• umarım hafızam beni yanıltmıyordur; turgut özal'ın sorularından bir tanesiydi hatırladığım kadarıyla. öyle değilse de, halk arasında yaygın olarak kullanıldığına çok şahit oldum bir dönem.

    açlıktan ölünmüyorsa da, yetersiz beslenmenin sebep olduğu hastalıklardan mustarip binlerce kişi ülkemizde, milyonlarcası da dünyamızda yaşamaya çalışmakta. "yaprak döker bir yanımız/bir yanımız bahar, bahçe" dizeleri hükmünü sürdürmekte ve dünya döndükçe de böyle olacak.

    açlıktan ölmekten korkup kaçanlar, suçun kollarında ararlar kimileyin şefkati ve doygunluğu. aç kalmaz ama dilenci olurlar; hırsız, arsız ve daha nice sıfatlara sarınırlar.

    suçtan kurtulabilenleri de olur elbet; kimi liderlerin peşinde yağdanlık yaparak tutar ekmeğin kıtırını, kimi köylü kurnazlığını gammazlığa iliştirip yutar lokmanın lezzetlisini.

    açlık, insan ruhunun en iyi yerlerine sızar; en güzel hasletlerine enjekte eder mikrobunu. şeytanın en başarılı olduğu alandır bence aç insan; bembeyaz bir kağıt sandığın o ruh, açlığın pençesinde buruşur, şişelerce mürekkep dökülmüşçesine kararır.

    bu ürkütücü imtihandan başarıyla çıkabilenlerse başarı öyküleriyle, hatta kahraman olarak çıkarlar karşımıza. ne yazık ki, kahramanlar kadar azdır sayıları; kaideyi bozamayan istisna olarak dururlar aklımızın bir köşesinde.

    amma ve lakin, ben aslında bunları demeyecektim, bambaşka bir şeyden bahsedecektim. "açlıktan kim ölmüş?" sorusundan daha da vahim bir ölüme dikkat çekecektim... açlıktan kendini öldürenler de var artık aramızda, hacı örüç'ün hikayesini ve ölüm sebebini okuduysanız eğer, bilirsiniz.

    paranın, suyun, madenin, ekmeğin, meyvenin, insanın gani olduğu bir dünyada, bir insanın yemek bulamadığı için intihar etmiş olmasını aklım havsalam almıyor. yani biri gelip bana dinlerle anlatmaya kalkışsa bu ölümü, sosyolojiyle izah etmeye çalışsa, ideolojilere suç yüklese filan; siktir çekerim şu an, sözlerinin kulağıma değmesine izin vermem.

    bana koyuyor çünkü, yiyecek bulamayan bir kocanın eşiyle intiharı düşünmesi, "sen intihar etme, ben edeceğim" diye tembihlemesi kanıma dokunuyor. insanların oruçla, açlık ve susuzlukla kendini terbiye ettiği bir ramazan gününde, bu kadar vahim bir vakanın yaşanması iğrenç bir iz bırakıyor hafızamda. kitaplar, öğretiler, fikirler, bilmemneler ne söylerse söylesin umursamak istemiyorum. hiç istemiyorum.

    acı bir ölüm; geride kalan yoksul bir eş ve çocuklar... belediye "kuru gıda" yardımı yapmış dün acılı aileye. taksiratımız değişmemekte direniyor demek ki hala; devlet büyüklerimiz kuru sözle besliyor önce, öldüğümüzü öğrenince de kuru gıda yardımı gönderiyorlar. oysa bilmiyorlar; o yaraya gıda fayda etmeyecek artık, hiçbir ilaç, hiçbir para kar etmeyecek. kuruyan bedenlerimizi, çürüyen ruhlarımızı hiç kimse geri getiremeyecek artık; açlıktan kendini öldüren babaların bıraktığı ruh yarasına hiçbir yardım iyi gelmeyecek, bilmiyorlar...
hesabın var mı? giriş yap