1211 entry daha
  • meşhur avrupa dil seviyeleri ayrımına göre düzeylerinin içerikleri kabaca şu şekilde olan güzeller güzeli bir batı dilidir:

    a – temel düzey (ısınma turları, “kas ağrısı çekmemek için ısınıyorum” dönemi)

    a1. hazır ifadeleri ezberleyip basitçe kullanma, ısınma, almancaya alışma aşaması:
    kısacık ve gündelik kullanımda sık duyduğumuz basit cümleler öğrenilir. alfabe, almancaya özgü harf, diftong ve seslere dikkat kesilmek gerekir (ß, ss, ä, z, eu, äu, ei gibi) ve bolca sözcük öğrenirsiniz. sözcük ezberlerken tanım ilgeçleriyle/edatlarıyla, yani artikelleriyle birlikte öğrenmek ileri aşamalarda işinizi çok kolaylaştırır (s heft, e woche, r tag, s jahr, r kalender, r tisch, s geld, e lampe, s auto, r kugelschreiber, r rechner, s internet, e universität, e schule, s fenster, e schwester, r freund etc.). bu kelimeleri artikelleriyle birlikte öğrenirken kelimelerin çoğullarını da bir kenara not etmek lazımdır. bu düzeyde sıfat, zamir de öğrenirseniz iki aşama sonra çok ekmeğini yersiniz (rot, grün, klein, dünn, süß, langsam, tief, schnell, rasch, prompt gibi)

    hallo, ich heiße… ich komme aus der türkei, ich wohne in bremen, ich studiere an der uni hamburg gibi cümleleri ezberler kurarsınız. lise almancasından cümleler, mesela herkesin 15 yaşında kaldığı “ich bin fünfzehn jahre alt.” bu aşamanın cümlesidir. dolayısıyla aslında temel syntax (sözdizimi) bilgisi de edinmişsinizdir: önce özne, sonra yüklem, sonra da nesne gelir.
    a1’in en temel iki konusu kişi zamirleri (ich, du, er/sie/es, wir, ihr, sie) ve sayılardır.

    a2. a1’de ezbere söylediğiniz cümleleri anlayarak kurmaya ve çeşitlendirmeye başlama aşaması:
    örneğin geniş zaman (präsens) kipinde “ich wohn-e in deutschland” cümlesini artık ezberden kurmaya gerek yoktur. ailenizden söz ederken “meine eltern (çoğul) wohn-en in der türkei” diyebilmelisiniz. deutschland’ın artikel’i olmadığı için präposition’dan sonra olduğu gibi kaldığını, ancak türkei’ın artikelinin die olduğunu ve bu die’nin burada bir şekilde der olması gerektiğini bir kenara not edersiniz.

    a2’de yapmanız gereken şey gündelik hayatı ufaktan idame ettirme cesareti göstermeniz ve mesela “ich gehe mittwochs einkaufen”, “am wochenende bin ich meistens unterwegs”, “ich arbeite bei siemens” diyebilmektir. bunları söylerken “türkiye’de yaşıyorum” dediğimde in kullandım, ama “siemens’te çalışıyorum” derken bei kullandım, hmm, ikisi de bulunma hâli, du’ ben bunu bi’ not edeyim dediğinizi varsayıyorum.

