alaeddin yavaşca
-
bestekar.
1 mart 1926 yılında kilis'de doğmuş olan alâeddin yavaşca'nın annesi enver hanım, babası hacı cemil efendi'dir. ilk ve orta okulu kilis'te bitirmiş, lise birinci sınıfı konya'da,ikinci ve ücüncü sınıfları da istanbul erkek lisesi'nde okumuştur. 1945 yılında tıp fakültesi imtihanını kazanmış, 1951 yılında mezun olup, aynı yıl kadın hastalıkları ve doğum ihtisası yapmaya başlamıştır. 1955 yılında mütehassıs hekim olduktan sonra, çeşitli hastanelerde baş asistan, şef yardımcısı, kiinik şefliği yapmış, son olarak da haseki hastanesi başhekimliği'nden emekli olup, aktif tıp hayatını noktalamıştır. bir süre muayenehane açmış, serbest hekimlik de yapmıştır.
sanatla içiçe bir ailenin çocuju olan alâeddin yavaşca, evlerinden hiç eksik olmayan zamanın türk müziği plak larını dinleyerek büyümüştür. ilk müzik çalışmasına ilkokul sıralarında zeki çelikalp'den batı müziği keman dersleri alarak başlamış, notayı da bu yıllarda öğrenmiştir. kendisinin türk musıkîsiyle ciddi anlamda tanışması, istanbul erkek lisesi'nde öğrenim gördüğü yıllara rastlar. artaki candan'dan aldığı kanun dersleri ve lise edebiyat hocası hakkı süha gezgin'in evindeki fasıllara hanende olarak katılması musıkî hayatına attığı en önemli adımlardır. tıp fakültesi yıl iarında universite korosu çalışmaları ve koronun solistliğini yapması, kendisine radyonun kapılarını da aralamıştır. 1950 yılında radyo sanatçılığı imtihanını kazanıp, istanbul radyosu ailesine katılmıştır. alâeddin yavaşca, üç önemli musıkîsinastan meşk etmis ve türk musıkîsinin inceliklerini öğrenerek kendisini yetiştirmiştir : sâdettin kaynak, zeki ârif ataergin ve münir nurettin selçuk.bunların yani sıra; dr. suphi ezgi, mes'ud cemil, refik fersan, nüri halil poyraz, suphi ziya özbekkan, cevdet çağla, fehmi tokay, hüseyin sâdettin arel, ekrem karade niz, fikret kutluğ'dan da önemli ölçüde yararlanmıştır.
ilk eserini 1951 yılında bestelemiş olan alâeddin yavaşca'nın dini ve din dışı, saz ve söz eseri olarak dört yüz elli'yi aşkın bestesi vardır. ayin-i şeriften, çocuk şarkısına uza nan geniş bir bestekârlık yelpazesine sahiptir.
1967 yılından bu yana çeşitli koroları yöneterek şeflik konusunda da hizmetlerine aralıksız devam etmistir. alaeddin yavaşca, 1966'dan başlayarak hocalık göreviylede türk musıkîsine katkıda bulunmuş, pek cok radyo sanatçısının yetişmesine vesile olmuştur. 1976 yılında kurulanve eğitim vermeye başlayan türk müziği devlet konser vatuvarında öğretim üyeliği ve ses bölümü başkanlığı da yapmıştır.
26 mart 1980'de ayten yavaşca ile hayatını birleştir miş olan alâeddin yavaşca, yüksek öğretim kurulu tarafından 1990 yılında müzik-ses eğitimi ana sanat dalı profösörlüğü'ne atanmış, 1991 yılında da devlet sanatçısı ünvanı almıştır. türkiye yazarlar birliği 1993'de kendisini yı lın kültür adamı seçmiş, aynı yıl içerisinde gaziantep üni versitesi de "fahri doktorluk" ünvanı vermiştir. milli eğitim, bakanlığı "türk musıkîsi araştırma ve değerlendirme komis yonu", kültür bakanlığı "türk musıkîsi kurulu" ve devlet plânlama teşkilatı "5. beş yıllık türk musıkîsi eğitimi komis yonu" çalışmalarına da katılmıştır.
