• chan wook park üstadın intikam üçlemesi sonrası en iyi filmi diyebilirim. ancak bu en iyi sıfatı bu yapıtın, üstadın jsa veya intikam üçlemesi gibi filmlerinin net olarak altında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. kendisinde ciddi bir form düşüklüğü mevcut 10 senedir.
  • türkiye'de hizmetçi adı ile gösterime girecek. izlemek isteyenler filmekimi 2016 kapsamında biletlerini bulabilirler.

    ben sinemada izlemeyi çok istemiştim ama mümkün olmayacak sanırım.
  • filmekimi kapmasında şu sıra sinemada izlenebilecek chan-wook park filmi.

    145 dakikalık film uzun gözükse de sürükleyici, sizi hikayenin içine alan zaman zaman şaşırtan bir film. hizmetçi'yi oynayan kim tae ri adlı kız 1500 kişi içerisinden bu rol için seçilmiş ve henüz 2. filmi olmasına rağmen gayet güzel bir performans sergiledi bence.
  • kadin cinselligi ve japon-kore manyakligi bir yana, yönetmenimiz chan-wook park gene psikanalitik yorumlanabilecek bir filmi yaratmis.
    ustune japon resim tarihi, araya katilmis bati oykulu (sade- yatak odasinda felsefe) hiroshige cizimleri de eklenince muthis bir film ortaya cikmis. yorumlama leziz. siddetle tavsiye edilir.
    sanirim hayatimda seyrettigim en guzel sevisme sahnelerinden birine de evsahipligi yapmis olabilir. *
  • bir kere daha şuna kani oldum ki uzakdoğu sinemasındaki erotizm bana hiç erotik gelmiyor. bir yanda ilişki, diğer yanda erotizm var ve sanki bu ikisi birbiri içinde erimiyor gibi. erotizm süs olarak kalıyor, ilişki de çocukça. bu ikisi birleşmediği için aradaki dolgu malzemesi işlevini de kah şiddet öğeleri kah abartılı cinsellik görüyor. kadınlar arasındaki ilişkileri gösterebilmek kendinde zor bir şey zaten ve karakterlerin yaşı küçüldükçe, birbirine yakınsadıkça arzuyu doğuran gerilim iyice kaybolup özgürleşme mücadelesine indirgeniyor. ( iki farklı kültürün sanat yapma tarzını karşılaştırmak pek doğru olmayabilirse de, carol'ı zevkli kılan tam da olgun kadın- genç kız arasındaki asimetrinin doğurduğu arzuydu mesela)

    ilişkilerin doğulu tarzlarına aşina olmadığım için de hayal etmekte güçlük çekebiliyor olma ihtimalim açıksa da, sonuçta gördüğüm yapaylık filmi beğenmemem için yeter sebep benim için. karakterler üzerindeki etkilerini filmin akışı içinde göremediğim cinselliği izlemekten hoşlanmıyorum. keza şiddeti de. öykünün içine yedirilemediğinde olumsuz niteliğe bürünerek izole edici, bütünlüğü parçalayıcı olabilecek kadar güçlü şeyler her ikisi de.
  • filmin yönetmeni chan-wook park tan yine izlerken rahatsız olacağınız ilginç bir film.zaten kendisi de pasif ve insanları rahatlatan filmleri izlerken keyif almadığını ve insanların böyle film izleyeceklerine gidip spa da rahatlamalarını tavsiye ediyor.

    ayrıca sadece kitap okuma seans sahneleri için bile izlenebilir.

    ahtapotlu kadın resminin olduğu kitap :

    'the dream of the fisherman's wife', - katsushika hokusai (balıkçının karısının rüyası)

