• cumhuriyet döneminin ilk bilim tarihçisi abdülhak adnan adıvar'dır (1882-1955). ünlü romancılarımızdan halide edib adıvar'ın kocası olan adnan adıvar, fransa'da yaşadığı yıllarda yayımladığı la science chez les turcs ottomans (paris 1939) adlı eseri ile osmanlılar dönemindeki bilimsel uğraşlara ışık tutmuş ve bu alanda yapılan araştırmaların ne kadar yetersiz olduğunu göstermiştir. adnan adıvar, türkiye'ye döndükten sonra, bu eserini istanbul'daki elyazmalarını da inceleyerek düzeltmiş ve genişletmiş ve osmanlı türklerinde ilim (istanbul 1943) adıyla türkçe'ye tercüme etmiştir. bugüne kadar bu konuyu işleyen daha mükemmel bir eser yazılamamıştır.

    türkiye'de bilim tarihi alanında ilk metin çalışması, adnan adıvar'ın da katıldığı bir çalışma topluluğu tarafından yapılmıştır. arapça metni, elde mevcut olan üç nüshayı karşılaştırmak suretiyle şerefettin yaltkaya tarafından kurulan ve abdülhak adnan adıvar ile henry corbin tarafından fransızca'ya tercüme edilen bu çalışma, xv. yüzyıl osmanlı düşünürlerinden ve matematikçilerinden molla lütfi'nin sunak taşının iki katının alınması hakkında adlı küçük bir risalesidir ve 1940 yılında paris'te fransızca olarak yayımlanmıştır. arapça metinle fransızca tercümesinin baş tarafına adıvar ve corbin tarafından yazılan 33 sayfalık geniş girişte, molla lütfi'nin hayat öyküsüne, risalenin kapsamına, probleminin tanıtılmasına, oluşturduğu geleneğe ve bazı yanlışlara ilişkin bilgiler verilmiştir.

    adnan adıvar'ın bilim tarihimiz açısından önemli olan diğer bir eseri de 1944 yılında istanbul'da yayımlanan tarih boyunca ilim ve din'dir. bilimlerdeki ve özellikle fizikteki yeni gelişmelerden sonra batı'da yeniden gündeme gelen din ve bilim ilişkilerini, tarihi gelişimi içinde inceleyen bu eser, zengin içeriği nedeniyle genel bilim tarihi görünümündedir.

    adıvar'ın türk kültür hayatını yönlendiren ve çoğu zaman unutulan en önemli çalışmalarından birisi de, bir süre islâm ansiklopedisi'ni yayımlayan kurula başkanlık yapmasıdır. 1913-1938 yılları arasında leiden ve londra'da encyclopaedia of islam : a dictionary of the geography, ethnography and biography of the muhammadan peoples adıyla dört cilt ve bir ek halinde ingilizce olarak basılan ve islâm medeniyetini tanıtan bu ansiklopedi, türk bilginlerinin de dikkatini çekmiş ve 1939'da ankara'da toplanan i. türk neşriyat kongresi'nde, türkçe'ye çevrilerek yayımlanması gündeme gelmiştir. alınan tavsiye kararı doğrultusunda yayını gerçekleştirmeyi üstlenen milli eğitim bakanlığı, istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nde adnan adıvar'ın başkanlığında bir kurul oluşturmuştur. ancak kurul çeviriyle yetinmediği ve özellikle türkler hakkında yeni maddeler eklenmesine ve bazı maddelerin de genişletilmesine karar verdiği için (ve diğer teknik nedenlerden ötürü), ansiklopedi, beşinci ve on ikinci ciltleri iki kısım olmak üzere toplam on üç cilde ulaşmış ve ancak 1988 yılında, yani ilk cildinin yayımından tam 48 sene sonra tamamlanabilmiştir. islâm ansiklopedisi'ne adnan adıvar da bazı maddeler yazmıştır. bunlar arasında en önemlileri, ali kuşçu, ebu'l-kâsım zehrâvî, fârâbî, hârizmî, ibn bâcce, ibn haldûn ve kınalızâde maddeleridir.

    salih zeki gibi, adnan adıvar da bilim felsefesi ile ilgilenmiş ve daha ziyade ingilizlerin kullanmış oldukları felsefe diline âşinâ olabilmek için bertrand russell'ın (1872-1970), tümevarım, tümdengelim, doğru ve yanlış, sanı, felsefî bilginin sınırları, felsefenin kıymeti gibi konuları tartıştığı the problems of philosophy (londra 1911) adlı eserini felsefe meseleleri (istanbul 1935) adıyla türkçe'ye tercüme etmiştir.
  • dur düşün ve hakikat peşinde emeklemeler adlı deneme kitapları vardır.
  • ataturk'le birlikte samsuna cikan uc hekimden biridir ve tbmm doneminin ilk saglik bakanidir.
  • tam adi abdulhak adnan adivar'dir.

