• öncelikle belirteyim, iddianın 50 karakter sınırına takılmamış hali şu şekilde tasarlanmıştır: “allah korkusuyla yetiştirilenlerin günaha daha meyilli olması”, lakin kanımca şimdiki hali de derdimi anlatmaya yetmektedir.

    muhtemelen kimilerine göre bu vesileyle sürekli dinden bahseden ateistliğimi göstermiş olsam da, bu iddiayı kesinlikle dindarlara gıcıklık olsun diye değil, üzerinde düşünerek ortaya attığıma ant içerim. ki, dikkatli okur burada aslında dinin kendisinin eleştirilmediğini de farkedecektir zaten. ayrıca, alakalı olabilir (bkz: #17341852).

    teorim şudur ki, çocukluğundan beri allah korkusuyla yetiştirilmiş birey (bkz: türk usulü çocuk yetiştirme teknikleri), dini tabiriyle, “günah” işlemeye daha meyillidir. zira söz konusu kişi, çocukluk dönemlerinde hata yaptığında sıkça duyduğu “allah her şeyi görüyor” veya “allah çarpar” gibi uyarılarla karşılaşmasından ötürü, günah veya suç işlememeyi, onu her daim gözeten bir büyük biraderin* varlığıyla ve muhtemel gazabıyla bağlantılı olarak algılamayı öğrenegelmiş bulunmaktadır. yani bu kişinin bilinçaltına, suç işlemenin insani açıdan yanlış olduğu değil de, suçun, işlendiği takdirde, cezalandırılacak olmasından ötürü yanlış olduğu düşüncesi yerleştirilmiştir. kısacası suç, allah/gözetleyen varsa yanlıştır, yoksa meşrudur.

    bu davranışın ters etki yaratması kaçınılmazdır. zira, insan, doğası gereği her daim kendi çıkarlarını gözettiği için, onu ne kadar korkutsan da, mümkün olduğu vakit suç (veya "günah" sayılan fiiliyatı) işlemeyi zaten baştan cazip bulmaktadır. bu dürtünün, istisnasız her dindarda da kesinlikle varolduğuna inandığım inanca dair şüpheyle birleşmesiyle birlikte, allah dahil hiç kimse tarafından gözetlenmediğini sandığı vakitlerde, birey için suç işlemek kolaylaşmaktadır.

    bunu daha da teşvik eden ve kesinlikle göz ardı etmememiz gereken bir diğer unsur ise, dindeki sevap öğretisidir. hepimizin malumu, islam’a göre her birimizin omuzlarında iki adet melek vardır. sol omuzumuzdaki melek, hayatta işlediğimiz günahlarımızı kayda geçirmekle görevlendirilmişken, sağ omuzumuzdaki meslektaşı ise sevaplarımızı not etmektedir. yolun sonunda not defterleri tartıya konulur, sevaplarımız günahlarımıza nazaran daha ağır basıyorsa, müslümanlık kontenjanından cenneti boylarız. dolayısıyla, bu öğretiye göre günah işlemekte aslında pek bir sakınca yoktur, yeter ki durumu sevaplarla bir şekilde dengeleyebilelim. bu anlamda, gözetlenmediği düşüncesinde olan dindar devlet bakanı önce halktan gizli devleti hortumlar, dindar banker önce müşterilerinden gizli bankasını hortumlar, cami yaptırma derneği başkanı önce üyelerden gizli derneğinin kasasını hortumlar, dindar memur önce amirlerinden gizli rüşvet alır, dindar koca önce karısını aldatır vesaire vesaire; sonrasında da, yani kafasında allah korkusu yine hüküm sürmeye başladığında ise, camiye giderek, oruç tutarak, kurban keserek, zekat vererek bütün bu olumsuzlukları olumlaştırabileceğine kesin gözüyle bakar. veya, işlediği günahı, elde etmek istediği ‘sevabı büyük’ sonuçtan ötürü, mübah sayar (bkz: deniz feneri), (bkz: takiye) .

    sonuç olarak, özetlemek gerekirse, allah korkusuyla kesinlikle ahlaklı bireyler yetiştirilmez, aksine ahlaksızlığa meyilli, gelişmemeye mahkum bir toplumun tohumları atılmış olur. ve sanki şu tablo da bu yazılanları haklı çıkarmaktadır.

