• aksanat'da yillar boyunca oynamis oyun (bkz: tilbe saran)
  • guney fransa'da romantik akimin ortaya cikisi ile sekillenmis, cok guzel ve cok eski bir eserdir.
  • being john malkovich'te sokaktaki kukla gösterisine de konu olmuştur
  • paris'te pere lachaise mezarliginda gomuludurler.
  • oyun bu iki kisinin mektuplarini karsilikli okumalariyla gecer. oyle derin, manali kelimeler bulur bulusturur, birbirlerine oyle tutkulu bir aski anlatirlar ki, izleyenler "oha! bu nasil rahip, bu nasil rahibe?" demekten kendilerini alamazlar. belirtildigi gibi, bu ikilinin erotizm kokan mektuplari being john malkovich adli sinema filminde de konu edilmis, filmin esas oglani kuklaci karakter (bkz: john cusack) sokakta kuklalariyla abelard ve eloise'i canlandirirken dayak yemistir. o kadar yani...
  • bu oyundan akilda kalan bir baska cumle de: "ben sadece boynunun guzel kivrimlarini degil, koltukaltinin terini de sevdim..." dir. (bkz: bu ne sevgi ah) (bkz: vay be)
  • abelard döneminin ‘radikal’ filozofu, heloise de onun güzeller güzeli öğrencisi. gizli evlilikleri, heloise’in dayısının abelard’ı hadım ettirmesi, ayrılan yollar, manastırlara kapanan yaşamlar ve bir gün heloise’in eline nerden geçtiği bilinmeyen abelard mektubu…

    oyun bundan sonrasını anlatıyor işte.
  • abelard'ın felaketler tarihi adlı eserinde dönemin skolarlarının onun arkasından ne kadar çok iş çevirdiğini anlatırken de değindiği mevzu.
  • abelard, heloise’i kandırdığında( bu tanımı, acımasız bulmuyorum)
    abelard 38, heloise 18 indeydi. şöyle söylemiyor mu?

    “kızın, sevgililerin aradığı her türlü çekiciliğe sahip olduğunu gördüm. ünümü ve kişiliğimi düşünerek başarımdan hiç kuşku duymuyordum. onunla nasıl yakınlık kuracağımı düşünmeye başladım.”

    heloise’in amcasının vekaletiyle, abelard’ın öğrenciliğine alındığı gün, nasıl da şaşırmıştı.
    “taze kuzuyu böyle aç kurda teslim edişine şaşırmıştım. bana diyecek ne kaldı? başlarımızın üstündeki çatının altında birleştik.”

    heloise’in hamile olduğunu anladığında, gelen felaketi sezinleyip kızı saklamadı mı? yüreğinin soyluluğu su götürmez. aşk acısı da çekiyordu. gerçek bir insana(kadına) duyalan, şehvetli bir ızdırap. çoçuk doğunca, heloise’e evlenme teklif etti. kızın, bu teklife abelard’a tehlike ve onursuzluk getireceğini ileri sürerek, şiddetle karşı çıktığını da biliyoruz. eğer, dünyayı böyle bir bilginden yoksun bırakırsa, dünya ona ne cezalar vermezdi. doğanın her şeye ait kıldığı bir erkeğin bir kadına ait olduğunu iddia etmesi ve kendisini böyle bir utanca atması ne kadar uygunsuz, acınası bir durumdu.
    sonraki mektupları hatırlamaya gerek yok. heloise’in sevdiği adam için kendini yaktığı, açıkça görülüyor.

    “benim için evliliğin ne kadar uygunsuz ve onursuz olduğunu açıklayarak havari pavlus’un erkeklerin ondan kaçınmaları gereği üzerine buyruğunu nakletti. eğer havarilerin buyruğuna uymayacak ve evlilik boyunduruğuyla ilgili olarak azizlerin verdikleri öğütleri dinlemeyeceksem, en azından filazoflara uymalıydım. theophrastus’un evliliğin dayanılmaz kötülükleri üstüne sözleri ve çiçero’nun boşandıktan sonra yeniden evlenmeyi red ederek kendisini aynı anda evliliğe ve felsefeye veremeyeceğini söylemesi.”

    bu iki kişinin, birbirlerine duyduğu yakıp kavuran aşkta, fedakarlığın heloise’den geldiği açıkça görülmüyor mu? son olarak adama metresi olmayı teklif etmedi mi?
    “benim metresim olduğunu düşünmek bana gittikçe daha yakın ve tatlı gelmeye başladı. sevgi tek başına beni ona bağlar fakat evliliğin zinciri de olmazdı. ve bir zaman için ayrılırsak, buluşmalarımızın zevki, enderliği nedeniyle çok kıymetli olurdu.”