kaynak:http://www.turkmusikisi.net/…/alaeddin_yavasca.html -
gonlumun bulbulusun
m: nihavend
b: dr. alaeddin yavasca
g: dr. alaeddin yavasca
gonlumun bulbulusun ask bahcemin gulusun
sevda ufuklarinda gul endamin yurusun
askina yandi gonul, sozune kandi gonul
belki beni ararsin, diye aldandi gonul
sevgili aska inan onun atesiyle yan
asik gonullerdeki sevgiye aska inan
sevgilim gul yuzume, inan benim sozume
yalan soylesem bile vurma sakin yuzume
aska dustum yeniden, sensin beni kul eden
gonlumdeki bu aska inanmiyorsun neden
sevgili aska inan onun atesiyle yan
asik gonullerdeki sevgiye aska inan -
-
yirminci yuzyilin en buyuk ses sanatkaridir.
-
(bkz: kimseyi böyle perişan etme)
-
(bkz: rüzgar kırdı dalımı)
-
nasıl biri olduğunu görmek için:
http://www.turkmusikisi.com/…tekarlar/a_yavasca.jpg -
(bkz: yavvvvasca)
-
bütün eserleri:
senden öğrendi gönül sevgi nedir aşk nedir
çocuk düşünüyor bulut olsaydım keşke
kuşlar öter cik cik cik
çıktı çayıra kuzu güldü kırların yüzü
sevdaya adanılan yürekler var biliriz
bahçelerden yükselirken kuşların son şarkısı
samsun'da o gün doğdu türk'ün eşsiz güneşi
şöyle bir gelsen görünsen sevdiğim kim...
gün ışığında kurulmuş masalar
hep sen mi varsın söyle her gönül yarasında
vaktiyle benim gülşenim vardı
her şarkıda aşkın dili sensin
aklımda sen ruhumda sen
gül goncası nâzende kaş göz endam yerinde
kara gözlü şirin yar sana bir çift sözüm var
ağlar gezerim sâhili sanki benimlesin
akşam koya inmekte bulutlar yedi renk
akşam yine çöktü gönlüme kasvet dolu his
artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
aşka susayanlara ummanlar kâr etmiyor
aşkın beni bak yıktı harâb eyledi ey mâh
aşkınla yanıp geçti gönül her hevesinden
aşk mevsime bakmaz güzelim dinleme vazgeç
ayrılık acısını gurbete çıkan bilir
ayrılık alnımın kara yazısı
bahçendeki bülbülleri dinle güle âşık
bakma bakma dayanılmaz gözlerinde öyle bir nâz
bakmadın hiç kalbimin feryâdına
baktıkca gölgeme yâdigâr diye
bana nasıl "vaz geç" dersin gönül senden vaz geçer mi
başka söz söylemem aşktan yana ben
ben de tattım aşk denilen şarabı (aşk şarabi)
beni kahreder bu kaçışların
bin güzelden seni beğendim seçtim
bir aşk meleği görmeğe hasret ki bu gözler
bir denizin mâvisi bir baharın yeşili
bir gizli günâh işleterek kor gibi yaktın
bir gün sır olan her şeyi bilmek çok güç
bir güzel gözlüye meyl etti gönül
bir mutlu günün hâtırası var
bir tek bakışı hançer olup işledi cana
bir ümit doğdu bütün kalplere yorgun geceden
bir yılda tam dört mevsim var
bir zamanlar sana âşık sana sevdâlı idim
boğaziçi şen gönüller yatağı
boş yere ömrü tükettim dem-be-dem âvâreyim
bu nazlar yalvarışlar görünmüyorsun neden
bu şarkı sana ait sevgili dinle
bu tatsız akşam saatinde
bülbüllerin âh ettiği bir yaz gecesinde
bütün bir gençliğim âvâre aşkınla harâb oldu
cümle yârân sana uşşâk olduğun bilmez misin
çıkıver vâdiye bir akşam üstü
çok dolaştım görmedim hiç dengini
çoktan ey sâkî gelip sînemde mihmân olmadın
dağlar dağlar yüce dağlar firkat beni nice dağlar
dalgın geceler el ele geldik
derdi baştan atalım yaşamaya bakalım
dil-i şâdânı görürsün ney içinde
dinle kalbimdeki feryâdı kulak ver sesine
doğdun yine sen gönlüme bir nûr gibi şimdi
elâ gözlü nazlı dilber seni senden sakınırım
erenler demiş meseldir
füsun serpen sazının dinlesem nağmesini
geç kalma ki geçmektedir eylül'de bu yaz da
geçmesin günümüz sevgilim yas'la
