• yüksek uçam kuşum, yüreği sarhoşum, acı çeker gibi kölesi olmuşum... şeklinde devam ettirince hiç de kötü durmuyan şarkı sözüdür. ulan bir insanın bütün şarkıları mı aynı olur. nerden kırpılıp birleştirilse birbirine uyuyor şarkıları. suç aramamak lazım tabi epi topu 7 nota var. kaç beste yapılabilir ki?

    o kadar abes bir insan olsa ki ilk defa entry girerken aklıma dörtlük gelmedi. biraz daha zorluyorum kendimi ve;

    -sende ne hayır var ne de maharet
    -yaptığın sanata büyük bir hakaret
    -vardı eskiden saf temiz bir sanat
    -siktin attın kalmadı içinde bekaret
  • google translate'e göre "i can not move the injured museum love this infrared"
  • aşk bu kızıl ötesi derken kırmızı ateşli çok fena aşık abimiz yaralı müzesi derken eskilerden çok yara almış hareket edememek de yaralı ya şimdi bu bi daha cesaret edemem diyor. ben baya düşündüm evet buldum ama başka bi subliminal mesaj varsa bilemiyorum.
  • yaklaşık 10 dakikadır üzerinde düşündüğüm ve ciddi ciddi anlamını merak ettiğim cümle.

    bi cümle daha olmuştu böyle ömrümü yiyen, üzerinde ciddi kafa yorduğum. "cenneti değişmem saçının teline." biri bana böyle dese iltifat değil, hakaret olarak algılarım yeminle. yani cennet öyle güzel ki, senin o boktan saçının bir teline değişmem onu. bana sorarsanız doğrusu "cennete değişmem saçının telini" olmalı. ya da ben yamuluyorumdur, malum saat iki buçuk.

    aşk bu kızılötesi yaralı müzesi hareket edemem ne demek olabilir ki. serdar ortaça tweet falan atıp sorsak olmaz mı, bende twitter yok, olan sorsun bi zahmet de aydınlanalım.

    edit: neden 40 karakter ki uyardı sağolsun, iki yerde de aynı cümleyi yazmışım...
  • "ne demek istiyorsun? sen beni artik sevmiyor musun?" diye avaz avaz bagiriyordu. ucuz bir motel odasinin pespaye carsafli yataginin kenarina tunemis, islemeli bir mendili ince yuzune bastirmisti. sicim gibi inen goz yaslarini dindirmeye calisiyordu, mendili ruj ve rimel izlerine bulanmisti. kirli pencereden gordugum karsi sokaktaki lambanin titreyen neon isigi dikkatimi dagitiyordu. beni sehrin disindaki bu unutulmus motelde nasil buldugunu bilmiyordum. eski bir is arkadasimin da dedigi gibi, takintili kadinlar her seye kadirdi.

    hafifce egilip beyaz elbisesinin etegini kaldirdi ve beni butun bu dertlere sokmus ince bileklerini ve uzun, sekilli bacaklarini gosterdi. bacaklarinin birinin sag tarafina siyah bir murekkeple adim islenmisti. sirtimdan soguk terler bosandi. "bu kadini taniyamiyorum artik" diye dusundum kendi kendime. "nerede yanlis yaptim? nasil yaptim?" yasli gozleriyle beni suzuyordu. nasil tepki verecegimi bilmiyordum.

    kosedeki sandalyeyi cekip oturdum. sapkamin siperini asagiya cekip bir sigara yaktim, dumani icime cektim. uzerime bir rahatlik geldi. o ise hala bir seyler soylememi bekliyordu. yavasca saldigim duman lambanin sari isiginda donerek desenler yaratiyor, yipranmis duvar kagidinda golgeler olusturuyordu.

    "bebegim", dedim, sahip oldugum en yumusak sesle. "aşk bu. kızılötesi, yaralı müzesi. hareket edemem". gozlerine baktim. "simdi siktir git"

    [eksi sozluk noir sundu]
  • saatin sabah 3'e gelmesinden ve içkili olmamdan dolayı çok emin olamasam da bu söz öbeğinin anlamını çözdüğümü düşünüyorum. ilk cümleyi hep birlikte inceleyelim:

    aşk bu kızılötesi ==> şair burada söz sanatlarından tevriyeyi kullanmış bana kalırsa (tevriye mi?). aşk, şaire göre kızılötesi yani tutkulu bir hadiseyken kızılötesinin diğer anlamının çağrıştırdığı şekilde artık hep sanal alemde geçen, adeta internet üzerinden yaşanan bir olguya dönüşmüştür. şair, aşık olduğu kişiyle (kadınla sanırım) facebook ya da twitter üzerinden iletişime geçmektedir. zira aslında tutkunun rengi olan koyu kırmızı olması gereken aşk günümüz şartlarında sanal ortamı da çağrıştırır şekilde kızılötesine dönüşmüştür.

    yaralı müzesi==> hala facebook/twitter üzerinden kızla flört etmekte olan şairin gözü ister istemez diğer insanların paylaşımlarına kaymaktadır. kızın cevap yazmasını beklerken unutulmayan kezban sözlerine hızlıca göz gezdiren şair herkesin aşk acısı çektiğini, ortamın adeta bir yaralı müzesi gibi olduğunu düşünmektedir. pii burası da yaralı müzesi diye eklemiştir ikinci dizeye, geçelim.

    hareket edemem==> şair hareket edemiyor zira olur da bilgisayarın (ya da iphone mu bilemem ben henüz o teknolojiye geçemedim) başından kalkarsa 3 nanosaniye içinde cevap veremeyecek olması sonucu yazıştığı kızın "meşgulsn sanırm bn yatıyrm ii eglncelr sana" mesajını atarak internetten çıkmasından korkuyor. serdar deneyimli, serdar biliyor. hareket edemediği için de oturup bu muhteşem eseri yazıyor bana kalırsa.
  • "aşkım niye kıskandın
    hayat acımı bölüşmekten
    denemekten suçlandım"

    diye ardarda sözler yazan bir ademoğlundan beklenen derecede bir saçmalık. adam ne emdi be bizi..ne emdi.
hesabın var mı? giriş yap