• uluslararası çağrışımlı 68 kuşağından farklı olarak, ülkemize özgü bir kuşaktır. bir kuşak olarak anılmasını ise 12 eylül'e ve 80 öncesi yükselen faşist saldırılara borçludur.
    (bkz: 78 liler vakfı)
  • "....şiddet bir balyoz gibi indi o çocukların üstüne ... o çok sözü edilen 78 kuşağı, kendi kahramanlarını çıkaramadı bile. yalnız askeri idarenin şiddeti* değildi çünkü onları bitiren. ondan çok daha sinsi, daha aşağılık bir entellektüel şiddet vardı. ülkemin korkak aydınları, yüz yıldır aradıkları suçluyu bulmuşlardı nihayet. stalin olmadığı ve bazı paşalara lâf söylemek de sıkı maça istediği için, ülkeyi bu hale getiren bir sorumlu bulunması gerekiyordu.ve hiç görülmemiş bir entellektüel şiddet girdi devreye. ne sığlıkları kaldı o çocukların, ne -balığın yanında beyaz şarap içmeyi bilmedikleri için- angutlukları. gidemedikleri okulların, alamadıkları eğitimin bile sorumlusu oldular.

    onlara 68 kuşağının devamı denildi ama 68 kuşağı bile "biz edebiyattan geldik, bunlar öfkeden geliyorlar" türünden farkları koydu ortaya. bu kara kuru, "kaba saba" çocuklardan nefret etmek, beyaza hayran milletimiz için çok kolay oldu doğrusu.

    heeeey be!
    "asırda onlar yendi, onlar yenildi.
    çok sözler edildi onlara dair
    ve onlar için:
    ‘zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur’ denildi"

    nasıl olmaz? vardı!
    hayatlarını adadıkları bir dava vardı. "yarın daha güzel olacak, çocuklarımız daha güzel bir dünyaya doğacak, onlar bizi anlayacak" düşleri vardı. işte "konsensus" da burada kuruldu. o düşlerine bile göz diktiler. kapatılmaları, işkenceden geçirilmeleri falan yetmedi. düzenin cezalandırdıklarını, yazar makulesi yerden yere vurdu bir de.
    moda oldu.
    romanlarında geçmişi sorgulamayan, sol örgüt içinde beyni yıkanmış bir "olumsuz tip" vermeyenler, yazardan sayılmaz oldu. çocuklarının dünyasında, her kötülüğün sorumlusu yapıldılar. onları yerden yere vurmak için harcanan enerjinin yarısı, sıkı yönetimle hesaplaşma adına harcanmadı mesela. kafası karışık olmasına rağmen ülkesine sahip çıkan, daha güzel bir dünya için yaşamını ortaya koyanlara, en büyük darbe de en yakınlarındakilerden geldi.

    köşesinde, yaptığı şarkılarda, yazdığı öykülerde o gençlere ajite çekenler, gaz verenler, o kadar korktular ki kendi geçmişlerinden, o geçmişte ne varsa karalamaya başladılar. kimi turgut özal’a yamanıp onun şefaatiyle gene şarkıcı kaldı, kimi plaza açılışlarında, koşa koşa ön saflara geçip demirel’in elini öptü.

    moda oldu.
    o gençlere sövmeyen; onları karalamayan hiç bir şey, sanat sayılmaz oldu. tüm bunların üstüne, biraz "kürtler’e yazık oluyor salçası, bir buçuk gladyo üstü az derin devlet" hem aydın olmaya, hem yazar sayılmaya, hem de batı’da tanınmaya yetti de arttı bile. yaptıklarının doğruluğu, yanlışlığı tartışılmadan, bu topraklara gelmiş en namuslu kuşak, en delikanlı çocuklar da bozuk para gibi harcandılar.

    biraz çaresizlikten, biraz da islâm toplumu içinde yaşamaktan ve toplumun tepkisini çekmekten korktukları için ortaya çıkan bazı "aykırılıkların" üstüne, çakal gibi atlandı. "bunlar sevmeyi bile bilmez, kadınlara ‘bacı’ der ama akıllarında da ‘götürmek vardır" gibi ucuzluklar, koca bir kuşağı karalamaya yetti de arttı bile. söyledikleri onca şeyden, yapmaya çalıştıklarından özenle en kaba, (hatta) en aptalca olanlar seçildi ve ortaya dımbır dımbır saz müziği denleyen, kadına aç ama gene de "bacı" diyen, sarkık bıyıklı, kaba saba bir prototip çıkartıldı. önce yahninin etleri ayıklandı ve geriye kalan soğana da "bi boka benzemiyor" denildi yani.
    bu boku çıkmış şeyin modası da yirmi yıldır geçmedi nedense. yalnızca renkleri değişiyor arada bir. birileri "bırakın konuşsunlar efendim, onlar da konuşsun da ne olduğunu anlasak" demeye getiriyor sözü bugünlerde. nasıl olsa sesleri hiç bir yerde duyulmayacak ve nasıl olsa, "söyleyecek şeyleri olsa konuşurlardı; hepsi sekter bunların" olacak. niye konuşsunlar ki? konuşunca, derin devletten önce, "o kafa" dikilmedi mi karşılarına? ve gene dikilmeyecek mi? çünkü onlar, "mare nostrum" olamadılar. çünkü ileri gittiler, hadlerini aştılar...

    stalin gibi bir diktatörümüzün olmaması ne kötü değil mi? memlekette meşhur olmaya yeten "boktan devrimciler" edebiyatı, insana evrensel ün getirmiyor işte. batı, kendilerini ilgilendirmeyen, onlar için tehlike arz etmeyen konuları sallamıyor nedense."

    ali türkan
  • ahmet erhan'ın şiirinde anlatılmış kuşak.

    kuşağım, acılı kuşağım
    acılarla sevinçleri böyle yoğun yaşamak
    kimselere nasip olmadı.
    bize düştü tarih ırmağının önünü açmak
    gülsün diye geleceğin çocukları.
hesabın var mı? giriş yap