geldi kuşlarla yeşil dallara yaz
gel ey sâkî bu gece mest olalım
gelince bir araya hayat verir yuvaya
gel nazlı gülüm sazını çal şarkımı söyle
gitti artık soldu yaprağı gülü (mes'ud cemil'e ağıt)
gittin artık gözlerim kan ağlasın
gönlümde saadet diye bir his bulamazsın
gönlümü aldın güzel kalbimi çaldın güzel
gönlümün bülbülüsün aşk bahçemin gülüsün
gönlüm yanıyor hasretinin kor ateşinden
gönlüm yeni bir sevgili mümkün mü beğensin
gönül aşkından oldu pâre pâre
gönülden gönüle çağlar geçersin
gönülden gönüle sesler
görmeyim kimseye göz süzdüğünü mahvolurum
gözlerimden akan yaş olsan inanmıyorum
gözlerini gördüğüm an bir su gibi akar zaman
gül bülbülü âzâr ediyor hârı ile
gülen gözlerinin mânâsı derin
gülmedim içimden seni sevdim seveli
gün batar bülbül susar güller solar
bir garip aşiğim ben (güneşin kavurduğu..)
güneşin kavurduğu rüzgârın savurduğu (bir garip aşiğim ben)
gün kadar gündüz kadar aydın yüzün
güvenip aldanma kolay kanması (bir gözün bir göze)
güzel gözlerindeki sevdâlı bakışını
hasta rûhum can bulur şen yüzünü sevince
hayâl oldu sevgili gönül ızdırâb dolu
hayat yolu hem zevklidir hem tatlıdır güzelim
her an beni çekmekte uzaklardaki bir el
hicrânımı peymâne-i lâ'linde bıraksam
hicrânlarınla dopdoluyum kalbim ağlıyor
hülyâlı bahar gelse de kırlarda gezinsek
içimde bir yangın var sönmüyor bilir misin
inanıp kalbimi verdim de senin ellerine
ince belin güzel yüzün
ipek kumral saçların zümrütten yeşil gözün (bursa güzeli)
kaç yıl sana bir bilmecenin sırrını sordum
kaldı mâzide bizim aşkımızın hâtırası
kapanmaz bu yaralar figan olur içimde
istanbul (kışın ayrı güzelsin yazın..)
kışın ayrı güzelsin yazın ayrı güzelsin (istanbul)
kız sen ne güzelsin sana gençler tapacaklar
kimdir bu kadın saçları ak benzi sararmış
kimseyi böyle perîşân etme allah'ım yeter
koklat tenin gonca gül
kopar sonbahar tellerinden derinden derinden
mâvi gök mâvi deniz hep sevginle gezeriz
mâvi yaz gününde sarısı güzün
mendil elimde gittiğin akşam selâmladım
menekşeler gibi soldun hazana döndü bahar
mestâne-nigâh şûh duruşun câna can ekler
ne bildim kıymetin ne bildin kıymetim
ne günah etse açılmaz iki gönlün arası
nerde o günler nerde
pek nazlısın ey sevgili yetmez mi tehassür
riyâ imiş sevgisi o güzelin anladım
rûhum canım sevgilim şimdi nerde
rûhum şu gelen yılda bile mâziyi andı
rüzgâr eser deniz çağlar (sağlik olsun buda geçer)
sağlik olsun bu da geçer (rüzgâr eser deniz çağlar)
rüzgâr kırdı dalımı ellerin günâhı ne
saçların dök dizlerimde yat güzel
saçlarını yüzüne dökerek kıvranışın
sâkıyâ mey sun ki bir gün lâlezâr elden gider
saklarım sînede her an seni cânım diyerek
sana gülüm diyemem hemen solar küsersin
sana inansam da inanmasam da (yağmur bakişli)
sapsarı bir gül gibi açıverdin bağımda
sarı mimoza'msın sen benim
sâz-ı sînem ile ben nağmeler îcâd edeyim
sen geldiğin akşam açılır bağda çiçekler
sen geldiğin an kalbimi hazlar bürümüştü
sen gülersin gül gibi ben bülbül-i nâlânınam
senden uzak günlerim zindân oluyor
seni rûhumla sarıp kalbime yazdım adını
seni sevmek sana tapmak dileğim
sensiz yaşamak bil ki ölümden de acı
sevdâ bakışlarında mânâ gözlerindedir
sevdim güzelim seni artık gel üzme beni
sevdim seni aşkım da hayâtım da senindir
sevgi deli gönülden gönüle bir akıştır
seviyorum çılgınca benliğimle rûhumla
sevme beni sakın artık mâzideki sevgimizle
abant'ta sabah (sonsuzluğun içinde..)
