• iletişim yayınları'ndan "adana üzerine yazılar" alt başlığı ile çıkan kitabın ismi.

    http://www.iletisim.com.tr/…sim/book.aspx?bid=1236#
  • "..bu kitapta okuyacağınız yazıların bir bölümünde, yazarlar yaşadıkları şehre duydukları özlemi dile getirdiler. adana’yı özlerken, “artık olmayan” adana’yı mı, yoksa aynı zamanda çocukluğumuz, gençliğimiz, arkadaşlarımız anlamına da gelen, şehirden öte bir başka bütünü mü özlediğimiz sorusunun yanıtını bilmiyorum. sanırım, hepsini birden içeren, içerisinde kendi benliğimizi kurduğumuz, bir parçası olduğumuz ve bir parçamız olan, belki de “muhayyel” bir adana var kafamızda. vazgeçemememiz biraz da bundan değil mi? ansızın aklımıza düşmesinin, dar zamanlarda bile olsa artık bize bir zamanlar yaşadığımız şehrin bir karikatürü gibi görünmeye başlamasına rağmen kendimizi adana’ya atıvermemizin başka açıklaması olabilir mi?..."

    böyle anlatmış behçet çelik hem derlediği hem de sunuş yazısını yazdığı kitaptaki yazıları.

    aslında başka hiç bişey söylemeye gerek yok gibi. çok iyi tasarlanmış, her açıdan çok kararında tutulmuş, dengeli, (bilmemkaçıncı kez söylediğim gibi) verdiğiniz her kuruşu hakeden bi kitap bu. ince ince hazırlanmış, baskı kalitesinden yazı seçimine, son derece samimi yapılmış bi çalışma. her bi yazı farklı bi bakış açısı, farklı bi detayda yoğunlaşmış, okurken sizi alıp götürdüğü yerler her yazıda farklı bu yüzden.

    okumak, anlamak, etkilenmek için adana'ya kıyısından köşesinden bulaşmış olmak şartı olmadığını da düşünüyorum, çünkü içinde genel bi türkiye profili de var ister istemez. ama yolu adana'dan bi şekilde geçmiş herkesin illa ki okuması gerekiyor, çünkü orada yazıların sahiplerinin hayatlarından kesitlerle birlikte, kendi hayatları da var. geçmiş ortamları, özledikleri, -belki kurtulduklarına sevindikleri şeyler; fotoğraflar, olaylar, detaylar, binlerce kez önünden geçtikleri ama artık orada bulunmayan bi binaya dair bi detay, bi sürü şey.

    kısacası, okunası bi kitap bu, hem de öyle oturup baştan sona, sırasıyla değil, o anda hangi başlık size bişey çağrıştırırsa o yazıyı okuyarak. hayatlardan kesitleri kendi hayatınıza bağlayarak. kitabın sokağa düşmeyeceğini umarak, ellerine sağlık emeği geçen herkesin, en çok da behçet çelik'in. olmuş bu. hem de çok güzel olmuş.
  • ikinci baskını yapan memleket kitaplarından...
  • bu kez altında gül değil kürt kalmış;

    sırrı süreyya'nın sesinden

    (bkz: gül ali)
  • allegro çalınıp söylenince taylan özgür ölmez'in sesinde ayrı bir hoş çınlayan türkü.
  • benzetme o ya…

    nasıl ki tüm türkülerde geçen kürt ismi güle çevrilmiş, gül artık mahçup bir edayla kürde evrilmiş.

    adana’ya kar yağmış kar altında kürt kalmış…

    sene 90 lar..

    cumhuriyet kürtlere hep kötü davrandı, tıpkı türk olmayan herkese davrandığı gibi…

    ama bu sefer göz göre göre binlerce köy yakılarak boşaltılmış.

    abartma canım binler değildir o derseniz ise sosyal yardımlaşma ve kültür derneği 3438 köy boşaltıldığını söylüyor.

    rakam size az gelmesin asla. 3438 köy!
    yani 4-4,5 milyon kürt nüfusu.

    yani 4-4,5 milyon insan. çoluk, çocuk, yaşlı, hasta…

    ocağındaki yemeği bile kaldıramayan kürt aynı gece köyünden, evinden, toprağından kovulmuş…

    öyle güneşi gördüm filmindeki gibi kibar değil hem de…

    silahla, zorla ve yakarak…

    meclis araştırma komisyonu doğal olaylarla göç demiş ama gerçekler…

    teselli o ya o milyonları öldürmediler ermeni soykırımında öldürmüştü bu eylemleri yapan dedeleri…

    aynı bahane, aynı terane…

    milyonlar göçmüş toprağından. beş parasız, hasta, çocuk ve hiçbir şeysiz.

    istanbul’a kendini yetiştirebilen gitmiş oraya yerleşmiş.

    sanmayın istanbul’da en nezih semtlerine yerleşilmiş.

    nerde en gündüz vakti girilmez semt, kürt gitmiş oraya yerleşmiş.

    ev vermemişler ki doğru düzgün. onu insan saymamışlar ki…

    aynı bugün suriyelinin, afgan’ın yaşadığını yaşamış…

    bir odaya onlarca insan…

    az değil 4-4,5 milyon insan…

    herkes şanslı değil ki istanbul’a varsın. kimisinin gücü adana’ya anca yetmiş.

    2. sırada yerleşilen yer adana işte …

    kürt kimliksiz, varlıksız ve toprağından uzak burada tutunmaya çalışmış.

    neler yapılmamış ki kürde. ne ölüsüne, ne de dirisine saygı olmuş…

    bugün var mı ki bu saygı?

    ikamet alamayan kürt ne oy kullanmış, ne çocuğunu okutmuş, ne hastaneye hastasını götürebilmiş…

    telefonuna sim alamayan kürt uzakta kaldığı akrabasına bile ulaşamamış.

    peki kürt ne yapmış?

    hayatta kalmaya çalışmış.

    peki bugün 30 seneden önce farksız mı ki?

    konya’da geçtiğimiz sene bir aile öldürülmedi mi!
    sakarya’da mevsimlik kürt işçileri dövülmedi mi!
    fındık toplamaya giden kürt hor görülmedi mi !

    velhasıl;

    türkiye’de kürt ne yaşadı diyenler…

    adana’ya kar yağmış kar altında kürt kalmış… .

    edit: türküyü müslüm’den dinlemek isterseniz link
  • boşaltılan köyleri de hemen dibinde ki korucu köylerini de çok gezdim. sırrının o şiiri yazdığı yıllarda hükümet boşaltılan köylerde, ekilmeyen tarlaların, boşaltılan evlerin parasını geçmiş yıllara dönük olarak bol keseden dağıtıyordu, korucu köyleri de biz dağa çıkmadık kötü mü ettik diye, hayıflanıyordu.
    neden bir köy boşaltılırken yanında ki köy boşaltılmadı,
    köy boşaltma eylemini savunmuyorum, doğru bir metot değildi, o metroda gidilirken neden boşaltılan ve boşaltılmayan köyler olduğunu, korucu kavramını irdelemek lazım.
    ve o korucu köylerinin hepsi de kürt, ve de sayıları hiç de az değil.
hesabın var mı? giriş yap