• heralde yoktur.
    zira başkanı: "ideolojiler karın doyurmuyor" demişti.
  • "neo-napolyon" ideolojisidir.
  • teokratik oligarşi soslu vahşi kapitalizm tandanslı neokonservatizm olabilir.
    ama olmayabilir de.
  • neoliberal kapitalizm temelinde, muhafazakar öğretilerle süslenmiş, ne başını, nede sonunu kestirebileceğimiz, belki de hiç varolmamış ideoloji.
  • teorisi anlatıldığına göre somut örnekler üzerinden verilendirebiliriz. ana başlıklar:

    (bkz: akp kurmaylarının fantastik beyanları)
    (bkz: akp tipi hain tespit sistemi)
    (bkz: akp'nin arzuladığı yargı kurumlarının şekli)
    (bkz: akp kadın kolları)
    (bkz: akp'nin antidemokratik uygulamaları)
  • post-kemalist sünni neo-con tarzı bir şey olabilir.
  • 6 mart 2009 tarihinde bu başlığa girilen ve birgün gazetesinde bile kendisine yer bulan olağanüstü bir ebedi olur girdisi mevcuttu(r). yazıda mevcut saptamaların ve öngörülerin ne ölçüde ve ne kapsamda tahakkuk ettiğini söyleyecek kadar şey yaşandığı kolaylıkla iddia edilebilir. bu, iki şeyi ispatlar. yazarın gözlem gücünün keskinliğini ve/ya da akp'nin göstere göstere gelişinin görülemeyişinin ancak şaşkınlıktan kaynaklanabileceğini.

    ebedi olur - 6 mart 2009

    ülkenin 21.yy'ını şekillendiren akparti veya akp denilen siyasi hareket her ne kadar kronolojik olarak yeni bir siyasi parti olsa da ideolojik olarak daha eski bir geleneğin son ve nihayet zafere ulaşmış temsilcisidir. cumhuriyet ilginç bir şekilde tarih veya yönetim bazında geçmişle köprüleri attığını iddia etse de atamamış, benzeş yönetim anlayışını devam ettirmiştir. ama rakip ideoloji olan islamcılığın geçmişle köprüleri atmasına sebep olmuştur. iktidardaki ideolojiye mensup kimi aydınlar zengin olan insanın soyunda paşa dede araması gibi cumhuriyet öncesi dönemden bağlantılar yaratmaya kalksa da iktidarın temsilcisi olduğu ideoloji tamamen reaksiyoner bir hareket olarak cumhuriyet sonrası oluşmuş pek çok islami akımın bileşimidir.

    akp ideolojisi, akpizm islamdan beslenir ama salt islamcı bir ideoloji değildir. hiç kuşkusuz iktidara yürüyüş sürecinde ideolojiye en eskisi morton abramovitz'in 1994 yılında rte'yi keşfetmesi, en etkilisi 28 şubat olmak üzere pek çok islam dışı müdahele yapılmıştır. ideoloji eklektik ve pragmatik olduğu için bu etkileri üzerinde taşısa da gövde bildik islami kökenlere dayanmaktadır.

    güncel akp eleştirilerine bakıldığı zaman temelde tepkisel ve duygusal eleştirilerdir. akp ve onun akpizm denilebilecek ideolojisi, muhalif bir kitlesel ideoloji üretememenin çaresizliğiyle hala küçük görülmekte, incelenmek yerine sanki gelip geçici bir hastalıkmış gibi iyileşme beklenmektedir. bu tam olarak 1933 almanya'sında yapılan hatanın aynısıdır. oysa bugün bir weimar cumhuriyetine dönüşmüş türkiye'yi, 21.yy da şekillendirme görevini akpizm elde etmiş olup, kendi ideolojisi doğrultusunda bu işi öyle veya böyle yapacaktır.

    cumhuriyet öncesi klasik tarzda islami yapılanma olan tarikatların bu ideolojik harekette elbette payı vardır. ancak cumhuriyet sonrasında tarikat kökenliler dahil tüm hareketler yeni bir kavram olan cemaat yapılanması çerçevesinde faaliyet göstermişlerdir. cemaat dediğimiz kayıtsız tüzel kişilikler dinsel kökenli olsalar bile adeta birer seküler örgütmüş gibi resmiyete dökülmemiş idari hücre yapılanmaları, kendi ekonomik yapıları, devlet taklidi alternatif kurumları ile düşmanın birebir aynısı görünmez örgütlenmelerdir. hem nakşi şeyhi hem iskenderpaşa cemaati lideri olarak bilindik bir örnek olan mehmet zahit kotku'yu anlatan eserin görünmez üniversite adını taşıması tesadüf değildir.