sonsuzluğun içinde kırpmazken gözlerimi (abant'da sabah)
sularda kaybolurken hayâller birer birer
sundun bana aşk iksirini gözbebeğinden
suya gün vursa güzel gölgeni düşmüş sanırım
süzülen aynalaşan bir suya akmış gibiyim
şen gözlerinle yüzüme bir baktın
şimdi bahara erdim gonca gonca gül derdim
şu dumanlı dağlara çıkıp yatasım gelir
tadı yok sensiz geçen ne baharın ne yazın
ufkumda güneş bende kalan son bakışındır
ufkun kızaran rengine baktıkca hatırla
ufuktaki güneşin denizi öptüğü gün
unuttuk dostu yoldaşı vefâmız artık dildedir
uymaz bu tabîat bana asla a civanım
ülkemin göklerdeki sönmeyen yıldızısın
ümitsiz bir aşka düştüm ağlarım ben hâlime
üzülme yılların gelse de kışı
yaksan bile sen gönlümü bir zerre gamım yok
yaprak dala dal yaprağa ayrılık şarkısı söyler
yârin bize bir selâmı yokmuş n'idelim
yıllarca berâber yaşasam senden usanmam
yollar aşarak gûşuma yârin sesi gelsin
yüzünde güllerin mutlu sevinci
melekler kadar güzelsin
dile gelse ızdırabım bülbüle destan olur
gönüllerde tesellidir o eski şarkılar
gönlümde yanan aşk ateşi ile virân olayım
yıllarca özlem gönlümde elem benim son bestem o sensin işte
aşkın hudûdunu aştı murâdım
cânân aradım sende meğer can imişsin sen
uçuşur her güzelin şem'ine pervâne gönül
bakışların kıvılcım rûha alev saçıyor
bu akşam yine neden bakışların derinde
elimde sükûtun nabzını dinle
gitti gelmez bahar yeli şarkılar yarıda kaldı
haydi kalk gidelim güzeller başı
her zaman kalbimde seni yaşattım
yıllar boyu ben sevgini kalbimde yaşattım
akşamlara anlattım gözümün nûru dedim
geceler sevgimle bana yaklaşır
kâfir olsa dine döner gelir çağrıma
bir akşam ufuklarda silinirken yolcular
sana olan aşkımı bir bilene danıştım
bir ilâhi emir almış gibi sevdim seni ben
hasta rûhumda bitmiyor derdin
hayrânım gözlerine baş koydum dizlerine
ayın ondördü yüzün ipekten hâlesi var
sevmek altın anahtar
ömrüm yollarında gelip geçse de
o güzel gözlerinin sihrine kandım bu gece
acelem var güzelim aylar yıllar pek hızlı
kim ne derse desin sana
deli gönül coşar gider her güzele koşar gider
emine'm erdin çağa
bir hasta güvercin gibi sessiz
gençlik uçtu uzaklara gelen günler dünden kara
kilis mehdi vücûdum mevlîdim ilk âşiyânımdır
vaktiyle şu yollarda gönül sevgiyi tatdı
istinye körfezinde bu akşam garipliği...
