• estetik üç ana hatti (perspektif, renk uyumu ve proporsiyon) temelinde incelendiginde, algidaki farkliliklarin önemli ölçüde azalacagi görülecektir...

    zira sanatin subjektif bir olgu olmasi, akillica okunabilir olmasi gerçegini yadsimaz... elinizdeki temel kistaslar sabit oldugu takdirde, her sanat eserini anlamak ve degerlendirmek mümkündür... bu bir taban teskil eder...

    bundan ziyade ve bu kistaslar olmadan, insani duygulandiran, ruhuna stimulus veren, kayitsiz birakamayacak sanat eserleri olacaktir gayet tabi... iste psikanaliz bu marj dahilinde devreye girer...

    fakat algida estetik (perceptio) ile alimlama estetigi (receptio) arasindaki fark, mevzu bahis sanat eserinin ne ölçüde ortak degerler bütününe (eger varsa, ama vardir, güzel bir nature morte'u çirkin bulan kisi sayisi azdir...) hitap ettigine baglidir...
  • estetik kelimesi yunanca 'hissetmek' anlamina gelen 'aistheikos'dan gelir...
    sanatta estetik kaygisi, güzelligin kavramlasmasiyla vücut bulmustur. insanlara güzelligi 'hissettirmek' adina antik devirden beri sanatçilarin yöntemleri farklilik göstermistir... peki bizim alimlamamizdaki yansimasi nedir? baska bir deyisle kaçimiz sergi gezerken baska bir insan olmak kiligina bürünür? kaçimiz o kiliga bürünmesine ragmen kendini alamaz sanatin etkisinden? kaçimiz tamamen gördügüyle büyülenir, mihlanir oldugu yere?

    bir sanat eserini, duyguyu ileten vektör kabul edersek, estetigin amaci nedir?

    estetigin üç ana hattindan yola çikalim...

    perspektif anlaminda duvar resimlerinden, misir fresklerinden, üç boyutluluga geçis önemli bir adimdir... ilk zamanlar resme hayat vermek olarak algilanan perspektif, insanlari korkutmus hatta islam dininde tanriyi taklide tesebbüsten yasaklanmistir... hat sanatinin çikis noktasi da bu kuramdir... antik yunanda ise perspektifin tezahürü çok hizli ve farkli gelismistir... kusursuzlugun pesinde kosulmus, tanrilar heykellestirilmis, tapinaklar yüceltilmis, sinirsizlik sütunlarda, bitmeyen tükenmeyen galerilerde aranmistir...

    renk uyumu temelinde doganin renk skalasinin önemi büyüktür... mesela kirmiziyla&siyahin uyumu* veya pastel renklerin uyumu, yesilin rahatlatici olmasi; dogal güzelliklerin ruhumuzu sartlandirmasi olarak düsünülebilir...

    proporsiyona gelince, leonardo de vinci'nin tanimladigi altin oran * kusursuz vücud hatlarini belirlyen sablonu yapmaya yaradigi gibi, keops piramidinin yapiminda da kullanilmistir...

    peki estetigin bu temelleri her zaman her tada hitap edebilir mi?

    nature mort örnegi isiginda büyük ölçüde evet, ama kalan alanda psikalanizin hacmi göz önünde bulundurulursa hayir... sosyal sartlanma, kültür ve yasam tecrübesi gibi önemli faktorler kisileri, bu uc ayakli temelden yola çikarak ayiracak etkenler teskil edebilir...
  • alimlama estetigi açisindan sanati genel anlamda degerlendirmekten ziyade, yazisal anlamda sanati, yani edebiyati inceleyebiliriz..

    victor hugo edebiyatin varolus nedenini "çünkü hayat yetmiyor, yazmak lazim" diye açiklamistir....

    göstergebilimin bir araç olabileceğini düsünürsek; estetik kaygisi algimizi nasil etkiler? david lodge "conciousness and the novel" kitabi hakkinda "bana romani verin, bilinçaltini çözeyim" demistir...

    insanin estetik kavraminin gelistigi yer olan bilinçalti, uzun zamandir arastirma konusu olmasindan öte, dna'nin bulunmasindan beri bir tür materyallesme kaygisiyla büyüteç altina alindi... insani ampirik denek olarak gören bilim adamlari; bilinçaltimizla genlerin arasindaki bagi arastirmaktan; beyni scan etmeye kadar bilumum fikri denediler...

    lakin kisisel deneyimin özelligi esas alininca hiç bir somut veri, ne beynimizin çalisma frekansi; ne beynimizle vücudumuz arasindaki enteraksiyonun yüksek derecesi, ne de nöronlarimizin arasindaki elektrik bagi,bizi bilinçli tutan bir alt mekanizmayi açiklamaya yetti...

    kisisel tecrübenin özelligini psikologlar qualia adi altinda tanimlarlar...
  • ingilizcesi ''reception aesthetics'' olan herhengi bir sanat eserini algılama ve yorumlama eylemine verilen ad.
  • yazınsal anlamda okuyucuya oldukça aktif bir rol biçerek merkeze alır.
    eserin, okuyucuyu ne kadar katılımcı kıldığı ile ilgilenir.
    (bkz: fill in the blanks)
    (bkz: gösterip vermemek)
  • nazan aksoyun her lit 312 dersinde kendisini en az 85 kez kullanmak zorunda hissettiği sözcük öbeği.
  • ingilizcede ''reception aesthetics'' olarak kullanıldığında pek bi gönderme yapamayan bunun yerine "readers response" ile karşılanabilen kuram. bu kuramda özetleokur yazarın metinde bıraktığı boşlukları kendine göre doldurur ve kendi metnini yaratır.
  • okura-alıcıya yönelik olması hasebiyle özellikle edebiyatta metnin bazı ipuçlarıyla okunması durumudur. ilk çalışmalar almanya'da konstanz universitesinde yapıldığından, wolfgang iser'in başını çektiği gruba konstanz grubu denir.
  • en önemli temsilcileri w. iser'le birlikte h. r. jauss'tur. jauss çalışmasını metin-okur arasındaki ilişki üzerine kurar. metnin üretildiği dönemin araştırılması yerine çeşitli zamanlardaki okurların metni nasıl algıladığını araştırır.
  • karşılaştırmalı edebiyat* bölümünde seçmeli olarak verilen bir ders. dersin en komik yönü, dönem boyunca bir kere bile alımlama estetiğinin ne olduğundan bahsedilmemesi.

    uyruğu gereği dersi azeri edebiyatına dönüştüren hoca, işlenen kitapları alımladıktan sonra incelemeyi, dersin amacı olarak tanımlıyor.
hesabın var mı? giriş yap