    akp, pek çok ayrı duran islami hareketin cumhuriyet tarihinde ilk kez sağladığı bileşke olmasına rağmen tüm bu hareketlerin ideolojik kökenlerine şekil veren ortak mitosları vardır. masalsı bir toplumda ideolojik köken demek mitoslar ve efsaneler demektir. mucize ikliminin modernite öncesinde kalmadığı capcanlı ortada durduğu bu tip masalsı toplumlarda ideolojik bakış yazılı eserlerden, fikri mücadelelerden değil tarihin mitoslaştırıldığı kahramanlar-canavarlar üzerinden üretilmektedir. ve bu mitoslar, hareketler postcumhuriyet olsalar da kök kaygısıyla daha derin tarihsel köklere referans verebilir. hak verdirici tarihsel mitoslar, gerçekle değil siyasi konumla doğrudan ilgilidir. yani aynı olayı iktidar olarak duruyorsanız farklı mitoslaştırırsınız, reaksiyoner muhalefet olarak duruyorsanız farklı üretirsiniz. örneğin eğer iktidarsanız lozan'a düşmanların elinden alınabilecek herşeyin alındığı bir zafer olarak bakar buna uygun mitoslar üretirsiniz. ama eğer muhalefetseniz lozan'a alınabilecek pek çok yerin düşmana bırakıldığı bir hezimet olarak bakar, ona uygun ihanet mitosları üretirsiniz.

    akpizm ideolojisinin toplumsal sınıflara bakışı, tüm ilahi, manevi maskelerin ötesinde temel ideolojik duruşunu gösterebilir. sınıf dediğimiz zaman akpizm basitçe devlet, askerler, sermaye sahipleri, çalışanlar ayrımını öngörür. ülke tarihindeki belki ilk yüzdeyüz şehirli ideoloji olduğu için köylüyü sınıf olarak dikkate almaz. kültürel kodlarındaki köylülük, sınıfsal görmezliğini ortadan kaldırmaz.

    akpizmin kurum olarak devlete bakışı oldukça tanıdıktır. kemalizme benzer bir şekilde devlete, bürokratlardan oluşan ve toplumdan ayrı bir hegelvari tüzel kişilik, görev bilinci ve ölmezlik verir. faşizm benzeri bir yaklaşımla devlet kutsanır, sorgulanamaz bir iktidar fonksiyonu ile oluşturan bireylerden daha yukarıda konumlandırılır. erdoğan'ın kendisine yapılan kimi eleştirilere bu devletin başbakanına bunu diyemezsiniz, yapamazsınız tarzı tepki göstermesi en bariz göstergedir. kök islami hareketler düşmana duyduğu stokholm sendromu benzeri hayranlık nedeniyle temel hedef olarak devleti ele geçirmeyi arzulamıştır. böylece devletin kullanılması yoluyla tepeden inmeci olarak toplumun şekillendirilmesi mümkün olacaktır. düşmanlarının o kadar esiri olmuşlardır ki kendi yapılarında benzer küçük cemaat devletleri yaratmaya uğraşmışlardır. akpizm iktidara gelişiyle devlet hayalinin devlet realitesinin ötesine taştığını ve yapının zannolunan sağlamlığa ve mükemmelliğe sahip olmadığını görmüştür. akpizm temel hedef olarak parti ile bütünleşik bir devleti tahkim etmeye uğraşmaktadır. yani temel hedefi devletin gücünün azaltılması değil düşmanken hayal ettiği muktedir devletin kendi kontrolünde yaratılmasıdır.