akşam yine mahzun yine sevdâlı boğazda
her umuttan arda kalmış
artık ne o dün var ne o rüyâdan eser
katreyiz âlemde lâkin dilde deryâ olmuşuz
ben öyle çilgınım ben öyle deli
ey gonca neden gül yüzünün rengi sararmış
gözler vardır âşık eyler
kim ne derse desin sana
neler anlatır neler yanan gözbebeklerin
o günden sevdi gönlüm hüsnünün meftûnu kalmıştım
sardın âmâlimi sen a güzeller güzeli
seni bilmem amma ben kararlıyım
yine yola düşmek gerek
yâdında mıdır gizli emellerle yanardık
boğaziçi bir yüzük istinye onun taşı
ne benim derdime aşkın gibi derman bulunur
seni sevmek bütün ilhâmıma menbâ oluyor
bulabilsem izini düşerim yollarına
bir yanardağsın sen alev neyine
çok özledim gitme hemen gönül çalmaya mı geldin
dallar çiçek çiçek güller tomurcuk
buna zûlüm denir gönül dilinde
söyle bana rûhunun nedir esrârı kadın
akşamın kederiyle karardı mavi sular
yüzünün rengi solmuş sonbahar gülü olmuş
kuşlar öter cik cik cik
her yerde gün ışıyor gönül sevgi taşıyor
hasretle hemişe gamla yoldaştı
ayrılık da zor değil eğer hasret olmasa
ne kadar tatlı bu akşam saati
yalansız riyasız tatlı dilleri...
bülbül-veş figân eyler âşık vakt-i seherde
kim demiş kış günü yaz olmaz diye
eskiden mevsimler böyle değildi
aşkı bilmek istiyorsan sevene sor da söylesin
bir hal oldu gönlüme sevda çekmek istiyor
neylerde segâh nağmesi dillerde sadası
ah edip ağla gönül hasret-i dildâr ile sen
aşkın yalan olsada bir gül gibi solsada
neden bakışların tedirgin şaşkın
aştım hasret dağlarını düze geldim biriciğim
sabredenler muradına ermişler
o yârin sunduğu aşk şarabından öyle mestoldun ki bilemem gönül
gecemi zehrediyor içime düşen kuşku
tarih konuşur semtlerinin her köşesinde
gün batmada solmakta sular bir de yanık saz
binelim sevgi atına çıkalım tanrı katına
gözü doğru yolu gören varsa gelsin yanımıza
tanrım senin aşkın ulu gönül yanası yanası allah
vasf-ı lîsan seninledir vasfedemem gönül seni
yetiş gönül bu kavgayı bir ulu dâvâya götür
ey yaradan allah dil sana bendedir
sen ayn ı ıyânımsın vârımda sen ey rûhum
ne devlettir ki dildârım sen oldun
kendi hüsnün vechi dilberden hüveyda kıldı aşk
o dudaklar gece mehtap ile söyleşmiyecek
hem canın hem kanınla hayat verdin sen bana
dinle bahar türküsünü çiçek yaprakla konuşur
ipek saçın güzel gözün pembe tenin tatlı sözün
dost bağından çiçekler verirsem kucak kucak
nasıl unuturum seni güzelim canımı aşkına adamışım ben
şu vefâsız güzeller kader olup kaldılar
bir hâtıra kalsın diye ey sevgili yaz'dan
dalgalar oynaşır gönüller coşar
kordonboyu'nun çapkın güzeli mehtâbı bile edersin deli
ne bahar belli ne de kış bu dünya böyledir işte
yârin tatlı bakışları gönüllere akışları
aylar yıllar geçse de mevsimler değişse de
seni ne zaman görsem düşüncelisin
bulutlar ağlıyor gökler karardı
gözlerimde canlandılar hisar üsküdar ada'lar
özlemle filiz verdi o sevdâ bu gece
bülbüller öterdi gezdiğin yerde
ne açan goncada renk ararım ne öten bülbülde ses ve nağme
seni dinlerken silinir içimdeki gamlar
ne fidan boylu güzeller bana ilham veriyor
senden başka kimseyi görmedi hiç gözlerim
