• tango'da normal yaygin adimlarin yaninda dansi guzel gostermek icin yapilan / yapilabilecek yan susler.

    (bkz: embellishment)
    (bkz: boleo)
    (bkz: lapiz)
    (bkz: lustrada)
  • frankfurt okulu birinci kuşak düşünürlerinden, habermas'ın hocası. fikirlerine pek hakim değilim çünkü ilginç bir yeteneği ve acıklı bir ölüm hikayesi var.

    9 yaşında beethoven çalan ve hayatı boyunca birçok esere imza atan önemli bir müzisyen.
    hippilerin dersini basıp, kızlardan birinin göğüslerini açmasına derinden üzülüp, "ben böyle öğrenciler mi yetiştiriyorum?" deyip inzivaya çekildikten 10 gün sonra vefat eden bir entellektüel.

    okuyunca komik ama düşününce acıklı... değil mi?
  • "benim mutluluğum mutsuzluğumun farkında olmam." diyen kültür endüstrisini en iyi acikayan ve eleştiren onu okuyan artık mutsuzluğunun farkına varacaktır. bu nedenle de kendisinin de dediği gibi mutluluğu mutsuzluğunun farkında olması olacaktır.
  • endüstri çağının hastalığını teşhis etmiş kişidir. bazıları, adorno'nun bu hastalığa çare olmadığı, bu hastalığı iyileştirecek ilaç önermediğini ileri sürerek akıllarınca onu eleştirdiklerini sanırlar. adorno, hastalığı iyileştirecek ilaç önermemiş veya önerememiş değildir. endüstri çağının hastalığının iyileşecek türden olmadığını görmüştür. o bilerek bir çözüm sunmaz, çünkü ona göre çözüm yoktur, hatta çözüm denen şey bir aldatmacadır. adorno, çözüm sunmamakla bu aldanışa alet olmak istemez. kötümserliği, endüstri çağının yığınlaştırıcı mantığının son ermeyeceği tespitine dayanır.

    bugünden baktığımızda adorno ustanın ne kadar haklı olduğu da anlaşılmaktadır. teknolojide büyük ilerlemeler olmasına rağmen, bilişim teknolojileri yeni bir dönem açmasına rağmen insanın yığınlaşması azalmamış daha da artmıştır. dönemler değiştiği halde bu dönemler insanın özgürleşmesinde olumlu bir sonuç getirmemekte, insanın yığınlaşmasının biçimini değiştirmektedir. kısaca adorno'nun kötümserliği bencilce bir düşünceyi aşmasından, insanlığı düşünmesinden kaynaklanmaktadır.
  • brighton üniversitesi, humanities bölümü hocalarından adını unuttuğum - belki de hiç öğrenmemiş olduğum- birinden ikinci kulak olarak duyduğuma göre: adorno beyefendi bir gün ders anlatırken, penceresinden gözünü kırpmadan aşağıda protesto yapan öğrencilere bakarak elini telefona götürmüş, ahizeyi kaldırmış ve polisi arayıp öğrencileri "çok gürültü yapıyorlar, ders yapamıyoruz" diye şikayet etmiş.
    böylece tam şanına yakışır, kuramıyla tutarlı bir tepki vermiş olmuş. kendileri derler ki (fena halde "paraphrased" haliyle); sistem küçük başkaldırı hareketlerine izin verir, çünkü bunlar köklü sistem değişimlerine neden olabilecek büyük patlamaları, düdüklü tencerenin aşırı basıncını almak için tepesindeki buhar çıkış yerini açmak gibi bir etki yaratarak engellerler, sistemin sürekliliğini sağlarlar.
    şöyle dersen; "ben hayatta toplumun patlamasını bekleyemem! asabiyimdir, sabrım yetmez; dünyaya bakıp tırnaklarımı yemelerle, başımı başka yönlere çevirmelerle, kendimi alışverişlere, sekslere filan vermelerle büyük infilakı bekleyerek durumu idare edemem. ne yapayım, kendi kendime bir köşede bir birey olarak patlayayım da, patladığımla mı kalayım? ne kadar acı olsa da gerçeğin tadı yalanın tadından iyidir diye sahte bilinci hadi aştık, iyi de yaptık. sahte umudu aşınca geriye derviş sabrı kalıyor o da ben de yok."
    ben de şöyle derim: "al benden de o kadar. bir efsaneye göre bu derdin ilacı deleuze'ün "sivrisinek olmak" makalesindeymiş. (not: makaleyi bulursan, lütfen bana da haber ver).
  • “trende giderken karşı koltukta oturan esmer görünüşlü adama ilişkin ilk espriye katıldınızsa eğer, gülümsedinizse, etrafla iyi geçindinizse, o zaman namussuzluk yönünde rehbere ihtiyaç duymayacağınız bir yola girmişsinizdir, o yol ne kadar dolambaçlı olsa da”

    (bkz: theodor wiesengrund adorno)
  • "deha zahmettir."
    demiştir büyük insan, çalışalım.
hesabın var mı? giriş yap