    akpizmin işçi sınıfına, yani çalışan sınıfa ilişkin ideolojisi tamamen kaynağı bir hadis olan çalışanın hakkını alın teri kurumadan vermek mitosu ile şekillenmiştir. ama hakkı belirleme hakkı işverene aittir. yani akpizm işçinin hakkını verir(?). işçi hak talep edemez. çalışanlar hak paylaşımında aktif bir özne değil, hadisce belirtilmiş edilgen yardıma muhtaçlardır. patron inançlı bir müslüman olursa işçinin hakkını zaten verecektir, çalışan uslu bir şekilde payına razı olmalıdır. akpizm de çalışan sınıf düşman olmaya bile layık görülmeyen edilgen bir sınıftır ve emeğin karşılığının verilmesi maddi değil manevi yaptırıma tabii tutulmuştur, bir tür ibadet olarak yapılmaktadır.

    akpizmle ilgili temel yanılgılardan biri kemalizmin muhafızı görünen asker sınıfına karşı olduklarıdır. oysa akpizm kendini sivil bir ideoloji olarak lanse etse de aslında militarist bir ideolojidir. kendi tek doğrucu mantığı, kitleleri sürekli düşmana karşı odaklandırma zorunluluğu, politik hareketlerin askeri bir manevra gibi icrası, kök hareketlerin sanki gizli bir ordu imiş gibi varolması alabildiğine militer bir ideoloji yaratmıştır. akp, ordu-millet mitinin en büyük destekçilerinden olup, ek olarak peygamber ocağı kodlaması ile islami bir renk ilavesini istemektedir. akpizm emperyalizme değil emperyalizmin batının tekelinde olmasına karşıdır. kendinin emperyal olmaya hakkı olduğuna, yetkin olduğuna inandığından asker bu hedef için birinci derecede gerekli araçlar arasındadır. asker sınıfı ile arasında varolduğu zannedilen uyuşmazlık basit bir taktik anlaşmazlıktır. ve tıpkı königsberg krüvazöründe hitler ile alman genkur başkanı arasında 1934'de yapılan pakt gibi mesela dolmabahçe gibi bir yerde yapılacak mutabakatla uzlaşma sağlanabilir.

    akp, referans aldığı dinin tüccar bir peygamberin dini olduğunu bilir. kök hareketler cumhuriyet sonrası oluşum süreçlerinde ana sermaye akımları dışında kaldıkları için zorunlu yahudi olmuş ve daha çok parasal ticarete yönelmişlerdir. bunun sonucunda sanayileşme yoluyla zenginleşmek yerine peşin alıp vadeli satmak gibi tamamen spekülasyon destekli, nakite dayalı bir sermaye sınıfı ortaya çıkmıştır. son dönemde kürt kökenli sıcak paracı sermaye piyasayı domine edene dek spot piyasa denilen nakit piyasa da belirgin bir cemaat kökenli islami sermaye hakimiyeti varolmasının nedeni budur. akpizm doğaldır ki tüccar sınıfı üretici sınıf olarak kutsallaştırmaya, semirtmeye çabalamaktadır. ancak akpizm sanayi kapitalizme yabancı olduğu için doğru politika üretememektedir. geçmiş yeşil sermaye tecrübesi akpizmin öncülerinin sanayi kapitalizm hakkında kitabi bilgiler dışında hiçbir şey bilmediğini göstermiştir.

    akp ideolojisinin dünya algılamasına baktığımızda ilk karşımıza çıkan tüm kurtuluşcu ideolojilerde olduğu gibi ütopik bir toplum düşüncesidir. farklılığı sağlayan, islami referansı nedeniyle akpizmin bunu gelecekte varolacak bir toplum olarak betimlemeyerek asr-ı saadet mitosu vasıtasıyla somut bir temele dayandırmasıdır. yani yapılacak olan bilinmeyen ütopik bir toplum inşası değil zaten kanlı canlı varolmuş asr-ı saadetin günümüzde tekrar varedilmesidir. akpizmde tüm dinsel kaynaklı ideolojilerde olduğu gibi mucize yoğundur. geçmişte yaşananları o zamanın şartlarının maddi bir sonucu değil mucizesi olarak ele alır, mucize zamandan ve şartlardan bağımsız olarak inanca bağlı olarak tekrar ve tekrar varolabilir.

    asr-ı saadet dediğimiz zaman ise peygamberin hükümdarlık süresini kapsar ve örtük olarak dört halife döneminide içerir. mitosun sorunu tüm o parlaklığın ardındaki tarihsel gerçeklerin mesela iki rakip güç olan bizans ve iran'ın bugünkü ölçekler de bir dünya savaşı sayılabilecek otuz yıllık bir savaştan tamamen tükenmiş olarak çıktıkları gerçeğinin, dikkate alınmaksızın, seyyid hüseyin nasr'ın belirttiği gibi asr- saadetin salt müslümanların isteği ve inancı ile varolabileceği yanılgısıdır.

