*

  • "tek suçum türkü söylemek. oysa eserlerimi sayısız sanatçı seslendiriyor. ancak ben türkiye'ye gidemiyorum. türkiye'ye aylarca süren serüvenden sonra üç dört gün için izin veriyorlar. çok sevdiğim yurdumdan, sevdiklerimden, dinleyicilerimden uzak kalmak çok zor geliyor. türkü söyleyerek haksızlıkları dile getirmenin cefası bu kadar ağır olmamalı..." demiş.

    iyi de bizde hesabı namlular sorar * diyorsun. iş mi bu şimdi. lafta hümanist icraatte can düşmanı.
  • mem nelere gark olmadı zin'in ateşi için
    ferhat dağlar delmedi mi şirin'in düşü için
    kusur ise her saniye her yerde seni anmak
    mecnun az mı yemin etti leyla'nın başı için

    sesi yorgun gözlerinden uykusuzluk seçilir
    görkeminin zerresinden ağrı dağı küçülür
    gecelerin kollarında leblerinin bal suyu
    aydan dökülürcesine kana kana içilir

    uykularından kopardım hoş geldin mihmanımsın
    artık geri dönüşü yok ahımsın eyvahımsın
    elâlem ne derse desin hiç umurumda değil
    akıbetine razıyım sevabım günahımsın

    sana yine sana yandım nesimî'de dün gece
    gözlerinle yüzüleyim bend olayım hallac'a
    öyle hüküm buyurmuşlar tanrılar divanında
    ha ben sana yollanmışım ha muhammed mi'raca

    cümle cihan güzelleri yüzlerine ben örsün
    gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün
    ruhumdaki fırtınalar merih'i usandırdı
    nuh'a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün

    yokluğuna dayanamam ahım arşı boyladı
    gölgeni nil'de görmüşler piramitler söyledi
    hele bir bak şu sevdaya kimler yanmış ben gibi
    dediği üzre yunus'un "gör beni aşk neyledi"

    son duraklarda beklerdim sonun olsaydı senin
    neler verilmez ki yerim yanın olsaydı senin
    çıkar kınından ne olur kirpiklerinle bile
    çal sineme gözlerini aşkına şah hüseyn'in

    harikalardan biriymiş diyorlar çin seddine
    seni görmeden hükmetmek kimin düşmüş haddine
    ulu divana baş vurdum dönsün diye bağdat'tan
    ol sebepten ahvalimi arz ettim bedreddin'e

    gamzelerini görseler bülbüller de lâl olur
    aşklar ülkesi sarsılır korkunç ihtilâl olur
    beklenmedik bir zamanda ölür isem sebebi
    beni eritip bitiren sevda-i iclâl olur

    kahreden ateş bilinem yananı sen olsaydın
    nal olurdum aşk atına bineni sen olsaydın
    deseler ki şu kadehte ağu var içen ölür
    bir solukta bitirirdim sunanı sen olsaydın

    belki de hatırlanırım ararsın şimdi nerde
    izim deryada damladır köyüm hatçepınar'da
    bizim köyün kıyısında dilav suyuna uğra
    hangi çobanın kavalı ağlıyorsa ben orda

    tanrılar yaratan zerdüşt serdarıdır aslımın
    mazdek hürrem nişanıdır inancımın neslimin
    dersimli seyyid rıza'ya ağır selamları var
    himmeti var gayreti var horasanlı müslim'in

    seni tanrılara sunam keremetin görünsün
    nazar eden köryılandan beter olsun sürünsün
    dağlar naz yapmaya aday insafını bağışla
    bağışla ki gözlerinde eşkıyalar barınsın

    söyler misin anlar mısın ah çekerin suçu ne
    bulutlardan damlar gibi düştüm girdap içine
    ay bulandı güneş kustu yıldızlar beklemede
    artık yolla gözlerini yolla çin-u maçin'e

    titanik'ten son sesleri alizeler getirdi
    son seslerin son demini balinalar bitirdi
    her yerde terör estiren sabıkalı gözlerin
    bermuda'yı kamçılayıp atlantis'i batırdı

    toprak sudan bülbül gülden dost dosttan bulur deva
    dârâ'dan çok önce seni ağırlamış ninova
    benim ömrüm yanan roma senin gözlerin neron
    örste demir dövmededir şimdi demirci kawa

    melekler ipekyolu'nda aryaları gözledi
    yeri göğe ayı güne seni bana sözledi
    ılık bir güz akşamıydı yine senin yüzünden
    koçero harran'a doğru atını mahmuzladı

    kirpiklerin yeni değmiş kaşların firik başak
    ay ışığı az geliyor hadi gözlerini yak
    fesatların hasetlerin eli kına görmesin
    terk-i canan eylemeden şahmeran'a danışak

    keşke gelmez olaydı böyle bir hâl başıma
    temaşaya meraklılar toplandı el başıma
    herkesin dilinde şarkı elinde yarin eli
    artık yine sensiz artık yalnızım kul başıma

    en yorulmaz yolcusuyum müptelası bu yolun
    ben zamanla boğuşayım sen seyreyle sen salın
    kor alevler buz kesilir gördüklerinde beni
    bir sensizlik yakar bir de hasreti istanbul'un

    sen ey gönüller sahibi ey yüzleri gök zemin
    ey deryalar şahanesi sen ey gözleri kimin
    düzgün baba hatırına munzurlar'a mihman ol
    mihman ol da güneşlensin yaylaları dersim'in

    gözlerinin dokunduğu her mekân memleketim
    bakıver de uzamasın gurbetim esaretim
    ahmed arif hasretinden prangalar eskitmiş
    beni böyle eskitense prangalı hasretim

    umutların menzilinden uzaklara atılmış
    iki cihan mucizesi ilâhlara katılmış
    en amansız gecelerde aynalar yine suskun
    perçemi yüzünü gizler sanırsın ay tutulmuş

    imanım varsa kaşların, kirpiklerinse dinim
    muhammed kâbe'ye döner, benimse sensin yönüm
    musa meşhur asasıyla, çarmıhı ile isa
    bütün hepsi senin olsun, senin gözlerin benim

    senin yüzdüğün sularda ayrılık ölümü yur
    en son yolcun ben olayım bekle biraz gitme dur
    beni istanbul'a götür ya da istanbul getir
    dokununca nazım'ın ellerini yakan vapur

    gördüklerin sensizliğin dayanılmaz göçüdür
    sıla gurbet gurbet sıla birbirinin içidir
    ne aradın ne de sordun ben nerede neylerim
    kara fatma kara yılan senden şikayetçidir

    bilirsin ki sevenlerin ayrılığı kâbustur
    tahir'i zühre'ye bahşet zemmedenleri sustur
    sen istesen sina çölü bin çeşit çiçek açar
    suya sudan köprü kurmak yalnız sana mahsustur

    bazen kırmızı karanfil zakkum mereti bazen
    sevmeyenleri şad edip sevenlerini üzen
    ağlayanın güleninden misli misli fazladır
    "işte gidiyorum çeşm-i siyahım" diyen ozan

    bahçıvanlar kır bayırda boz kevene gül aşlar
    ol sebepten didelerden eksilmez kanlı yaşlar
    sana yanar sana susar sana acıkır sana
    ehl-i haklar, kakailer ve mağrur kızılbaşlar

    meri keklik binboğa'dan çukurova'yı süzer
    yörüklere konuk olur yaylalarını gezer
    al'osman'a diklenenler göv osman'a kul oldu
    avşar ellerinin hali dadaloğlu'nu üzer

    sana sevdalıdır diye pir sultan asılırken
    kadılar bayram ettiler hızır'a susulurken
    bilcümle taş kesildiler sözde ıtır sevenler
    kirli sarı bir bıçakla nergisler kesilirken

    senin rengin tüm renklerin şahı padişahıdır
    senin ahın tüm ahların kahredici ahıdır
    yıllar gün misali geçti asırlar ay misali
    herkes kendi âleminde bu neyin eyvahıdır

    yüreğim atom yüklenir sesini duyduğum an
    dört kitap çaresiz kalır el-aman aman aman
    başka biri yapar mıydı eyyub'a sabır verdim
    ay kendini kuşatıp da gece sustuğu zaman

    arzu'yu kamber'e yolla bayram seyran etsinler
    on emiri on bir eyleyip tur'da semah tutsunlar
    lûtfeyle de eshab-ı kehf açsın kapılarını
    yediler'e yoldaş olup yedi asır yatsınlar

    güzelliklerin mimari cennetlerin ustası
    misk-ü amberli cemlerin vazgeçilmez bestesi
    dört kapı kırk makam mağdur mecbur olsa da sana
    en çok zerdüşt yanar bir de zerdüşt'ün avestası

    tay dağı'ndan kafdağı'na bakışların gerilmiş
    nazlarını çekemiyor arap atlar yorulmuş
    yol bilenler hâl bilenler sırrın sual etmişler
    nesimî hallac-ı mansur şah hatayi darılmış

    gel de dal tomura dursun daha uzansın elim
    eski dostu yarenleri gel de çağırsın dilim
    bir "he" desen ben sırat'ı tez geçerim kıratla
    köroğlu tek vekilimdir kiziroğlu kefilim

    ay ışığı bilâdestur rüyalarıma dalar
    kuşkularımı bağlamış uykularımı yolar
    daha kuşlar uçamazken nergisler açamazken
    bir sen vardın gülümseyen bir sen bir de inkalar

    gözlerinden uzak olmak inan beni bitirir
    gider de gelmez bilirim yıllarımı götürür
    bir sonbahar yaprağı ol dalı ver kuşun çekme
    kızılırmak incitmeden seni bana getirir

    ağuları yıllandırıp içirdin yudum yudum
    ahvalimi anlar diye baba üryan'a dedim
    karıncayı gözlerinin karasından vuran ben
    çok saldırdım ruhumdaki seni öldüremedim

    yerim yurdum meçhul oldu neredeyim şaşmışım
    kafdağını turnaların kanadında aşmışım
    kanlılar kandan vazgeçer üçler beşler aşkına
    sen de bir gün maraş'tan geç ocağına düşmüşüm

    bana gözlerini gönder sakın ha olmaz deme
    kime yanam dertlerimi yalnızlığımı kime
    bir başıma kâbuslarla boğuşurken ansızın
    hayallerin şeref verdi dün akşam viraneme

    hicran son arifesinde yolculuk var makbere
    siyabend'i öldürdüler xece ölmek üzere
    ab-ı hayat çeşmesidir leblerin esirgeme
    ne o tanrıya minnet et ne de dal tevekküre

    bulutlar yağmur yorgunu ufuklar ateş yüklü
    bir damla ateşte derdim senisizliklerim saklı
    yedi kıtaya dağılıp elleri boş döndüler
    huma kuşu intizarda turnalar ağlamaklı

    sana sunulmaya hazır gökkuşağı destimde
    emrine amade olmak hayran olmak kastımda
    gözden ırak alemlerde yitik insanlar gibi
    ha ülkeler zaptedilmiş ha gözlerin üstümde

    hal bilmeze yoldaş olmak yola zulüm değil mi
    cevreyleyip gönül kırmak dile zulüm değil mi
    ömründe bir defa bile gül koklamamışların
    bahçıvana saldırması güle zulüm değil mi

    mevsimlerin prensidir güzleri akdeniz'in
    aşikârdır huzurunda gizleri akdeniz'in
    damıtılıp lût gölü'ne bağışlansa suları
    leblerinde denizleşir buzları akdeniz'in

    şarkılarını dokudum senle geçen her anın
    sebebi katili olma yorgun yaralı canın
    sen de anlamazsan beni sen de gider gelmezsen
    şikayet ederim seni şah'ına pir sultan'ın

    sürmeleri yel götürür gözlerine güneş çek
    yağmur yanak rengin yağsın bulutlara kına ek
    lübnan yeniden kurulur yine şenlenir beyrut
    ama senin gözlerinin savaşı bitmeyecek

    yeter çektiklerim yeter benden beter olası
    yusuf'u kahretmedi mi züleyha'nın çilesi
    yüzün suyu hürmetine binboğalar and içer
    ol diyarda vekilimdir diyarbakır kalesi

    karda kan damlası rengi yüreklerde ölmezin
    ne hükmü var ne kıymeti gidip geri gelmezin
    dost fuzulî mest fuzulî mayaları anlatmış
    sızıları zap suyu'nda siverekli yılmaz'ın

    bana renklerini uzat uzat ellerimi tut
    tut ki gönüller şenlensin tut ki yeşersin umut
    kervanlar yollara düştü şam'dan darüsselam'dan
    doğuver de incinmesin mahcup olmasın nemrut

    sırrın dirheminde tutsak arzuların ağlaşır
    bıçkın kaçak hislerinde gece-gündüz bağlaşır
    bir elinde van gölü var bir elinde urmiye
    damlasını sürgün etsen nurhaklarda çağlaşır

    duyar mısın ince memet toroslardan seslenir
    iki canlı hatçesiyle doruklara yaslanır
    en onulmaz en insafsız en çaresiz ağrılar
    gözlerinin feri değse iflah olur uslanır

    senin olmadığın yerde benim yokluğum başlar
    hayallerim yola düştü arandı dağlar taşlar
    hayyam çorak yüreğime bir kaç damla dem serpti
    periler cudi dağı'nda izine rastlamışlar

    sen pervasız çığlıklar at ben kahrolam ben üzgün
    sen kırklarda demlenedur ben beklemekten bezgin
    deryaların kucağında cem tutar semazenler
    düşlerim dağlar başında düşlerim dolu dizgin

    seni dicle beni fırat resmetmiş güneş ya rab
    güneşin vekili aya yıldızlar olmuş turab
    bizleri merak edenler aydan izin alsınlar
    bir başkadır yıldızlardan görülse şattü'l-arab

    yağmur yüklü bulutlardan ruhunu koklayışım
    çağları tedirgin etmiş ömrünü saklayışım
    eyyub'un sabrı tükendi tükenmiyor nedense
    ne senin gelmeyişlerin ne benim bekleyişim

    gözlerinin damlasıyla çölde gül yetiştirdim
    sam yelleri yenik düştü sesinle çatıştırdım
    gölgenin düştüğü yerden bir avuç sönmüş külü
    serptim derin uykularda kerem'i tutuşturdum

    dilek ağacına gittim sesini bağlamışsın
    ıslaktı dallar yapraklar hıçkırıp ağlamışsın
    karac'oğlan hayıflanır hayyam duysa gücenir
    bulanık göl sularını şaraba yeğlemişsin

    düştüm dipsiz kuyuların en zifiri yerine
    sarkıt gözlerini durma muhtaç oldum nârına
    semiramis haber salmış zümrüd'ü-anka ile
    davetliymişiz babil'in asma bahçelerine

    sesi mavi rengi esmer bu diyarda sazların
    geceleri parlamaktır töresi yıldızların
    dağlar uykulara daldı okyanuslar uykuda
    beni sabahlara boğan senin deli gözlerin

    teninin saçtığı nurdan güneş bile utanır
    söyle seni benden başka daha iyi kim tanır
    sevdalıların tarihi ıstıraba büründü
    seni arzular kıskanır seni aslı kıskanır

    yanarım ah çeker gibi çekerim nazlarını
    canını canıma değdir tutuştur közlerini
    bir bilsen bir bilebilsen hallerim pemperişan
    merhem ol yarelerime gizleme yüzlerini

    düşlerimle savaşarak gün be gün yordum seni
    hayallerimle kuşatıp ruhuma kordum seni
    dediler ki aradığın şaraba yoldaş oldu
    yanıbaşımda bekleyen hayyam'a sordum seni

    daha mecalim kalmadı bitti bu son çağrı gel
    gel ki yokluğun tükensin tükensin bu ağrı gel
    köroğlu'dan kıratını istesen sana verir
    seni nemrut'a beklerim her sabaha doğru gel

    aşıkların sırdaşıdır dicle gizemli akar
    siti muradına erdi botan seyrana çıkar
    kör olası kinli beko keyfinden dört köşedir
    mem zin'i zin mem'i yakar tacdin evini yakar

    serbest geceleri giyin korkularını sıyır
    yudumla ki mest olasın şarabı sudan ayır
    çöl su ister lâl dil ister gözlerini isterem
    vermeyenin iki yüzü ben garibanı doyur

    haramiler cirit atar kaynağında bu nehrin
    dudaklarını savur ki hükmü kırılsın zehrin
    bir bakışın bir taburdur gönder ordularını
    sana mecburiyeti var yedi tepeli şehrin

    kudretinden sual olmaz can verir can alırsın
    ya ömrü saadetim ya da azrailim olursun
    mecnun'un yerine sordum dediler allah bilir
    ben nerede ne olurum onu da sen bilirsin

    bir yanımda yarasalar işitir ağıtları
    halepçeli bir çocuğa taşıtır ağıtları
    küllerim ağrı'da çığdır tüterim çığlık çığlık
    sivas'ta tutuşan ateş kuşatır ağıtları

    gözlerinin beşiğinde rüyalarım sallanır
    zehri kana zerk etseler damarında ballanır
    gılgamış küçük asyanın sensiz fotoğrafıdır
    yaşar kemal'in dilinde anadolu dillenir

    ben dostumu hak bilirim hakkı bilir dost beni
    tanrıların sofrasına çağırır bir dest beni
    nesimî'nin derisinden sızan şarabı tattım
    damlasına dilim sürdüm bir hoş etti mest beni

    hallac olup taşlandılar hak ruhunu tadanlar
    zal'ın elinden savruldular riyakârlar nadanlar
    aşkı şehvete boğduran ummi nebi misali
    zul'm ile serdar oldular nefse biat edenler

    hakkı sırda sır olanın sor kendisi necidir
    aklı mahrum ruhu kanlı her kelâmı acıdır
    baba üryan yana yana der ki aman uzak dur
    gönül gözü görmeyenin allah'ı kıyıcıdır

    saçlarından dökülüyor yıldız yıldız sırmalar
    düştüğü yeri yakar da sırlarımı tırmalar
    kör karanlık bir gecede cürm-ü meşhut dediler
    gözlerinde saklanıyor beni ele vermeler

    gözlerinde gözlerinde en çılgın uçurumlar
    atmacalar yuvalanmış bıldırcınları kovalar
    kâbil hâbil'e yapmadı senin yaptıklarını
    duy feryad-ı isyanımı duy artık havar havar

    beni sensizliğe sürme uzaklara bakamam
    girdaplarda boğulurum boğulurum çıkamam
    nice sefil ihanetin ceremesini çektim
    öldürseler gözlerimi gözlerinden çekemem

    yaslı doruklardan güler sağlarımıza kaçak
    bir tılsımlı anahtardır bağlarımızda kaçak
    tiksinirim siliklikten mıntıkama uğrama
    bize kaçaklık yakışır dağlarımıza kaçak

    gel de bülbüller kıskansın gel de güller serpilsin
    gel de ahrimanlar yansın gel de allar serpilsin
    ıstıraplar diyarını baykuşlara hibe et
    gel de emekçiyi güldür gel de diller serpilsin.