    almancanın bel kemiği bence fiillerdir (verben). bu aşamada kelime + artikel öğrenmeye devam ederken eylemlere de bir göz atmanızı öneririm (studieren, wohnen, schreiben, lesen, lösen, hören, schlafen, fahren, spazierengehen, laufen). bunları öğrenirken yavaş ve dikkatli olmaya, eylemlerin uzak anlamlarını zihninizin gerisine atmaya dikkat ediniz. örneğin studieren "üniversite eğitimi almak" demek, ama bu kelimeyi b2’den sonra “bir şeye kafa patlatmak, hakkında çokça düşünüp taşınıp bunu ayrıntılı çalışmak” şeklinde görebilirsiniz. “almanca öğreniyorum” demek için “ich lerne deutsch” denir. ingilizce düşünüp çalışmak anlamında (to study) “ich studiere deutsch” derseniz üniversitede almanca bölümünde okuduğunuzu söylersiniz. lernen öğrenmektir, ama “geçen bir arkadaştan duydum/öğrendim böyle böyle olmuş” anlamında öğrenmek değildir. bu nedenle fiilleri örnek cümlelerle birlikte, yani bir cümle içinde kullanıldığı hâliyle öğrenmek gerektiğini sıkı sıkı tembihlemek isterim. keza schlafen uyumak, “ben bu akşam bir arkadaşta kalacağım” demek için “ich schlafe heute abend bei einem freund” diyebilirsiniz (übernachten, bleiben, besuchen gibi farklı fiiller de duruma göre kullanılabilir), ama acemilikle “ich schlafe mit ihm” derseniz arkadaşınızla yatacağınızı söylersiniz. yani “mit jemandem schlafen” “to sleep with someone”dır, schlafen’in böyle bir anlamı da vardır (bunu tahmin etmek kolay tabii). “gitmek” anlamında ise tek bir eylem yoktur: bir yere yürüyerek giderseniz “gehen”, arabayla ya da trenle giderseniz “fahren”, uçakla giderseniz “fliegen” dersiniz. ingilizceyi yardımcı olarak kullanırken sizi yanlış yönlendirmesine müsaade etmeyecek kadar bilinçli olmalısınız. mesela bekommen insanın aklına ilk başta to become fiilini getiriyor, ama aslında bekommen = to get.
    to become ise werden.

    bu düzeyin temel gramer konusu bence akkusativ ve dativ. bir önceki seviyede öğrendiğiniz kelimelerin yalın (nominativ) hâlde olduğunu, bunların -i hâline akkusativ dendiğini ve akkusativ alması gereken fiillerle çekilirken akkusativ kullanacağınızı bilirsiniz. örn. “öğrenci hocaya selam veriyor” demek istiyorsunuz, “biri(n)-i selamlamak” yani begrüßen akkusativ alır. bu durumda “der student begrüßt den professor” diyeceksiniz, den professor cümlenin akkusativobjekt’i olacak.

    a2’de zamirleri akkusativ ve dativ çekmeye de başlarsınız ufaktan. örn. “defteri ona veriyor” “er gibt ihm das heft”, ama das heft’i de zamire dönüştürürseniz “er gibt es ihm”. yani akkusativobjekt’le dativobjekt yer değiştirdi.

    burada basit sıfat tamlamalarına da bir giriş yaparsınız, das süße mädchen, der kleine junge, die reichen königsfamilien, der berühmte sänger, den roten apfel, dem grünen baum gibi. bunları akkusativ- ve dativobjekt olarak da kullanırsınız.

    b – orta düzey (bir daha söylesene, biraz yavaş konuşur musun? “anlıyorum, ama konuşurken heyecanlanıyorum” dönemi)

    b1. bu düzeye geldiğinize göre aslında ne güzel ilerlediniz.
    şimdi de dost sohbetlerinde biraz geçmişten söz etme zamanı! yani perfekt ve präteritum öğreneceksiniz.
    "ich arbeite bei siemens" diyorduk a1’de, ama siz siemens’teki işinizden ayrıldınız, siemens’te daha önceden çalıştığınızı söyleyeceksiniz. demek ki “ich habe bei siemens gearbeitet” diyeceksiniz. ya da “o zaman mı? o zaman ben zaten almanya’daydım” diyeceksiniz, “hmm, damals war ich schon in deutschland” gibi bir cümle kuracaksınız. geçen yaz ailenizi ziyarete gittiğinizi söyleyeceksiniz: “ich bin in die türkei gefahren/ich habe meine eltern besucht”. bravo! artık hem zaman zarfı kullanıyorsunuz hem devrik cümle kuruyorsunuz hem de bunları geçmiş zaman kipleriyle yapıyorsunuz.

    oysa geçmişe takılıp kalmak iyi değil, gelecekten de söz etmek lazım. bunu da futur ı ile yaparsınız: “ich werde nächste woche nach frankreich fahren” diyebilmelisiniz. ya da präsens bir cümleye gelecek zamana referans veren bir zaman zarfı koyduğunuzda aynı anlamı yakalayacağınızı bilirsiniz: “ich fahre nächste woche nach colmar”

    öğrenmeye başladığınız fiillerde birtakım tuhaflıklar fark edeceksiniz bu aşamada (ya da bu tür tuhaf fiilleri b2'de çoktan görmüş olacaksınız). kimisi ayrılacak, kimi ayrılamayacak. bir bakacaksınız ki bunlar ingilizcedeki phrasal’ları anımsatıyor. bunlar ayrılıyorsa geçmiş ve gelecek zamanlarda da ona göre çekiliyorlar.
    bu düzeye geldiğinizde nominativ, akkusativ ve dativ oturmuş olmalı. genitiv'in ne olduğunu, ne işe yaradığını biliyor olmalısınız. hangi fiillerin akkusativ, hangilerinin dativ gerektirdiğini öğrenmiş, her ikisini gerektiren hallerde akıcı cümleler kurabiliyor olmalısınız. präsens, perfekt, präteritum ve futur ı b1 düzeyine gelindiğinde rahatça kullanılıyor genelde.
    bu aşamada kişi zamirleri, en sık kullanılan fiiller (ayrılan, ayrılmayan), edatlar ve ismin halleri almancanızın odak noktası.

    b2. işte burası çok kilit bir aşama. bu aşamadan sonra ya varsınız ya yoksunuz. almancayı sahiden kavrayıp kavramadığınız burada anlaşılır. buraya kadar kazara/ezbere mi geldiğiniz yoksa dilin mantığını mı anladığınız işte burada belli olur.
    bazen çok çalışkan öğrenciler oluyor, b2’de hayal kırıklığına uğratıyorlar insanı. b2 artık soyut konulardan, politikadan, tarihten, edebiyattan, sanattan, bilimden söz edebileceğiniz, kendinize güvenebileceğiniz bir düzey olmalı sizin için.
    kendine güvenin dayanağı da yukarıda “şunu bir kenara not ediyorsunuz” diyerek imlediğim ayrıntıların sebebini artık biliyor olmanız. dolayısıyla artık präposition (yani niye "in der türkei wohnen", ama "bei siemens arbeiten" veya "an der uni studieren" dediğinizi biliyorsunuz. bulunma durumunda präposition'la birlikte türkiye'nin die olan artikel'inin dativ "in der türkei" olarak çekildiğini biliyorsunuz), verben mit präpositionen, adverb, adjektiv, sıfat/zamir olarak kullanılan partizip uçuyordur sizde. en sık karşılaşılan deyimsel ifadelere de aşinasınızdır. relativsätze'ler ile ayrıntılı cümleler kuruyorsunuzdur. bu aşamaya kadar özverili çalıştıysanız ne mutlu size.

    gramerde passiv’i, tüm zamanları (präsens, präteritum, perfekt, plusquamperfekt, futur ı, futur ıı), dilek-şart kipini (konjunktiv ıı), dolaylı aktarımı (konjunktiv ı) ve modalverb’leri biliyorsunuz. bunların hangilerinin gerçek hayatta kullanıldığını biliyorsunuz. deyim ve bağlaç (konjunktionen) kullanabiliyorsunuz. hayallerinizden, geçmişinizden, gelecek planlarınızdan rahatça söz edebiliyorsunuz artık (b2’nin kelime ve fiillerine, işlenen gramer konularına baktığımızda böyle, fakat aslında hiç kimse bu aşamada kendine o kadar da güvenmiyor. b2 bu nedenle önemli. gramer konuları neredeyse bitmiş oluyor. bundan sonrası üstüne bireysel çabayla bir şeyler koymak, bolca okumak, konuşmak, dinlemek ve dünyayı alman dili içinde kavramaya çalışmak).

    c – ileri düzey (“konuşurum, yazarım, okurum, almanya’da gayet de rahat yaşarım. almancam çok iyi benim” aşaması. peki, içimiz sahiden rahat mı?)

    almanya’da goethe institut ve daad destekli kurslarda c düzeylerinin ilk sınıfları beni biraz şaşırtıyor. genelde b2’de gerilememesi için c1 (ya da c1.1) düzeyine alınan, gramer bilgisi çok iyi olan, ama aslında hâlâ akıcı konuşamayan insanlar oluyor burada. 6 zaman çekimi, 2 konjunktiv ve modalverb'ler c1'in ilk derslerinde tekrarlanabilir. bildiğinizi sandığınız şeyleri bambaşka bir gözle görür afallarsınız.
    ya da pratik sorunlar çözülmemiş olabilir: misal hallo kibar bir selamdır, ama gündeliktir. siz saygılı ve mesafeli bir insansanız ve nerede nasıl konuşulacağını biliyorsanız bir profesörle konuşmaya başlarken "hallo" değil, "guten tag" demenizin daha doğru olacağını bilmelisiniz. mail yazmanın bir biçimi olduğunu, sehr geehrter herr/sehr geehrte frau..., diye başlayıp mit freundlichen grüßen/mit besten grüßen gibi bir kalıpla bitireceğinizi bilmelisiniz. fakat c1 gruplarındaki yabancı öğrencilerde bu tür eksiklere rastlanıyor bazen.
    işte bu nedenle yukarıda b2’nin önemini vurguladım. b2’ye elinizden gelenden daha fazla dikkat etmelisiniz, aksi halde c’ye yeterli seviyede başlayamaz ve hiçbir şey anlayamazsınız. relativsatz'lar bir anda uzun uzun partizip'lerle anlatılmaya başlar, fiillerin üçüncü anlamları ortaya çıkar, önünüze bilimsel metin gelir vs.
    c düzeyindeyseniz okuma, yazma, dinleme ve anlamada hiçbir sorununuz olmaması gerekir, oysa oluyor.

    aynı şekilde c2 “anadil düzeyi” kabul edilir, ancak bu da uygulamada doğru değil. c2 sınıflarında da tekleyen, idiomatische ausdrücke’yi, esprileri, fiilleri anlamayan, sadece c1 sınavlarını başarıyla atlattığı için o sınıfa gelen kişiler var.
    yazıktır, o kadar emek ve vakit harcanıyor.
    önceki aşamalarda bilgiye aç olunmazsa c düzeyi bence yokuş aşağı götürüyor kişiyi, çünkü insanlar bir noktadan sonra “yeeeee ben ce düzeyindeyim artık” diye salma rehavetine yatkınlar (özellikle ortadoğu toplumları. ama ruslar ve çinliler bu düzeyde türkleri, iranlıları, suriyelileri geçiyorlar benim gördüğüm kadarıyla, çünkü motivasyonlarını kaybetmiyorlar. çinliler, hintliler bazen fire veriyor da ruslar çok fena! almanya'da kalabilmek için yapmayacakları şey yok).
    c düzeyinde (hele c1.1'den sonra) metinler genelde ağır, bol kelimeli, fiillerin uzak anlamları her yerde. “işte almanca bu” diyoruz. almancanın ne kadar mantıklı ve ne kadar ahenkli olduğunu burada görüyoruz artık. arada gramer, kelime, fiil boşluğu kalmışsa ya da mantık oturmadıysa göremiyoruz ama. yani dolu dolu, ciddiyetle ve pür dikkat çalışmak ve dili diri tutmak lazım.

    notlar:
    - seviyeler arası geçişleri özellikle muğlak bırakıyorum ben, sınırları net çizmek bence dil öğrenme yetisine çok da uygun değil. bu yüzden "ben bu konuyu başka bir aşamada işlemiştim" diyenler çıkabilir.
    - dinleme, gündemi takip etme, ilgi alanına göre konular hakkında almanca bilgi edinme konusunda dünyanın en etkili şeyi ard audiothek'in podcast'ları olabilir.
    - burada yazdıklarımı bir yol haritası olarak düşünüp bireysel çabayla ilerlemek istiyorsanız şöyle bir uygulama örneği yazdım (bkz: almanca öğrenmek/@metonymics)
    - almanca öğrenirken dikkat edilmesi gereken temel hususlar için (bkz: almanca öğrenmeyi zorlaştıran nedenler/@metonymics)

    bu güzel batı dilinin tarihsel gelişimini de yazacağım bir gün, şimdilik almanca yazı'nın gelişimi konusunda şu entry’yi bırakıp gidiyorum (bkz: font/@metonymics)
  • "life is too short to learn german" denir şaka yollu. meğer lydia davis improving my german adlı kısacık bir şiir yazmış ve tam da bu konuya değinmiş:

    "all my life i have been trying to improve my german.
    at last my german is better
    —but now i am old and ill and don’t have long to live.
    soon i will be dead,
    with better german."
943 entry daha
hesabın var mı? giriş yap