    https://www.sartle.com/…ans-wife-katsushika-hokusai
  • chan-wook park, ziraat bankası atmsi önünde bekleşen emeklileri çekse beğenerek izleyeceğim için - ki oradan aşırı sapkın, tam kendisine göre öyküler de çıkabilir; emekli deyip geçmemek lazım aslında - bunu da beğenerek izledim. hatta çok beğenerek izledim. hatta ve hatta fingersmith'i izlemiş olduğum ve hikayeyi kısmen bildiğim, ayrıca plot twist denen naneyle zaten oldum olası ilgilenmediğim için her bir karenin keyfini çıkararak, lady hideko'nun pirinç tanelerini yemesi gibi izledim. tabii ki en çok beğendiğim ve etkilendiğim sahneler "okuma seansları" oldu. ki bence bu spoilerın yanından bile geçmez. açıkçası başta chan-wook park'ın neden bu hikayeyi uyarlama gereksinimi hissettiğini pek anlayamamıştım. meğer tentacle erotica olayını imza niyetine kullanacakmış çakal. galiba bu spoiler sayılır. bilemedim. kısacası ben chan-wook park'ın karanlık zihnini aşırı beğendiğim için filmlerini de aşırı beğeniyorum. bunu da her yerde söylüyorum. karanlık ve de sapkın zihnine sağlık sayın abim.

    (bkz: #35933086)
  • yönetmenlik sanatının ne olduğunu izah eden film. başka yönetmenlerin elinde basitçe işlenip piyasaya sunulacak bir öyküyü chan-wook park almış, yoğurmuş, kendine özgü bazı çeşnileri katıp mayaya bırakmış. nihayetinde hakikaten 2016 yılının en iyi, en estetik, en hatırda kalacak filmlerinden birini yaratmış. yönetmen her sahnesine, atmosferiyle, kadrajıyla, kıyafet, diyalog ve yüz ifadeleri ile fonda dönen müzikle ve en nihayetinde kurgusuyla kendini damgalamış. şayet filmin chan-wook park’a ait olmadığını bilmeyip izleseydim ilk 10 dakikada yönetmeni tahmin ederdim. auteur olmak böyle bir şey işte. izleyin izlettirin.

    ayrıca harika bir soundtrack albümü var, edinin.
  • ''bu bir chan-wook park filmidir'' ibaresinin en çok oturduğu yönetmenlerin başında geliyor park. sinemasal vizyonu, estetik arayışları onu izleyici ve eleştirmen nezdinde de farklı ve değerli kılıyor. nitekim son yapıtı ah-ga-ssi yönetmenin sinemasal kodlarını eksiksiz bir şekilde barındıran bir nevi geri dönüşünü müjdeleyen film olarak sinema tarihindeki özel yerini alıyor. peki ah-ga-ssi park sineması için bir referans filmi mi? ya da bir başyapıt mı? benim açımdan hem öyle hem değil.

    park, benim için yaşayan en önemli 3-5 yönetmenden biri. bu sebepten filmlerine karşı olumlu bir ön yargım var. nitekim bu sene fragmanı gördüğümden beri izlemek istediğim iki filmden biri olması (diğeri yine çok önemli bir yönetmen olan asghar farhadi ) hasebiyle gün saydığım bir filmdi ah-ga-ssi.

    ---------------- spoiler içeriyorbundan sonrası ----------------

    filmi izlemeye koyulduğum andan itibaren yönetmen diğer filmleriyle mukayese etmekten kendimi alamadım. nitekim park'ın görsel peyzajı her zamanki gibi kusursuz. ayrıntıların karakter yönelimleriyle kesiştiği, kullanılan, yaratılan her obje, plan ve rengin karakterlerin değişim, dönüşümleriyle kurduğu anlamın çoğaldığı, dönüştüğü ve bir sonraki sahne ya da sürprize çentik attığı bir yaratıcı yönetmenlik bu.

    özellikle objelerin plan ve eylemdeki önemi park'ın takıntılı olduğu şeylerin başında geliyor bu filmin anahtar objelerinden biri saç tokası örneğin. özellikle alan derinliği yarattığı sabit planlarda iki kadının birbirine özdeş kıldığı, bir bakıma birbirlerine dönüşümlerini imlediği yerler tek kelimeyle harika.

