• en iyi arkadaşımın başına gelen trajik vaka.

    o, bunu üzücü bir durum olarak nitelendirmekten çok uzak. hatta mutlu olmuş garibim. millet kocasına, sevgilisine pırlanta aldırır, bu tutmuş fark etmez demiş cimri ve sinsi sevgilisine. saf anacım bu kız, defalarca dedim, böyle olmaz ayol, dedim, yol var yordam var, dedim, erkek milletinin gözünü açtırmayacaksın, isteyeceksin de isteyeceksin, yoksa kullanırlar bunlar seni bebeğim, dedim, dinlememiş sahiden. üzülüyorum bu kıza, bir de bir içim su. endam onda, alımlı mı alımlı, yeşil gözlü beyaz tenli bir afet. tam bir çerkes güzeli.

    ah ah, nereden başlasam ki, sözlük. üzülüyorum işte. bu kızın işsiz mi işsiz, güçsüz mü güçsüz bir sevgilisi var. kızı yıllardır oyalıyor mu ne, anlamadım gitti anacım. evleneceğiz diyip duruyor kızcağız ama ortada hiçbir şey yok. işte bir yüzük mevzusu çıkmış, nasıl çıkmış bilmiyorum, bizim kız pek ketum, öyle kolay kolay anlatmaz. ağzı var, dili yok zavallının. bunun sevgilisi olacak hıyar bunu kullanıyor mu ne... anlamadım gitti. yüzük mevzusu çıkmış, diyorduk, nedir bu işin prosedürü, erkek gider, dikkat çekici bir pırlanta alır, kadın parmağında o yüzüğün ağırlığıyla kendini değerli hisseder sonuçta, er kişisi çiçeğini kapar, gül olur, orkide olur, ne bileyim, çeşitlendirilebilir keyfe göre. kızı evinden alır, söylemeyi unuttum, bahsi geçen hıyarın bir arabası bile yok yahu, hadi yok diyelim, fakirlik fukaralık olur, insanlık hâli, bari taksiyle gel be veled-i zina. ardından yemeğe çıkılır, hatta tekne kiralanır, uçak kiralanır, yapan insan çok, hepsi mi zengin, uğraşılır yani, kaç defa evlilik teklifi alacak bu kız ayol.

    olaya dönelim. çocuk yüzüğü seçme görevini kıza vermiş, gönlü tok arkadaşım gidip sadece elli liralık gümüş bir yüzük beğenmiş, sevgilisi olacak denyo da bu durumu hiç sorgulamadan yüzüğü almış. güzeller güzeli kızımızın parmağına yüzük geçireceği gün hıyarımız kızı taksim'deki mcdonald's'a götürmüş. sahiden inanabiliyor musunuz? duyar duymaz sinirden elim ayağım boşaldı. bizim saftiriğe sordum, ama ben de istedim, hem patates kızartmasını çok severim, bilirsin, dedi. yahu seversin de şık bir yerde, fırında patates, yanına steak, ne bileyim güzel bir içki, elegant bir ortam olsaydı çiçeğim, diyemedim. dinledim hüzün içinde. mimik vermemek adına yüzümü o kadar kastım ki, başıma ağrılar girdi. sonrasında sordum, detayları anlattırdım. ilk kez buluştukları yere gitmişler, taksim'de bulunan vasat bir bara. birer bardak şarap içmişler. birer big mac üstüne birer bardak şarap. oh be! ne güzel memleket! evlilik teklifini 90 liraya kapattı allah'ın ayısı. yüzük de elli lira. hepsi 140 lira! böyle erkekler oldukça insanın evlenesi kaçar, benim başıma geldiğini düşünüyorum, biraz empati kuruyorum, yemin ederim tüylerim diken diken oluyor. evlerden ırak tanrım! tü tü tü.

    işin dram aşamasına gelecek olursak, çok sevdiğim canım arkadaşım bu geceyi çok güzel diye nitelendiriyor. sadece biraz yorgunduk, yoksa her şey güzeldi, diyor. memoli'nin dediği gibi e be köylü kızı, e be köylü kızı diyip geçenlerde parmağıma takılma cüreti gösterilen beş taşlı pırlanta ile ağzına vuracaktım neredeyse. ki kendisi üniversite mezunu, birkaç dil bilen bir insan. köylerde bile bu standartın üstünde yahu insanlar?

    iş yerinde de alay konusu oldu kızcağız. hiç kimseyi umursamadı nedense. ben olsam yerin dibine girerdim. insanlar çeşit çeşit işte, ben farklıyım triplerinde olmak da sanırım bu şekilde toplumdan ayrışmayı getiriyor. bence hiç hoş değil. toplum sonuçta bizim bir parçamız, ona sırtımızı dönmek, gerçeklerini gözardı etmek ne kadar doğru bilemiyorum.

    yine de mutlu olmasını canıgönülden istiyorum. çok iyi biri, mutlu olmayı hak ediyor. ama düğün de yapmayacakmış, iş yerindekiler garipsediler, hatta kendisi kısa saçlı olduğundan iş yerindeki evli kadınlar bu saçla nasıl gelin olacaksın, dediler, pek bir şey demedi. hop bir nikâh bu iş tamammış. sevgilisi de öyle yakışıklı falan değil, tipik orta doğu erkeği, esmer bir şey. hayat garip insanlar evleniyor işte. ben kendi düğünümü 12 yaşımdan beri planlıyorum. ve aklımda hâlâ soru işaretleri var, yoksa ben mi bir yerlerde yanlış yapıyorum, diye sorguluyorum arkadaşımın mutluluğunu gördüğümden beri. fakat bu kadar da vasat altı bir evlilik süreci yaşanmaz ki, kaldıramıyorum, öğh, galiba kusacağım.

    neyse, balayı için de metrobüsle kadıköy'e giderler herhâlde.*
  • bak daşak mevzusu yapıyorsunuz, eyvallah ama şunun farkına varın aynı zamanda. düğün öncesi ne borç yaparsanız yapın yada karşı tarafa yaptırın, o borcu iki kişi ödeyecek. baban, dayın, kankan değil, sen ve eşin,

    o yüzden çok takılmayın bunlara.
  • nedense okurken kıza değil, yazara acıdığım dramdır.
  • sike, taşa takmışsınız ama duyar kasacağım biraz.

    olum, siz aşkı bilmiyorsunuz aq.
  • (bkz: hg harun abi)
    (bkz: csb)

    tanım: ironinin dibine vuran yazar arkadaşımızı tebrik ettiren bir başlık.
  • ne diyo la bu denişik dedigim başlık..işsizlik zor zanaat degil mi? oturup bu sacma salak başlıgı açmak için çok düşündün mü onu merak ettim şimdi.
  • fakir bir ergen yazarın sözleridir... şunu kafanıza iyi sokun... evlenecek kişilerin mal varlığı ikisinindir... evlendikten sonra birbirinize pahalı hediyeler almak, pırlantalar almak, yok karısına iphone hediye etmek... çok sevmek ve eli bolluk falan değildir... evli çiftler birbirine hediye almaz... onlar aldığı herşeyi karar vererek eve alırlar...ama fakir ve işsiz ergen kızı anlamaz gelir buraya yazar... bir erkek ev almayıpta eşine 100 bin liralık pırlanta alınca ne olacak? ya bırakın böyle boş sözleri adamı hasta etmeyin... evlilikte alınan herşey ortaktır... he hukuk diyor ki, kadına takılan takılar kadınındır...erkek borç içinde gezecek kadın takıları alacak ayrılınca he? öyle iş olmaz... öyle kadınlarla evlenmeyiniz
hesabın var mı? giriş yap