191 entry daha
  • bakmak ile görmek aynı şeyler değildir; bu basit gerçek, neredeyse her hakikatte olduğu gibi dumbledore için de geçerlidir.

    güvenilmez anlatıcı üslubunun muazzam şekilde kullanıldığı bir eserdir harry potter. hikâyesi, her başarılı hikâye gibi anlatı ve öykü olarak iki düzlemdir; anlatı kısmı geçmişin hikâyelerinden oluşup seriye yeni başlayan genç dimağların hayal perdelerine birer kadraj ve filtre çekerken öykü kısmı da wizarding world içeriklerini, bu kadraj ve filtre ile sınırlanmış bir pov'un (harry james potter) gözünden okutur bize.

    anlatı kısmı kitaplarda, 11 yaşına kadar ihmalin ve istismarın çoğu türünü yaşamış bir çocuğun ergenlik öncesi aklî dengesini yitirmemesini sağlayan kısımdır her şeyden önce. nelerdir sayalım; büyü diye bir şey var, büyücüler var, harry'ye zulmeden insanlarla aynı ama farklı* bir dünyada yaşıyorlar, kendilerine özgü kültürleri ve maddiyetleri var, hogwarts diye bir okul var, bu okulun dumbledore gibi komik isimli bir müdürü var ve buraya dikkat, adam "tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi büyücüsü". kuşkusuz, kafayı yemek üzere olan harry'yi tekrar hayata bağlamak için j. k. rowling'in ona sunduğu bir tür kurgusal kayıp cennet.

    kadrajlardan ve filtrelerden sıyrılıp olayın anlatılardaki gibi olmadığına ne zaman uyanıyoruz peki? harry ve ekürileri o kaçınılmaz lanet olan ergenlik'e ulaşıp da kendilerinin ve diğer insanların aslında ölümsüz olmadıklarını, beden denen şeyin et kan ve kemik yığını içinde arzu denen mayınlarla dolu bir dağ olduğunu, o mayınların patladıkça insana türlü tuhaf şeyler yaptırabildiğini, büyücü toplumunun ellerinde büyü gibi bir güç varken bütün büyük britanya'da sadece birkaç bin kişiyle sınırlı olduğunu, içlerinde karanlık addedilen hiziplerin ve cemiyetlerin de olduğunu, sihir bakanı'nın muggle başbakanı emri altında olduğunu ve ona, büyücülük dünyasının önemli olayları hakkında resmen rapor verdiğini gördüğümüz zaman.

    tüm güzel hikayelerde kötülük probleminin bir temele oturmuşu işlenir ve rowling de, wizarding world'de bunun bir istisnasını göstermemiştir. kötü ve karanlık sıfatları rowling'in evreninde daima; iyi niyet içeren duygularla bir şeyler yapmak isteyip hareket başlatan kimselerin kendilerine katılmayanlara verdikleri sıfatlar olmuş (cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir).

    örneğin hogwarts'ın kuruluşunda okulu gryffindor, rawenclaw ve hufflepuff kurmak istemiş ve döneminin (yani onuncu yüzyıl) britanyasındaki son büyük büyücü olan slytherin de onlara katılmazsa kötü yaftası yiyeceğini bildiği için bence kendini kurucu olmak zorunda hissetmiştir. zaten okul kurulduktan sonra olayın kendi çizgisinden ayrıldığını görür görmez de binada kendi mekanını* tesis ederek çekip gitmiştir.

    yine bir başka örnek olarak uluslarası gizlilik nizamnamesi diye bir belge vardır 18.yy tarihli, dünya genelinde tüm büyücüleri büyü-dışı toplumla irtibat kurmaktan ve onların hayatını gayritabi şekilde etkilemekten men eder. eder etmesine de, böyle bir nizamname'nin yayımlanma gereği bize asla anlatılmaz. pottermore'dan büyü sahibi insanların kanlarında star wars'un midichlorian'ları misali magic gene taşıyarak doğabilmiş kişiler olduğunu biliyoruz, ellerinde büyü varken bu kişiler kan benim damar benim deyip arş-ı âlâ'ya yürümek varken neden ortaçağ seviyesinde cahil muggle ve no-maj toplumları karşısında sinmiştir?

    ipucunu beşinci kitapta, yani britanya sihir bakanlığı'nın işleyişini en yakından gördüğümüz kitapta alırız. muggle irtibat bürosu amirlerinden arthur weasley'den, seherbaz bürosu yani büyü toplumunun polis özel harekât birimi olan asayiş kuvveti ile ortaklaşa olarak ateşli silahlar hakkında bir rapor hazırlanması istenmiştir.