    çok katmanlı bir okuması var filmin. park iki kadının cinsel personaları üstünden bir hikaye anlatmaya koyuluyor. hikayenin dönemeçlerinde plot twistlerle rashomon vari farklı bakıç açısı kompozisyonuyla karakterlerin görünen şeylerin ardında sakladığı sırlara ve bu sırların ilişkilerini taşıdığı bir sonraki evreye hazırlıyor izleyiciyi. ama özelikle serim, düğüm evresinde izleyiciye hazırladığ sürprizleri çözüm evresine taşımayarak sinemayla ilgili meselesinin filmin sonu olmadığını, hikayenin nasıl geliştiği hususu olduğunun altını da çiziyor kalın kalın. hatta bu düsturu karakterlerden birine söyletme ihtiyacı bile duyuyor. sapkın enişte kouzuki, fujiwara'ya hikayeyi anlattırırken fujiwara 'nın kestirmeden sonuca ulaşmasına kızıyor ve ''hikâyenin sonu değil, nasıl geliştiği önemlidir.'' cümlesini söylüyor.

    park'ın burada izleyiciye bir mesajı olduğu aşikar. zira oldboy hem sinema tarihinin hem park'ın en iyi filmlerinden biri olurken hikayesinin nitelikli gelişimine birde nefis bir sürpriz son kondurmayı başarmıştı. tıpkı sinemanın kullandığı evrensel dilin değişmezliği gibi seyircinin de değişmez tepkileri var. bunlardan biri sürpriz son merakı. özellikle bizim izleyicimiz filmin finale kadar anlatılma biçimiyle pek ilgilenmeden finalde yaşayacağı şoka odaklanır. böylelikle hem filmin genelini heba eder, hem ucuz ve kötü sinemacıların filmlerin serim, düğüm kısımların hiçe sayıp ucuz numaralarla finale odaklandıkları boktan filmler yapmasına neden olur. park'ta oldboy'un ezici şöhretinden ötürü kendinden beklenen '' sürpriz son'' titrini def ediyor bu hamlesiyle ve izleyicisine mesajını açık bir şekilde veriyor.

    iki kadının süreklediği hikayeye feminist yaftası kondurulmuş birçokları tarafından. bence feminist bir film değil karşımızdaki ama kadınlar hakkında bir film demek yanlış değil. burada sadece feminist kanadın (yönetmenin seçimlerine koşut bir şekilde) doğal olarak tepkisi olabilir ki iki kadın arasındaki cinsel persona gelişimi ''erotik olanın egemen ataerkil düzenin dilince kodlandığı'' düşüncesine uyuyor . yani filmin odaklandığı şey aşk mı yoksa erotizm mi ya da iki kadının erotik olanı keşfiyle başlayan sürece dahil olan şey aşkı tanımlayabilir mi ya da aşkı tanımlayan şey erotik olana dönüşürken libidinal enerji, çekim, skopofili (gözetlemecilik) ve voyorizm (dikizcilik) sinemasal ifadeyle nasıl örtüşüyor soruları sorulabilir.

    nitekim park iki kadının her türden yoksunluğunu (maddi, manevi değil sadece) freud eksenli kastrasyon, odipal komplex ve hayali uzuv teori gibi kavramlara eşlik eden fallik objelerle desteklerken psikolojilerinin açmazlarını ve elbet gelişimini de bu kavramlar içinde düğümleyip, serimliyor ustaca. zira kendisinin felsefe eğitimi aldığını herkesler bilir. park, özellikle ayakkabı, saç tokası, küpe, ip, fırça gibi objelerle fallusu sembolik bir varlık gibi yeniden üretirken bu iki kadının arzuyu temsil eden karanlık taraflarının açığa çıkışını da basit, çarpık, yer yer absürt durum, olaylarla temsili hale getiriyor. özellikle arzunun tatminine dönük çarpık belirsizlik ve teslimiyetin skopofilik güdüsü cinsellik ve aşk köprüsünü kurarken seyircide yaratılan belirsizlik ve tekinsizlik hissiyle kestirilemez olanın beklentisi yeniden üretiliyor finale doğru. klasik bir hollywood temaşasında ''işin içinde iş var'' kurnazlığıyla sürdürülen gerilim park tarafından başka hiçbir düşünceye mahal vermeden bertaraf ediliyor ve iki kadının hastalıklı keşfi finalde gemi, deniz, yeni ufuklar, yolculuk gibi özgürlüğü imleyen temalarla temize çekiliyor.