    gelen yorum üzerine not: burada sırf ironi olsun diye dini tabirlere sadık kalınmıştır. yani 'günah' kelimesi yerine, 'suç' gibi daha nötr bir kelime de tercih edilebilirdi.
  • bir davranışa günah demediğinizde onu yapana da günahkar diyemezsiniz. dolayısıyla bir hareketin günah olduğu inancıyla büyütülen kişinin günahkarlığa yakın olması gayet normaldir.
  • konuya dair güzel bir metafor için (bkz: #21699451).
  • dini olgularin oldugunun tam tersinden anlasilmasinin en iyi orneklerinden birisini veriyor. nereden tutulacagini da bilmek mumkun degil fakat suradan baslayalim, denilmis ki "allah dahil hiç kimse tarafından gözetlenmediğini sandığı vakitlerde, birey için suç işlemek kolaylaşmaktadır". ifade islam retorigine gore sacma ve cahilce. yani muslumansan bir kere allah'in kur'anda kendisini tanimladigi isimlerden yola cikarak "gözetlenmediğini sandığın" bir yer ya da zaman olmayacagini bilirsin. fakat zaten mesele de bu ya! yani iyi musluman olmanin kuralidir bu, her daim her an yaradanin yaninda, seninle, sah damarindan dahi sana yakin oldugunu bilmek. guzel ahlak allah korkusundan kaynaklanir denirken de kasit gunah islemekten korkmak degildir sadece. yani onu da kapsar fakat aslolan yaradan ile aradaki sevgiyi, aski incitecek birtakim davranislardan sakinmaktir.

    bunun yani sira insan dunyada ince bir cizginin uzerinde yurumektedir, her an ayagi kayabilir, gunahlar icerisine yuvarlanarak yaradandan uzaga dusebilir ama bunun farkinda dahi olmaz. cunku nefsi onu kandirir. hala yol uzere oldugunu zannetmesine yol acar. bir taraftan da seytan destek olur bu dusuncelere ve hislere, tesvik eder kotuluge. iste bahsi gecen korku, bundan yani bedbaht bir durumda iken kendini iyi durumda sanmaktan ve bunun farkinda dahi olmamaktan korkmaktir. bu duruma da insan bir seferde bir anda dusmez. islenen gunahlar bir bir birikir, ufak ufak baslar her sey sonra buyur. gercek hayatta da boyle degil midir? ama insan gafildir, kendisini kandirir onemsemez. hele bir de tevbe yoksa, yani kisi hata ettiginin farkinda olsa dahi bunu en azindan itiraf ederek alcak gonulluluk gostermiyorsa, kibriyle basinin dikine gidiyorsa, hatayi yine belki isleyecek olsa da en azindan onu kaniksamadigina dair, kalbinin katilasmadigina dair, gunah islemenin ona artik normal gelen bir sey olmadigina dair, insan vasiflarini koruduguna, vidani, insafi, samimiyeti ve merhameti olduguna dair bir emare gostermiyorsa kaybolup gidebilir. korku iste bunlari kapsar.

    gerisi, allah korkusuyla büyütülenin günaha meyilli olması gibi bir ifade ya da tövbe mekanizmasının günaha teşvik etmesi gibi bir abukluklar ancak isin kabugundakilerin yapabilecegi bir cikarimdir. hele hele "dur bakayim sevaplarim gunahlarimi gecsin ama ben kafama gore de biraz gunah isleyeyim" diye dusunulecegini varsaymak insanin agzini acik birakacak kadar islam'dan habersiz olundugunu gosteriyor. insan insandir. musluman olsa da olmasa da onemli olan egonun, nefsin kontroludur. herkes ahlakli olabilir, ahlaki degerlere sahip olmak icin dine diyanete ihtiyac yoktur. ama ahlaki degerlerden haberdar olmamiz neyi belirler? pratikte ahlakli olmak ile "ahlakli olmayi bilmek" ya da ahlakliligin erdemlerine inanmis olmak ayni sey midir?

