• pek yumuşak, muffin kıvamında billy joel şarkısı. sözleri şöyle olsa gerektir:

    in every heart there is a room
    a sanctuary safe and strong
    to heal the wounds from lovers past
    until a new one comes along

    i spoke to you in cautious tones
    you answered me with no pretense
    and still i feel i said too much
    my silence is my self defense

    and every time i've held a rose
    it seems i only felt the thorns
    and so it goes, and so it goes
    and so will you soon i suppose

    but if my silence made you leave
    then that would be my worst mistake
    so i will share this room with you
    and you can have this heart to break

    and this is why my eyes are closed
    it's just as well for all i've seen
    and so it goes, and so it goes
    and you're the only one who knows

    so i would choose to be with you
    that's if the choice were mine to make
    but you can make decisions too
    and you can have this heart to break

    and so it goes, and so it goes
    and you're the only one who knows
  • the king's singers isimli grup tarafından da şeker tadında cover'lanmış enfes şarkı.
    köşeden hafif hafif duyulsun, pencerenin dışında pamuk pamuk kar yağıyor olsun ama kimse üşümüyor olsun.
  • rob reiner (when harry met sally, a few good men) tarafından yönetilen ve diane keaton'la michael douglas'ın başrollerinde oynadığı bu yaz piyasaya çıkması planlanan komedi/drama, muhtemelen biraz da romantik. ortaya karışık işte.
  • (bkz: so it goes)
    (bkz: kurt vonnegut)
  • --- spoiler ---

    mark andrus'un senaryosunu yazıp, rob reiner'in yönettiği 2014 yapımı romantik komedi filmi. daha çok orta yaşa hitap eden filmde başrolleri michael douglas ve diane keaton paylaşıyorlar. ayrıca çocuk oyuncu sterling jeris ve annie parisse filmin diğer önemli isimleri. keaton'ın rolü başta sissy spacek'e teklif edilmiş, ama o reddedince diane keaton'a kalmış. bence iyi de olmuş, çünkü filmdeki douglas-keaton kimyası gayet iyi. tabii ki something's gotta give'deki nicholson-keaton kimyası kadar olmasa da... filmin hikâyesi ise şöyle; karısı öldükten sonra iyice agresif bir adam olan emlakçı oren (douglas), emekliliğe hazırlandığı bir dönemde yıllardır görüşmediği oğlunun hapse girmeden önce kendisine emanet ettiği 10 yaşındaki kızı sarah ile (jeris) ilgilenirken, kapı komşusu ve kendi yaşlarındaki leah (keaton) ile zaman içerisinde yakınlaşmaya başlıyor. filmde diane keaton, birçok önemli caz klasiğini hem de profesyonel bir şarkıcı gibi seslendiriyor. it could happen to you, dancing cheek to cheek, let's give them something to talk about ve the shadow of your smile bu şarkılardan sadece birkaçı. ayrıca ünlü şarkıcı frankie valli de filmde konuk oyuncu olarak kısa bir süre yer alıyor. bu türü sevenler için kaçırılmayacak bir film. son olarak, filmde bir doğum sahnesi de var.

    --- spoiler ---
  • mark andrus'un klasik temalarıyla yine gönlümüzde çiçekler açtırdığı harika bir film. bir filme başlarken senaristinden başlanmaz genelde ama ne yapalım, burada öyle olmalı. yani bu filme yönetmeni rob reiner'dan, bana göre gerçek başrol olan diane keaton'dan ya da michael douglas'dan da başlayabilirdik ama elbette buradaki sihrin gerçek sahibini artık tanıyabiliyoruz. mark andrus. as good as it gets ile hayran olduğum, life as a house ile sevmeye devam ettiğim ve bu akşam and so it goes ile bir kez daha yüzümüze gülücük, gözümüze yaş, kalbimize pofudukluk bahşeden tontik dahi.

    film her zamanki gibi, şirret bir ihtiyarın evcilleşme ve insanlaşma sürecini anlatıyor. mark andrus'un acaba böyle lanet bir babası mı vardı? sonradan içindeki yumuşak öze erişebildiği? ya da daha muhtemelen, asla erişemediği?

    her neyse. emekliliğin eşiğinde emlakçı bir pislik olan michael douglas'ın, torunu tarafından ıslahını anlatan bir film. diane keaton da tabii oldukça yardımcı oluyor. o nefis şarkıları, zarafeti, genç kız cilveleri ve hatta kaprisleri ve tripleriyle.

    film her şeyiyle o kadar sevimli ki, bu kadar tatlının insanın içini baymaması için mi baş erkek karakteri böyle vicdansızca sarkastik yapıyor andrus? bir denge için? olabilir. sonuçta başarıyor.

    başkalarını sevmeyi, farklılıklara kucak açmayı, toplumsallaşarak iyileşmeyi öğütleyen böyle filmleri, insandaki bireysel isyan ve çıkıntılık arzularını da kırmadan kotarmak bu adamın büyük başarısı bence. sanırım o olağanüstü replikleri kuran zeka, izleyenin klişe kalkanlarını indirtiyor.

    her neyse. nefis bir filmdi. şarkılar, mekanlar, oyuncular. kelimenin en iyi manasıyla hollywood.
hesabın var mı? giriş yap