayasa mahkemesi ve hsyk’nın yapısının değiştirilmesiyle yürütmenin gücünün daha fazla artacağı yasama üzerindeki mutlak hakimiyete yargının da katılması bağlamında tartışmalar yapılmaktadır. oysa referandumun en az yargı denetimi kadar önemli olan diğer bir konu yürütmenin denetimini sağlayan danıştayın işlevsiz hale gelmesidir. danıştay üzerinden toplumcu, çevreci sivil girişimlerin muhalefeti, anayasanın 125 maddesindeki “yerindelik denetimi” ilkesinden hareketle yapılmaktadır. hali hazırda açılmış danıştay tarafından incelenen bir çok dava olduğu gibi muhalefeti cesaretlendirecek kazanılmış davalar da bulunmaktadır. akp’nin anayasa değişiklik paketinin 11. maddesi, 1982 anayasası'nın 125. maddesine "yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” şeklinde değiştirilmiştir. akp’nin bu değişiklikteki amacı, özellikle danıştayın yerindelik denetimi yapamayacağına ilişkin sınırlamanın anayasa'da da yer alarak güçlendirilmesiyle çevreci hareketlerin hukuk yoluyla dava açmalarının önünü kapamaktır. eğer anayasa referandumunda evet çıkarsa 3 köprü ile ilgili açılacak davalarda danıştayın denetimi zayıflayacaktır. yerindelik denetiminin kullanılmaması bireylerin devlete karşı hukuk yoluyla gerçekleştirdiği muhalefeti yok etmektedir. referandum, kentsel muhalefet açısından 12 eylül anayasası ile hesaplaşma değil, var olan bir
    takım kazanımları da kaybetme anlamına gelmektedir.

    yeni emperyalizm, uluslararası iş bölümünde türkiye’yi düşük katma değerli emek yoğun teknolojiler üretmekle görevli bir ucuz işgücü ülkesine dönüştürüp, finansal ve kentsel arsa spekülasyonu ile geleceğimizi ve kentlerimizi ipotek altına alırken istanbul’da akademia sürece ya destek vermekte ya da seyirci kalmaktadır.

    iktidar, kentleri sanayileştiren, kent yoksullarını dışarı atan, projelerde akademiaya pay vererek, onun muhalif ve özerk yönünü ortadan kaldırmaktadır. üniversitelerdeki bilir kişilikler, danışmanlıklar, üniversite sanayi iş birliği süreci ve koruma kurulu üyelikleri gibi faaliyetler akademiayı sisteme entegre etmektedir. söz konusu faaliyetler rant paylaşım sürecine dönüştüğünde , akademianın iktidar karşısındaki denetim eleştiri ve muhalefet rolü ortadan kalkmaktadır. özellikle istanbul çevre düzeni planı yapılırken üç devlet üniversitesinin şehir ve bölge planlama bölümleri hocalarının büyük bir kısmının planlama sürecine katılması, eleştirel ortamı ortadan kaldırdığı gibi sonradan planlama sürecinin kesintiye uğramasıyla da planlarına sahip çıkmamaları, hem kente hem de planlamaya yönelik yabancılaşmaya yol açmıştır.
    sermayenin çıkarlarına göre şekillenen istanbul’un kaderini değiştirecek, üçüncü köprü ile ilgili akademia tüm bilimsel raporlara rağmen yine kurumsal bir tavır sergilememekte ve gündemi takip edememektedir.
    eğitimin özerkliğinin olmaması akademiayı gündemi kamu yarına yönlendirme konusundaki bilimsel rolünü engellemektedir.

    "türkiye’de kentsel mekandaki büyük projeler dönüşümü ve üniversitelerin rolü
    üçüncü köprü örneği"

    karaburun
  • ormana kafayı takıp hayatında ekolojiye hiçbir katkıda bulunmayan geri kafalıların karşı çıktığı köprü.
  • ne acıdır ki hala gelişmenin göstergesi olarak algılanan, inandırılan rant geçidi.
    oysa astımdan muzdarip olacak bizim çocuklarımız, köprünün finansörleri değil.
    geri kafalılık ileri kafalılık bilime verilen önemle sabittir.
    ve bakın bilim ne diyor, okuyalım biraz lütfen: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/…c/articles/pmc3196488/
hesabın var mı? giriş yap