    akpizm ideolojisini biçimleyen bir diğer öge ise forever mazlum olmaktır. kökeni olan islami hareketler cumhuriyeti daha üstün bir gücün (zalimin) doğrudan bir saldırısı olarak algılamış ve zulme karşı mazlumun savunması olarak konumlanmışlardır. yıllar boyunca kendilerinden daha üstün bir iktidara karşı savunma yaptıklarına, mazlum olduklarına şartlanmışlardır. 80 yıla yakın bir süredir devam eden bu ruh hali ideolojinin her hücresine işlemiştir. bir taraftan hareketlerin gerekmese bile gizli yapılanmalar olarak kalmalarına ve korkak bir tavır göstermelerine neden olurken, diğer taraftan hiçbir zaman zalim olamayacakları yanılgısına sebep olmuştur. akpizm, okulda büyük çocuklardan dayak yiyen küçük çocuğa benzemektedir. yıllar geçip kendisi de küçük çocukları dövdüğü halde hala kendinin o küçük çocuk olduğuna inanmaktadır.

    iktidara geldikleri halde hala aynı pasifist yaklaşımın devam etmesi -mazlum olduğunu söylemek farklıdır, mazlum gibi davranmak farklıdır-, ekrem dumanlı tarafından bile eleştiri konusu yapılarak kendi bürokratlarına artık aktif olun diye açık çağrı yapmasına neden olmuştur. bilmeyenler için ekrem dumanlı pek çok islami hareket tarafından pasiflik ve korkaklıkla suçlanan ana akım bir islami hareketin temsilcisidir.

    akpizm, putperest bir ideolojidir. teknoloji putuna tapar. teknoloji putu ideolojilerindeki kurtarılmış toplumun kalkınma yoluyla inşa edileceği düşünün temelidir. teknoloji kültürel belirleyicilerinden kurtarılarak tek başına kendinden doğan bir varlık bir tanrı haline getirilir. ideolojisini rasyonalize etmek için hamid döneminde farkedilen ama 2. savaş sonrası tüm toplumu özellikle islami cemaatleri ele geçiren japonya mitosundan yararlanır. zira mitos kültürel olarak batılılaşmadan islam inancını koruyarak kapitalist ve zengin bir toplum olma imkanını reel kılmaktadır.

    oysa özet bir japonya tarihi bile okunsa, meici reformları sonrası idarecilerinin batılı kıyafetli fotoğrafları ve prensli, kontlu adları bile mitosun gerçekle bağdaşmadığını ispata kafi gelecektir. burada akpizmi ve tüm ülkeyi yanıltan, meicinin otokratik idaresi ile yaptığı ve itaat kültürü yoluyla sanki gerçek japon ulusal hasletiymiş gibi kabullendirdiği reformlarının başarısıdır. japonya'nın 2.mahmudu olan meicinin islamcıların kendi kültürüne bağlı kalarak kalkınabilirlik umudu olması tarihin ironisidir.

    akpizm, bir araf ideolojisi, arada kalmışlık ideolojisidir. ne tam olarak bu dünyaya ait maddi ideoloji olabilir, ne de öteki dünyayı hedeflemiş sufi. ideolojik duruşun kimi zaman alabildiğine dünyalı ve nesnel gözükürken bir anda 180 derece dönüşle ahiret hedefli ve öznel hale gelmesi bundandır. hissedilen rahatsızlığı aşmak için başvurulan çözüm peygamberin hadisi olan "yarın ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışın"ı pratikteki uygulanamazlığı görmezden gelip bir mitos olarak yüceltmek ve sloganvari tekrarlamak olmuştur. ama tüm bu söylersem inanırım, inanırsam olur kandırmacısı kişisel defolarda su yüzüne çıkmaktadır.