yüce dağlar sırayla başları duman duman
hasretinden çektiğim bir gün değil bin gün değil
susmasın gülşen-i can bülbülü feryâd etsin
gönül çıkar gelir yârin yoluna
acısıyla tatlısıyla hayat güzeldir sevgili
rüyâ gibi geçiyor adalarda sonbahar
üslûbu güzeldi şakıyan bir başkaca sesti
kapıldım aşkımın girdabına ey zâlim imdat et
ey sarı saçlı kız seni sevdim ta ezelden
çok aradım sordum sizi bulamadım izinizi
kilis'imin bağları kekik kokar dağları
binbir geceden kalmış o körfezde duran su
bir yaz gecesi aşkımızın bahçelerinde
şehnâzla gönül kâbesi devlette midir
hicranlarımın ahı mı tutmuş seni zâlim
sürmüyor aşkı hazan yaprağının ömrü kadar
baktım o güzel gözlerine kandım o şirin sözlerine
gel âşıka göster ey yâr rûy-i mâhını
gecelerden gelen bir ses duyarım
döner bir eski plak içli bir keman duyulur
sahra tutuşur sırrına fâş eylese mecnûn leylâ ona mahrem
râm oldu gönül gözlerinin dalgın bakışından
deniz durgun deniz yorgun sâhiller aşk kokuyor
ne doğan sabah güneşi ne de gülün pembe rengi
hâtıralar saçılmış rûhuma yaprak yaprak
gurûba yaklaşan ömür bağında yapraklar sararıp güller döküldü
aşkın gecesi gibi hasret hecesi gibi
ey güzel gönlünde bir yer ayırıp gitme kal sevgilim desene bana
hiç bilmediğim bir gecedir gözleriniz
iki gönül bir olup sabrı sevdaya kattı
dilin tatlı yüzün güler bakışın kalbime dolar
gel seninle bu yaz biraz ada boğaz gezelim
sensiz hâlim pek perîşan efendim
kandırmıyor tat verse de ruhları
bir sencileyin ruhları gül yâr ele girmez
sen gitme sakın üstüme dünyâ yıkılır
son şarkıların sesleri kopsun dudağından
şad oldu gönül sevgilerin en güzeliyle
gamlı gönlüm seni gördükçe duyar zevk u safâ
a efendim bu gurbetlik tez bitsin
cihânı gark eden bâran değil eşk-i revanımdır
ateşindir a güzel sevgiyi sevdâ edici
ilk sevgiliden çağrı ve her şarkıda sestin
bir gariplik çöker ki vakit akşam olunca
herkesin güldüğü günler bana ağlayacak sensin
her lâhza senin hasretin ağlar üzerimde
hülyâlı siyah gözlerine rûhum ısındı
bir gündü gönlümle başbaşa kaldım
içimdeki özlemi uyutamıyorum yâr
düştüm yine ben âteş-i girdabe hüzünle
her dil seni sevda ile söyler avunur
aşkın nice esrarı uyurken yakacıkta
gel bu sevdâ bahçesinden bir demet gül der gönül
deymez bu ömür boş yere feryâde gönül
güzellere kaymış aklı nar ister karacaoğlan
hasretin meltem gibi karışmış saçlarıma
bütün özlediklerim aradıklarım sende
çağla yayım çağla sazım durma sen çağla
gönlüm o yeşil gözleri yâdetti bu akşam
elâ gözlerini sevdiğim dilber yâr senin ahdına durmaz mı sandın
nerde âteş-i aşkın vâdin nerede kaldı
issız sâhillerde yalnız kalıp ta
göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
bal damlası gül damlası nur damlası kızların hası
mâvi mâvi gözlerin tatlı tatlı sözlerin
gel bana artık harâbım sensiz
severim ben seni candan içeri
can ellerinden gelmişem fanî mekânı n'eylerem
bir göz süzerek raks ile nazlar veriyor
sen bahçemde açılan gülsün sevgili yavrum
her gün bir yeni düşteyiz kucaklamış dağlar bizi
seni sordum aradım her yerde
