• 2016 - 2017 kışının ilk karıyla 6 ocak cuma gününün akşam saatlerinde, üstelik de pek şedîd ve pek kesif bir şekilde, müşerref olan istanbul nam megapol, bu satırların tarihe not düşüldüğü 7 ocak 15.00 sularında, kelimenin tam ve hakiki manasıyla, 'kar mareşal'e teslim olmuş vaziyette idi.

    trafikte yaşanan sıkıntıların, seyrüsefere çıkan araçların büyük ölçüde azalmasıyla, şimdilik izale olmuş gibi göründüğü şehrimizde, bazı semtlerde yaşayan sakinler, elektrik kesintilerinden mutazarrır ve müştekidirler. şiddeti kâh azalıp kâh artan kar yağışının ise, zaman zaman sür'ati artan rüzgârla birleşerek, dışarıya çıkmaya teşebbüs eden hemsehri ve misafirlemizi müşkil vaziyetlere sokmaya devam ettiği müşahade edilmekte ve deneyimlenmektedir.

    bu satırların hakir yazıcısı, okunulmakta olan blogunu, poetikasını ve yüksek sesle eylediği şiir kıraatını pek çok beğendiği ismet özel'in 'istanbul ve kar münasebeti' hakkındaki bir neşriyatıyla itmam etmeye çalışacaktır efendim. onun kurucusu ve başkanı olduğu
    istiklâl marşı derneği'nin sitesinde, eski ve pek hoş bir geleneğimizin ihyasına teşebbüs edildiğine şahit olduk. lâkırdının devamını, mezkûr derneğin sitesinden aldığım izahatla getiriyorum:

    'eskiden istanbul'a senenin ilk karı düşünce o gün matbuattaki istanbul gazetelerinin birinci sayfasında cenab şehabeddin'in elhan-ı şıta (1897) şiiri neşredilirmiş (derneğimizin hazırladığı "elhan-ı şıta" kitapçığı pek yakında neşrediliyor.)
    biz de bu terkedilmiş geleneğin kıymetini tebarüz ettirebilmek için istanbul'a karın düşmeye başladığı ilk saatlerde "elhan-ı şıta" şiirini genel başkanımız şair ismet özel'in sesinden yayınlamayı münasib bulduk.'

    burada, ismet özel'in onu kıraat ettiği videoyu vermeden önce, araya giriyor ve başlığı 'kış nağmeleri, kış ezgileri' anlamına gelen şiirin tamamını aşağıda paylaşıyorum:

    bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
    eşini gaib eyleyen bir kuş
    gibi kar
    geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...
    ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
    ey kebûterlerin neşîdeleri,
    o bahârın bu işte ferdâsı:
    kapladı bir derin sükûta yeri
    karlar
    ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!

    ey uçarken düşüp ölen kelebek,
    bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
    gibi kar
    seni solgun hadîkalarda arar;
    sen açarken çiçekler üstünde
    ufacık bir çiçekli yelpâze,
    nâ'şın üstünde şimdi ey mürde
    başladı parça parça pervâze
    karlar
    ki semâdan düşer düşer ağlar!

    uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
    küçücük, ser-sefîd baykuşlar
    gibi kar
    sizi dallarda, lânelerde arar.
    gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
    şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
    yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! -
    son kalan mâi tüyleri kovalar
    karlar
    ki havâda uçar uçar ağlar!

    destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
    berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
    dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
    hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!

    her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
    bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd...
    ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
    her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!

    göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
    her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.

    bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
    tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.

    soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,
    gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,

    karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,
    karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun...

    dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
    ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:

    ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
    elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi! ...

    ismet özel'e kulak kesilmeden önce, bir hususa daha referans vermenin elzem ve ehemmiyetli olduğunu düşünüyorum; 17 milyona eriştiği sanılan yaşayanıyla istanbul'un, bu gibi durumlarda ortaya çıktığı üzere, bütün sakinlerine her durumda kabul edilebilir bir konfor alanı sunabilecek alt yapıya sahip olmadığı ortadadır. söz konusu şiddetteki bir kar afetine muhatap olduğunda, istanbul'da ortaya çıkan manzaraların teşkil ettiği büyük resmin, ne yazık ki ve mâ-teessüf, cenap şehabettin'in yukarıdaki dizelerde resmettiği şiirsel atmosferle uzaktan yakından bir alâkasının olmadığının altını çizip, ismet özel'in sesinden, bahse konu o 'elhan-ı şita' şiirini dinleyerek bitiriyoruz muhterem kârim
  • okumadım durumumuz yoktu.
  • tabii söz cenap şahabettin'den açılınca bu kış kıyamet faslı orada bitmez. konu konuyu açar, nazım hikmet alır sazı. bir küvet hikayesi anlatır fahire'nin ağzından.

    --- spoiler ---

    yaktım sobamızı.
    iyice ısınmak lâzım ilkönce.
    ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
    pencereye, kara bakıyorum :
    "eşini gaip eyleyen bir kuş
    gibi kar
    geçen eyyamı nev baharı arar..."
    babam bu şiiri çok severdi.
    sen beğenmezsin.
    "sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan..."

    --- spoiler ---

    .
hesabın var mı? giriş yap