    cumhuriyet gazetesinden:
    "1905'te tıbbiyeyi bitirdikten sonra bir süre avrupa'ya kaçmak zorunda kalan, ancak meşrutiyet'in ilan edilmesiyle geri dönen adnan adıvar, bu yıllardan sonra osmanlı sağlık teşkilatında önemli görevlerde bulundu. 1920'de istanbul mebusu olarak meclis-i mebusan'a girdi. fakat meclis'in kapatılması üzerine eşi halide edip'le birlikte anadolu'ya geçti. kurtuluş savaşı süresince sağlık bakanlığı ve meclis başkanlığı yaptı. cumhuriyetin ilanından sonra 1924'te terakkiperver cumhuriyet fırkası'nın kurucuları arasında yer aldı. partinin kapatılması üzerine gittiği avrupa'da 1939 yılına kadar kaldı. türkiye'ye döndükten sonra çalışmalarını bilim tarihi ve felsefe konularında yoğunlaştırdı ve çeşitli gazetelerde makalelerini yayımladı. "
  • 1946 yılında princeton'da einstein'la görüşmüştür.
  • kapıkulu ailesinden gelir.
  • halide edip hanımı çok sevmiş, ona çok hayran olmuş olmalı.
    evliliklerinden önceki birkaç senede ara ara büyükada'daki evinde onu ziyarete gidermiş.
    bazen son vapuru kaçıracak gibi olur ama efendiliğinden bunu çaktırmaz, ziyareti olmayacak bir yerinde kesmez, bildiği sote bir koydaki bir bankta sabahlarmış. sonra sonra muradına ermiş. aşk işte.
  • namussuzluğun kuvveti'nden adlı denemesinden;

    "... namus ve haysiyet sahibi kimselerin hep cüretkar ve cesaretli olması tabii gibi gelirse de yazık ki her vakit böyle değildir; tıpkı alimin cahil kadar cesur olmaması gibi... namus ve fazileti kendisine şiar edinen kimse, canı kadar sevdiği bu şiarını tehlikeden saklamak için seve seve her türlü mahrumiyete katlanır, faziletine zarar verecek hareketlerden, o faziletleri takdir değil, tezyif eden insanlarla temastan kaçınma mecburiyetini duydukça, yavaş yavaş insanlar arasında görünmez olur. şimdi artık ona dilimize geçirilmeye uğraşılan bir frenk tabiri ile fil dişi kulesine'ne çekilmiş nazarı ile bakılır; ekseriya herkes onunla eğlenir. herkes onu yine firenkçe bir tabir ile sokağa çağırır. en insaflıları bile ona hodbinlik kabahatını kondururlar. neden?... çünkü namussuzlarla uğraşmaktan azade yaşamak rahattır. işte bu rahatı, yahut rahatını sevenler elbette hodbindirler. her namus ve fazilet sahibine düşen vazife, namussuzlardan kaçmak değil, onlarla temasında kendilerinene olduğunu yüzlerine söylemektir diyenler pek çoktur; fakat bu dediklerini yapabilenler pek azdır."
  • istanbul'un başına gelmiş en kötü şey türklerdir geyiğine dair fethin 500. yılında şu lafları etmiştir:
    istanbul'u fetheden türkler güya cennet kadar mamûr bir şehri almışlar ve onu harabeye çevirmişler diye iddia edenler, şehrin boş arsalar ve tarlalardan ibaret olduğunu gösteren ve 1422 tarihinde buondelmonte* tarafından yapılan planına bakarlarsa türklerin bu şehri harab edecek muazzam binalar bulmadıklarını takdir ederler. orada türkler ayakta durabilen ancak manevî bir bina, bir din bulmuşlar ve ona karşı da büyük fatih'in en müsamahakâr bir ulüvvücenabile düşman gibi değil, dost gibi hareket etmişlerdir ki bu suretle ortodoks mezhebi, katolik mezhebinin tasallut ve taarruzundan da kurtulmuştur. kim ne derse desin, biz bu feth-i mübin ile 'büyük bir mukadderat zincirinin sonu geliyor , büyük bir mukadderat zinciri başlıyor' deriz. "

    bahse konu harita 1422
hesabın var mı? giriş yap