    --- spoiler ---

    muslumanda vicdan olur, insaf olur, hepsinden ote samimiyet olur. bakiyorsun ateizm kilifi altinda islam'a savas acmisara, hamasi bir takim yargilardan baska hicbir sey ortaya koymanin otesine gecemiyorlar. sozde cok akilli, cok okuyan dusunen insanlar. nerede hangi baslik acilsa agizlarina ya hz. ayse evliligini dolarlar ya da gercekten iyi musluman olmayan insanlardan dem vururlar. yani bak yastan bagimsiz olarak, tarihi delillere dayanarak hz. muhammed ile evlenmeden onceden beri kizi hz. ayse icin hz. ebubekir'in bir es aramakta oldugunu hatta kimi kaynaklara gore birisi ile nisanlanmis ama bunun devaminin gelmemis oldugunu aktarsan (bkz: hz.ayse/@anesthetized) ne yazar? adama gore islam dunyasi ahlaki cokuntudedir, burada daha iki kelimeyi bir araya getiremeden " islam dünyasının başladığı yıl başlattığı çöküntüdür bu" gibi bir hilkat garibesi yumurtlayarak cok bilmis havalara girmek ahlaki erdemlerin en guzelidir.

    tabii kime ne anlatiyorsun, islam dusmani tip fakultesi hocalari, ulkenin en guzide tip fakultelerinin birisinde* aslinda en bastan beri derslere girmelerinde hicbir yasal engelleme olmayan tesetturlu ogrencilerin -ki ne onemi var bilmiyorum ama sayilar 3-4u gecmemektedir- amfide oldugunu gorunce, diger ogrencilere donup "bu arkadaslariniz burada oldugu surece ders yapmayacagim, siz ne yapacaginizi bilirsiniz" deyip hukumeti, burokrasiyi, cemaatleri, dini, peygamberi hedefine alan elestirel bir konusmayla dersin tamamini gecirir. donemin tamamini gecirir. oracikta adamin agzinin icin bakan o gencecik kizlarin halini hayal edebiliyor musun ustun ahlakli arkadasim? ama yok, bir digeri, "aman yeter ki siz gelmeyin, gozume gozukmeyin, ben sizi var yazarim" der ve kovalar bu insanlari. ama cooook ahlaklidir. cok erdemlidir. devletin kendisine ders vermesi icin verdigi maasi anasinin ak sutu gibi haketmistir. iste bunlarin turevleri, altı kaval üstü şeşhane, gercek hayatta kimbilir ne, gelir burada ahkam keser, iste hocalar soyle tacizci de ben bunlara bakip dinden soguyorum da bilmem ne. tamam muslumanlar ahlaksiz. peki, bu uslupla, bu sertlike yazan arkadasim. ahlakli kardesim. sana soruyorum, var mi bir garanti yarin obur gun senin aynisini yapmayacaginin? is ciddiye bindiginde, an geldiginde, olayla karsi karsiya kaldigimizda sen bana neye dayanarak "ahlakli" davranacaginin garantisini veriyorsun? burada on yargilarda saldirip dururken acaba guc eline gectiginde ne yapacaksin? ne yapiyor seninle ayni dili konusanlar? farkinda misin?

    bir din kitabiyla ve peygamberi ile tartiya cikar, uygulayicilar hata etmisse bedelini bu dunyada da varligina inandiklari obur dunyada da oderler. yani bir alirlarsa iki verirler sen buna bakmayacaksin yine iyi musluman olmaya, once kendini sonra cevreni adam etmeye calisacaksin desen ne yazar. kusur arayana kendi kusuru yeter demisler de. kime ne. kime ne soyluyorsun.

    bati dunyasinda insanoglunun inanc sistemlerini geride birakmasi gerektigini savunan kisilerin pek cogunun, bu fikre oncelikle kendilerinin de kismen ya da tamamen icerisinde yetistirken etkisi altinda kaldiklari hristiyanlik inanc sistemi ve bu inanc sisteminin insanlik tarihi uzerindeki etkilerini goz onune alarak ulastiklarini biliyoruz. bundan daha birkac yuzyil once hayati boyunca yikanmadigi icin bir kadini aziz ilan eden bir inanc sisteminin ne kadar evrilirse evrilsin gunumuzde kafasini duzgun calistirabilen ve yasadigi hayati algilayabilen bireyleri tatmin etmesini beklememek gerek.

    fakat ayni insanlarin, insanligin gelecegi icin ortaya koyduklari cozumleri dayandirdiklari insan kavraminin hayatin icerisinde akliyla, dusuncesiyle, hisleriyle, arzulariyla karsimiza cikan insanla ne kadar ortustugu noktasinda suphelerim var. zira ahlakli olmak icin dine ihtiyac olmadigini (bkz: roman polanski vs. hüseyin üzmez /#18652609) ortaya koymak yetmiyor. george orwell'in hayvanlar ciftliginde cok anlamli bir sekilde islemeyi becerdigi gibi sonu gelmez arzularin, isteklerin, kontrol ve guc acliginin toplumun genelinin fayda elde edebilecegi bir yone kanalize edilmesinin recetesini ortaya koymak o kadar da kolay bir sey degil.

    iste tam da bu noktada, insanin nefsinden, egosundan ve dunyaya ait olan her seyden olabildigince ozgurlesip kendi iradesiyle secimini rahatca yapabilecegi bir secenegin islam tarafindan sunuldugunu dusunuyorum. fakat, bu noktada boyle onemli bir alternatifin modern dusunce dunyasinin bu akilli insanlari tarafindan hristiyanligin dahi gerisinde gorulerek dikkate dahi alinmiyor http://www.youtube.com/watch?v=7lxsbfzsz6w oldugu gercegi var karsimizda. islam cografyasinin bugun kan golune cevrilmis olmasina muslumanlik adina verilen bazi barbarca tepkiler, zaman icerisinde iyice cahillesmis musluman topluluklarin bu duruma sessiz kalmasi kafalardaki musluman steryotipini iyice kaniksatsa da, asil etkenin muslumanlarin mesaji tasima konusundaki gevseklikleri oldugunu dusunuyorum. tabii buna ragmen arayan eden buluyor*.

    gecenlerde tony blair'le televizyonda bir munazara yapan christopher hitchens*, eger dinler olmasaydi bugun ortadogu sorunun da olmamis olacagi uzerinden tezlerini dillendiriyordu. bu noktada anglikanliktan katoliklige taze bir gecis yapmis olan tony blair'den oradan buradan patlak veren inanc sistemini savunmaya calisirken dinler olmamis olsa dahi petrol oldukca sorunlarin devam edecegini soylemesini beklememek gerekiyordu tabii.

    sonucta, bugun yaratici olduguna inandiginin kontrolunde ve onun "esiri" olan insanin -ki hangi inanc sisteminde olursa olsun onun gereklerini tam olarak yerine getirip getirmedigi suphe goturur- yarin arzularinin ve egosunun tam bir esiri haline gelmeyecegini kim iddia edebilir? kiyametin kopmak icin yer yuzu uzerinde tanriya inanan bir tek insan kalmamasini beklemeye ihtiyaci olmayabilir.

    kur'an, basta insanlarin canlarina dogrudan kastetmekten, yalan soylemekten, iftira ve giybet etmekten -ki ikisi ayni seyler degildir-, insani uyusturan ve kendine muptela eden bir takim maddelerden onu men eder. bu eylemlerle musluman arasina onemli bir set ceker. yapilan arastirmalara gore, yolsuzluk ve kul hakkina gecilmesi gibi bir cok parametrede sinifta kalsa da, bati toplumlarina nazaran islam ulkelerinin ve muslumlarin olusturdugu toplumsal yapilarin yogun alkol kullaniminin ve diger aliskanliklarin getirdigi olumsuz etkilerden hala daha az etkileniyor olmasi tamamen kur'an'in bu net tavrindan kaynaklanmaktadir. kisisel mutluluk endeksinin ekonomik zorluklar ve fiziksel sartlardaki eksikliklere ragmen bati toplumlarinin uzerinde cikmasi, muslumanlarin inanclari tarafindan uyutulmus ve uyusturulmus olmasindan degil -kaldi ki boyle olsaydi bu hristiyanlik baglaminda batililar icin de gecerli olmaydi, en azindan inanca hala sarili olduklari donemlerde- bu hic kimsenin birbirine ayiracak bir dakikasinin dahi olmadigi zamanlarda bile kur'an'in yine kalin cizgilerle cizdigi aile yapisinin nispeten bozulmadan devam edebilmesinden kaynaklanmaktadir.

    kur'an'in ve islam inanc sisteminin muslumanlara yonelik uyarilari ve bir anlamda sonuclarina katlanilacagi belirtilerek ortaya konulan tehtidleri tarif edilenlerle sinirli degildir. ornegin, insanin dunyada altina siginacagi bir cati, bedenini örtecek bir bez, yiyecek kuru bir ekmek ve su koyacak kaptan daha fazla bir hakki olmadigini soyluyor bu inancin mesajini tasidigini iddia eden kisi. bunlardan fazlasina sahip olanlarin sahip olduklari seyleri nasil kullandiklarinin hesabini verecegini soyluyor. bugun bu insani bir hayatin vazgecilmez ogelerine erisimi olmayan on binlerce insanin bu haklardan mahrum olmasinin yukumlulugunun de bu haklardan fazlasina sahip olanlarin sirtinda oldugunu cikariyoruz soylediklerinden. tum bu sorumsuzluklarin hesabinin er ya da gec bu dunya hayatinin sonunda kisiden sorulacagini da.

    haklarin ve hukukun bu kadar net ortaya kondugu inanc sistemi, insani yaraticinin dunyadaki vekili olarak tanimlarken onu astigim astik kesitigim kestik bir kral gibi degil, nefsinin ve sinirsiz arzularinin idrakina varmis bir birey olarak idealize ediyor. insanoglunun kendisinin yani sira icerisinde bulundugu fiziksel dunyadaki her seyin de yaratici tarafindan halk edildiginin surekli farkindaliginda olmasini bekliyor. onlardan bilinc sahibi bir varlik olarak mesul, onlarin basina geleceklerden sorumlu ve bundan hesap sorulacaginin bilincinde birey oldugunda yaraticiya daha cok yaklasacagindan, bir karincaya, bir tas parcasina karsi dahi dikkatli davrananmasinin onun hem bu dunyada hem de varligi deklare edilen sonsuz hayatta daha mutlu ve mutmain kilacagi vurgulaniyor. allah korkusu denilen sey yoksa, iyilik ve kotuluk cervesinde, ac gozuluk ve hirslarimiz noktasinda, bencilligimizin tam tepesinde bir parcasindan koptugumuz ozumuzun bizden her zaman haberdar oldugunun farkinda olmaktan baska nedir ki.

    boyle bir inanc algisinin ve allah korkusunun kisinin ve kisiligin gelisimine engel olabilecegi dusunulemez. dunya uzerinde var olan herhagi bir varliga hizmet edecek, ona faydasi dokunacak, ornegin canli bir varligin hayatini kolaylastirabilecek bilimsel bir calismayi motive eden unsurlarin en onemlilerinden birisi olmamasi mumkun mudur. peki, hicbir dine ve yaraticiya inanmayan bir insanin uzayin ve gezengelerin olusumunu idrak etme cabasi, dunyadaki canlilarin ve cansizlarin degisimini ve evrimini inceleme gayreti, gunumuze kadar meydana gelmis pozitif bilimlerdeki gelismerin hicbirisi* kendisi ile dogrudan celismiyorken, kendine guvenen bir inanc sistemi icin bir sorun teskil ederbilir mi. velevki bu bilim insanlari bu calismalari sonucunda tanrinin yokluguna kani olsun. goren bir goze, insafli bir kalbe kur'an ve peygamberin hayati yeter.

    kur'an, tum bunlar ve kul hakki baglaminda* kendisini musluman olarak tanimlayanlarin yukumluluklerini cok acik bir sekilde tanimlamistir. avustralya'da fransa ve almanya'nin toplami kadar bir alani seller almisken, iki gun once, ocak ayinin ortasinda gece arabalarin cami donarken oglene dogru termometrelerin 13 dereceyi gosterdigi dogu anadolu kurakliktan kavrulurken, abd'nin guney dogusu tarihinde gorulmemis bir soguk ve tip dalgasi ile bogusurken cikip ortaya kuresel isinmanin gercekligini sorgular bir sekilde vicdansizca seyredenlerden olabilir mi musluman? tuketim toplumunun su anda dunya uzerinde hukum suren adaletsiz ve dengesiz sosyo-ekonomik sistem uzerinden dunyaya tecavuz edisini desteklemesi, buna bilincli olarak bir katki saglamasi, bencillik ederek kendisini ona eklemlendirmesi mumkun mudur? peki kur'an'in sadece ama sadece cennet-cehennem ya da got korkusuyla ibadet eden, sorgulama nedir bilmeyen koyun gibi bir musluman tahayyulu icerisinde bulundugunu idda etmek mumkun mudur?

    --- spoiler ---

    (bkz: #21632257)
    (bkz: #21648379)
    (bkz: #25988087)
hesabın var mı? giriş yap