    ateşli silahlar 10.yy gibi erken bir tarihte çin'de kullanıldığı bilinse de, savaş meydanlarında insan canına kast edecek şekilde kullanımı ilk olarak ingiltere ve fransa arasındaki yüzyıl savaşları'nda gerçekleştirilmiş korkunç derecede tahripkar bir imha sanayisi. kullanıldığı güne kadar savaşlar soğuk çelik ile düşmanların birbirinin göz içine bakmasını gerektirecek şekilde yapılırken, önce top sonra da tüfek olarak kullanılacak kadar ele düşmesiyle de insanoğlunun kıyım ve yıkım gücünü kat kat arttırmış bir teknoloji.

    kısacası büyüdışı toplum büyülü toplum karşısındaki zenofobik dezavantajını, keşfetmiş olduğu ateşli silahlar teknolojisiyle kırmayı başardı wizarding world'ün tarihinin bizlere anlatılmayan sayfalarında. ki tarihe merakı olanlar bilirler; en ağır cadı mahkemeleri hep rönesans ve reform hareketlerinin başlamasından sonraki yıllara aittir, burada wizarding world için hayati olan esas noktaysa puckle gun'dan sonra ateşli silah teknolojisinin artık seri atışlı yani "insanbiçen" birer "metal asa" hâline dönüşmesi.

    büyük britanya'ya geri dönmek gerekirse, batı roma imparatorluğu'nun ada'dan çekilip medeniyeti ve medenileri kendi kaderlerine terk etmesinden sonra orada; kilise'nin son büyük imparatorluk kurumu olarak yaklaşık on bir asır kendi hükmünü sürdürdüğünü biliyoruz. wizarding world'e göre merlyn diye bir büyücünün taş çatlasın 6.yy'da yaşamış olduğunu ve dünyanın en büyük muggle imparatorluğunun dağılış dönemini; haliyle o dönemde korkudan delirmek üzere olan muggleların farklı gördükleri her şeye din ve kilise kisvesi altında saldırıp kundakladıklarını da gördüğünü varsayabiliriz. eğer merlyn gerçekse bu âlemde, arthur da gerçektir ki kral arthur kelt katili romalılara, angullara ve saksonlara karşı ada yerlileri olan britonların çıkardığı son kral olarak da bilinir. yani merlyn muggleların yabancı düşmanlığını da, o düşmanlığı yalnızca güçler dengesi'ni kendi bilek kuvvetiyle sağlayabilecek arthur gibi yiğitlerin kırabileceğini de, ancak arthur gibi adamların da dünyaya belki yüz yılda bir geleceğini de bilen biridir.

    dört ya da beş asır sonra merlyn'i unutup mugglelara güvenen üç dışarlıklı büyücü (etimolojik olarak rawenclaw anglosakson, hufflepuff cermen ve gryffindor norman dillerinden gelir) büyük britanya'da, tam da fatih william'ın ünlü istilasına denk gelen zamanlarda bir büyü şatosu* kurdular. kendilerini aydınlık ve iyi niyetli birer amaca adamışlardı, kendilerine katılmayacak olanlar da kuşkusuz karanlık ve kötü olacaklardı. esas soruysa şimdi geliyor, "onca büyücü böylesine sihirsel bir mesele için toplanırken merlyn ya da veliahtları neredeydi?"

    damarlarındaki büyü geni ve büyünün hayatı idame becerilerinde sağladığı olağanüstü kolaylıklar sayesinde, büyücülerin ömürlerinin yüz yılı aşması gayet münferit bir durum. felsefe taşı imal edip yüzyılları deviren ve konuk oyuncu olarak 1926'da the crimes of grindelwald'a katılabilen nicolas flamel gibi örnekleri istisna tutsak bile, ölüm yadigarları ve ölümün efendisi konseptlerini çıkartabilmiş bir sihirsel kültüründen bahsediyoruz. merlyn'in zamana yenik düşmüş olması da oldukça muhtemel tabi ama, kendisi göçmüş olsa bile görmüş olduğunu varsaydığımız felaketleri miras bıraktığı öğretileri sihir toplumunun neresindeydi?

    salazar slytherin'deydi.

    batak'tan gelen (mercia), yılanlarla dost ve çatalağız (muazzam beceridir aslen), kim bilir neden avada kedavra'yı geliştirip mükemmelleştiren (anahtar kelimeler: muggle, zenofobi, cadı avları), hogwarts'ın kuruluşuna en yakın dostu ve muhtemelen doğrudan kral arthur'un soyundan gelen godric gryffindor'un ısrarlarıyla katılan, muggle'lara duyduğu güvensizliği (kim bilir neden?!) öğrenci seçilimine yansıttığı anda diğer kurucular tarafından dışlanan ve ortak salon'unu hogwarts'ın kulelerine ve kilerlerine değil de karagöl'ün altındaki zindanlara kurmak "durumunda kalan", ilk zıtlaşmasında da "sizin yapacağınız işi yöneten aklınızı seveyim" diyip resti çekerek kendi batağına geri dönen, okula da kendi öğretilerinin cisimleşmiş şekli olan bir basiliski davasının muhafazası için saklayan mastermind. hogwarts öncesi büyücülerin star wars'taki rule of two misali bir usta bir de çırak şeklinde hücre tipi eğitim ve öğretim sürdürdüklerini kabul edersek merlyn, hogwarts'ın kuruluşunda şahsen var olmasa bile öğretilerinin kendisinin ikinci ya da üçüncü kuşaktan öğrencisi slytherin'le birlikte orada bulunduğu sonucuna ulaşabiliriz.