seyrana geldim ben seni
bir nihavend şarkı yapdım aşkı anlatsın diye
sen her zaman penceremde çiçek olur açardın
inanılmaz amma sâhi bakışın başka kız senin
yalnızlığın girdâbında seni arıyorum
ey bâd-ı saba yok mu bana müjde o yardan
solmasın o tatlı güzel yüzün
gönül zâten aşka aşık serseri
gözde her renk dilde her sonsuz şiir
gönlümü engin bakışlı gözlerindir bağlayan
gel şu üstü küllenmiş ateşe bir nefes var
bir sisli mâzi canlanır kederli hayallerimde
aşk büyülü bir heves yaşanır nefes nefes
ahşap evler dar sokaklar (eski bursa)
seninle geeçen yıllar bana çileydi derken
seni benden beni benden aldı gitti şu yıllar
deniz ufkunda güneş sırra bürünmüş gidiyor
sevdâlı gönül hoşdu gönül gönüle koşdu
akşam yine cılgın gibi kıpkırmızı indi
ay büyürken sularda ürperir içlenirim
kıymetin bilelim kalan zamânın (dostlar)
hasretin meltem gibi karışmış saçlarıma
başımda kavak yeli esiyor hayır mı ki
senin mahzûnun olmak bana şâdan olmadan yeğdir
ne gam ne keder var deli gönülde
tutuşan sîneme bir dilber-i şâdan geliyor
memnûn bilirim gönlümü mahzûn imişim ben
ey beni mahrûm edibbezm-i visâlinden müdam
gönülden gönüle bir yol var dediler
son bahçede son yolculuğun derdine düşdük
uzar gider kural budur çınar yavaşça demlenir
pembe beyaz çiçekler açar sen gelince bana
gül uykudadır ötme garip bülbül uyandırma yazıktır
deniz yosunu gözlerin bakışın derin mi derin
içimdeki o yangından kalmadı hiçbir eser
bunca yıl çok mutlu olduk seninle
gene suskun ama gözler ne sitemler taşıyor
yine kalbimde o aşkın kanayan yâresi var
müştâk-ı cemâlin olalı mestinim
kaç gönülden gönüle çağlayıp da akmışsın
bir nûr-i mücessem gibi indin yücelerden
cân-ü dilde hâne kıldın âkibet
sanmirem men sen özgesin men özge
bilmem bana baktıkça neden hep gülüyorsun
bir yaz akşamı bir ılık rüzgâr
gönülden sevmeyi bilemedikçe güzeli çirkini farkedemezsin
serviler kıskanıyor endâmı elif sanki
gel şöyle bir sarıl bana
kalmadı zevki gülün hiç ne de bahçesinin
hayli zamandır bak hasretim sana
bülbülün çilesi yanmakmış güle
bir yıl daha bir anda mâzinin malı oldu
bir bahar akşamına sakladım ben aşkımı
söyle gönül böyle kime dargınsın
kor ateşlerde yaksan da beni
canımsın sen ruhumsun sen benimsin
kapandı kapısı gönlümün gelen sonbaharın hüznüyle
lûtfeyle güzel gel de benim gönlümü şâd et
sevilmeden sevmeye artık gücüm yetmiyor
hele bir kış geçüp eyyâm-ı bahâran gelsûn
gözü dünyâ mı görür âşıkı didâr olanın
al yazmalım hadi gel gençlerin aklını çel
ürkek bakışınla kalbimi çalıverdin
uzuyor yıllar gibi dakikalar sen yoksan
yıllar boyu ben sevgini kalbimde yaşattım
gönül kâşânesinde acep neler değişti
içdim alev alev hasret şarâbın
bir boynu bükük gül koparılmışsı dalından
bilmem nasıl anlatsam içimdeki yangını -
türk musıkisi alanında yaşamakta olan son "büyük üstad"dır maalesef. (en son aramızdan ayrılan cinuçen tanrıkorur idi.) onun da göçüp gitmesiyle, musıkimiz belki de önü alınamayacak bir gerileme sürecine girecektir. allah üstada uzun ömür versin diyoruz.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap