• disavurumculuk (expressionism) olarak tabir edilen akimin, ozellikle almanlar tarafindan, almanya agirlikli olarak dogmasi ve gelismesi nedeniyle kullanilan ismi. german expressionism olarak da gecmektedir. akim ernst ludwig kirchner ile birlikte anilmaktadir. die brucke hareketi bu akimin icinde onemli bir rol oynamaktadir. emil nolde onculerinden olup, max pechsteinda bir donem bu hareketin uyesi olmus, fakat daha sonra gruptan uzaklastirilmistir.

    der blaue reiter, die neue sachlichkeit ve zaman zaman bauhausda bu akima dahil edilmekte olunup 20. yuzyilda onemli bir yer teskil etmistir.

    fritz lang alman disavurumculugu akiminin sinemadaki temsilcisi olarak lanse edilmektedir.
  • (bkz: nosferatu)
  • dışavurumculuk 1906'dan 1920'lerin ilk yıllarına kadar ortaya çıkıp gelişmiştir. 1930'lara kadar sürmüşse de en önemli çalışmaları 1.dünya savaşı öncesinde ortaya çıkmıştır. akımın sınırları biraz geniş tutulduğu takdirde karl krauss'un "insanlığın son günleri" ile brecht'in ilk çalışmaları da bu akıma ait sayılabilir.

    naziler döneminde lukacs , dışavurumculuğun ortaya çıkış ve işleyiş nedenlerini araştıran uzun ve eleştirel bir yazı yayınlamıştır. ona göre dışavurumculuk, emperyalizmin yarattığı her türden zihinsel bulanıklılığın sanatsal ve edebi bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır.

    savaşa karşı çıkmalarına rağmen geneldeki tutumları bağımsız sosyalistlerin tutarsız siyasal ideolojilerinin bir benzeriydi. kapitalizmden kaynaklanan sorunların kökenine inemiyor, burjuvaziyi olumsuzlarken, diğer sınıflar arasındaki farkı kavrayamıyorlardı. öyle ki burjuvazi dışındaki kesime seçkinler olarak bakıp almanya'yı bunların yönetebileceğini düşünüyorlardı. bu tavırlarıyla alman faşizminin önünü açan düşünsel süreçlerden biri olduklarını söylemektedir lukacs.
  • bütün bu alman bilmembişeyciliklerinin membağı, alman benmerkezciliğidir. ya ne olacağıdı?
  • üniversite 3. sınıfta; rahat geçerim, eğlenceli bir ders olsun diye üniversite seçmeli derslerden "sinemada karakter analizi" diye bir ders almıştım. makaraya vurup "nereden aldım ulan zor geçtim, kendi bacağıma sıktım." gibisinden devam etmem gerekiyormuş gibi hissettim ama her şeyin ender yolunda gittiği anlardan olup sunum yapmak dışında gayet rahat ve eğlenceli geçen bir dersti.

    sunum konum da tam olarak alman dışavurumculuğu konusuydu. alman dışavurumculuğuna ilk olarak 1913'te çekilen der student von prag (praglı öğrenci) filmiyle giriş yapıyoruz. tarihine baktığımız zaman 1. dünya savaşı'nın başlamak üzere olduğu zamanlarda çıkan bu filmin dönemlerinde, film yapımları küçük şirketler tarafından sürdürülüyor. savaştan sonra yani 1918'den sonra ise alman devleti sinema sektörüne el atıyor. nedeni ise fransız ve italyan sinemalarında almanların caniler olarak gösterilmeleri. bir de dönemin filmleri sessiz olduğu düşünülürse evrensel bir dille herkesin anladığı söylenebilir. imajını toparlamak isteyen almanya, ufa film stüdyolarını kuruyor. sonrasında 2. dünya savaşı'na kadar en büyük film stüdyoları ünvanını elinde tutuyor.

    bu akım, doğumunun ilk belirtilerini gösterdikten yaklaşık 20 yıl sonra yani 1933 yılında yavaş yavaş sona eriyor. buna sebep ise tabii ki nazilerin yükseliş dönemi ile aynı döneme denk geliyor. yönetmenlere rahat çalışma imkanı bırakmamaları, buna ana etkendir. yahudi asıllı birçok yönetmen ise nazilerin iktidara gelişi ile beraber hollywood forması giymeye başlıyor.

    tabii ki tüm suçu siyasi sebeplere de bağlamamak lazım. kendi içerisinde de çalkantılı günler geçiren alman dışavurumculuğunun bitişine politik sebepler bahane oluyor da diyebiliriz. 20 yıl gibi kısa sürede bitişine rağmen günümüz sinemasına da büyük etkileri vardır. ışık kullanımı, atmosfer yaratmaya verilen önem, kurguyu basit tutarak hikayeye odaklanma, mistik konulara olan ilgi, vb gibi birçok etkisi vardır. özellikle korku sineması ve film noir (kara film) en çok etkilenen 2 türdür.

    dönemin filmlerini 1 kere görseniz daha unutamazsınız, öyle dikkat çekici ve ilginç özelliklere sahiptirler. sinema tarihinde bir daha tekrarlanmadığı söylenebilinir. dekorlar en dikkat çekici unsurlardandır. filmin ilk dili görüntü ise 2.'si de bu akımda kesinlikle dekordur. titiz bir çalışma olmaktan da öte tam bir işbirliği ürünüdür. evler, kuleler, kapılar insanlardan ya çok büyüktür ya da çok küçük. düzenlenen çerçevelerde, genellikle çarpık açıların kullanılması ruhsal çatışmaları güçlendirir. aydınlatma çok mühimdir. ışık ve gölge oyunlarıyla bütün nesneler biçim değiştirir. kapı bir insan portresi haline, insan gölgesi bir canavara dönüşebilir. oyuncular özgür bir şekilde sahnede hareket edemez ve bu dekorları tamamlaması istenir. makyaj ise tabii ki bunlarla uyumlu olacak biçimde baya abartılıdır, korkunç bir hava katması istenir. filmlerde doğal mekan hemen hemen hiç kullanılmaz, onun yerine stüdyolar, kapalı alanlar kullanılır.

    robert wiene, fritz lang, paul wegener, otto ripert, friedrich wilhelm morneu dönemin bazı önemli yönetmenleridir ve sınıfta da sunumdan sonra izlettiğim film olan dr. caligari'nin muayenehanesi filminin yönetmeni de robert wiene'dir ki bu film dönemin en önemli filmi olarak gösterilir. beklentimin çok üzerinde bir filmdi. sıkılıp yarıda kapatacağımı düşündüğüm bu film belki de 0 beklentiyle izlediğim için baya ilgimi çekmişti, kesinlikle tavsiye ediyorum sinemaya ve tarihine derin ilgisi olanlara. dönemin diğer önemli filmlerinden sevdiğim 3'ü ise;

    (bkz: nosferatu)
    (bkz: metropolis)
    (bkz: m)

    alman dışavurumculuğu, sinemanın var olan gerçekleri yansıtmaktan çok "sanatsal" bir bakış yakalaması gerektiğini savunanların özellikle izlemesi gereken filmlerle dolu.
  • sinema sanatında abartılı makyajların ve köstümlerin kullanıldığı ve yine abartılı mimik ve jestlerle oynanan ve artık hemen hemen hiç çekilmeyen sivri anlatımlı sinema filmleri alman dışavurumcuğuna çok iyi örneklerdir.
  • sinemadaki bu akım aslında çok az kişinin fark edebileceği bir şekilde bugünkü popüler kültüre damgasını vurmuştur. ışığın farklı açılarda kullanımı ve yorumu, karanlık atmosferi cyberpunk spekülatif kurgusu için ihtiyacı olan elementlere sahiptir. elbette burada geleceğin bilinemezliği - ya da öngörülemezliği- ile birlikte toplumun yoğun teknolojik gelişmelere karşı verdiği aşırı reaksiyon (fazla ve tutarsız teknolojileşme- insan ve toplum üzerine yatırımın teknolojiye finanse edilme durumu) ile müthiş uyumu dışında bu akımın neden sinemada kendine yer edindiğine daha yakından bakıldığında aslında dönemin hakim atmosferi bunu anlatacaktır. 1930'larda, ikinci dünya savaşı öncesi dönemin karanlık atmosferi ( açlık-sefalet- yoksulluk-korku- endişe) almanya'nın güneş görmeyen evlerin içindeki karanlık avluları dahi bu akımın oluşmasını beslemiş diyebiliriz. daha sonra bu evler yıkılacak yerine ideal alman yurttaşların yetişebilmesi için daha uygun şartlardaki konut projelerine izin verilecektir. buradaki ideal yurttaş algısı, köylerdeki gürbüz çocuklar olarak algılandığı için köydeki hayatı şehre entegre etme çabasıyla yeni kentleşme projeleri de türkiyede dahil olmak üzere (bkz: korporatizm) politikalarıyla gerçekleşmiştir.

    ortaya çıktığı yıllardan bağımsız olarak kendisinden sonrakiler için ilham veren bir sinema akımıdır. bugünkü en büyük örneklerinden biri ise yönetmenliğini (bkz: ridley scott)'ın yaptığı (bkz: blade runner) serisidir. şahsen benim de tüm zamanların en iyi ve en en en favori filmimdir)
  • bir akım olsam aha bu olurdum. (kimse de bi akım olsam ne olurdum diye sormadı)
    gerçekliği gerçeküstü yollarla, aklı duygularla çalıştıran ve en grotesk, ucube yanlarımızı ortaya çıkaran bir sinema akımıdır. uyurgezere cinayet işleten calighari, drakula'nın nam-ı diğeri olan nosferatu, masalsı ve absürt dekorlarıyla golem bu akımdan akla ilk gelenler olabilir. sinemaya caligharicilik kavramını katan ve filmlerdeki dekorun önceliğini niteleyen de yine bu akımın ürünüdür. duygular, abartılı suratlar ve çarpık perspektifler cirit atar.
hesabın var mı? giriş yap