    merlyn ve onun ekolünden gelen büyücüler, muggle'ların ellerine gücü geçirince o güne kadar her farklı şeyi dışlayıp yeryüzünden sildikleri gibi (travma sonrası stres bozukluğu) büyücüleri de dışlayıp yeryüzünden sileceklerini öngörüyordu (kitle histerisi). bu nedenle kanlarındaki sırrı ve en doğal hakları olarak gördükleri büyü yeteneğini içlerinden bizzat muggle'lara sızdıracak kişilere büyüsel eğitim ve öğretim yapılmasını da istemediler (zenofobi) ve işin kötü yanı, haklı da çıktılar. büyücüler bir şekilde ateşli silahlar teknolojisiyle kilise gibi ötekileştirici muggle iradelerinin gücü karşısında, dünya çapında bir insan avı'na ve soykırım'a tabi tutuldular. sağ kalabilen büyücüler, hayatta kalma şartı olarak muggle'ların öteki korkusu'nu tetiklemeyecekleri yaşamlar sürmeye mahkum edildiler. meşrutiyet'le yönetilen birleşik krallık'ta başnazır'a bağlı bir sihir nezareti (bilerek kelimelerin eski karşılıklarını kullanıyorum, nezaret?) kuruldu ve sihir (bakan/nazır)ları, büyü toplumunu mugglelar adına sağlayan en büyük kolluk otoritesi hâline geldi.

    anlatı düzleminden biliyoruz ki, albus dumbledore sihir bakanı olmayı en az beş kez reddetmişti.

    sonsuz iyilik, aydınlık ve erdem timsali olarak anlatılan bu adamın aslında efsanevi maskesinin altındaki insan kimliğini, albus dumbledore'un hayatı ve yalanları adlı kitabın propo bölümlerinde rita skeeter adlı j. k. rowling taşeronundan okuduk. gençliğinde o da büyücülerin mahpus hayatı yaşamalarından utanmıştı, "magic means power" şiarına inanmıştı ve gellert grindelwald gibi, adı bile sturm and drang akımının anagramı olan bir okuldan "kendi imkanlarıyla mezun" bir mastermind'ın ortağı olarak "for the greater good" adına ihtilal planları yapmıştı (tipik 19.yy okumuş aydın kibri bu arada). ariana'nın ölümüyle bu defteri de kapattığını düşünmek isteriz sıklıkla ama dumbledore'un ileriki yıllardaki hareketlerine bakınca, iyilik kavramını kendisine ancak bir maske olarak kullandığını çünkü aslında tüm kötülerin iyilerin kibrinden ve itizalinden doğduğunu bildiğini görürüz. dumbledore bu ikiyüzlülük karşısında kendisini ustaca kendilerini üstün görenlerin kimliğiyle gizleyebilen dahi bir stratejist olarak yaşayıp ölmüşken tez canlı ve heyecanlı tom marvolo riddle gibi cahiller, aslında aynı değil ama benzer davayı savunduklarını asla bilemeden ve fark edemeden, ölüme yürüdüler.

    bkz: albus dumbledore'un seri boyunca varlığını hissettiren sinsi davranışları

    velhasıl kendisi, tam da kıyaslandığı gandalf gibi bir karakterdi; işi bitene kadar ne kara ne de ak olan grileri, yanındakilerin pes edeceğini anlayınca da onlara gaz vermek için ne kara ne de gri olan akları giyip "çok sevgili frodo'sunu ölümüne yollayan"; shire istilası'ndaysa "kendisine verilen görevi bittiği için" hobbitlere katılmayıp eski dostu tom bombadil'le ot tüttürmeye giden tam bir true neutral karakter yani.

    velhasıl, insanın kendisine iyi ya da aydın derken dahi bir seçim yaptığının, kendini bir kümeye dahil ettiğinin ve ne o seçimi yapanları ne de o kümeye girenleri de bir seçim yapmış gibi önkabul ettiğinin farkında olması gerekir. yoksa ted-ed'in "distopya nasıl anlaşılır?" başlıklı videosundaki şu animegrafik gibi ya hayırlı (true neutral?) biri olarak ölünür, ya da şerrin ta kendisi haline gelmiş biri ya da bir sistem olarak ezilenlerin sırtında hüküm sürülür.
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap