• kıytırık bir kelime.

    anlayarak kabul etmek ve alıntı yapmak anlamlarına geliyormuş.
  • anlamsal içeriği olan bir şey, "mesaj", "fikir", "kavram", "ideoloji" gibi şeylerin "receive edilmesi", "reception"ı ile ilgili bir türkçeleştirmedir. herşeye "almak" ve/veya "anlamak" diyemezsiniz. yoksa ilk cümlede olduğu gibi türkçe ingilizce karışık bir dil konuşmak gerekir (bkz: odtü) (bkz: boğaziçi), ki bunu da kınamıyorum. aslen ve esasen %90 oranında yabancı bir dildeki uluslararası fikir üretimi ile etkileşim halinde başka bir dilde (misal türkçede) yayın yapar yazı yazarken böyle nüansları ifade eden kelimeler dilde halihazırda yoksa, türetilmesine, başka dilden ödünç alınmasına ihtiyaç olacaktır. bunlarla işi olmayana garip gelmesi normaldir, kullanmazlar olur biter ama bilmeden sallamamak ve eleştirmemek lazım.
    (bkz: alımlama estetiği), (bkz: alımlama kuramı).

    not: alıntı yapmak anlamındak kullanımını salakça buluyorum, tamamen yersiz bir kullanımdır. alıntı yapmak yerine alıntı yapmak ve alıntılamak gibi kelimeler kullanımlar zaten var görüldüğü üzere.
  • eğer bir kelime, belli ihtiyaçlar için sonradan üretilmişse ve buna rağmen hala kafa karıştırıcı olabiliyorsa o kelime, benim nazarımda kıytırıktır. birbirine yakın sayılabilecek iki farklı anlama sahip olmak da kafa karıştırıcı olmak için yeterlidir.

    benimsemek (receive için çok daha iyi bir çeviri olabilir gibi geldi şu üç saniye içinde) ve alıntı yapmak, birbiriyle anlam ilişkisi bulunan kelimelerdir. zaten anlam ilişkisi varken bir de yine çok yakın bir kelimeyle* aynı harfleri kullanarak dert anlatmaya çalışmak kimilerine, iyi ifade etmenin ötesinde, başka hazlar veriyor olsa gerek.

    dil, karşılığı olduğu sürece anlamlı ve güzeldir. öyle her şeyi kabul etmez.
  • sanat estetiği yoksa bir ülkenin, bir metni, eseri nasıl gördüğünü, duyduğunu, yazarın, eserin ve okurun nasıl bir araya geldiğini falan kendi dilinde tanımlayamıyorsa o dil, anlatamıyorsa, dahası kendi dilinde zaten tasavvur bile edemiyorsa, yani kendi dilinde sürgündeyse ve ihtiyaç da duymuyorsa oraya geri dönmeye, ihtiyaç duyan birileri başka dillerden kuramlar araştırmaya koyulur. bulur da nihayetinde... (bkz: reception aesthetics) (bkz: hermeneutik) sende yoksa, mecburen çeviri yapacaksın. bundan memnun değilsen, yap arkadaşım, düşün, yaz estetik anlayışını, ondan sonra at ve de tut bu nasıl bir çeviriymiş, yok yanlış sözcükmüş.
    daha beteri için, anlayan beri gelsin (bkz: dasein)
  • bir kelimeyi beğenmemek, o kelimenin kullanıldığı branşları küçümsemek, reddetmek demek değildir. burada kelimenin (zorla yüklenen) anlamının ne derece önemli/önemsiz olduğundan bahsedilmiyor. kelime beğenilmemiş, bu anlatılıyor.

    birisi buraya gelip "heykel kelimesinden hoşlanmıyorum, aklıma leylek geliyor" filan dese, ona da heykelin ne kadar önemli bir sanat olduğundan, rodin'den filan mı bahsedeceksiniz?
  • bir konuyu hallettiğinizi*, sindirdiğinizi* hissettiğinizde içinize** bir dikkat edin: barsaklarınız hareketlenebilir. bir dışkılama gereksinimi duyabilirsiniz. gidin sıçın, süreci tamamlayın. bu barsağımız ruhsal, alımlayan*, ayrıca arzusu, mesajları olan bir organdır. evet bir besin aldınız, bir şekilde yoluna koydunuz*, sağ salim çıkışına, yayılmasına* izin verin. bir yandan ondan kurtulun, ilerleyin, ama bir yandan onu öyle ifade edin ki bok gibi kötü kokmasın, gerekli bölümleri de gizli kalsın. bilgi de diyalektiktir; ne kadar açılırsa o kadar gizlenir*, ne kadar kapalı kalırsa o kadar patlayıcı ifadeye kavuşur. zihin-beden veya beden-zihin...

    "ruh zenginliği ganimet biriktirmeyle değil, alımlama açıklığıyla olur." carl gustav jung - die archetypen und das kollektive unbewusste

    (bkz: alımlama/@ibisile), alımlanma/@ibisile
hesabın var mı? giriş yap