    freud, “yaşam itkisine” karşılık bir “ölüm itkisi” fikrini geliştirmiştir. buna göre “ölüm
    itkisi” dışa vurulamadığında mazoşizmle, dışarı aktarıldığında ise sadizmle sonuçlanır. nitekim enişte ve yeğen arasında kurulan ilişkini arzunun tatminine dönük köleleştirici bir tür dokun(a)mama röntgenciliği, gözetlemeye, röntgene dönük objeleştirici sapkın bir haz. okuma seansları eniştenin küçük masum objeyi elde ettiği, fethettiği yer. oradaki ritüelistik bağlam, mükemmelli ve ideali arıyan, kusursuz, altın oranın peşindeki sapkınlığın erotik hazza, doyuma ulaştığı yegane yeri işaret ediyor. üstelik enişte bu voyöristik yönelime başkalarını da konuk ederek sahip olduğu şeyin ulaşılmazlığını ve obje olarak değerini yeniden üretip bir ürün gibi satmayı hedefliyor ve her defasında başarılı oluyor.

    işte tüm bu psikanalitik katmanlar iki kadın-enişte ve kont arasında oluşan olayların doğallığına da ikna ediyor seyircisini bir süre sonra. çünkü park özellikle iik kadının birbirini keşfine odaklanırken diğer taraftan süregelen entrikanın ustalığı konusunda hem erkenden elini açık ediyor hem de özellikle entrika ayağını bir bakıma önemsemediğini gösterip meselesinin daha çok bu iki kadın arasında yaşanılan şeylerin bir sonucu olarak çözüme ulaştırmak istediğini söylüyor bana kalırsa. zira istese filmin son ayağında iki kadının kötülüğüne de işaret eden bir tür belirsizlik ilkesiyle filmi noktayalabilirdi. ama başta da dediğimiz gibi 'hikayenin sonu değil, nasıl anlatıldığı önemli'' diyor ısrarla park ve amacına ulaşıyor.

    bu arada elbet japon- kore vurgusuyla politik bir bağlam yarattığını da atlamayalım park'ın. özellikle japonların kore'yi işgalini de (kadın-erkek fethi, mazoşist köle-efendi lişkisi) filmin güzel metaforlarından biri haline getiriyor zamansal tercihiyle akıllıca.

    bedenlerin simetrisini kadraj simetrisiyle ölümsüzleştirip hazzı yeniden tarif ettiği finaldeki sevişme sahnesi saflığın doruğu neredeyse.

    işte tüm bunları dikkate aldığınızda çok katmanlı erotik bir romansın ötesinde saf bir aşk filmine dönüşüyor ah-ga-ssi. carol ya da blue ıs the warmest color'dan ayrıldığı en önemli nokta bu. her iki filmde beklenti ve yönelimin kesin olduğu entrika ve komplekslerden ziyade somut nedenselliğin (fiziki, maddi) yarattığı duygulanımla uğraşıyordu. her iki filmde kendi mitleriyle yarattığı karaktlerin yasak ya da sakıncalı aşkına toplumsal kompozisyonun baskı ve zorunluluğunu iliştirip karakterlerin sebep-sonuç ilişkisine dayalı seçimlerini bir bakıma temize çekiyordu. ama ah-ga-ssi işin o kısmıyla hiç uğraşmayıp tamamen psikanalitik bir çerçeveden değişim ve keşfedişin pirüpaklığna konsantre oluyor. beri yandan hikayenin gerilimine, şiddetin yarattığı erotik gerilimin doyumunun izahına gelindiğinde park'ın daha fazlasını yapabileceği gerçeğini bilmek izleyici olarak canımı sıkıyor benim. ve bu yüzden film nazarımda bir başyapıt değeri kazanmıyor. ama yukarıda sıralanan şeyleri gözden geçirdiğimde de park'ı neden bu kadar sevip önemsediğimi bir kez daha hatırlayıp onun eşsiz sinemacılığının hakkını vermeden de edemiyorum.

    son tahlilde park filmografisin en üstlerinde değilse de sinema tarihinin özel ve seçkin sayfalarında yer edecek bir film ah-ga-ssi. büyük bir yönetmenin silkinişinin, sahalara geri dönüşünün diyonizyak müjdecisi.
  • gözünüzü ayırmadan izleyeceğiniz bir film. kesinlikle tatmin edici. yakın zamanda hollywood versiyonu çekilecektir.
hesabın var mı? giriş yap