    akpizmin yakın tarihe bakışı islami referanslara uygun olarak şüpheci ve komplocudur. tüm yaklaşım akşam yazarı ismail küçükkaya'ya bizzat başbakanın danışmanları tarafından ifade edilen 200 yıl mitosu ile belirlenmiştir. mitos temelde ülkenin 2.mahmuttan bu yana 200 yıldır bir klanın işgalinde olduğunu ve akp ile kurtulduğunu açıklamaya yarar. bu mitosun hitler'in kasım 1918 yılında teslim olanlar hakkında yarattığı kasım hainleri mitosuna benzerliği ortadadır. postcumhuriyet reaksiyoner hareketlerin cumhuriyet öncesine ilişkin nadir biçimlendiricilerinden biridir. mitos, 201 ve daha önceki yıllarla 200 arasını bıçakla kestiği için mahmut ve daha sonraki reformların geçmişin birikiminden kaynaklandığını gizler. sanki herşey güllük gülistanlıkken bir anda bu gizli klan ki sabetayist veya yahudi komplosu olarak somutlaştırılır, ülkeyi ele geçirmiştir. ta ki akpistler ülkeyi kurtarana kadar. ideoloji bu sayede bildik siyasi mücadeleye adeta haçlı seferi benzeri bir kutsal savaş havası verir. kendi taraftarlarının yapılabilecek hataları savaşın kutsallığı nedeniyle affetmeleri gereken bir kurtuluş cihadı.

    akpizm, özünde demokratik olarak konumlandırır kendisini. islami referans olarak meşveretin vurgulanması bundandır. ancak demokrasiye yaklaşımları yine bu meşveret çerçevesini geçmez. tıpkı peygamberin meşvereti gibi lider sahabelerine/ arkadaşlarına danışır ama sonucu belirleyen bir oylama değil, liderin dediğidir. o yüzdendir ki akpist başbakan halkı sadece kararının doğruluğunun tasdikleyicisi olarak görmektedir, oluşumda yapıcı bir öge olarak değil. tüm tekil yapılarda olduğu gibi referandum sevdası da buradan gelmektedir. halk -katıldığı değil- onay verdiği sürece demokrasi sorunsuz uygulanıyor demektir. akpizmin özü lider kültüne dayandığı için partinin ilk tüzüğünde genel başkanlık iki ile sınırlandırılmışken usulca değiştirilmiştir.

    hitler'in en yakınındaki generallerden jodl 1946'da asılmadan önce "hitler, almanya'nın kaderiydi, kaderden kaçamazsınız" demişti. gerçekten de kasım 1918'de, pencereler açılarak kalabalığı sakinleştirmek için ilan edilen alman cumhuriyeti, ancak kaderini yaşayıp tarihini sıfırladıktan ve eski imparatorluk düzenini gerçekten tasfiye ettikten sonra cumhuriyet olabilmiştir. savaş sonrası varolan partiler, öncesinde varolan ve hitler'i durduracak bir alternatif geliştiremeyen sistem partilerinin liderlerine kadar devamıdır. ancak 15 yıl önce weimar cumhuriyeti'nin komik palyaçoları olan partiler, 15 yıl sonra alman mucizesinin mimarı olarak isimlendirilmiştir.

    yine bir gece "arkadaşlar yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz" ile başlayan türkiye cumhuriyeti'nin de kaderi akpizm ve onun kültleştirilmiş lideridir. cumhuriyet ancak gerçek anlamda eski imparatorluk düzeni tasfiye edildikten sonra cumhuriyet olabilecektir. bu sürecin, almanya'da olduğu gibi aynı zamanda ülkenin de sıfırlanması mı demek olacağını belirleyecek sadece ve sadece kader rolü layık görülen liderin kişisel düşünce ve kararları olacaktır.

    burada hitler ile erdoğan'ın birbirinin aynısı olduğu iddiası ileri sürülmemektedir. bu haddini aşmış bir anakronizm olacaktır. eğer bir benzerlik aranacaksa bu weimar cumhuriyeti ve halkı ile ankara cumhuriyeti ve halkı arasındaki benzerliktir. on yıl önce gülüp geçilen bir adamı dinlemek için on yıl sonra bir milyon insanın yollara döküldüğü münih ile yirmi yıl önce dinlemeye tek bir kişi bile gelmeyen bandırma'da bugün onbinlerin erdoğan'ı dinlemesi arasındaki benzerlik konuşan kişilerden ziyade dinleyenler arasındadır.
hesabın var mı? giriş yap