    feryad-ı isyanım (kayıp destanı)
  • http://www.birgun.net/…rilmak-istiyorum-140425.html

    "ozan emekçi'nin 34 hit eseri 'emekçi türküleri' adlı albümde sanatçılar tarafından yorumlandı. 1980'den bu yana almanya'da yaşayan ozan emekçi: dostlarıma sarılmak, anılarımı tazelemek, istanbul’u sindire sindire yaşamak, çocukluğumla ilk gençliğimle buluşmak isterim"

    https://www.youtube.com/watch?v=bz9h0npqooq

    http://www.dr.com.tr/…k-muzigi/urunno=0000000694648
  • çorak yüreğimde bir gül açmıştı
    gülü dalındaki diken yer imiş
    gülleri demleyip şurup içmiştik
    bir damlası binbir ocak kor imiş

    çok yıllarım gizli yılın içinde
    zehir bellolmazmış balın içinde
    yaralı bir suna selin içinde
    çırpınışı bana intizar imiş

    emekçiyim hayat seni kınardım
    kınar iken ölçer biçer sınardım
    bende beni bilen biri sanardım
    meğer daha neler neler var imiş
    (bkz: intizar imiş)
    sağlam bir yorum
  • 1990'lı yılların başından itibaren zevkle dinlediğim bir ozandır.feryadı isyanım adlı çalışması neredeyse her güzel duygunun manifestosudur.
  • kayıp destanı kaleme alırken neyin kafasını yaşadığını, nasıl bir ruh hali içinde olduğunu merak ettiğim ozan.

    böyle muazzam sözler, böyle efsane satırlar yazarken normal bir kafada, normal bir psikolojide olunacağına ihtimal vermiyorum. respect!

    (bkz: en güzel şarkı sözleri/#137598560)
  • âlevi öğretisinin taşınması ve yayılması bakımından âşıklar gayet merkezi önemdeydi. bir âşık pür müzisyen değildir; o sırası gelince bir tarihçidir, gazetecidir, politikacıdır, müzmin muhaliftir; hikâye, masal, destan anlatıcısıdır; gönül koymaları iyileştirir, kalp kırgınlıklarını tamir eder, küskünleri barıştırır, hayat bilgisi ve görgüsünü aktarır, kalbin kapılarını açar. mesela güney fransa'da, oksitanya'da ortaçağ avrupa'sının o kıyıcı koşullarında katharların inşa ettiği ince ve yüksek kültürde gezgin ozanların, trubadurların ziyadesiyle hakkı vardı. hatta bir anlatıda fransızcanın bugünkü melodik fonetiğinde trubadurların etkili olduğunu dinlemiştim.

    yani demem o ki ozanlar, saz şairleri şifahi olarak var olma gerekliliği duyan, buna hayatta kalma stratejisinin de bir gereği olarak bir yanıyla mecbur bırakılan alevi birikiminin taşıyıcısı, aktarıcısı, hülasa yaşatıcısı olageldiler. ozan emekçi de onun zamane temsilcilerinden biridir. bakın geçen günlerde bir buluşmada ne demiş:

    "en son olarak çıkardığım albümde alevi dedelerine yönelik bir şiir okudum. bunu işine gelmeyen bazıları, gerçek alevi dedeleri değil, emekçi dedelere hakaret etti, küfür etti diye reklam ediyor diye. yahu, albüm ortada! bir heyet kuralım, getirin dinleyelim, bakalım nerede küfür var. biz sadece eleştiri yapıyoruz, hakaret etmiyoruz. bizim üslubumuzda hakaret yoktur. şiir şöyleydi, ben şimdi size de okuyayım onu:

    dedeliği doğru yap

    dede isen dedeliği doğru yap
    irfana müfreze kaldırma dede
    insanlığa ışık dolu çağrı yap
    gaipten hurafe bildirme dede

