• şüphesiz ülke tarihinin en iyi müziklerini dinlediğimiz akımdır.

    (bkz: tarkan)
    (bkz: mustafa sandal)
    (bkz: kenan doğulu)
    (bkz: burak kut)

    şu dörtlüden bir burak kut kayboldu gitti. gerçi diğerleri de bir daha 90'lara döndüremedi bizi ama olsun, var olsunlar.
  • 90 larda aşık olunca seviglimizi başkası siktiğinde ağlar romantizm takılırdık şimdi cuckold var her şey var. biz boşa ağladık. hatunu başkası sikerken biz ağladık durduk. hayırlısı be gülüm.

    seni seviyore
  • bazen sırf bu dönem üretilen müzik için bile türk olduğum için acayip mutlu hissediyorum. sanmıyorum ki hiçbir insan evladına** üzüm buğusu, sevda büyüsü, bir orman kuytusu diye seslenmemistir. insanın (bkz: müjde ar) olası geliyor birinin üzüm buğusu olmak için.
    okey muhtemelen (bkz: firuze) seksenlerin. ama ana fikrin anlaşıldığını umuyorum.
  • ilkbahara girmeye ramak kala yine bünyemi etkisi altına almaya yavaştan başlamış, ilkbahar havalarında çocukluğumun masumiyetini hatırlatan müzik dönemi.

    bu yıl şunu farkediyorum ki, eskisi gibi melankolik tınılı ve sözlü alternatif müzik dinleyemiyorum. üçüncü yeniler akımına fena sarmıştım. şimdi ne mabel matiz dinleyebiliyorum, ne melike şahin ne madrigal ve türevleri.

    bu dünyaya melankoli çekmeye gelmedik. acaba beni bu duruma yaş mı getirdi diyorum. şairin "dante gibi ortasındayım ömrün" dediği yaştayım. galiba ergen ağlaklı şarkılardan uzaklaşıyorum. belki de duygusal anlamda çok dingin ve artık kolay sarsılmayacak raddeye gelmemden de kaynaklanıyor olabilir. kimisi de belki buna olgunluk der. mabel matiz'in 90'lar tınılı ancak arabesk sözlü ağlak şarkılarına artık tahammül edemiyorum. o denli ağlak şarkıları dinleyip içleneceğim bir modu da kabullenmiyorum zaten artık.

    ancak 90'lar hep sığındığımız bir nostalji. hiç bıkmadığımız, ara sıra dinlemeye ara versek de tekrar dinlediğimizde yine aynı heyecan ve şevkle dinlediğimiz, bizi hep kucaklayan oralarda bir yerlerdeki ilkokulumuz, ilkokulumuzun oyun oynadığımız bahçesi, ergen ablalarımızın ve ergen abilerimizin teyplerindeki ya da walkmanlerindeki kaset, duvardan duvara vitrinlerin olduğu misafir odalarındaki müzik setinin içindeki kaset, pikniğe gittiğimizde arabanın teybinden yayılan şarkılar, okuldan gelip kral tv'yi açarak önümüze yemek aldığımızda izlediğimiz klipler, trt'deki pazar '95 programına çıkan popçu, barış manço ve zerrin özer'le klip çeken popçu, "macera dolu ameeerika" diye bağıran rafet el roman klibindeki new york hayalleri, tarkan'dan özenip tek kulağını deldirip halka küpe takan ve kafasına bandana bağlayan almancı tipli ergen abiler, oversize unisex gömlekler giyen ergen ablalarımız ve onların çıkma teklifleri ile manitacılık muhabbetleri. alabildiğine koşturduğumuz çocukluğumuz.. bir yandan da hunharca doritos yeşil paket yiyip coca cola içiyoruz. inanılmaz cool hissediyoruz böylece. çocuklar cola içmez, asitlidir. ergen ablalarımla bunu deliyorum ve bir anlığına ergen oluyorum...

    oralarda bir yerlerde çocukluğuma rastlıyorum.
    90'lar türkçe popu güneşin hafiften kafasını kaldırmaya başlayıp ışıdığı, çimlerin yemyeşile dönüştüğü, ağaçların çiçek açmaya başladığı, yine bir umut ile dolduğumuz ilkbahara girerken hayatımın fonuna koyuyorum.

    hayatım hep ilkbahar naifliği ve tatlılığı ile pastel tonlarında geçmesi arzularımla..
hesabın var mı? giriş yap