    heloise’i baştan çıkaran oydu. daha o zamandan, küçük zevkleri, kutsal görevlere yeğliyordu. şansı yaver gitseydi(kızın amcasının ağır ve kinci faktöründen bahsediyorum).abelard’ın yaşayabileceği herhangi bir aşk serüveninin(bu tanımı “serüven” bilerek kullandım)tarihe mal olması mümkün müydü? oldukça karanlık bir soru bu.
    içinde bulunduğu bütün şartların(kilise, çevre, baskılar, hatta belki kader vs.) adeta beslediği, adeta onların zorla doğurttuğu bir acılı hikaye. veya ben öyle düşünüyorum. gerçek bir tövbekar olarak yıllar sonra yazdığı itiraflarında şöyle diyor.
    “mahvolan umutlarımı ve gönencimi düşündüm ve sonra tanrı’nın adil yargısıyla en günahkar olduğum yerden cezalandırıldığımı kavradım.”
    doğrusu, ne şaşırmak ne acımak geliyor elimden. kendi de söylüyor zaten, ihanete ihanetle karşılık verildiğini. belki sert fakat bir o kadar beklenen bir sonuç bu.
    dönelim heloise’e.
    “hangi kraliçe benim neşemi ve yatağımı kıskanmazdı?” diye yazıyor mektubunda.
    “ sizde her kadının ruhunu etkileyebilecek iki nitelik vardı. şiir ve şarkı yetenekleri. başka filazofların yoksun oldukları yetenekler. işten başınızı aldığınızda ölçülü ve uyaklı aşk şarkıları bestelediniz. sevimli havaları ve müzikleriyle söylenip durdular ve adınız her yerde duyuldu. tatlı melodileriniz okur yazar olmayanların bile sizi tanımasını sağladı. bu yetenekleriniz nedeniyle kadınlar sizin sevginizi kazanma sevdasına düştü. ne zeki ve güzeller sizin gençliğinizi süslemedi ki?”

    bu mektup, ayrılıkları süresince abelard’dan tek satır bile alamadığı, sessizlikle geçen on yılın bitiminde yazılan bir mektuptur. ve devam ediyor.

    “bana yalnızca bir tek şey söyleyin. konuşmamızdan sonra, sizin tarafınızdan niçin unutulmuşluğa terk edildim. konuşmalarınız ve mektuplarınızla niçin, söylediğiniz gibi, rahatlatılmadım? bana söyleyin veya ben düşündüklerimi ve herkesin kuşkulandıklarını söyleyeceğim. sizi bana arkadaşlıktan çok arzu itti. sevgiden çok şehvet. öyle ki, arzu bittiğinde, onun adına iddia ettikleriniz de yok oldu. bu, sevgili, benim olduğu kadar herkesin de fikridir. yalnız benim olsaydı ve sevginin savunucuları çıksaydı tartışmaları acımı hafifletirdi. sizi affedecek bir neden icat edebilir ve kendi basitliğimi de örtebilirdim. lütfen sorumu dinleyin, size çok basit ve küçük gelecektir. sizin mevcudiyetinizle aldandığıma, en azından bana sizde bol bol bulunan sözler verildiğine göre!.. daha küçük bir kızken zorlu rahibe sözünü verdim. dindarlığımdan değil sizin isteğinizle. eğer sizden uygun karşılık görmüyorsam emeklerim ne kadar boşuna olacak! tanrı’dan ödül bekleyemem çünkü onun sevgisiyle bir şey yapmış değilim. tanrı biliyor ki sizin emrinizle bu zorlu yollara girdim ve sizi izledim. kalbim benimle değil, sizinle.”

    gerçek bir tapınmanın sözleri. rahibe heloise’in tanrı’sının kim olduğu açıkça görülüyor. abelard’ın bu krallığı bildiğini hiç sanmıyorum. bütün şarkıcılığı ve felsefeciliğiyle (ki, keşke o mesleklerde kalsaydı) kızı baştan çıkarma dürtüsü gerçekten şehvetten kaynaklanıyordu ve kızı rahibeliğe zorlamasının ardında yatan da korkuydu.
    abelard o mektuba şöyle bir cevap verdi.
    “heloise’e, isa adına sevgili kızkardeş, abelard, aynı yoldaki kardeşinden.
    size göndermeye değer bulduğu şu duayı yazdım:
    ‘ey tanrım, kadını erkeğin kaburgasından yaratan ve evlilik törenlerini kutsayan, ruhsal zayıflığımı iradesizlikten kurtaran, cariyenin dualarını ve benim günahlarım için ettiğim dualarla benim kıymetliminkileri küçük görme. büyük suçlarımızı affet. şu anki suçluları cezalandır. bizi sen birleştirdin tanrım ve sen ayırdın, istediğin gibi. şimdi merhametinle başladığını merhametinle tamamla ve bu dünyada ayırdıklarını cennette sonsuza kadar birleştir. umudumuz sensin, kaderimiz, tesellimiz sensin, ey sonsuz kutsallık. amin.’
    isa aşkı için elveda, isa’nın eşi, isa’yla kal ve isa’yla yaşa.”

    hah!
    zirvede bir son. çiçeğin özünü emdikten sonra, kaçan bal arısının sesi bu.
hesabın var mı? giriş yap