    aslı inkâr edip saçma söz etme
    mantığı köreltip batıl gözetme
    duvarı yürütüp kılıç uzatma
    alemi kendine güldürme dede

    dede kendine gel inan bilime
    bilimin yumruğunu indir zalime
    sıtkı candan gönül bağla alime
    ondan gayrısına aldırma dede

    kırpık hocalara sırtın yaslama
    kızılbaşın nesi benzer islama
    insanı zemmedip hakka toslama
    talibi hürmetten yıldırma dede

    arap çöllerinde gezdirme bizi
    deve tüccarına ezdirme bizi
    sabrı tahrik edip kızdırma bizi
    ikrarını koru öldürme dede

    dünyada sevgi var kine ne hacet
    insanı korkutan dine ne hacet
    islamsak imam var sana ne hacet
    cenaze namazı kıldırma dede

    namazla oruçla işimiz yoktur
    kâbe tavaf eden kişimiz yoktur
    kızılbaşız müftü başımız yoktur
    müslümanız deyip çıldırma dede

    neme lazım deme herşeye karış
    insanı hatmeyle bilimle yarış
    tarihine dost ol kendinle barış
    sakın emekçiye saldırma dede

    ozan emekçi

    biz burada bir eleştiri yapıyoruz. ne diyoruz: dede, doğrusunu yap! senin görevin neyse onu yap! yok, "cem'e girerken kadınlar başını bağlasın," deme. sen dede isen dedeliğini yap. kadının giyimiyle kuşamıyla ilgilenmek senin ne haddine!? alevi kadını nerede nasıl giyineceğini çok iyi bilir. niyetleri kadın başını bağlatmak. önce cemde bağlatacak, sonra çarşıda, sonra sokakta, sonra işte, sonra evde; sonra bir bakacaksınız ki kadını kaybetmişiz. şuna kesinlikle inanıyorum, sevgili arkadaşlar: aleviler kadını kaybederse aleviliği de kaybeder. biz bunun bilincindeyiz. farkında olmayanları uyaracağız. alevi kadını aleviliğin yüz akıdır, şimdi onu kirletmek istiyorlar. buna fırsat vermeyelim.

    asimilasyonun en tehlikeli modelidir bu. asimilasyonun da çeşitleri var: merkezi asimilasyon var, dış asimilasyon var, bir de iç asimilasyon var. iç asimilasyon en tehlikelisi. iç hastalıklar nasıl ki sürekli en öldürücüsü ise iç asimilasyon da öyledir. bana ait olmayan değerleri benim değerimmiş gibi bana yutturmaya çalışıyor. işte biz buna karşı çıkıyoruz. ben bu şiiri buna yönelik olarak yazdım. doğru yazdığıma da inanıyorum. yanlış diyenler varsa konuşmamın başında da söyledim: bir heyet kursunlar, gelsinler, heyetin huzurunda tartışalım; benim şiirimde hakaret mi var, eleştiri mi var? doğru yolu gösteriyoruz biz dedelerimize. ömründe bir defa bir müzeye gitmemiş, ömründe bir defa bir tiyatroya gitmemiş bir adam, benim babam dededir diye gelip alevilere yön vermeye çalışmasın.

    hangi çağda yaşıyoruz!? biz bilime inanıyoruz. çocuklarımızın kafasına arapların saygı duyduğu, hatta son zamanlarda onların da saygı duymadığı insanları yerleştirerek islam'ın değerlerini bize aleviliğin değerleri olarak yutturamazlar. bizim değerlerimiz bağlamadır, yılmaz güney'dir, mazlum doğan'dır, sakine cansız'dır. bizim yeterince değerimiz var, yeter ki biz sahip çıkmasını bilelim. onları ezdirmeyeceğiz, onları unutturmayacağız. bilhassa çocuklarımıza anlatacağız, anlattıracağız."

    ozan emekçi
hesabın var mı? giriş yap