• ios 14 güncellemesini başlattım, biraz uzun sürecek gibi. güncelleme başladıktan sonra elim telefona kaç defa gitti istemsizce, sayamadım. şu anda acaip tedirgin ve eksik hissediyorum kendimi. bağımlılık denen şeyin zirvesindeyim. ikili bir görüşme yapmıyorsam ya da resmi bir kurumda değilsem telefon ekranı sürekli açık durumda. durumumdan fena halde rahatsızım ve fakat bu şekilde davranmaktan da kendimi alamıyorum...
  • şu küçücük ekrandan hayat yönetiyoruz, ve hayatımızdaki asıl insanların bundan hiç haberi yok
  • internet kullanılıyorsa böyle bir bağımlılıktan söz edilemiyor. asıl mesele internete akıllı telefon kadar seyyar ve çok işlevli bir cihazla anında erişebilmek ve pek çok işi tek cihazla yapabilmek.

    bazı hormonların salgılanmasına sebep olduğunu okumuştum ama bilgilerim çok eksik. bilen yazsa da kendimize ayna bulsak...
  • benim…nasıl kurtulmalıyım bilmiyorum ve işin garibi artık rahatsız da olmuyorum…
  • akıllı telefonlar için, ''eli kendisini tutmaya zorlar'' diyor byung chul han. son derece basit bir ifade aslında, ancak meselenin özüyle derinden temas eden bir yanı var. ellerin, algımızın boğazına kadar battığı hiçlik bataklığından kurtulmak uğrunda gösterdiği refleks sözünü ettiği; ruha musallat olan can sıkıntısının, elleri bilinçdışından taşan bir can havliyle harekete geçiren baskısı. ve bizler, hiçlik ve can sıkıntısı tiranının zamane kulları aslında bunu pekâlâ iyi biliriz. bizim dünyamızda zaman yoğunluktan, derinlik ve doluluktan büyük oranda yoksuldur. ola ki onu her türden çalışmanın, mesuliyetin veya verimliliğin uğrunda harcamıyorsak, zaman için kullandığımız sıfatı ''boş'' sözcüğüyle karşılarız. boş zaman, tıka basa doldurulma zorunluluğunu habire dikte eden sırf niceliksel bir sayaçtır. boşluk biteviye sayar durur kendini; boşluk oyalanışlara, dinlenişlere müsade tanımaz, boşluk misafirperver değildir, onunla yüzebilmek metanet, hatta maharet gerektirir. bilindiği gibi, pascal insanın bir odada bir başına sessizce oturamamasını tüm kötülüklerin kaynağı saymasıyla meşguliyet belamızı iyi tespit etmiştir.

    bizler, yani yirmi birinci asrın dopamin tutkunu hiperaktif zombileri, acaba sahip olduğumuz android emziklerimizle bu kadim huzursuzluğa deva olabilmiş miyizdir? yahut onunla yüzleşmekten daha etkili bir yolla kaçmamıza aracılık eden bu nevzuhur, sancımızı daha mı hissedilir kılmaktadır? uyaranların her türlüsü bir cennet cömertliğiyle önümüze sunulmuş ve görüntüleri tüketmek her zamankinden de çok tasarrufumuzdayken, yaşamlarımız günden güne elektronik cihazlara bağlı palyatif varoluşlara dönüşmektedir. bizler hayatta kalmak için değil, ruhumuzu sıkıntının kıskacından kurtarabilmek uğruna destek alıyoruz. günümüzde akıllı telefonlar deyim yerindeyse psiko-medikal bir aygıt formuna evrilmiştir, teknolojik antidepresanlarımızdır; bizleri varoluş skandalımızdan koruma vazifesi görmektedirler.

    "açlığı andıran bir dürtüyle harekete geçen parmaklarım, kahramanımın parlak metal yüzeyiyle buluştuğunda, ben önümde beliren enformasyon ve görüntü curcunasına kapılmanın şevkiyle uyuşurum. orada zamanımın kuytularına şiddetli bir sağanak yağar, orada içimdeki boşluk, büyülü camın içerisinden dökülen görüntülerin akınıyla yankılanır. ben sükûnetten bir vebadan kaçar gibi kaçarım, içimdeki boşlukla başa baş giden sessizliği parçalamak, yırtmak arzusuyla kaçarım. artık zamanın içinde ikamet etmek mümkün olmadığı için bana, zamanı kendi telaşıma ortak eder, kaçarım..."
hesabın var mı? giriş yap